Başbakan Binali Yıldırım, Anadolu Yayıncıları Derneği (AYD) tarafından düzenlenen 3. Anadolu Medya Ödülleri Töreni’ne katıldı.
Ödüle layık görülenleri tebrik eden ve başarılarının devamını dileyen Yıldırım, 15 Temmuz şehidi Mustafa Cambaz başta olmak üzere tüm şehitleri rahmetle andı.
Demokrasilerde siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve medyanın önemli bir yeri olduğunu söyleyen Yıldırım, Türkiye’nin gelişim ve demokrasi tarihinin sadece siyasi sistemin ve partilerin değişimiyle olmadığını, basın ve yayın dünyasının da bu değişim ve gelişmeye önemli katkıları olduğunu ifade etti.
Bunun en son ispatının 15 Temmuz gecesi olduğunu vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:
“O gece basın yayın kuruluşlarına, televizyonlara kimse bir şey demedi. Biz arayıp ‘şöyle yayın yapın, böyle yayın yapın, darbe karşısında bir duruş sergileyin’ demedik. Milletini, devletini, bayrağını, demokrasisini seven basın ve medya kuruluşları adeta o gece durumdan vazife çıkararak yayın yaptılar ve bu darbenin bastırılmasında hayati bir görev üstlendiler. Ben bu münasebetle o gece yaptığınız büyük işten dolayı bir kez daha bu vesileyle hepinizi kutluyorum, milletim adına, ülkem adına teşekkür ediyorum.”
Türkiye’nin son 15 yılda bir çok alanda sağladığı ilerlemenin bilindiğine işaret eden Yıldırım, bu gelişmelerin aynı zamanda basın ve yayın sektörünün de içinde yer aldığı gelişmeler olduğunu belirtti.
Haber alma kaynakları ve medyanın her geçen gün çeşitlendiğini ve zenginleştiğini aktaran Binali Yıldırım, bunun nedeninin iletişim alt yapısının gelişmesi olduğunu vurguladı.
Elinde cep telefonu olan herkesin adeta bir medya mensubu gibi olduğuna işaret eden Yıldırım, “Televizyonların altında ‘kendi haberinizi yapmak için WhatsApp’tan şu numarayı arayın’ diye ilanlar veriyorlar. Medya patronları da artık işi ucuza getirmenin yolunu arıyorlar. Öyle değil mi? Neyi kullanarak, teknolojiyi kullanarak yapıyorlar.” dedi.
Yıldırım, 2004 yılında kendisinin bugünleri anlattığını ancak bazı arkadaşlarının gülümseyerek, “Bakan da sallıyor” dediklerini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçtiğimiz süre içerisinde bunların hepsi tek tek gerçekleşti. Tabi bu demokrasi adına güzel bir şey. Milletin tek kanaldan, tek kaynaktan değil birçok kaynaktan bilgi alması, doğrulaması, çapraz sorgulaması imkanı veriyor ama sosyal medya, internet, güzel bir platform ama aynı bir antibiyotiğe benziyor. Kararı ilaç, fazlası zehir. Burada da sosyalleşmeden uzaklaşmamak gerekiyor, yalnızlaşmamak gerekiyor ve toplum içinde toplumla kaynaşarak, yaşayacak şekilde bu mecraları kullanmak gerekiyor. Bu çok ama çok önemli.”
“SOSYAL MEDYA SORUMSUZ MEDYA DEĞİLDİR”
“Sosyal medya sorumsuz medya değildir.” diyen Başbakan Yıldırım, “Sanal dünya yalan dünya da değildir. Gerçek hayatta ne suç ise sanal alemde de aynı şey suçtur. Onun için bu mecrayı kullananların bu hassasiyeti göz ardı etmemeleri gerekir. ‘Aman canım beni kim bulacak? İsim sahte, hesap yurt dışında, vurur geçerim’, öyle olmuyor. Şimdi artık bu internet iletişiminin uluslararası hukuku da oluştu. Dolayısıyla hangi ülkede olursa olsun, hangi isim altında olursa olsun ona erişmek ve hakkında hukuki işlem yapmak mümkün hale geliyor. Bugün 50’den fazla ülke birbiriyle bu konuda ikili bilgi değişimi anlaşması yaptı, adli yardım anlaşması yaptı. Bu sayı gittikçe artacak, o bakımdan bu alanı kullananların dikkatli olması, daha sorumlu davranması lazım. İleride ne kendinin başını belaya sokması ne de başkalarını mağdur etmemesi gerekir. Bu hususta bir hatırlatma yapma ihtiyacı duydum.”
Medyanın önemli ve birçok yönden vazgeçilmez olduğunu söyleyen Yıldırım, medyanın “Azı karar, çoğu zarar gibi bir şey” olduğunu ifade etti.
Gazetelere baktığında merhum Erdal İnönü’nün, “Ben gazetede başkaları hakkında bir haber gördüğüm zaman hemen inanıyorum, kendi hakkımda gördüğüm zaman hiç inanmıyorum.” şeklindeki sözünü hatırladığını belirten Yıldırım, “Doğru arkadaşlar. Hiç kimse kendisi hakkında yapılan habere inanmaz ve büyük tepki gösterir. Ama başkaları hakkındaki haberi de önemsemez ‘vay namussuz, neler yapmış’ der geçer, çok hızlı bir yargıya varabilir. Onun için burada kanunlarla, kısıtlamalarla, yasaklarla değil, medyanın, basının, yayının kendi etik değerlerinin gelişmesi lazım. Medyaya, basına güveni artırmanın itibarını yükseltmenin yolu bu, başka türlü olmaz. Bu konuda hepimize çok büyük görevler düşüyor.” diye konuştu.
Türkiye’nin demokrasi kültürünü geliştirmek adına gayret gösterdiklerini ve buna devam ettiklerini vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:
“Mülki idarede, yerel yönetimlerde medya toplumun sesidir. Dolayısıyla medyaya sadece Ankara olarak, İstanbul olarak bakmıyoruz. Anadolu’nun her köşesinde vücudun kılcal damarları gibi oradaki yaşayan vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi ve orada görev yapan yerel yöneticilerin iş ve işlemlerinin vatandaş adına izlenmesi, bir anlamda denetlenmesi görevini de Anadolu medyası yapıyor. Hep söylenen bir söz vardır. ‘Demokrasi yerelden başlar’, doğru, ulusal medya kadar ve hatta daha fazla yerel medyanın sesini, sözünü çok önemsiyoruz ve bununla ilgili de her türlü katkıyı, desteği vermeye çalışıyoruz.”
“DEMOKRASİNİN EN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİNDEN BİRİ ÇOK SESLİLİKTİR”
Demokrasinin en ayırt edici özelliklerinden birinin çok seslilik olduğunu belirten Başbakan Yıldırım, diğer alanlarda olduğu gibi medya alanında en ileri demokratik standartları yakalayana kadar bu mücadeleyi, bu değişim sürecini sürdüreceklerini ifade etti.
Bu amaca yönelik olarak Basın Kanunu’nu yeni baştan ele aldıklarını ve 2004’te yeni kanunu yürürlüğe soktuklarını hatırlatan Yıldırım, “Farklı dil, lehçelerde televizyon yayınına imkan sağladık. 2005 yılında Anayasa değişikliği yaparak RTÜK’ü bir Anayasal kurum haline getirdik ve milli iradenin üyelerini seçmesinin yolunu açtık. Artık Meclis RTÜK üyelerini seçiyor. Meclis’te temsil edilen siyasi partilerin gösterdiği adaylar arasında seçiliyor. Bu ne sağlıyor? Bu da Meclis’teki siyasi çeşitliliği, aynı şekilde medya denetim organı, düzenleyeci organında geçerli olmasına imkan veriyor.” diye konuştu.
Radyo ve televizyon kuruluşlarının aylık ticari iletişim gelirleri üzerinden Radyo Televizyon Üst Kuruluna (RTÜK) ödedikleri payı yüzde 1,5 seviyesine düşürdüklerini aktaran Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Medya kuruşlarına yönelik değil, zamanla yarışan medya çalışanlarının önündeki engelleri de kaldırmaya yönelik çalışma yaptık. Basın kartı yönetmeliğinde değişiklik yaparak, basın kartı bekleme süresini kısalttık. Basın mensuplarının yurtdışı görevlerine çıkışlarını kolaylaştırmak, vize kolaylığını sağlamak bakımından 2014 yılından itibaren hizmet pasaportu almalarını sağladık.”
Başbakan Binali Yıldırım, yerel basını güçlendirmek amacıyla yerel ve bölgesel medya buluşmalarını gerçekleştirdiklerini dile getirerek yerel ve bölgesel basının deneyimlerini, tecrübelerini paylaşması, farklı illerdeki meslektaşlarıyla görüş alış verişinde bulunması amacıyla yerel medya mensuplarınca mesleki inceleme gezileri yapıldığını kaydetti.
Yıldırım, “TÜRKSAT’ın frekans ücretleri pahalı diye şikayette bulunuyorlar. Bu konuda da Ulaştırma Bakanımıza söyledik. O da TÜRKSAT ile beraber bir çalışma yaptı. Burada ciddi bir indirime gidiyoruz. Frekansın bandın genişliğine göre. Daha dar bir bant genişliğinde 7 bin 200 dolar artı KDV, daha geniş band olunca 12 bin 500 artı KDV. Yani yüzde 40’la 60 varan bir indirimden bahsediyoruz.” diye konuştu.
Frekans yer değişikliği olması halinde kalitenin bozulup bozulmayacağı sorusunun gündeme geldiğine işaret eden Yıldırım, “Kalite bozulur mu, rahatımız kaçar mı? 3 oda bir salon daire kalkıyor Kavaklıdere’den Oran’a gidiyor. Değişen birşey yok. Aynı daire, aynı manzara aynı kalite. Test edecekler. Yarın Türksat’ta gösterecekler. Burada endişe edilecek bir konu yok.” değerlendirmesinde bulundu.
Geçen senelerde bir iyileştirme daha yaptıklarına değinen Yıldırım, “Kurdaki oynaklığın yansımaması için yıl boyunca kuru sabit tuttuk. 2015’de 2,48, 2017’de 3,30, 2018’de de bu 3,60’ı geçmeyecek. Kur nereye giderse gitsin 2018 boyunca ödemeler 3,60 sabit, kur üzerinden yapılmış olacak.” ifadesini kullandı.
Ücretleri 12 bin 500 dolardan aynı bant genişiliğinde 7 bin 250 dolara düşürdüklerini belirten Yıldırım, “Bu ciddi bir indirim. Artık sürümden kazanacaklar. Daha fazla kayıt yapılacak.” dedi.
“ANADOLU’NUN DİNAMİĞİ YEREL MEDYA”
Anadolu’nun dinamiğinin yerel medya olduğunu, özgürlük alanının yerel medya sayesinde genişlediğini anlatan Başbakan Binali Yıldırım, şunları söyledi:
“Demokrasimiz sizler sayesinde güçleniyor. Aslında siyasetçi ile gazetecinin kaderi aynı. Biz varsak siz varsınız, biz yoksak siz de bir nokta da işiniz azalıyor. Bu sefer bu kadar parayı niye veriyoruz, az iş yapıyorlar diyebilirler. Geçen, Çalışan Gazeteciler Günü’ydü. Bir espri yaptım. Arkadaşlar dedi ki? ‘Bize yıpranma lazım. Eskiden bu vardı, şimdi olmadı. Ya biz de yıpranma almıyoruz’ dedik. Yani siyasetçi geceden neredeyse gazeteci de orada. Bizim şöförler de almıyor. Korumalar da almıyor. Herkes hurra… Herkes bizimle koşuşturuyor. Dolayısıyla bu talep fena bir talep değil. Bizim de işimize yarıyor. Bunun peşini bırakmamak lazım.”
En büyük kazanımın demokrasi olduğunu vurgulayan Başbakan Yıldırım, “Bu kazanımımızı gözümüz gibi koruyacağız.” dedi.
Yıldırım, Türkiye’de ne olup, ne bittiğini, neler yaşandığını anlamak için medyaya, özellikle de yerel medyaya ihtiyaç olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Yerel basının, televizyonların, Anadolu merkezli internet sitelerinin bu açıdan kıt imkanlarla, büyük işler başardığını görüyoruz ve bunu takdir ediyoruz. Yerel medya kuruluşlarımızın sayı ve etkinlikleri giderek artıyor. Bundan da memnuniyet duyuyoruz. Ama şunu yapmayın. Seçim zamanı peyda olan kampanya süresince hiçbir ölçü tanımayan bir medya anlayışı yerine seçim zamanı, seçim zamanı dışında da istikrarlı bir şekilde görev yapan medyaya ihtiyacımız var. Aksi halde bu medyanın biraz farklı amaçlı kullanılması gibi bir sonucu da beraberinde getiriyor. Bunu da gene medya ve basın yayın etiği çerçevesinde en güzel şekilde yöneteceğimize inanıyoruz. Şehrin ilçesinde, beldesinde, köyünde, caddesinde, sokağında sizler varsınız. Sizler yerelin ruhuna hitap ediyorsunuz, nüfuz ediyorusunuz. Siyasette yereli ihmal eden başarılı olamaz. Basında da böyledir. Dolayısıyla size güveniyoruz, sizin o büyük emeğinize, gayretinize büyük saygı duyuyoruz.” diye konuştu.
Yıldırım, son zamanlarda toplumsal psikolojiyi bozan kötü haberlerin medyada daha çok göründüğünü söyleyerek, bunun herkesi üzdüğünü dile getirdi.
Şiddetle mücadelenin bir yolunun da ona reklam ve propaganda imkanı vermemek olduğunu ifade eden Yıldırım, “Medyamızın, şiddet ve nefret kültürüne karşı çok ama çok özenli bir yayın gerçekleştirmesi lazım. Her türlü şiddet, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Dolayısıyla medyamız kötü haberlerin kötü etkisini de göz önünde bulundurarak iyiye, güzele, merhamete, adalete vurgu yapan bir dil tercih etmelidir. Bunu kullanmalıdır.” diye konuştu.
Bugünlerde milli ve yerli her türlü çıkışa ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Yıldırım, savunma sanayisinde, ekonomide buna ihtiyaç bulunduğunu dile getirdi.
Yıldırım, siyasette de yerli ve milli çıkışa ihtiyaç duyulduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
“Etrafa bakıyorsunuz, her gün yeni bir plan, yeni bir tezgah. Bir yandan Suriye’de, Irak’ta işleri yoluna koyalım derken dost bildiğimiz bazı ülkeler, hem de NATO içinde, bizimle beraber aynı masa etrafında oturanlar, bize karşı alenen terör faaliyeti yürütenlerle bir olup bir ordu kuruyorlar. NATO’nun sınırları, Türkiye’nin güney sınırlarıdır. NATO’nun sınırlarını korumak terör gruplarına mı kaldı? Biz kendi sınırımızı koruruz. Her türlü ülkemize yönelecek bu terör faaliyetlerinin de üstesinden gelmesini biliriz. Fırat Kalkanı’nda bunu yaptık, icap ederse yeni alanlarda da bunu en güzel şekilde yerine getiririz ancak bu günlerde gerçek dost ve gerçek dost olmayanlar belli oluyor.”
“MÜTTEFİKLERİMİZE AÇIK BİR ÇAĞRI YAPIYORUZ. NİYETİNİZİ AÇIKÇA ORTAYA KOYUN”
Emperyalist özlemlerin, hedeflerin bölgede yeni planlamalar peşinde olduğunu belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yeni planlama, Türkiye’nin bölgedeki teminat gücünü zayıflatmaya yönelik planlamalardır. Biz müttefiklerimize açık bir çağrı yapıyoruz. Niyetinizi açıkça ortaya koyun. Siz, tabi olduğunuz müttefikliğe, NATO üyeliğinin getirdiği vecibelere uygun olarak hareket edecek misiniz? Yoksa Türkiye’nin içeride ve dışarıda başını ağrıtan çapulcularla iş tutmaya devam edecek misiniz? Bu kararın verilmesi bizim açımızdan hayati önem taşıyor. Bugüne kadar egemenlik haklarımızdan şartlar ne olursa olsun zerre kadar taviz vermedik, bundan sonra da hiçbir şekilde, hiçbir güç şu ay yıldızlı bayrağı indiremez, bu ezanları dindiremez, bu milleti bölemez, ayrıştıramaz.”
Başbakan Yıldırım, sözlerinin sonunda, Muallim Naci’nin “Marifet iltifata tabidir. Alıcısı olmayan meta zayidir.” sözünü de anımsatarak, şunları söyledi:
“Ödül, bir başarıyı, daha güzelini yapmayı teşvik eden bir şeydir. Onun için bol bol ödül verin. Bizim ödülümüz de alkıştır. Siyasetçilerin ödülü alkış. Çok pahalı değil. Birçok medya mensubu arkadaşımız vazifesini büyük bir fedakarlıkla, zor şartlarda ifa ediyor. Bu vesileyle işlerinizde kolaylık diliyorum. Her zaman yanınızda olduğumuzu bir kez daha bilmenizi istiyorum.”
Başbakan Yıldırım, 3. Anadolu Medya Ödülleri Töreni’nin ardından gazetecilerin sorularını cevapladı.
TBMM’deki AK Parti Grubu’nda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu’nun yaptığı sunuma ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, sunumda en son taşeronlarla ilgili çıkarılan düzenlemenin detaylarının anlatıldığını belirtti.
Ayrıca milletvekillerinin sorularının da cevaplandırıldığını dile getiren Yıldırım, düzenlemenin kapsamı, uygulamanın nasıl olacağının bütün detaylarıyla anlatıldığını söyledi.
Kamu İktisadi Devlet Teşebbüslerinde (KİT) taşeron olarak çalışanların kadroya alımlarına ilişkin tartışmaların sorulması üzerine Yıldırım, şöyle konuştu:
“KİT’ler, aynı şirketler gibi, müdebbir tüccar, basiretli tüccar esasına göre üretim yapan kuruluşlar. Dolayısıyla buradaki çalışanların devlet merkezi birimlerdeki memur veya kamu işçisi gibi düşünülmemesi lazım. Bu yüzden bunlara yönelik çözümü, şöyle düşünüyoruz. Bu KİT’lerin mülkiyeti Hazine’ye ait. Hazine, bunlara kadro verecek, ihtiyaçları oranında, bu kadrolara da uzun süredir bu KİT’lerde hizmet eden, taşeron diye tabir ettiğimiz vasıflı elemanlar istihdam edilecek. Öncelikli olarak bu kadrolardan onlar yararlanmış olacak. Oradaki sorun da çözülmüş olacak. Bu, etap etap gerçekleşecek.”
Bu sürece ilişkin takvimin sorulması üzerine Yıldırım, “Hemen başlayacak. Şartları sağlayan herkes bundan yararlanmış olacak.” ifadesini kullandı.
AK PARTİ İLE MHP’NİN İTTİFAK GÖRÜŞMELERİ
Perşembe günü TBMM’de AK Parti ve MHP üyelerinin ittifak konusunda bir araya geleceğinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, “Görüşsünler, bir bakalım. Uzun uzadıya olacak bir iş yok ortada. Çok belli bir şey. Milli mutabakat. Yani partilerin A, B, C, D isim vermeyelim, kendi kurumsal kimliklerini, amblemlerini muhafaza ederek birlikte seçime gitmeleri. İşin esası bu. Yapılacak düzenleme bu imkanı sağlayacak şekilde olacak.” değerlendirmesinde bulundu.
“MONTRÖ, BOĞAZLARI İLGİLENDİRİYOR”
Başbakan Yıldırım, Kanal İstanbul’a ilişkin soruya şu cevabı verdi:
“Montrö, boğazları ilgilendiriyor. Tamamen boğazlardaki geçiş, gemi trafiği rejimini düzenleyen bir anlaşma. 1936’da yapılmış ve bütün boğazlardaki giriş, çıkışları, ticari gemileri, diğer gemileri kapsayan bir anlaşma. Kanal İstanbul ise yeniden yapay olarak oluşturucak bir su yolu. Dolayısıyla buranın hiçbir şekilde Montrö ile ilişkilendirilmesi mümkün değil. Türkiye’nin egemenlik hakları dahilinde buraya, başka yere kanal yapabilir, bu kanaldan da deniz trafiğini yönlendirebilir. Olay bu kadar açık ve nettir.”