Başbakan Binali Yıldırım, bir otelde düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısına katıldı.

Konuşmasına “Mehmet Şimşek’e ne oldu? Tabii işin zor kısmını görünce herhalde gitti.” esprisiyle başlayan Yıldırım, Şimşek’in Avrupa Birliği Ekonomi Zirvesi’ne katılmak için izin istediğini belirterek  “Yanlış anlaşılma olmasın.” dedi.

Kendisinden önce kürsüye gelen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in Türkiye’nin ekonomisi, gelecek vizyonu, Türkiye’nin baş etmek zorunda kaldığı iç ve dış sorunlarla ilgili kapsamlı değerlendirme yaptığını anımsatan Yıldırım, “Bu değerlendirmeleri not ettik. Tabii ki bir kısmı bizim de iştirak ettiğimiz konular, bir kısmı da herhalde bu toplantıdan sonra yapacağımız geniş kapsamlı istişarelerde açıklığa kavuşacak ve birbirimizi daha iyi anlamamıza vesile olacak konulardır.” ifadesini kullandı.

Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin ekonomisini yakından ilgilendiren birkaç süreci birlikte yaşadığı bir dönemden geçtiğini belirterek, ülkenin neredeyse her gün yeni bir gündemle, sorunla karşı karşıya kaldığına dikkati çekti.

Bilecik’in, “Hayatınızda başınıza gelenler yüzde 10, buna karşı nasıl davrandığınız ise yüzde 90’ı oluşturur.” sözünü hatırlatan Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

“Bu, Türkiye için tersinden doğrudur. Türkiye’nin son 15 yılına baktığınız zaman başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Buna rağmen Türkiye bütün bu zorlukların üstesinden gelmeyi bilmiş, başarmıştır. Nasıl başardık? Birlikte başardık, devletle iş alemiyle sivil toplum örgütlerimizle  toplumun bütün kesimleriyle ülkemize yönelen tehditlere, saldırılara göğüs gererek bu günlere geldik. Hepimiz biliyoruz Türkiye özel sektörün dinamiğiyle, gücüyle kalkınan, büyüyen bir ülke. Bugün kamu bir birim yatırım yapıyorsa özel sektör 8 birim yatırım yapıyor. Özel sektörün gücü Türkiye’nin lokomotif gücüdür. Bunun farkındayız ve buna göre de siyasi, ekonomik olarak bütün alacağımız kararlarda bu işe dikkat ediyoruz.”

“HEDEFTE TÜRKİYE VARDI”

Türkiye’nin 15 yıldır büyük bir mücadelenin içinden geçtiğini dile getiren Yıldırım, “Bir yandan ülkemizin hizmet açığını, kalkınma için kamunun yapması gereken işleri yaparken diğer yandan da ülkemizin demokrasisini geliştirmek ve gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmak için gayret gösteriyoruz.” dedi.

Yıldırım, Türkiye’nin 2002 yılı ile 2017 yılı kıyaslaması yapıldığında milli gelir ve kişi başına düşen milli gelir açısından üç kat artışın yaşandığını belirterek, 2008’de yaşanan küresel krizin 1929 buhranına bir ölçüde benzeten yaklaşımları isabetli bulduğunu dile getirdi.

Küresel krizin bittiğinin, üzerinden 10 sene geçmesine rağmen hala söylenemeyeceğini ifade eden Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Küresel krizde Türkiye, zamanlıca aldığı tedbirler sayesinde en asgari düzeyde etkilenen ülke olmuştur. Küresel krizde büyümesini artırmaya devam etmiş, üretime, istihdama katkı sağlayan ekonomisiyle dinamik şartlarda ayakta kalmasını bilmiştir. Hatırlayın 2013’e gelindiğinde Türkiye neredeyse faiz oranlarını yüzde 5’in altına indirmiştir, IMF’ye olan borcunu bitirmiş ve dünyanın en büyük projelerini hayata geçirecek noktaya gelmiştir. En büyük havalimanını ihale etmiş, en geniş köprüsünün yapımına başlamış tam o sırada Gezi olaylarıyla karşı karşıya kaldı. Gezi olayları sonrası tabii şartlar değişti, daha kısa bir süre sonra da 17-25 Aralık FETÖ’nün yargı kumpasıyla yüzleşmek zorunda kaldı.

Hızını alamayan bu alçak örgüt altın vuruşunu 15 Temmuz darbe girişimiyle gerçekleştirmiş ancak Türk milleti gösterdiği kahramanlıkla Cumhurbaşkanımızın dirayeti sayesinde bu belayı da defetmesini bilmiştir. Hedefte Türkiye vardı. 15 Temmuz gibi bir olay başka ülkelerde yaşansa çok açık söyleyeyim 10 sene belini doğrultamaz. Düşünün millete karşı milletin tankını, topunu, silahını asker kılığına girmiş alçak FETÖ mensupları kullanıyor ve gözünü kırpmadan cumhuriyetin kurulduğu gazi Meclis’i bombalayabiliyor, sivil insanların üzerine ateş ediyor. Böylesine bir olay yaşadı Türkiye.”

Yıldırım, Türkiye’nin 15 Temmuz’dan sonra üçüncü çeyrekte 4,9 küçüldüğünü ancak yıl sonunda gelindiğinde 3,2 ile Avrupa Birliği ülkelerinin üzerine çıkan bir büyüme oranını yakaladığını belirtti.

Darbeyle “kimyası bozulan” ülkenin kısa süre sonra toparlandığını ve yoluna devam ettiğini belirten Yıldırım, 2017 içinde “Büyük kriz olacak, iflaslar olacak, ekonomi çökecek, enflasyon faiz, kontrol edilemeyecek” şeklinde senaryolar yazıldığını söyledi.

BÜYÜME RAKAMLARI

Değerlendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu düşürmek için adeta yarışa girdiklerini vurgulayan Yıldırım, “Türkiye 2017’de birinci çeyrekte yüzde 5,2 büyüdü, ikinci çeyrekte 5,1 büyüdü ve üçüncü çeyrekte büyüme iki haneli olursa şaşmayın diyorum ama yılsonu itibarıyla da ülkemiz yüzde 5 ile 7 arasında bir büyümeyi gerçekleştirecek. Nasıl oldu? Çünkü biz özel sektörümüze ekonomimize güveniyoruz. Güvendiğimiz için de hemen gerekli tedbirleri aldık, işletmelerin kaynağa erişimini sağladık.”

Yıldırım, Kredi Garanti Fonu ile 250 milyar lira civarında bir kaynak oluşturduklarını, bu kaynaktan 250 bin civarında işletmenin yararlanmasın sağladıklarını ayrıca KOSGEB’in KOBİ’lere sağladığı imkanlarla 500 bin işletmenin nefes aldığını, işlerini yoluna koyduğunu dile getirdi.

Kriz senaryolarını ters düz ettiklerini, geride bıraktıklarını vurgulayan Yıldırım, şimdi de aynı senaryoların 2018 için söylenmeye başladığını dile getirdi.

“2018 KOLAY OLMAYACAK, BUNUN FARKINDAYIZ”

“2018 çok zor bir yıl olacak, büyük bir kriz kapıda.” gibi sözlerin sarf edildiğini belirten Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

“Doğru 2018 kolay olmayacak, bunun farkındayız. Ülkemizin bugüne kadarki kazanımları sayesinde, istikrar sayesinde, güven sayesinde 2018’de de inşallah büyüme aynen devam edecek. Bugün iki haneli duruma gelen enflasyonun aşağı doğru seyri devam edecek, bunun için gereken tedbirleri alıyoruz, bu tedbirler kısa sürede etkilerini gösterecek. Özellikle 2018’de yol haritamızı hazırlıyoruz. Bunu yaparken beraber yapacağız. Özel sektörü, iş alemini dikkate almadan, sizleri meseleye dahil etmeden bunların yapılması asla söz konusu olmaz. Yol haritasını birlikte yapacağız.”

Yıldırım, yapısal reformlara devam edeceklerini, vergi reformunu yapacaklarını, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve yatırımcıların işinin kolaylaştırılması için iddialı bir eylem planını hayata geçireceklerini kaydetti.

“İŞ YAPMA KOLAYLIĞI”

Türkiye’de iş yapabilme kolaylığının maalesef bugün arzu ettikleri düzeyde olmadığını anlatan Yıldırım, “Hedefimiz önümüzdeki 3 yıl içinde iş yapma kolaylığı bakımından Türkiye’yi ilk 20 ülke arasına sokmak. Bunun için neler yapılacağına dair çalışmalarımız tamamlandı. Bürokrasinin kolaylaştırılması ve vatandaşın işinin devlet bürokrasisi ile zorlaştırılmasının önüne geçilmesi, e-devlet uygulamalarından elektronik ortamda iş yapma imkanlarının artırılması. Bütün bunlar eylem planlarımız arasında yer alıyor.” dedi.

Yıldırım, beşeri sermayelerinin kalitesini artıracaklarını dile getirdi. Eğitim göstergelerinde arzu edilen seviyede olmadıklarını aktardı.

“OKUL ÖNCESİ EĞİTİM YÜZDE 50 SEVİYESİNE ULAŞMIŞTIR”

Eğitim göstergelerinde arzu edilen seviyede olmadıklarını aktaran Yıldırım, Türkiye’de okul öncesi eğitimin özellikle son 15 yılda kayda değer bir şekilde arttığını söyledi. Yıldırım, şunları kaydetti:

“Okul öncesi eğitim yüzde 50 seviyesine ulaşmıştır. Bu oran 15 yıl önce yüzde 10’un altındaydı. İlköğretimde yüzde 97, ortaokul ve liselerde yüzde 83 seviyesine erişmiş bulunuyoruz. Üniversitelerimizin sayısı fazla. 4+4+4 sisteminden itibaren okulda kalış süreleri 5,5 yıldan 2015 yılında 8 yıla çıktı. 2030 yılında 14,5 yıla çıkacak. Demek ki çocuklarımız daha fazla okulda kalıyor, eğitimle meşgul oluyor. Üniversitelerin sayısının artırılması eleştiri konusu olabilir ama her yıl 1 milyondan fazla gencimiz lise mezunu oluyor ve üniversite kapısında bekliyor. Eğer üniversite sayısını artırmasaydık üniversiteye girecek öğrencilerimizin sayısı daha fazla artacaktı. Bugün 2 milyon 400 bin yerine bu sayı 6-7 milyon olacaktı. 6 milyon öğrencinin sorunlarını çözmek daha da zor olacaktır. Eksiğiyle gediğiyle hiç değilse onlar üniversitede şimdi. Bir yandan eğitimlerini görüyor, bir yandan da üniversitelerin ihtiyacı olan yetişmiş insan gücünü de sağlamak için yoğun ve etkin bir program uyguluyoruz.”

Yıldırım, Türkiye’de bir yandan üniversiteler artarken bir yandan da kalitenin artması yönünde çalışmaların devam ettiğini söyledi.

“Hiçbir şey mükemmel değil. Mükemmel iyinin düşmanıdır. Mükemmeli arayacağım bulacağım diye uğraşırsanız iyiyi yapmaktan da geri kalırsınız.” diyen Yıldırım, Türkiye için yapılan her şeyi önemsediklerini belirterek, “Bu ülke için kim taş üstüne taş koyduysa başımız gözümüz üstünde yeri vardır. Bunu rahatlıkla her zaman söylüyoruz.” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, bütün şartlara rağmen Türkiye’nin büyümeye, gelişmeye devam etiğine vurgu yaparak, “Bu konuda hiç ama hiç tereddüt göstermeyin. Ülkemize güvenelim, milletimizin gücüne güvenelim, bölgemizin ülkemiz açısından, bölge ülkeleri açısından ne kadar önemli olduğunun farkında olalım ve buna göre çalışmalarımızı sürdürelim.” ifadesini kullandı.

Türkiye’nin bugün bölgede istikrarın teminatı haline geldiğini belirten Yıldırım, bunun da yaşanılan olaylardan görülebileceğini söyledi.

“ÜÇ ÖRGÜTLE AMANSIZ BİR MÜCADELE EDİYORUZ”

Altı yılı aşan Suriye sorununun çözüm noktasına gelmesinde Türkiye’nin büyük bir payı bulunduğunu dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu:

“DEAŞ, bugün küresel bir terör örgütü olmaktan çıkarıldıysa bunda Türkiye’nin büyük bir payı vardır. Fırat Kalkanı Operasyonuyla Türkiye tek başına 4 bin civarında terör elemanını etkisiz hale getirmiştir. Bugün Amerika, PKK terör örgütü ile iş birliği yaparak etkisiz hale getirdiği DEAŞ terör örgütü mensubu bu kadar değildir. Kimin gerçekte terörle mücadele ettiğini kimin etmediğini en iyi bilen ülke biziz, bunu kararlılıkla sürdüren ülke de Türkiye’dir. Dünyada hiçbir ülke aynı anda üç terör örgütüyle mücadele etmiyor. Sadece Türkiye. Bir yandan DEAŞ, bir yandan PKK, bir yandan FETÖ. Bu üç örgütle amansız bir mücadele ediyoruz. Bu, tabii bizim kaynaklarımızın, enerjimizin bir kısmını alıyor. Ama buna rağmen de ülkemizin büyümesi, kalkınması yolunda yapacağımız işlerde bizi asla geri koymuyor.”

KÜRT MESELESİ

Kürt meselesine de değinen Yıldırım, Türkiye’nin “Kürt meselesi” diye bir sorununun olmadığının altını çizdi.

Kürtlerin de tek meselesinin PKK bölücü terör örgütü olduğunu belirten Yıldırım, PKK terör örgütünün “Kürtler” diye bir sorunun bulunmadığını, bir sorun varsa o bölgelerde yaşayan vatandaşların PKK bölücü terör örgütü sorunu olduğunu ifade etti.

Yıldırım, şu ifadelere yer verdi:

“Bu alçak örgüt Kürt demez, Türk demez, çocuk, yaşlı, kadın, erkek demez herkesin hayatına kasteder ve bölgede, ülkede huzur, barışı, güvenliği tehdit eder. Kürtler, Türkler, 80 milyon vatandaşımız, bu ülke kimliğini taşıyan herkesin bizim başımız gözümüz üstünde yeri var, birinci sınıf vatandaşımızdır. Terör örgütüne karşı bütün etnik gruplar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı bir ve beraber olarak bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Burada da çok önemli mesafeler kat ettik. Son iki yılda taarruz esasına dayanan bir mücadele yöntemiyle bugün 780 bin kilometrekare vatan toprağının her noktasında Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı dalgalanıyor ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü hissediliyor.”

“ABD’NİN YAPTIĞI KABUL EDİLEBİLİR BİR ŞEY MİDİR?”

Başbakan Yıldırım, terör örgütü PKK’nın bitme noktasına geldiğini, bunu gören dış güçlerin yeni versiyonlarını hayata sokmak konusunda ciddi bir gayret içerisinde olduğuna dikkati çekti.

ABD’nin, bugün Türkiye’nin müttefiki ve dostu olduğunu, bu ülkeyle yarım asra varan bir birlikteliğin bulunduğunu hatırlatan Yıldırım, şöyle dedi:

“ABD’nin yaptığı kabul edilebilir bir şey midir? Terör örgütüyle açık ve seçik bir şekilde iş birliği yapmak. ‘DEAŞ’ı yok etmek için böyle bir iş birliği yapmaya mecburlarmış.’ Asla ve asla bizi buna ikna edemezler. Bu, Türkiye’nin önem verdiği, yıllarca da sadık kaldığı dostluk ve müttefiklik ilişkisine çok büyük zarar verdiğini muhataplarımıza defalarca söyledik. Bizim ABD ile ilişkilerde, gelecek vizyonumuzda herhangi bir sorun, yanlışlık yok. Sorun, ABD’nin bölgeye bakışındadır, Türkiye ile olan dostluğuna bakışındadır.”

“BUNLARIN KAPAĞINI AÇIP, DEĞERLENDİRME ZAHMETİNE BİLE KATLANMIYORLAR”

Yıldırım, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında kanlı terör örgütü FETÖ’nün olduğunu bütün dünyanın bildiğini, herkesin kabul ettiğini ancak “dost ve müttefik Amerika”nın bu konuda hiçbir adım atmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:

“Bunu nasıl okuyacağız, nasıl değerlendireceğiz? 11 Eylül’de ikiz kuleler yıkıldığında, birkaç gün sonra Başkan Bush, onların enkazının önünde direnerek, ‘Amerika büyük, batak bir taarruzla karşı karşıyadır. Bunu yapan da El Kaide’dir, Usame Bin Ladin’dir. Gideceğiz onu ininde vuracağız, Afganistan’ı işgal edeceğiz’ dediğinde, bütün ulusları buraya davet ettiğinde en önde giden ülkelerden biri biz olduk. ‘Kanıtın var mı?’ diye sorduk mu? Aynı Amerika, ayan beyan 15 Temmuz’u yapan, belgelerle de her şeyle ortaya konmuş bu alçak darbenin arkasındaki terör örgütü başını teslim etmiyor. Neymiş, belge? 85 klasör belge, bilgi, delil sunduk. Bunların kapağını açıp, değerlendirme zahmetine bile katlanmıyorlar. Bütün bunlardan öte, ‘Türkiye, Türk vatandaşları niye Amerika’ya soğuk bakıyor?’ Bugün ülkemizdeki vatandaşlarımızın yüzde 80’inden fazlası, bu terör örgütüyle iş birliği, FETÖ darbesi sonrası Amerika’nın hareket etmekte isteksizliği nedeniyle Amerika’ya karşı soğuk bakıyor. Bunda da haklı.”

Yıldırım, Türkiye’nin müttefiki olan ülkelerden böyle bir darbeye karşı, “Çok büyük bir darbeyle karşı karşıyasınız. Asla ve asla bu darbeyi biz desteklemiyoruz. Türk hükümetinin yanındayız.” demelerini beklerken derin bir sessizlikle karşı karşıya kalındığını söyledi.

İngiltere’nin bu konuda bir istisna olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle dedi:

“Darbeden birkaç gün sonra gelen açıklamalar, ‘Ya darbe oldu geçti, artık bu işi yapanları fazla hırpalamayın, onlara daha nezaketli davranın’ gibi laflar etmeye başladılar. Bu da bizim canımızı sıkan en önemli gelişme olmuştur. Bütün bunları biz geride bırakıyoruz. Hala Türkiye’nin geleceğinin, modern dünyayla entegre bir şekilde yoluna devam etmek olduğunu biliyoruz, bunun farkındayız. Ama hiçbir ülke de Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesini, bağımsızlık mücadelesini, demokrasi mücadelesini görmezlikten gelemez. Böyle bir tutum içerisine girerse 80 milyon vatandaşı, güçlü iktidarıyla bunun da karşısında olur.”

Yıldırım, ABD’de “evlere şenlik” bir dava olduğunu belirtti.

Davanın aktörünün sanıkken daha mahkemeye gelmeden tanığa dönüştüğünü ifade eden Yıldırım, “Adam açıkça diyor ki ‘Bana söylediler ki yalan söylersen ceza almaktan kurtarırsın. ABD hükümetiyle, yetkilileriyle iş birliği yaparsan yine cezan hafifler cezadan kurtulursun.’ Şimdi ABD’deki bu adalet oluyor, bize gelince ‘Nerede hukuk devleti?’ Bu çifte standardı artık Türk milleti yemiyor.” diye konuştu.

Burada 15 Temmuz’da yapılamayan, yarım kalan işi ekonomik saldırıyla başarmanın amaçlandığını vurgulayan Yıldırım, Türkiye’ye şimdi yapılanın bu dava üzerinden bir ekonomik saldırı olduğunu ama Türk ekonomisi, Türk özel sektörü ve Türk milletinin bu saldırıyı da boşa çıkaracağını dile getirdi.

Türkiye’de istikrar, güven, güçlü ekonomi bulunduğunun altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:

“Tabii bölgemizde var olan istikrarsızlık, yönetim boşluğu bizim daha hızlı ilerlememizin önündeki en büyük engeldir. Suriye işini bir noktaya getirdik, bundan sonraki adım Cenevre’de bu durumu artık kalıcı hale getirmek, bütün etnik grupların, teröre bulaşmamış bütün grupların içinde yer alacağı bir Suriye devletinin oluşturulmasıdır. Irak’ta yanlış alınan referandum kararı sonrası yanlış hesap Ankara’dan Bağdat’tan dönmüştür ve şimdi Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Irak’ın anayasal sınırları içerisine çekilmek zorunda kalmıştır. O günlerde dahi Türkiye orada yaşayan Kürtleri, Arapları, kardeşlerimizi mağdur etmemek için sınır kapısını açık tutmuş ve burada insanlığını ortaya koymuştur.”

“TÜRKİYE’Yİ HİÇ KİMSE KÜÇÜK GÖRMESİN”

Başbakan Yıldırım, bir yandan bölgede huzuru, istikrarı tesis ederken diğer yandan da Türkiye’nin 2023 hedeflerini, gelecek büyük projelerini hayata geçirdiklerini söyledi.

Geçen 10 yıl içinde 2008’den bu yana küresel krizde dünyada sadece 10 büyük proje yapıldığını, bu 10 büyük projenin 6’sını Türkiye’nin gerçekleştirdiğini aktaran Yıldırım, şöyle dedi:

“Türkiye’yi hiç kimse küçük görmesin. Dünyanın en büyük havalimanını yapan Türkiye’dir. Dünyanın en geniş köprüsünü 36 ayda yapıp hizmete alan, otoyollarıyla birlikte Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Türkiye olmuştur. 50 yıldır Türkiye’nin gündeminde olan Osman Gazi Köprüsü ile İzmir Körfezi’ni 4 dakikaya indirecek projeyi yapıp hayata geçiren yine Türkiye’dir. İstanbul’dan İzmir’e seyahat süresini 3 saatin altına indirecek otoyolu yapan yine Türkiye’dir. Avrasya Tüneli ile iki kıtayı denizin altından birleştirip Anadolu’dan Avrupa yakasına iki dakikada geçişi sağlayan ülke Türkiye’dir. Bu proje dünyada denizin bu kadar derininden giden tek projedir. En derini 44 metre ile ABD’dedir. Bizim Avrasya Tüneli boğazda 106,5 metre denizin altından geçmektedir. Bir mühendislik harikası projesidir ve kısa sürede tamamlanıp hizmete girmiştir. Aynı şekilde Marmaray, hızlı trenler bölünmüş yollar, havaalanları, bütün bunlar Türkiye’nin geleceği için yapılması gereken altyapı projeleridir.”

Yıldırım, ABD’ye, İngiltere’ye gittiğini, dün de Kore’de olduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin altyapısı bu ülkelerden aşağı değil, fazlası var eksiği yok. Tabii ki sorunlar var fakat bir yandan da olumlu tarafına bakalım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi hiçbir şart altında moralimizi bozmamıza ihtiyaç yok. Moral değerlerin muhafaza edilmesi, birçok başarıyı da beraberinde getirir. Onun için birtakım çevreler Türkiye’nin moralini bozmaya çalışıyorlar ama moral bozukluğunun ne anlama geldiğini siz iş alemi herkesten iyi bilirsiniz. Onun için geleceğe ümitle bakacağız, moralimizi yüksek tutacağız, ülkemize, milletimize güveneceğiz başka çaremiz yok. Günün sonunda kendi geleceğimizi kendimiz inşa edeceğiz. Başkalarının bize vereceği katkı sınırlıdır. Onlar menfaatleri uyuştuğu zaman bizimle beraber olurlar uyuşmadığı zaman yollarını ayırırlar.” ifadelerini kullandı.

“ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE DAİMİ DOSTLUK VE DAİMİ DÜŞMANLIK OLMAZ”

Uluslararası ilişkilerde daimi dostluk ve daimi düşmanlık olmadığını, esas itibarıyla menfaatlerin birleşmesi olduğunu belirten Yıldırım, “Eğer menfaatleriniz yan yana gelmişse dostsunuz, menfaatleriniz çatışmışsa o dostluk orada biter. Ama bizim bu ülkenin geleceği için, genç kuşakları için, aydınlık yarınları için birlikte çalışmaktan, birlikte terlemekten, alın teri dökmekten başka hiçbir yolumuz yok. Farklılıklarımızın asla bizi ayrıştıran değil bizi zenginleştiren en önemli özelliklerimiz olduğunun bilincinde olacağız ve buna göre kararlarımızı vereceğiz.” diye konuştu.

Yıldırım, büyük yatırımlar yaptıklarını, 30’dan fazla 42 bin yatak kapasiteli yeni hastaneler inşa ettiklerini söyledi.

Türkiye’nin her şeye rağmen sağlıkta ABD’den de birçok ülkeden de ileri konumda olduğunun altını çizen Yıldırım, şunları kaydetti:

“Türkiye bunu son 15 yılda başardı. Bu şehir hastanelerinin büyük hastane özelliğinden başka bir özelliği daha var. Mesela Bilkent Hastanesi’nin içinde 7 tane hastane var. Kanser, fizik tedavi, genel cerrahi ile ilgili birçok alanda hastane içinde hastaneler var. Niye? Millet gelecek bütün ihtiyaçlarını orada görecek hatta konaklama tesisleri var adeta bir şehir gibi. Hastası, yakınları istediği her türlü şeyi elde edecekler, sokak aralarında, mahalle aralarında kalmış, erişimlerinde sorun olan o binaları da boşaltacağız, daha farklı değerlendireceğiz. Dolayısıyla projeye sadece büyük büyük binalar, kampüsler olarak görmemek lazım. İhtisas hastaneleriyle geleceğin sağlıktaki gelişim ve dönüşümünü hazırlayan projeler olarak görmemiz lazım. Burada da bildiğiniz gibi genel bütçe imkanlarından ziyade kamu özel sektör ortaklığını esas alıyoruz ve buna göre projeleri sürdürüyoruz.”

Yıldırım, küresel ekonomide eksen kayması yaşandığını belirtti.

Milli gelirlerine göre en gelişmiş 7 ülkenin 1995’te ürettiği milli gelirin, gelişmekte olan 7 ülkeye göre iki kat fazla olduğunu bildiren Yıldırım, önceki yıl bu oranın eşitlendiğini söyledi.

Yıldırım, 2040 için öngörünün gelişmiş 7 ülkenin gelirinin, gelişmekte olan 7 ülkenin gelirinin yarısına düşeceği yönünde olduğunu aktararak, “Bu ne anlama geliyor? Yeni adaylar var. Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, hatta Türkiye. Gelecek bu bölgelerde.” diye konuştu.

Bazılarının “Neden bu kadar büyük havalimanları yapıyorsunuz?” sorusunu yönelttiğini hatırlatan Yıldırım, 1970’li yılların başında havacılığın merkezinin ABD olduğunu, merkezin 1980’li yıllarda Avrupa’nın batısına geldiğini ifade etti.

Havacılığın merkezinin 1990’lı yıllarda Orta Avrupa olduğuna dikkati çeken Yıldırım, 2000’li yıllardan itibaren merkezin Avrupa’yla Asya’nın birleştiği İstanbul olduğuna işaret etti.

“TÜRKİYE KİLİT ÜLKE”

Binali Yıldırım, 2002’de 1 milyona bile ulaşmayan transit yolcu sayısının bugün 40 milyon olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

“Biz gelecek on yıllarda Türkiye’yi bir ‘hub’ haline getiriyoruz. Kuzeyden güneye, doğudan batıya, batıdan doğuya bütün hareketler Türkiye üzerinden olacak. Zenginlik noktaları artık batıdan doğuya doğru gitmeye başladı. Eskiden, bu yüzyılın başında tersi vardı. Şimdi tersine göç başlıyor. Batı ilerlemesi yavaşladı, hatta gerilemeye başladı. Doğu, Uzak Doğu, Ortadoğu, Orta Asya büyümeye, gelişmeye, zenginleşmeye başladı. Dolayısıyla her iki halde de Türkiye kilit bir ülke. Avrupa’yla Asya’nın arasında bulunan, Avrasya coğrafyasında ama yıllardan beri hep batıya yüzünü dönmüş, batıyla entegrasyonu önemsemiş aynı zaman Asya coğrafyasını da ihmal etmemiş bir ülkeden bahsediyoruz.”

Güney Kore’ye yaptığı ziyareti anımsatan Yıldırım, Türkiye hakkında söylenenleri anlattı.

Dışarıdan bakanların, “Biz Türkiye’ye daha çok yatırım yapmak istiyoruz.” dediğini aktaran Başbakan Yıldırım, Türkiye’de yatırım yapan Kore firmalarının üretimlerinin yüzde 70’inin ihraç edildiğini söyledi.

Önemli olanın sorunları çözecek iradenin varlığı olduğunu vurgulayan Yıldırım, 1990-2000 yılları arasında dünyada küresel krizin olmadığını ancak siyasi irade eksikliğinden dolayı Türkiye’de kriz yaşandığının altını çizdi.

“TÜRKİYE İHRACATI ÖĞRENİYOR”

Söz konusu yıllarda dünyanın büyüdüğüne, Türkiye’nin küçüldüğüne işaret eden Yıldırım, büyümenin yüzde 3’ün altında kaldığını dile getirdi.

Yıldırım, 2000’li yıllarda küresel kriz olduğunu ama Türkiye’nin büyümeye devam ettiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İhracatımız artmaya devam ediyor. İlk 11 ayında bu yılın yüzde 10,4 artış sağlamışız. Bir önceki aydaki ihracat artışımız yüzde 15 buçuğu geçmiş. 2017 yılı için planladığımız ihracat rakamının üzerinde bir gerçekleşmeyi sağlayacağız. Neden oldu? Çünkü ihracatçı sayısını artırdık. 2002 yılında Türkiye’de 31 bin 731 firma ihracat yaparken 2016 yılında bu sayı 66 bin 951 çıktı. Türkiye ihracatı öğreniyor.”

İstihdamda da tüm olumsuz şartlara rağmen, bu senenin ağustos ayı sonuna kadar 1 yıl içerisinde 1 milyon 350 bin istihdam sağladıklarını anlatan Yıldırım, “Son 10 yıl içerisinde OECD ülkeleri içerisinde en fazla istihdam sağlayan ülke Türkiye. Bunu sizlerle, özel sektörle ve iş alemimizle yaptık. Biz ne yaptık? Biz sizin önünüzdeki engelleri kaldırmak için alınması gereken kararları aldık.” ifadelerini kullandı.

Bu konuda geç kalınmış ya da eksik kalmış konuların olabileceğini belirten Yıldırım, normal şartlardan geçmediklerini, olağanüstü şartların devam ettiğini vurguladı. Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

“Düşünün ki bir örgüt yıllardan beri ülkenin bütün alanlarına yerleşmiş, sızmış. Yargıya, orduya, polise, bürokrasiye sızmış, iş alemine, medyaya sivil toplum örgütlerine yerleşmiş. O hale gelmiş ki ‘Tamam ben yeterli güce eriştim, bu iktidarı al aşağı ederim, yönetimi ele alırım.’ Bu noktaya gelmiş. Türkiye tekrar ediyorum hiçbir ülkenin başaramayacağı bir işi başardı. Silaha, tanka ve topa karşı göğsünü siper ederek bir darbeyi önledi. Türkiye, dünya siyasi tarihine altın harflerle yazılacak bir işi başardı.”

Yıldırım, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda yaptığı konuşmasında, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasına yönelik kararını da değerlendirdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı karara bütün dünyanın karşı çıktığını belirten Başbakan Yıldırım, kararla bugüne kadar Filistin-İsrail sorunun çözümünü öngören sayısız Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve uluslararası hukukun hiçe sayıldığını vurguladı.

Yıldırım, şöyle konuştu:

“Bu, bölgede pimi çekilmiş bir bombadır. DEAŞ ile mücadele için neler yapıldığını biliyoruz. Bu yapılan hareket ve sonrası gelişmeler huzura, bölgesel barışa, İsrail-Filistin sorununa asla ve asla katkı sağlamayacak ve küresel terörün korkarım ki artmasına da hizmet edecektir. Müttefikimiz ABD’den bu konuda uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler’in kararlarına saygı duymasını beklerdik. Nasıl başka ülkelere, ‘Ambargoya uymazsanız şöyle yaparım, böyle yaparım’ diye işaret ediyorsa, kendisinin de üyesi olduğu Birleşmiş Milletler kararına uyması lazım, buna göre hareket etmesi lazım.”

“ÇOK BÜYÜK FELAKETİN BAŞLANGICI OLACAK”

ABD’nin bu konuda büyük bir sorumsuzluk örneği gösterdiğini vurgulayan Binali Yıldırım, şunları kaydetti:

“Bölgede bir patlamaya hazır bombanın pimini çekmiştir. Bu kararı Türkiye olarak biz ‘yok’ sayıyoruz ve asla tanımıyoruz. Kudüs, üç dinin mukaddes saydığı bir mekandır. Burada bu statüyü değiştirecek, bu statüyü tartışmaya açacak bir karar, çok büyük felaketin başlangıcı, sebebi olacaktır. O bakımdan bütün dünyanın karşısında olduğu bu kararın tekrar gözden geçirilmesi, bölge için insanlık için çok ama çok önemli olacaktır.”

Yıldırım, Türkiye’nin gelecek seneki hedeflerinin başında tıpkı bu yıl olduğu gibi büyüme geldiğini belirtti.

Büyümeden taviz vermeyeceklerini vurgulayan Başbakan Yıldırım, “En az yüzde 5, tercihen de yüzde 6 civarında büyümeyi hedefliyoruz.” ifadesini kullandı.  Enflasyondaki yükselmeyi geçici olarak nitelendiren Yıldırım, şunları söyledi:

“2018’den itibaren hedefimiz enflasyonun aşağı çekilmesidir. Enflasyonun aşağı doğru bir seyirde olacağını buradan size açıklıkla söyleyebilirim. Kurumlarımız, Merkez Bankası kendisi gerekli tedbirleri alacak. Son günlerde kurda bazı dalgalanmalar var. Bu dalgalanmalar Türkiye’nin gerçek durumunu yansıtmıyor. Türkiye’nin ülke primi 200’ün altında. Dün itibarıyla 186. Geçen yılın sonunda 300’e çıkmıştı. Yani bütün bu gerçeklere rağmen bu yaşananların ekonomik göstergelerle, ekonomik kurallarla izahı yok. Burada başka bir şey var.

Bunun, içeride ve dışarıda gerçekleşen algı operasyonuyla doğrudan ilişkili olduğunu biliyoruz ve bunun geçici bir durum olduğunu düşünüyoruz. Bunun normale döndürülmesi için alacağımız tedbirleri de biliyoruz, gereken neyse onu da yapacağız. İş aleminin düşünceleri ve önerileri bizim için çok önemlidir. Onun için her zaman bu ülkenin kalkınması, refahı, büyümesi için ortaya koyacağınız her türlü öneriyi çok dikkatli bir şekilde değerlendireceğiz ve gereğini yapacağız.”

Bir mucize peşinde olmadıklarının altını çizen Yıldırım, “Mümkün olanı yapmanın gayreti içerisindeyiz. Tamam, Türkiye’de istikrarlı yönetim, güçlü bir iktidar var ama Türkiye’nin içeride ve dışarıda da yüzleştiği birçok sorunu var.” diye konuştu.

“AB’NİN BİZE YAPTIĞI ÇİFTE STANDART NE İLKTİR NE DE SON OLACAK”

Terörle bu kadar mücadele eden, etrafında bu kadar istikrarsızlık bulunan ve 3,5 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapan, bir darbe teşebbüsüne rağmen ayakta kalmayı başaran başka bir ülkenin bulunmadığını vurgulayan Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugün Avrupa Birliği ile bazı sorunlar yaşıyoruz. Doğrudur. Avrupa Birliğinin bize yaptığı çifte standart ne ilktir ne de son olacak. Bunun da farkındayız. Kıbrıs sorununun çözümü için 2004’te ne oldu? Anlaştık, yola çıktık, bizi yolda bıraktılar. Yine benzer şekilde AB çalışmalarımızda biz elimizden gelen her türlü reformu yaptık, istenen her şeyi yerine getirdik.

2016’nın Mart’ında da bir anlaşma yaptık. Neydi anlaşma? Vize kaldırılacak, serbest dolaşım sağlanacak, buna karşılık da Türkiye 70 maddeden oluşan düzenlemeleri yapacak. Bunların da 5 madde hariç hepsini yaptık. Adalardan, Ege Denizi’nden mülteci geçişini önleyeceğiz ve önlediğimiz her mülteci için AB bir kişi alacak, Türkiye’deki göçmenler için 3 milyar artı 3 milyar avroluk destek verecek. Her şey çok güzel ama uygulamaya gelince maalesef… Türkiye ev ödevini yine yaptı, büyük oranda yaptı, karşı taraf sözünde durmadı. Bütün bunlara rağmen bizim söylediğimiz şudur; Bizim Türkiye olarak Avrupa Birliği vizyonumuzda herhangi bir değişiklik yok.”

Yıldırım, Türkiye’nin ekonomisi, demokrasi kültürü, birikimiyle Avrupa Birliği’nin doğal bir üyesi, uzantısı olduğunu belirterek, “Burada iş bize düşmüyor, iş Avrupa Birliği’ne düşüyor. Avrupa Birliği’nin özellikle Brexit sürecinden sonra gelecek vizyonunu gözden geçirmesi lazım, ne yönde hareket edeceğinin kararını vermesi lazım. Kendi içine kapanıp sınırlarını, duvarlarını yükselterek mi yoluna devam edecek yoksa bölgeyle dünyayla entegre olup Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir Avrupa Birliği olacak? Bu kararı Brüksel verecek, Avrupa Birliği’nin kendisi verecek.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin onlardan çok şey istemediğine dikkati çeken Başbakan Yıldırım, “Diyoruz ki Türkiye’nin başını ağrıtan, sürekli enerjisini azaltan terör örgütlerine müsamaha göstermeyin. İstediğimiz budur. Türkiye’ye demokrasi dersini vereceğine önce kendi içinizdeki ırkçılık akımlarına, yabancı düşmanlığına, Müslüman, İslam korkusuna, düşmanlığına bir ‘dur’ deyin.” ifadelerini kullandı.

Avrupa’nın en büyük sorunlarından birinin yükselen aşırıcılık ve terör örgütlerinin önlenemez yükselişi olduğunu bildiren Yıldırım, “Bu noktalarda Türkiye her zaman iş birliğine hazırdır. 40 yıllık tecrübesini de dost ve müttefik ülkelerle paylamak yönünde her türlü iradeyi ortaya koyacaktır.” dedi.

“GEÇİCİ BİR DURUM OLDUĞUNU HEPİMİZ BİLİYORUZ”

ABD’deki Hakan Atilla davasına da değinen Başbakan Yıldırım, “Bize hukuk devleti dersi vermeye kalkanların bir hukuk, yargı tiyatrosu oynadıklarını da hatırlatmak isterim. Sanıkken tanık oluyor, onunla da kalmıyor telkinde bulunuyorlar, ‘Yalan söylersen, hükümetle iş birliği yaparsan cezandan muaf olursun’. Bunun anlamı, ‘Türkiye’ye karşı bizim bir planımız var. O planı hayata geçireceğiz, sen de bu konuda yardımcı ol’. Bunun başka bir izahı yoktur.” diye konuştu.

Türkiye’ye, milletin sağduyusuna güvendiklerini belirten Yıldırım, “Bu zor durumları da hep beraber dayanışma içinde inşallah aşacağız, bundan da hiçbir şüpheniz olmasın.” dedi.

Başbakan Yıldırım, Türkiye’yi demokrasisi günden güne gelişen, insan hakları ve özgürlüklerin geliştiği bir ülke olarak nitelendirerek, şöyle devam etti:

“Türkiye’yi 15 Temmuz ve sonrasında yaşanan olaylara göre değerlendirmek büyük bir haksızlıktır. Olağanüstü şartlardan geçiyoruz, bunu hepimiz biliyoruz. Bu darbenin içinde olanların davası nihayetlenme noktasına gelmiştir. Bunlar sonuçlandığında bu şehitlerin yakınları, bu gaziler, akrabaları bu alçaklığın karşılıksız kalmayacağını gördükten sonra tabii ki normalleşme sürecine de süratle geçmiş olacağız. Onun için bu durumun geçici bir durum olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şartların olağanüstü olması bizim hayatın normal akışından sapmamıza da sebep olmamıştır. İlk günden itibaren ekonomimiz tıkır tıkır işlemeye devam etmiştir, yargı sistemiyle ilgili sorunlarımız vardır ama insanın olduğu yerde sorunlar da vardır. Bunun da daha çok çalışarak, insan kaynak-kapasitemizi artırarak üstesinden geleceğiz. Nihayetinde bu ülke yargısıyla, ordusuyla, bürokrasisiyle, iş alemiyle bu ülkenin insanlarından oluşuyor. Yapılan her şey bizim ülkemizin bireyleri, bizim ülkemizin insan kaynak ve kapasitesiyle oluyor. Zayıf, eksik yönlerimizi biliyoruz ve bu yöndeki çalışmalarımıza da hız kesmeden devam ediyoruz, edeceğiz.”

“TÜRKİYE SERBEST EKONOMİYE SAHİP BİR ÜLKE”

“Sorunları olmayan ölüler ile delilerdir” sözünü anımsatan Yıldırım, sorunların olabileceğini ancak önemli olanın sorunların üzerine kararlı şekilde gitme ve çözme iradesi olan siyasi erkin, güçlü yönetimin, istikrarın varlığı olduğunu vurguladı.

Bunların hepsinin Türkiye’de olduğunu anlatan Başbakan Yıldırım, “Yaşanan bunca olağanüstü hadiselere rağmen Türkiye büyüme, gelecek hedeflerinden zerre kadar taviz vermeden yoluna devam ediyor.” diye konuştu.

Yıldırım, Türkiye’nin serbest ekonomiye sahip olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Türkiye serbest ekonomiye sahip bir ülkedir. İş adamlarımız istediği kadar içeride, dışarıda yatırımını yapabilir, kaynağını da dışarıda da içeride de yatırabilir. Bunda hiçbir problem yok. Nitekim son yıllarda dışarıda yatırım yapan iş adamlarımız var. 20-30 milyar doları bulan yatırımları olan iş adamlarımız var. Nasıl yabancıların burada yatırım yapmasını istiyorsak bizim iş adamlarımız da dışarıda yatırım yapabilir. O dışarıda yatırım yapanların Türkiye’nin ihracatına katkıları var. Dışarıda yatırım yapanların ihracatımıza net katkısı 7 milyar dolar. Bunu gözardı edemeyiz. Ne oluyor? Bize göre daha gelişmiş ülkeler ne diyor,  ‘Bizde yatırım yapın, avantajlı olabilmek, pazara daha yakın olabilmek için’. Bizim firmalarımız da gidiyor başka ülkede yatırım yapıyor, maliyetlerin daha sürdürülebilir, kontrol edilebilir olduğu ülkelere yatırım yapıyor. Dolayısıyla bunda yanlış bir şey yok. İş adamlarımız, iş camiamız her zaman gerek içeride gerek dışarıda iş planlarını, gelecek kararlarını rahatlıkla verebilirler ama ülkemiz iş alemimiz için çok cazip imkanlar sunuyor, sunmaya devam edecek.”

İş adamlarına yönelik cazip imkanlara, verilen teşviklere dikkati çeken Yıldırım, “2017’nin ilk 11 ayı içinde 6 bin 899 teşvik belgesi düzenlendi. Bu bugüne kadar ulaşılan en yüksek sayı. Miktar ne kadar? Vadedilen miktar 168,9 milyar lira. Yani iş adamlarımız Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yatırım yapmak için 169 milyarlık teşvik belgesi almışlar. Bu teşvik hayata geçtiğinde 102 bin vatandaşımıza doğrudan iş sağlanacak.” ifadelerini kullandı.

“YARINIMIZ BUGÜNDEN GÜZEL OLACAK”

Yıldırım, 2017’de istihdam, yatırım ve belge adedi konularında tarihi yatırımların yaşandığını kaydeden Yıldırım, sözlerini şöyle tamamlandı:

“Bu dönem düzenlenen teşvik belgelerinde bir önceki yılın aynı dönemine göre adet bazında yüzde 48, yatırım bazında da yüzde 81 artış, istihdam bakımından yüzde 61’lik bir artış sağlandı. Bunun tercümesi, anlamı kısacası budur. Moral bozmaya gerek yok, yarınımız bugünden güzel, geleceğimiz çok daha iyi olacak. Bunu bu ülkenin başbakanı olarak değil bir vatandaşı olarak da ifade ediyorum. Gerek faiz gerek enflasyonda yaşadığımız bu durumun geçici bir durum olduğunu ve her şeyin kısa sürede normale döneceğini de düşünüyorum.”

Başbakan Binali Yıldırım, konuşmasının ardından bir süre TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi üyeleriyle görüştü.

CEVAP VER