Başbakan Binali Yıldırım, Kanaat Önderleri Buluşması’ndaki konuşmasında, bugünün Nevruz Bayramı olduğunu hatırlatarak, yurdun çeşitli yerlerinde baharın gelişini müjdeleyen Türk ve Müslüman aleminde kutlanan önemli bir günü çeşitli etkinliklerle kutladıklarını söyledi.
Bu etkinliklerde herhangi bir tatsız hadise yaşanmadığını dile getiren Yıldırım, “Bu programa gelmeden önce, Alevi kardeşlerimizle bir araya geldik. Dünyanın her tarafından gelen seçkin dedelerle ve topluluklarla Nevruz cemini ve bu vesileyle yapılan semah merasimine iştirak ettik. Şimdi sizlerle beraberiz. Özellikle, şunu ifade etmek isterim, İstanbul aslında Türkiye’nin özetidir. Diyarbakır, Rize, Konya, Erzincan, Kastamonu, Van, Sivas İstanbul’dadır. 81 vilayetimizin her rengi her düşüncesi her farklı anlayışta farklı ideolojide bütün vatandaşlarımızın bir araya geldiği ve birlikte istiklal ve istikbal mücadelesini verdiği şehirdir İstanbul.” diye konuştu.
“CEMRE, GÖNÜLLERE DÜŞTÜ”
Yıldırım, Türkiye adına milat olacak bir dönemde bir değişime öncülük edecek kanaat önderleriyle bu gece bir arada olduklarına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
“Baharın ilk ateşini ülkemizin bütün renkleriyle beraber gönül gönüle yakıyoruz. Toprağa, havaya ve suya düşen cemre bugün gönüllerde. Gönüllere düştü. İnşallah, yakın bir gelecekte çok daha güçlü bir Türkiye’nin kapılarını hep beraber aralayacağız. Vesayet odaklarının ve vesayet anlayışının son kalıntılarını da inşallah ülkemiz yönetiminden uzaklaştıracağız. Devletimizi daha çok millete ait hale getireceğiz. Bu tarihi güne 26 gün gibi bir süremiz var. Ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine geziyoruz. Gittiğimiz her yerde her şehirde kadın, erkek, yaşlı bütün vatandaşlarımızın gözlerinde gelecek umudunu ve heyecanını yakından görüyoruz.”
AK Parti’nin iktidara geldiği günden bu yana “Bu topraklar hepimize yeter.” anlayışıyla hareket ettiklerini belirten Yıldırım, ilk olarak işe değişim ve dönüşümle başladıklarını kaydetti.
“80 MİLYONU KARDEŞ BİLDİK”
Yıldırım, insanı merkeze alan bir yönetim şekliyle Türkiye’nin ve milletin hizmetinde olduklarına vurgu yaparak, “Risk aldık. Sıkıntılarla karşılaştık. Bütün zorluklara rağmen değişime direnen bütün engelleri, kaldıra kaldıra bugünlere geldik. Devleti millet adına, Türkiye’nin bütün vatandaşları adına bir dönüşüme tabi tuttuk. Kavmiyetçiliği, ayrımcılığı, bölgesel farklılıkları bizi ayrıştıran değil bizi kucaklayan ve bizi birleştiren zenginlik olduğunu hep aklımızda tuttuk. Darbelere, vesayet ve baskılara asla boyun eğmedik. Yenik düşmedik. Çünkü bizim başımızda kurucu liderimiz, Cumhurbaşkanımız, millet sevdalısı bir kişi var. O da Recep Tayyip Erdoğan. Onun riyasetinde çıktığımız bu yolculukta 780 bin kilometrekare vatan toprağını bir bildik. 80 milyonu kardeş bildik. Doğu ile batıyı, kuzeyle güneyi hep bizi birleştiren, birlikte Türkiye yapan anlayışla ele aldık.” değerlendirmelerinde bulundu.
Hiçbir zaman bir zümrenin partisi olmadıklarına vurgu yapan Yıldırım, hiç kimseyi de öteki olarak görmediklerini anlattı.
Yıldırım, bugün de bu anlayışlarının devam ettiğini dile getirerek, vatandaşların huzur ve mutluluğundan başka hiçbir dertleri ve davaları olmadığını belirtti.
İnsan odaklı siyasetlerinin aslı esası ve özetinin insanın onur ve haysiyetini korumak, vatandaşların hakkını hukukunu gözetmek olduğunu vurgulayan Yıldırım, şöyle devam etti:
“Siyasetimizin esası demokrasimizi güçlendirmek, Türkiye’yi hukuk devleti olarak gerekli uluslararası standartlara getirmektir. Demokrasi yolunda birçok sessiz devrim yaptık. Devletle vatandaş arasındaki itilafların çözümü için çok ciddi inisiyatifler aldık. Bütün bunlara rağmen 15 Temmuz ihanetine maruz kaldık. Tam demokrasiye ulaşmak için yeni adımlar atma ihtiyacını gördük. 15 Temmuz Türkiye’de gelecek açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye 1950’de çok partili hayata geçti. 67 yılı geride bıraktı. 67 yıl içerisinde milli iradeye sürekli taciz, sürekli milli iradenin kesintiye uğraması için çeşitli müdahaleler oldu. 1960 darbesi bir başbakan, 2 bakanın asılması… 1971 cumhurbaşkanlığı seçimi bahane edilerek bir darbe… İstikrarın ortadan kaldırılması, milli iradenin tekrar yok edilmesi. 1980, yine aynı hikaye. 124 tur olmuş cumhurbaşkanı seçilememiş. Bu sefer bu bahane edilerek 12 Eylül darbesi yapılmış. Geliyoruz 1990’lı yıllara. Bu sefer insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, başörtüsü yasağı getiren 28 Şubatlı o günler. Bunları da Türkiye yaşadı. Nihayet o yasakların arkasında 2001 krizi… Bu kriz Türkiye’nin yerle bir olmasıdır. Bütün kazanımlarının elinden çıkıp gitmesidir. 67 yıllık geçmişe bakıldığında 1950-1960-1980-1990-2002-2017… Üç tane dönem var. Türkiye hep kazanmış, hep büyümüş. Fakat geri kalan 3 dönemde de kazandıklarını kaybetmiş. 1950-1960’ın kazanımları 1960-1980 arasında gitmiş, 1980-1990 arasındaki kazanımlar 1990-2000 arasında yok olmuş. Nihayet AK Parti yerle bir olmuş ekonomiyi, batmış bankaları, 50 milyar doları yok olmuş bir ülkeyi, faizleri yüzde binlere ulaşmış, dövizi kontrolden çıkmış bir ülkeyi teslim aldı.”
15 yılda Türkiye’de hem vesayet odaklarıyla hem dayatmalarla mücadele ettiklerini hem de bir Türkiye’yi üç Türkiye yaptıklarını söyleyen Yıldırım, milli geliri, 230 milyar dolarlardan 800 milyar dolarlara çıkardıklarını vurgulayarak engellerle karşılaşmasalardı 3 Türkiye değil, 5 Türkiye’yi gerçekleştirmiş olacaklarını dile getirdi.
Başbakan Yıldırım, halkın, milletin tam desteğine sahip bir iktidar partisine bile göreve geldikten kısa bir süre sonra ilk muhtıranın verildiğini hatırlatarak, “Biz bunlara itibar etmedik. 8 Ocak 2003, gazeteleri açın bakın. Zehir zemberek bir açıklama ama o gün tatsız bir hadise yaşadık. Diyarbakır’da bir uçak düştü, 57 vatandaşımız hayatını kaybetti ve gündem onunla değişti. Bu vesayet odakları boş durmadı. Cumhurbaşkanı seçiminde akla hayale gelmeyen bir engellemeyle, bir hukuk icadı ile karşı karşıya kaldık. Meşhur 367 dayatması. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk günden o tarihe kadar böyle bir şey yaşanmamış. Onun karşısında tabi ki iş çıkmaza girdi. Konu Anayasa Mahkemesine taşındı. Anayasa Mahkemesi de bu hukuk cinayetine haklılık kazandıracak bir karar verdi. Tek çare kalmıştı işi sahibine götürmek. Biz de öyle yaptık. Hem erken seçim kararı aldık, hem de Cumhurbaşkanının vekiller marifetiyle değil millet tarafından seçilmesine yönelik Anayasa değişikliğimizi halkın önüne getirdik. 21 Ekim 2007’de millet yüzde 69 oyla kabul etti.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, o günden itibaren Türkiye’de artık her şeyin değiştiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“İki tane seçilmiş vardı Türkiye’de. Bir yüzde 50 ve daha fazla oyla seçilen Cumhurbaşkanı, bir de yine meclis seçimleriyle oluşan seçilmiş bir başbakan. Böylece yeni bir durumla karşı karşıya kaldık. Aslında bugün milletin önüne gelen Anayasa değişikliğinin çıkış noktası çok eski, 1950’den beri devam ediyor. Başbakan-cumhurbaşkanı anlaşmazlığı yeni bir şey değil. En güçlü şekilde iktidara merhum Adnan Menderes geldiği zaman bile merhum Celal Bayar ile anlaşamamış. Hatıralarında okudum, ‘Bazen canımdan bezdiriyordu.’ diyor. Geldik Özal’lı yıllara, orada da aynı şey var. Hatta 70’li yıllarda ‘Cumhurbaşkanı şunu seçerseniz seçersiniz, yoksa meclisi kuşatırız’ denilen tarihleri biliyoruz. 80’li yıllarda merhum Özal’ın yine başbakanla ters düştüğünü biliyoruz. Demirel’in ‘kızım’ deyip getirdiği Sayın Tansu Çiller ile nasıl sorun yaşadığını hep birlikte gördük. Rahmetli hocamız Erbakan’ın nasıl bir dayatma ile karşı karşıya kaldığını hep birlikte hatırlıyoruz. Merhum Ecevit bile arayarak seçtiği, bulduğu ‘Türkiye için bulunmaz bir aday’ diye takdim ettiği Ahmet Necdet Sezer ile hangi duruma düştüğünü ve o durumların ülkemize neye mal olduğunu hep birlikte gördük.”
AK Parti’nin şikayet eden bir parti olmadığını dile getiren Yıldırım, “AK Parti sorunları torunlara havale eden bir parti değil, sorunları çöze çöze bu günlere gelen bir partidir. AK Parti ile Cumhurbaşkanlığı seçimi ile başlayan dayatma daha sonra en yüksek oyu almış partinin kapatılma davası ile devam etti. O mücadeleyi de atlattık. Ondan önce e-muhtıranın verildiğini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk gerçekleşti. Milli irade dışında başka bir iradeye asla geçit vermeyeceğini açık bir şekilde ortaya koyan iktidarımız bu e-muhtırayı aynen sahiplerine iade etti. Daha sonra yaşananlar, yargı darbe kalkışmaları, yargı reformu ve nihayet yağmurdan kaçarken doluya tutulma hadisesi. FETÖ’nün bu yargı reformu arkasından… Bildik olayları beraber yaşadık. Aslında bizim o yargı reformumuz Anayasa Mahkemesinde tadil edilmesiydi, işin içeriğine, esasına girilmeseydi biz 17-25 Aralık’ı yaşamayacaktık. Orada yapılan iki değişiklikle maalesef bu işin önceden planladığı da ortaya çıktı. Gezi olayları, 17-25 ve nihayet 15 Temmuz. 15 Temmuz, bir anlamda ikinci Kurtuluş Savaşı’dır ve bu savaştan, bu mücadeleden millet yüzünün akıyla çıkmıştır. Dünya demokrasilerinde görülmemiş bir iş olmuştur. Millet o gün, o gece Başkomutanının, Cumhurbaşkanının, Hükümetinin çağrısına tereddütsüz cevap vermiş ve meydanları doldurarak, tanklara, uçaklara, bombalara karşı göğsünü siper etmiş, ezanları dindirmemiş, bayrağı indirmemiştir. Bu sadece İstanbul’da olmadı, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak, Rize, Kırklareli, Edirne, Sinop ve Hatay’da insanın, vatandaşın olduğu her karış vatan toprağında aynı duygu, aynı heyecan, aynı ruh ayağa kalkmıştır. İşte böyle aziz milletin karşısında sadece şapka çıkartılır. Dünyaya bir demokrasi dersi verildi.” ifadelerini kullandı.
“VATANDAŞIMIZI DOĞRU BİLGİLENDİRMEYE GAYRET EDİYORUZ”
Başbakan Yıldırım, 15 yılı geride bıraktıklarını hatırlatarak, “Türkiye’nin geldiği noktayı sizler biliyorsunuz. Türkiye’ye de alt yapısı yolları, havaalanları, tren yolları, hastaneleri, okullarıyla daha birçok hizmetleriyle, tarımda, ekonomide, sanayide büyük işler başardık. Bunu neye rağmen başardık? Karşı karşıya kaldığımız engellere rağmen başardık. Bakın 28 Şubat’ta da dayatma gördüler. Dayanabildiler mi? Dayanamadılar. Çünkü güçlü irade yoktu. Tek başına güçlü irade yoktu. İşte bugün yapmak istediğimiz, Türkiye’yi bu ve buna benzer herhangi bir demokrasi ve milli irade dışı girişimlere, teşebbüslere karşı garanti altına almak. Bu sistemin adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir. Hükümeti başkaları kurmuyor, millet doğrudan sandıkta kuruyor. Tek farkı budur. Bu da mutlaka istikrar, mutlaka güçlü iktidar anlamına geliyor.” şeklinde konuştu.
Referandumla ilgili yürütülen kampanyalara dikkati çeken Yıldırım, şunları kaydetti:
“Bir kampanya süreci var ve herkes kendini göre anlatıyor. Bu kampanyada ‘hayır’ propagandası ve ‘evet’ propagandası yapan var. Bunlar gayet normal. Demokraside bunlar olmalı ama öyle şeyler vatandaşa söyleniyor ki insanın kanı donuyor. Ana muhalefet partisi genel başkanı diyor ki; ‘Bu sistem eğer kabul edilirse, bu referandumda ‘evet’ çıkarsa, devrisi gün bütün malınız, mülkünüz elinizden alınacak, iş yerlerinize el konacak. Dükkanlar kapatılacak.’ Efendim, ‘memurların tamamı sözleşmeli hale gelecek. Bakanlar Kurulu olmayacak veya olursa 100 kişi olacak. Her türlü, 24 saatte her türlü değişikliği yapacak ve ülke elden çıkacak.’ Yani ne diyeyim? Herhalde bunu Erzurumlu ‘Teyo Pehlivan’ duysa pataklar. Yapacak bir şey yok. Bu kadar abuk subuk işler olur mu ya? Ya vatandaşın karşısına çıkıyorsunuz, bir ana muhalefet liderisin, söyleyeceğin şeylerin bir kıymetiharbiyesi olması lazım, inandırıcı boyutu olması lazım. Her neyse, herkes marifetini ortaya koyuyor. Biz vatandaşımızı doğru bilgilendirmeye gayret ediyoruz.”
Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri ile ilgili yıllardır devam eden problemin olduğuna değinen Yıldırım, “1980’li yılların başında başlayan ve yakın zamana kadar devam eden bir terör belamız var. Bu yetmedi bir de DEAŞ diye bir terör örgütü doğdu, bu da yetmedi FETÖ doğdu.” ifadesini kullandı.
Başbakan Yıldırım, bütün terör örgütleriyle mücadele ettiklerini kaydederek, “Üçüyle de aynı anda mücadele ediyoruz. Ama Allah’a şükür üçünün de üstesinden geliyoruz. Neden geliyoruz? Çünkü millet arkamızda. Arkanızda millet olmazsa, hiçbir şey yapamazsınız. Tankınız, topunuz, uçağınız da işe yaramaz. İşte gördük 15 Temmuz’da hiçbir işe yaramadı. Çünkü arkada millet yok. Millet neredeyse orada kuvvet, orada inanç, orada gelecek var.” diye konuştu.
Geçen 15 yıl içinde bölgeye 90 milyar yatırım yaptıklarını anlatan Yıldırım, “Uzun süre Ulaştırma Bakanlığı yaptım. O bölgelerde ne çektim bir ben bilirim bir Allah bilir. Yüksekova’ya havalimanı yapacağız, şantiyemiz basıldı, adamlar kaçırıldı. Üç yılda bitecek inşaat 6 yılda bitti. Kim kaybetti? Vatandaş, bölge kaybetti ama teröre inat biz de bunu yapacağız dedik, direndik, yaptık. Bölünmüş yollarımızı, hava limanlarımızı, okullarımızı yaptık, vatandaşımızın güvenini elhamdülillah kazandık.” ifadelerini kullandı.
“KİMLİĞİNİZLE GURUR DUYUN”
Salondaki herkesin kimliğiyle gurur duyması gerektiğini dile getiren Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kürtseniz Kürtlüğünüzle gurur duyun, Arapsanız, Süryaniyseniz, Çerkesseniz, Lazsanız, hangi mezhep hangi meşreptenseniz gurur duyun. Bu kadar net söylüyorum. Ama bir şeyle daha gurur duyacağız, ay-yıldızlı bayrağımız ve devletimiz Türkiye Cumhuriyetiyle de gurur duyacağız.
Bölücü terör örgütünün bölge insanı gibi bir sorunu yok. Sorun nedir biliyor musunuz? Bölge insanının, hatta Kürtlerin, Türklerin hepimizin sorunu, terör örgütüdür. İşte bu sorunu aramızdan çıkarıp atacağız. Bundan bütün vatandaşlarımız emin olabilir. Terörün T’si kalmayıncaya kadar bu topraklarda vatandaşlarımızın her biri, yurdun her köşesine rahatça seyahat edebilecek, iş kurabilecek, yaşayabilecek, eğitimini yapabilecek, bundan emin oluncaya kadar bu alçak eli kanlı terör örgütüyle bu mücadelemiz devam edecek. Bu yola baş koyduk. Bu milletin arasını açmaya, kardeşi kardeşe hasım yapmaya, bunlara asla müsaade etmeyeceğiz.”
Türkiye’nin genelinde olduğu gibi bölgede de muazzam bir desteğin olduğunu ifade eden Yıldırım, “Bizim en büyük gücümüz bu. Bu güç bizim terör üzerine yaz demeden, kış demeden kararlı bir şekilde gitmemizi sağlıyor. Dolayısıyla güneyimize, Irak’a, Suriye’ye, Filistin’e, Libya’ya, Yemen’e bakalım, orada yaşananlara bakalım. Eğer burada bir olmazsak, beraber olmazsak, birlikte Türkiye olmazsak başımıza gelecek olanları da düşünelim. Allah’a şükür bu noktada en ufak bir sorunumuz, tereddütümüz yok. Zaten bu salon da onu söylüyor. Bugün burada var olmakla verdiğiniz mesaj budur, kardeşlik, birlik, beraberlik mesajıdır. Kederde de tasada da sevinçte de biriz, beraberiz. Hepimizin göz rengi, saç rengi, ten rengi aynı değil ama aynı olan bir şey var. Gözlerimizden düşen göz yaşlarının rengi hep aynı.” diye konuştu.
“TERÖR ÖRGÜTLERİ, KOL KOLA VERMİŞ DEĞİŞİME VAR GÜÇLERİYLE KARŞI ÇIKIYORLAR”
Bir ve beraber olmaktan, geleceğe birlikte yürümekten başka hiçbir seçeneğin olmadığını vurgulayan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu bizim geçmişimizde var. Bu bizim yönetim anlayışımızda var. Daha geriye gidin, Selçuklu’ya gidin hep hoşgörü hakim olmuş, hep farklılıklar zenginlik olarak görülmüş. Hiçbir zaman birbirimizin farklılığını ayrışma sebebi görmemişiz. O zaman büyük devlet olmuşuz. Kıtaları feth etmişiz. Ama hiçbir şekilde insanların yaşamlarına, inançlarına, tercihlerine müdahale etmemişiz. Irkçılık yapmamışız, iftira yapmamışız, kimseyi esaret altına almamışız. Böyle bir gelenekten, böyle şanlı bir tarihten geliyoruz.
Ama bugün görüyoruz terör örgütleri, kol kola vermiş Türkiye’nin geleceğini inşa edecek bu değişime, dönüşüme, bütün var güçleriyle karşı çıkıyorlar. Terör örgütlerinin başındakiler ‘eğer bu referandumdan evet çıkarsa biz biteriz’ diyorlar. Tespitleri doğru. İnşallah evet de çıkacak, onlar da bitecek.”
Bunları anlamanın mümkün olduğunu ifade eden Yıldırım, “Dost bildiğimiz bazı ülkeleri nasıl izah edeceğiz. Onlar da çok keskin bir şekilde, aleni bir şekilde bu ‘hayır’ kampanyasının, ‘hayır’ korosunun içine dahil oldular. Bunda da aslında anlaşılmayacak bir şey yok. Güçlü bir Türkiye, bölgesinde istikrarı sağlamış, sadece kendine değil komşularının da geleceğine bel bağladığı bir Türkiye bunları rahatsız ediyor. Bunu Irak’taki iç savaşta gördük, Suriye’deki karışıklıkta gördük. Türkiye’nin burada nasıl bir teminat olduğunu, bölgenin nasıl güvenliğini sağladığını herkes gördü.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu ülkelerin elindeki en son araç olan terör örgütleri marifetiyle Türkiye’nin meşgul edilmesi, gücünün, enerjisinin azaltılması projesinin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle sona ereceğini belirten Yıldırım, “Bunu iyi görüyorlar. Onun için de taraf oldular. Yani Türkiye’nin kendi meselesine, seçmeninin karar vereceği bir konuya taraf oldular. Hollanda’da, Almanya’da, İsviçre’de, Avusturya’da yaşadık ama ne yaparsa yapsınlar, bizim vatandaşımız ariftir, basiretlidir. Bu yapılanları en iyi şekilde not ediyor, günü geldiğinde karşılığını mutlaka verecektir. Orada yaşayan memleket sevdalılarının cevabı 16 Nisan’da o ülkelere en iyi şekilde verilecektir.” dedi.
“HİÇBİR ÜLKE TÜRKİYE’YE DAYATMA YAPAMAZ”
Milletin sorunlarını çözmekte zorlanmış olabileceğini ama bu milletin kabul etmeyeceği tek şeyin dayatma olduğunu belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
“Hiçbir ülke Türkiye’ye dayatma yapamaz. Yaptığı zaman cevabını en ağır şekilde alır. Bu millet onuruna ve istiklaline çok düşkün bir millettir. Tarihte esaret altına girmeyen tek ulus vardır o da Türklerdir, Türk milletidir, biziz. İnşallah bugünler de geçecek, Türkiye artık bu kısır tartışmaların, zaman kayıplarının ötesine geçmiş olacak. Sürekli iktidarla, sürekli istikrarla büyümesini çok daha hızlı şekilde gerçekleştirecek. Yeni iş alanları, yeni yatırımlar, gençlere ve kadınlara yönelik birçok yeni projeyle bölgesel kalkınma farklarını da tamamen ortadan kaldıracağız.
Yakın tarihte Hakkari, Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Siirt, Van, Bitlis, Batman’da, bütün bu bölgelerde terör örgütünün başta bölge insanı olmak üzere, ülkemize, milletimize ne büyük acılar yaşattığını hep gördük. Çukur siyasetiyle insanların canlarına nasıl kast ettiklerini, mallarını, evlerini, barklarını nasıl başlarına yıktıklarını gördük. Ettiklerinin karşılığını görüyorlar. Bugün nevruz oldu kimseyi toplayamıyorlar, kimseyi ikna edemiyorlar. Şimdi artık yaraları sarma vakti.”
Yıldırım, 23 ili ilgilendiren “Cazibe Merkezleri Programı”nı hatırlatarak, programa bugüne kadar 100 milyar yatırım için 3 bin 300 firmanın başvurduğunu söyledi.
Öngörülen istihdam tutarının da 400 binin üzerine olduğunu dile getiren Yıldırım, “Bu ne demek biliyor musunuz? Bölgenin şaha kalkması demektir. Bunların hepsi de ciddi yatırımcılar. İnşallah süratle bütün değerlendirmeleri yapıp bu yatırımcılara gereken desteği vereceğiz. Bir an önce bölgenin bu çukur siyasetinden arta kalan yaralarını, maddi olarak saracağız. Manevi olarak da elimizden geleni yapacağız. Bizi birbirimize bağlayan milli ve dini değerlerimiz var. Dini değerlerimizin bilinçli olarak terör örgütü tarafından zayıflatılması, bir anlamda bölgedeki sorunların büyümesine sebep olmuştur. Dolayısıyla hem dini hem milli değerlerimize, birlik ve beraberliğimize sahip çıkacağız. Geleceği birlikte inşa edeceğiz.” diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, kederde, tasada, sevinçte beraber olduklarına vurgu yaptığı konuşmasında, bugün birçok önemli olayın da yıl dönümü olduğunu hatırlattı.
Bugünün aynı zamanda Dünya Down Sendromu Günü olduğunu dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:
“Onlarla ilgili de bugün genel merkezde, Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık Hanımefendi programlar yaptı. 81 ille canlı bağlantılar kurdu. Hayat farklılıklarla güzel. Yalan nedir bilmeyen, yüreği sevgi dolu, kirlenmemiş dünyanın masum melekleri down sendromlular, hakikaten bize çok güzel ders verdiler. Halleriyle, tavırlarıyla, duruşlarıyla ders verdiler. Bugün ayrıca Aşık Veysel’in de ölüm yıldönümü. Aşık Veysel de bu ülke insanının çilesini, sıkıntısını, ortak değerlerini türkülerine dökmüş bir ozanımızdır. Aşık Veysel aslında bizim Ulaştırma Bakanlığı olarak da rehberimiz olmuştur. ‘Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.’ Biz, o üstadın yaşadığı sıkıntıları gördüğümüz için o uzun ince yollarda millet zahmet çekmesin, hayatını yitirmesin diye o yolların hepsini uzun duble yol haline getirdik. 6 bin kilometre aldığımız yol ağımızı 25 bin kilometrenin üzerine çıkardık. 8 bin kilometreyle aldığımız sıcak asfaltı 22 bin kilometreye çıkardık. İddia ile söylüyorum, Türkiye’deki yollar, birçok gelişmiş ülkeden daha iyi durumdadır.”
Yıldırım, Türkiye’nin dünyanın en büyük projelerini hayata geçirdiğini hatırlatarak, bunun sevinicini doya doya yaşayamadıklarını söyledi.
Avrasya Tüneli gibi projenin eşi olmadığını aktaran Yıldırım, bunun hayal bile edilemediğini kaydetti. Yıldırım, dünyanın en büyük havalimanını yaptıklarına dikkati çekerek, “Onun için ne kadar büyük dirençle karşılaştığımızı hatırlayın. Gezi olaylarının ana malzemesi neydi? ‘Köprü, havalimanı yapmayın.’ Bu ne demek? ‘Gelişmek, büyümek, kalkınmak Türkiye’nin hakkı değil. Siz sadece sokakları süpürün, rutin işlerle uğraşın, boyunuzdan büyük işlere kalkışmayın.’ Yok böyle bir şey. Allah’a şükür, dünya krizden krize koşarken, Türkiye dünyanın parmakla gösterilen en büyük projelerini Yavuz Sultan Selim Köprüsü… Dünyanın açıklığı en fazla olanı. 60 metre açıklığı olan 10 şeritli köprüyü 36 ayda yaptık. 36 ayda bir apartmanı zor yaparsınız. İrade olunca, kararlılık olunca oluyor. Yetmedi İzmit Körfezi, 50 senedir konuşuluyor. ‘Buraya köprü yapılacak.’ Geldik onu da Osmangazi Köprüsü’nü de yaptık. Bitmedi, Bursa’ya kadar otoyolu da bitirdik. 2018’de İzmir’e kadar 3 gidiş 3 geliş otoyol, köprü, tüneller bitmiş olacak.” diye konuştu.
İzmir-İstanbul arası yolculuğun 2 saat 50 dakikaya ineceğine dikkati çeken Yıldırım, hızlı tren, Marmaray gibi projeleri hayata geçirdiklerinin altını çizdi.
Yıldırım, Marmaray’ın 150 yıllık bir hayal olduğunu belirterek, “100 yıl sonra da onun torunları Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yaptığı bir dünya projesi. Çağ açıp çağ kapatan 21 yaşındaki Fatih’i görmüyor Kılıçdaroğlu. ’21 yaşında, 18 yaşında vekil mi olunurmuş?’ Vizyon, hedef yok. Türkiye onun için kimin ülkeyi yöneteceğini iyi biliyor. Bununla da sınırlı değil. Dünyanın en büyük havalimanını yapıyoruz. En büyüğü Atlanta Amerika 90 milyon. Türkiye’ye 90 milyon yakışmaz 200 milyonluk havalimanı yaptık. Türkiye’de hızlı tren var Amerika’da yok. 10 senedir konuşuyorlar. Sağlık sistemi, Türkiye’de var, Amerika’da yok. Türkiye, bütün bunları nasıl başardı? Ülkesine, milletine inanan, güvenen, milletten başka irade ve güç tanımayan bir ekiple yönetiliyor onun için.” değerlendirmesini yaptı.
“SON 1 AYDA 2,5 MİLYAR DOLAR GİRİŞİ OLDU”
Başbakan Yıldırım, her türlü engele rağmen iş yaptıklarını ve çalıştıklarını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Daha geçen gün 18 Mart’ta yine bir ilke imza attık. 1915 Çanakkale Köprüsü, bu da bir ilktir. İki ayak arasındaki açıklık 2 bin 23 metredir. Dünyada bu kadar geniş açıklıkta bir köprü daha yapılması. Bu da bir ilktir. İlkler bu millete yakışır. Türkiye’ye yakışır. 10,5 milyar liralık yatırım… 10,5 milyar ne demek biliyor musunuz? 1950’deki Türkiye’nin gayrisafi milli hasılasıdır. Türkiye nereden nereye geldi. ‘Borcunuz var, notunuzu düşüreceğiz. Şöyle olacak, böyle olacak.’ Hiç oralı olduğu yok. Yatırımcılar Türkiye’ye güvenmeye devam ediyor. Son 1 ayda 2,5 milyar dolar giriş oldu Türkiye’ye. Dolar hafif kıpırdayınca yaygara kıyamet koparanlar, geriye gidince ses soluk kesiliyor. Sus pus… Ne yaparsa yapsınlar, bizim kaynağımız milletimizdir. Bizim kaynağımız ülkemiz ve öz güvenimizdir. Bu öz güven olduğu müddetçe hiçbir güç, hiçbir kimse bize bir şey yapamaz. Kardeşliğimize, birliğimize ve beraberliğimize asla zarar verecek bir iş içinde olmayacağız.”
Sandığın 26 gün sonra milletin önüne gideceğini hatırlatan Yıldırım, Türkiye’nin bir karar vereceğini söyledi. Herkesin aynı gemide olduğunu ve rotasının da aynı olduğunu vurgulayan Yıldırım, tarih, coğrafya ve kaderin de ortak olduğunu kaydetti.
Yıldırım, bu tabloyu bozmaya çalışanların çok kez deneme yaptığını dile getirerek, “Bu sefer de başarılı olamayacaklar. Çünkü biz tarih boyunca nice badireleri atlattık. Bizi ayrıştırmaya çalışanların oyunlarını bozduk. Bu oyunu da bozacağız. Bu coğrafyada bin yıldır kader birliği yapmışız.” dedi.
Meselenin memleket meselesi olduğunu aktaran Yıldırım, “Mesele, Türkiye’nin geleceği meselesidir. Gençlerimizin, torunlarımızın geleceği meselesidir. Onun için burada ‘Aman ne olacak. Olursa olur, olamazsa olmaz.’ deme lüksümüz yok. 1950’den beri Türkiye’nin gündeminde olan, gelmiş geçmiş bütün liderlerin hayali olan bir değişikliği hayata geçiriyoruz. Merhum Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Erbakan, Turgut Özal, Süleyman Demirel… Bütün bunların hayal ettiği, yapmaya çalıştığı değişimdir bu. İnşallah bütün zorlukları aşarak hayalleri gerçeğe dönüştüren AK Parti milletimizin bu hayalini de 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasıyla gerçeğe dönüştürecektir. Buna inancımız tamdır. Bu salon bunun habercisidir.” şeklinde konuştu.