CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu anayasa değişikliği bu memleketin veya vatandaşımın hangi sorununu çözüyor? İşsizlik sorununu çözüyor mu? Esnafın sorununu çözüyor mu? Çiftçinin sorununu çözüyor mu? Terör sorununu çözüyor mu? Devletin itibarını koruyacak bir madde var mı? O zaman sorun şu; bu anayasa değişikliği niye geliyor?” dedi.
Genel Başkan Kemal Kılçdaroğlu’nun Sinop Boyabat’ta yaptığı konuşma şöyle:
Sabahleyin bir televizyon programındaydım, öğleden sonra Boyabat’a gideceğim dedim, Boyabatlı kardeşlerimle beraber olacağım dedim. Hepinize merhabalar.
Ben de Boyabat’la ve Boyabatlılarla gurur duyuyorum, onur duyuyorum. Benim Boyabat’a gelişim üçüncü kez Boyabat’a geliyorum. Sizlerle beraber olmaktan, sizlerle dertleşmekten onur duyduğumu ve gurur duyduğumu ifade ettim. Bir seçim için buraya gelmiyorum, bir parti seçimi yok, bir kişi seçimi yok. Gelmemin nedeni anayasayı değiştiriyoruz. Bu anayasa değişikliği bu millete neyi getiriyor, neyi götürüyor bunu anlatmak istiyorum sizlere. Bunun için geldim. Çünkü sizler gibi ben de vatanımı seviyorum, milletimi seviyorum, bayrağımı seviyorum, demokrasiye inanıyorum, benim gibi düşünmeyenlerin de düşüncelerini özgürce dile getirmelerini istiyorum. Sonuçta hepimiz bu güzel ülkede yaşıyoruz. Denizimiz güzel, toprağımız güzel, ağaçlarımız güzel, ormanlarımız güzel, insanlarımız güzel. Bu güzel memlekette huzur içinde yaşamak istiyoruz. Huzurun ölçüsü nedir, nasıl huzur içinde yaşayacağız?
VATANDAŞIN HAKKINI GÜVENCE ALTINA ALAN TEMEL KANUNUN ADI ANAYASADIR
Huzurun ölçüsü şudur değerli arkadaşlarım. Huzurun ölçüsü hukukun üstünlüğünde yatar. Ne demek hukukun üstünlüğü? Hukukun üstünlüğü şudur; devlet güçlüdür, devletin Cumhurbaşkanı var, Başbakanları var, valileri var, kaymakamları var, polisleri var, dünyanın her tarafında devlet güçlüdür. Vatandaşın ise polisi olmaz, istihbarat örgütü olmaz, ordusu olmaz. Dolayısıyla ama biz hep beraber ordumuzu ve polisimizi oluştururuz. Ama onlar devletin ordusu ve devletin polisidir. Vatandaşın hakkını güvence altına alan temel kanunun adı anayasadır. Diyelim ki, Boyabat’ın üç mahallesi kamulaştırıldı veya herhangi bir tarlası kamulaştırıldı. Kamulaştırmayı kim yaptı? Devlet yaptı. Değerini düşük belirlerse vatandaş gider mahkemeden hakkını arar. Der ki benim hakkım, düşünmeden tayin ettiniz siz. Ben hakkımı arıyorum der ve mahkemeye başvurur. Dolayısıyla vatandaşın hakkını devlete karşı koruyan temel kural hukukun üstünlüğüdür. Nereden nasıl doğdu? İnsanoğlunun hakları vardır. Doğuştan gelen hakları vardır, büyüyünce hakları vardır, öldükten sonrada hakları vardır. Dükkan açarsınız kimsenin müdahale etmemesi lazım. Belediyenin öngördüğü kurallara uyarsanız dükkanını açarsınız. Ama benim amcamın oğlu dükkan açacak, öbür komşuya ben izin vermiyorum dediği an hakkınızı arayacaksınız. Anayasanın böyle temel bir kuralı vardır. O nedenle anayasalar normal kanunlar gibi değildir. Değiştirilmesi zordur, ama hazırlanması uzun tartışmaları, uzun görüşmeleri gerektirir.
Şimdi önümüze bir anayasa değişikliği geldi. Bu anayasa değişikliğine önce şöyle bakalım. Bu anayasa değişikliği bu memleketin veya vatandaşımın hangi sorununu çözüyor? İşsizlik sorununu çözüyor mu, esnafın sorununu çözüyor mu, çiftçinin sorununu çözüyor mu, terör sorununu çözüyor mu, devletin itibarını koruyacak bir madde var mı? O zaman soru şu; bu anayasa değişikliği niye geliyor? Neden geliyor bu anayasa değişikliği? Şu soruyu yine bütün Boyabatlı kardeşlerim kendi kendilerine sorsunlar. Deniyor ki, bu anayasa değişikliği olursa terör bitecek. İyi de kardeşim siz 15 yıldır iktidarsanız, yani siz terörü bitirdiniz de elinizden tutan mı oldu? Terörü bitirdiniz de birisi sizin çıkardığınız kanuna engel mi oldu? Yok böyle bir şey. Ne zaman dediler ki, biz terörü bitireceğiz bize destek verin, her türlü desteği verdik ve vermeye de devam edeceğiz. Çünkü terörden hepimiz mustaribiz, hepimiz istemiyoruz, hepimiz karşıyız.
MECLİSİN YETKİLERİNİ ELİNDEN ALIYORLAR
Boyabat’ın malum pirinci meşhur, sadece bu bölgede değil bütün Türkiye’de meşhur herkes bilir. Ama pirinç üreticisi mağdur mu? Evet mağdur. Alın terinin karşılığını alıyor mu? Hayır almıyor. Peki kardeşim bu anayasa değişikliğiyle sen çiftçinin derdini çözdün de birisi kalktı sana engel mi oldu? Önünüze gelen mesele şudur; biz demokratik parlamenter sistemimi tercih edeceğiz, yoksa otoriter tek adam rejimini mi tercih edeceğiz? İşin özü budur. Deniyor ki, tek adam rejimi olursa her şey çok hızlı olur. Biz de güzel bir söz vardır babalarımız bize öğretti, dedelerimiz bize öğretti, büyüklerimiz bize öğretti, “Acele işe şeytan karışır” der. Acele işe şeytan karışır. Niye acele ediyorsun bir şey olduğu zaman? Oturuyoruz 550 milletvekili mecliste, 550 milletvekili kanun geldiği zaman görüşüyorlar. Sadece geçen ay meclisten geçen kanun sayısı 100’ün üstünde. Demek ki çalışıyor meclis, üretiyor meclis. Neden meclisin yetkilerini elinden alıyorsunuz da bir kişiye veriyorsunuz neden? Bana bir Allah’ın kulu çıksın desin ki, meclisin elinden yetkileri alıyoruz şu gerekçeyle veriyoruz. Bizde bilelim. Bunlar yok, bunlar millete öğretilmiyor. Meclis güçlü olacak diyorlar nasıl? Sayı 600’e çıkınca. Niye 600? Hangi gerekçeyle milletvekili sayısını 600’e çıkarıyoruz? 600’e çıkarıyoruz ek 50 milletvekilinin maliyeti 187 trilyon lira. 187 trilyonu Boyabat’ın pirinç üreticisine ver mesele çözülsün, kazanan millet olsun. On binlerce aile geçinecek. Siz 50 kişiye vereceksiniz bu parayı. Niye vermiyorsunuz on binlerce kişiye?
Ayrıca milletvekili sayısı artınca parlamento güçlenmez. Meclisin yetkilerini alıyorlar elinden. Hangi yetkilerini alıyorlar? Devletin yapısı ve işleyişiyle ilgili yetki şu anda mecliste. Mesela kaç bakanlığın olacağını meclis belirler. Her bakanlığın ayrı ayrı kanunu vardır. Milli Eğitim Bakanlığı? Devlet belirler yani TBMM. Milli Savunma Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, bunların hepsini TBMM belirler. Bakanlığın görevi, genel müdürlerin görevi, müsteşarların görevi hepsini TBMM belirler. Yeni rejimde, tek adam rejiminde bir kişi belirler. İstediği kadar bakan, istediği kadar başkan yardımcısı. Allah aşkına bunun akılla bağdaşır bir yönü var mı? Niye 550 kişi belirlemesinde bir kişi belirlesin niçin, hangi gerekçeyle? Neden milletin elinden bu yetkiyi alıp bir kişiye veriyoruz?
HEPİMİZ GEREĞİNİ YAPMAK ZORUNDAYIZ
Artı bir şey daha, Başkan Yardımcısı sayısı kaç tane olacak? Belli değil. Kaç tane? 50 değil, keşke 50 diye yazsalar biz de öğrensek. 1 mi, 5 mi, 10 mu, 50 mi, 100 mü belli değil. Bir kişinin takdirine bağlı. Bakan sayısı bir kişinin takdirine bağlı. Bunlar doğru değil. O zaman biz bu milletvekillerini niye gönderdik meclise? Diyelim ki, Boyabat’ta pirinç üreticisinin bir derdi var. Bakın bunu lütfen iyi dinleyin. Boyabat’ta pirinç üreticisinin bir derdi var diyelim, vatandaş açtı telefonu milletvekiline çık Allah aşkına bunu meclis kürsüsünden anlat dedi, bakana sor dedi. Bizim milletvekilimizde çıktı TBMM kürsüsüne Barış bey, dedi ki Boyabat’ta pirinç üreticisinin şu derdi var Sayın Bakan, Tarım Bakanı bu sorunu niye çözmüyorsun? Bakan mevcut anayasaya göre kürsüye çıkıp o sorunun cevabını vermek zorundadır. Yeni gelen tek adam rejiminde bu soruyu Barış Bey asla soramayacak, çünkü yasak. Bakan da meclisin kürsüsüne çıkıp bu soruya asla cevap vermeyecek. Böyle bir meclis olur mu? Milletin sesini, milletin derdini meclis kürsüsünden dile getirmiyorsanız nerede dile getireceksiniz? Bunun partilerle ilgisi var mı? Kişilerle ilgisi var mı? Ne partilerle ilgisi var, ne kişilerle ilgisi var. Bu bir seçim değil, bu bir referandum. O nedenle geçmişte AKP’ye oy veren vatandaşlar, CHP’ye oy veren vatandaşlar, MHP’ye oy veren vatandaşlar, Saadet Partisine, Vatan Partisine, Büyük Birlik Partisine oy veren vatandaşlar, hatta hiç oy vermeyip sandığa gitmeyen vatandaşlar, bu hepimizi ilgilendiriyor. Hepimiz sorumluyuz bundan. Hepimiz gereğini yapmak zorundayız.
DEMOKRASİLERDE BÖYLE BİR YETKİ YOKTUR
Sadece bunlar mı? Hayır değerli arkadaşlarım, bunlar da değil. Düşündüğünüzden çok daha ciddi sorunlar var. Bakın bir örnek vereceğim. Eğer bir kişiyi ikna ederseniz, devletin tepesindeki yeni rejimi söylüyorum, tek adam rejiminden. Bir kişiyi ikna ederseniz veya bir kişiyi aldatırsanız veya bir kişiyi kandırırsanız veya bir kişiyi satın alırsanız Türkiye Cumhuriyeti devletini 24 saat içinde ele geçirirsiniz. 24 saat içinde nasıl olacak diyeceksiniz. 24 saat içinde ele geçirirsiniz. Nasıl? Çünkü bir kişiye öyle yetkiler veriyorsunuz ki, 24 saat içinde en geç devletin bütün valilerini, bütün müsteşarlarını, bütün genel müdürlerini, bütün komutanlarını, bütün emniyet müdürlerini, bütün müftüleri 24 saat içinde değiştirebilirsiniz. Ben bu yetkinin verilmesini doğru bulmuyorum. Böyle bir yetki yoktur demokrasilerde. Böyle bir yetki dünyanın hiçbir hükümetinde yoktur. Böyle bir şey olamaz.
Bakın, size bir örnek olay anlatacağım tarihten, kendi tarihimizden örnek olay anlatacağım. Çanakkale savaşını bilirsiniz değil mi? O savaş için Çanakkale için söylenen türküyü de çok iyi bilirsiniz, “Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni…” der. Bu türküyü dinleyip de gözü yaşarmayan var mıdır? Bu türküyü dinleyip de vicdanı sızlamayan var mıdır? Bu türkünün söylendiği Çanakkale savaşında yedi düvel Çanakkale’yi geçmek istedi ve İstanbul’u işgal etmek istedi yedi düvel. Ta Avusturalya’dan askerler geldiler. 13, 14 yaşındaki çocuklarımızı orada şehit verdik. Mehmet Akif Ersoy Çanakkale için der ki, “Toprağı sıksan şüheda fışkıracak şüheda, şehitler fışkıracak” diyor. Ne oldu? Çanakkale’yi geçemediler, yedi düvel geldi Çanakkale’yi geçemediler. Sonra bir adama bir yetki verildi, gitti bir imza imzaladı ve o bir kişinin onayıyla o gemilerin tamamı tek kurşun atmadan Çanakkale’yi geçti geldi, Dolmabahçe’nin önünde demirlediler ve İstanbul’u işgal ettiler. İşte tek adam budur daha size ne anlatıyım tek adam budur. Tarih mi diyorsun işte tarih. Tarih budur.
BUNUN PARTİLERLE, KİŞİLERLE İLGİSİ YOK
Biz kendimiz kendi ülkemizde rahat yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Hiçbir ayrım yapmadan birlikte yaşamak istiyoruz, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Yetki? Elbette herkesin bir yetkisi vardır. Bakkal dükkanını açan yetkisi nedir bakkal dükkanının? Gelen müşteriye iyi davranacak, vergisini zamanında ödeyecek, gelen müşteriyle sorunu varsa ilgilenecek. Herkesin bir görevi vardır, bir yetkisi vardır. Aile reisinin görevi vardır, annenin görevi vardır. Bunlar bazen toplumsal olarak belirlenir. Ama sonuç nedir? Birbirimize danışırız ve birbirimizle konuşuruz. Bir kişiye bütün yetkileri vermeyiz. Yüce Allah’ımız ne diyor? Siz aklınızı kullanmıyor musunuz diyor. Üstelik mübarek kitabın, kutsal kitabın pek çok yerinde söyler aklınızı kullanmıyor musunuz diye. Allah’ın bize verdiği en değerli hazine nedir? İnsan aklıdır. Biz aklımızı kullanarak dünyaya bakacağız, aklımızı kullanarak bir araya geleceğiz. Aklımızı kullanarak istişare yapacağız. Aklımızı kullanarak eğriyle doğruyu birbirinden ayıracağız. Şimdi deniyor ki, hiç düşünmeye gerek yok, 80 milyonun aklı bir kişiye emanet o gitsin. Bu söylediğim olayın partilerle ilgisi yok. Bu söylediğim olayın kişilerle ilgisi yok. Bu söylediğim olay hepimizle ilgili. Bugün A kişisi Başkan olur, yarın B kişisi Başkan olur, öbür gün C kişisi Başkan olur. Parti kimliğiyle değil. Bakın bizim parti bayrağımız yok. Parti kimliğiyle değil. Ben sizin gibi bayrağını seven, ülkesini seven bir vatandaş olarak konuşuyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak konuşmuyorum. O nedenle söylüyorum, bu ülkenin ülkücüsü, milliyetçisi, mütedeyyini, sosyal demokratı, liberali veya herhangi bir siyasi görüşü olmayan bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Bu bizim ortak derdimiz, ortak sorunumuz. Oturup düşünmemiz lazım, tartışmamız lazım, konuşmamız lazım ve ondan sonra karar verip sandığa gitmemiz lazım. Bunu yaparsak görevimizi yapmış oluruz.
Ben bunları anlatınca diyorlar ki, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Kendilerine çağrı yaptım, dedim ki, benim doğru söylemediğimi eğer iddia ediyorsanız çok basit, çok kolay ne yaparsınız? Sizin bir sürü emrinizde televizyon kanalları var buyurun sizin istediğiniz televizyona gelelim, siz de gelin ben de geleyim, siz de konuşun, ben de konuşayım. Vallahi diye söz verdim siz yarım saat konuşun ben 15 dakika konuşayım. Topu topu 18 madde altı üstü. Oturalım hep birlikte karar verelim. Ve üstelik ben onlara çok büyük bir fırsat veriyorum beni mahcup edeceksiniz. Ben konuştuğum zaman diyeceksiniz ki, bak Kılıçdaroğlu şu maddeyi şöyle anlatıyorsun bak burada böyle yazıyor. Ben de mahcup olayım. Geliyorlar mı? Gelmiyorlar. Şimdi bakıyorum miting meydanlarında konuşuyorlar. Elbette konuşurlar, elbette hakları. Ama sabah Kılıçdaroğlu, öğleden sonra Kılıçdaroğlu, ikindi Kılıçdaroğlu. Ya Kılıçdaroğlu ne yaptı? Emin olun ne yaptım ben, ne yaptım? Devletin arabalarını kullanmıyorum, devletin uçaklarını kullanmıyorum, devletin forsunu kullanmıyorum, devletin paralarını kullanmıyorum. Ya ne yaptım ben, ben ne yaptım Allah aşkına? Ben sadece ve sadece bu memlekette hepimiz huzur içinde yaşayalım diyorum. Görüşü ne olursa her vatandaşın tercihi, her vatandaşın inancı, her vatandaşın kimliği benim başımın üstüne. Ben bir vatandaşıma kızdım mı? Bir vatandaşıma olumsuz bir şey mi söyledim? Hayır. Düzgün ve dürüst olmaya çaba harcıyorum, bunun için uğraşıyorum, bunun için mücadele ediyorum.
15 YILDIR İKTİDARDALAR, MİLLETİN LEHİNE BİR KANUN ÇIKARDILAR DA BİZ ENGEL Mİ OLDUK?
Eğer, bakın bunu samimi olarak bir kez daha söylüyorum. Eğer kendilerine güveniyorlarsa, onların istedikleri televizyon kanallarında, onların istedikleri yerde, hatta gazetecileri de onlar seçsinler ben değil, gelsinler oturalım medeni insan gibi konuşalım. Niye birbirimizle kavga ediyoruz. Japonya’da bu yapılır, Fransa’da yapılır, İtalya’da yapılır, Portekiz’de yapılır, Papua Yeni Gine’de yapılır Türkiye’de yapılmıyor. Niye yapılmıyor? Niye yani biz birbirimizle bir araya gelebiliriz. Siyasi partilerin liderleri otururuz konuşuruz, medeni insanlar gibi konuşuyoruz. O da anlatır, ben de anlatırım. O da konuşur, ben de konuşurum. Vatandaş evinde bizi dinlerken kim doğruyu söylüyor, kim yanlışı söylüyor karar vatandaşın olur. Bunu sağlamak istiyorum, bunun için mücadele ediyorum, bunun için çaba harcıyorum. Köy köy, mahalle mahalle, il il bunun için geziyorum. Yeter ki, bu ülkeye demokrasi gelsin. Yeter ki bu ülkede güzellikler olsun. Biz bir parti iktidar oldu da bir şey mi söyledik? 15 yıldır iktidardalar yani milletin lehine bir kanun çıkardılar da biz engel mi olduk? Böyle bir şey olamaz zaten değerli arkadaşlarım. Milletin lehine kanun gelirse hepimiz destek veririz. Örnek vereyim size. AB ile uyum yasaları parlamentoya geldiğinde 4 parti de oy birliğiyle çıkarmıştır. Böyle yapmamız lazım.
AKIL SÜZGECİNDEN GEÇİRİN, VİCDAN TERAZİSİNDE TARTIN VE OYUNUZU ÖYLE KULLANIN
Bir arkadaşım soruyor efendim işte batıda şöyle, doğuda şöyle, güneyde şöyle. Değerli arkadaşlarım, demokrasi hepimiz için geçerlidir. Hepimiz düşüncelerimizi rahatlıkla söyleyebilmeliyiz. Çiftçinin derdi varsa söylemeli, esnafın derdi varsa söylemeli. Üniversiteler bu konuda konuşmalı, gerekirse üniversite hocaları bu anayasa değişikliği ne getiriyor, ne götürüyor onu anlatmalı. Hepimiz bir araya gelmeliyiz ve konuşmalıyız. Sizden benim istediğim budur. Ben size gidin şöyle oy kullanın, böyle oy kullanın diye söylemiyorum. Ama şunu söylüyorum, düşünerek oy kullanın, akıl süzgecinden geçirin, vicdan terazisinde tartın ve oyunuzu öyle kullanın. Bu benim sorunum değil, bu hepimizin sorunu. Bu şahsi bir sorunum değil hepimizin sorunu. Bir partinin derdi değil, bütün partilerin sorunu. Böyle bakmamız lazım, böyle karar vermemiz lazım.
Sandığa giderken oturun kendi aranızda kahvede konuşun, bir adama bu kadar yetki verilir mi diye sorun ve şu soruyu da sorun teklik kime mahsustur? Teklik Allah’a mahsustur. Yani tekliği, Allah’a mahsus olan bir yetkiyi nasıl kalkarsınız da 80 milyonun iradesini bir kişiye bağlarsınız? Ve o bir kişi bir sabah kalkacak diyecek ki, ben TBMM’yi feshettim. Yeniden seçime gideceğiz ben de beraber. Biz bu 550 milletvekilini niye seçtik, niye gönderdik?
Geliyorum 18 yaşa. 18 yaşında milletvekili olacak diyorlar. Sevgili Boyabatlılar, 18 yaşında çocuğu olan kaç kişi var bilmiyorum. Allah aşkına sizin içinizden benim 18 yaşındaki çocuğum milletvekili olacaktır diyen, inanan bir kişi var mı Allah aşkına? Bana sordular Gaziantep’te “Evet” çadırını ziyaret ettim, gencecik çocuklar var, pırıl pırıl çocuklar var. Bana bu soruyu sordular “Niye 18 yaşındaki çocuğun milletvekilliğine karşısınız” diye. Dedim ki, ben 18 yaşındaki çocuğun milletvekilliğine karşı değilim, benim karşı olduğum şudur; 18 yaşında milletvekili olacak, ömür boyu askerden muaf olacak, iki yıl milletvekilliği yaptıktan sonra da milletvekilliği emekli haklarına sahip olacak. Ben buna karşıyım, bunu istemiyorum. Niye diye sordular niçin? Onu da söyledim. Garibanın oğlu dedim askere gider, El Bab’a gider, orada şehit düşer, eksi 35 – 40 derecede PKK’yla mücadele eder, orada şehit olur, gazi olur. Garibanın oğluna askere git diyorsun, kendi çocuklarınıza istikbal hazırlıyorsunuz. Ben buna karşıyım dedim. Evet karşıyım. Benim oğlum askere gidiyorsa onların da oğlu askere gitsin. Garibanın oğlu askere gidiyorsa onların da oğlu askere gitsin. Onların oğlu askere gitmeyecek, garibanın oğluna haydi bakalım askere. Niye olsun bu çifte standart. Buna karşıyım.
OYUNUZ NE OLURSA OLSUN SANDIĞA GİDİN VE OYUNUZU KULLANIN
Başka? Bir şey daha. Suriyeliler var 4 milyon Suriyeli. Vatandaşlık vereceğiz diyorlar. Razı mısınız? Ben de razı değilim. Suriyeli bizim ülkemizde birinci sınıf vatandaş, bizim vatandaşımız ikinci sınıf vatandaş. Suriyeli gider hastaneye para vermez, benim vatandaşım para öder. Suriyeli esnaf vergi vermez, benim esnafım vergi verir. Bunun neresi adalet? “Evet oyu verin, onlara vatandaşlık vereceğiz” diyorlar. Suriyelilere vatandaşlık verilmesini istiyorsanız gider “Evet” oyu verirsiniz. Niye vatandaşlık veriyoruz? Hangi gerekçeyle vatandaşlık veriyoruz? Bizim gencecik pırlanta gibi çocuklarımızı El Bab’a göndereceğiz Suriye’nin gençleri Türkiye’de volta atacaklar. Vicdan var mı Allah aşkına burada?
İşin özeti değerli arkadaşlarım işin özeti şudur; 16 Nisan’da gidip oy kullanmanızı isterim. Yüzde yüz, ama oyunuz ne olursa olsun sandığa gidin ve oyunuzu kullanın. Çünkü burada bir parti seçmiyoruz, bir kişiyi de seçmiyoruz. Geleceğimizi oyluyoruz, çocuklarımızın geleceğini. Güzel bir Türkiye için, demokrasinin olduğu bir Türkiye için, meclisin güçlü olduğu bir Türkiye için. Meclisin yetkileri elinden alınmasın diye.
Bakın bizim logomuzun üzerinde saçları örgülü bir Anadolu kızı var, küçücük bir kız çocuğumuz. Ne diyor üstünde? “Geleceğim için Hayır” diyor. Neden biliyor musunuz? Bu çocuk 23 Nisan 1920’de kendisine bir bayram armağan edildiğini, çocuk bayramı armağan edildiğini biliyor. O meclis kuvvayi milliye meclisi, o meclis Milli Kurtuluş Savaşını yöneten meclistir. O meclis Kıbrıs Barış Harekatını yöneten bir meclistir. O meclis 15 Temmuz darbe girişimini püskürten bir meclistir. O meclisi baş tacı yapacağımıza, o meclisin yetkilerini alıyoruz götürüyoruz bir kişiye emanet ediyoruz, bir kişiye veriyoruz. Ya hata yaparsa? 80 milyon ödeyecek. Bu çocuk diyor ki, dünyada sadece ve sadece bana bayramı armağan eden benim meclisime dokunmayın diyor. Bu meclis benim meclisim, dedelerim bana armağan etti, babalarım bana armağan etti, benim meclisime dokunmayın diyor.
“EVET” OYU KULLANMANIN VEBALİ AĞIRDIR
Bu anayasa değişikliği geçerse ne olur? Diyorlar ki, “Hayır” çıkarsa kaos olur. Niye olsun kaos? Sayın Cumhurbaşkanı yerinde mi? Yerinde. Ne zamana kadar? 2019. Kim seçti? Halk seçti. Meşruiyeti tartışılır mı? Tartışılmaz. Niçin? Seçen halk, ben seçmedim ki. Siz de seçmediniz. 80 milyon vatandaş gitti sandıklarda oy kullandı Cumhurbaşkanını seçti. Hepimiz saygı duyacağız. Sayın Başbakan? O da yerinde. Bir sorun var mı? Hayır yok. Bakanlar? Hepsi yerinde olacak. Bir sorun var mı? Yine sorun yok. TBMM zaten görevinin başında. Dolayısıyla bir kaos çıkmaz. Ama “Evet” olursa ne olur onu da ben size söyleyeyim. Önce bir sorun annelere. Sevgili anneler, sizler freni olmayan bir otobüse çocuklarınızı bindirir misiniz? Sevgili babalar, sizler nereye gittiği belli olmayan bir trene ailenizi, çocuklarınızı bindirir misiniz? Şimdi deniyor ki, nereye gittiği belli olmayan ve freni de olmayan bir otobüse 80 milyonu bindireceğiz. Nereye gideceğiz? Belli değil. “Evet” oyu kullanmanın vebali ağırdır. Niçin söylüyorum? Ben genç bir bürokratken 1982 anayasası oylandığında İstanbul’da Fikirtepe’de gittim “Hayır” oyunu kullandım. Bugün çocuklarıma ve torunlarıma diyorum ki, ben o anayasa değişikliğine “Hayır” oyunu verdim. 2010 referandumunda ne diyorlar şimdi, yargı bağımsız ve tarafsız olacak. Daha önce 2010’da ne diyorlardı? Yargı tarafsız ve bağımsız olacak. Peki o da anayasa değişikliği niye şimdi tamamen değiştiriyorsun? Neden? O da yanlıştı, bu da yanlış. Bir partinin Genel Başkanı mahkemeye hakim tayin edemez, etmemelidir. Bakın bir daha söylüyorum, bir partinin Genel Başkanı mahkemelere hakim tayin etmez bu yanlıştır, ben de tayin etsem yanlıştır, Sayın Erdoğan da, Sayın Bahçeli de, Sayın Binali Yıldırım da. Mahkemeye Erdoğan tarafsızlığını koruduğu sürece tayin yapabilir. Bakın, Cumhurbaşkanı tarafsızlığını koruduğu sürece mahkemelere tayin yapabilir. Ama bir partinin Genel Başkanı olursa mahkemelere hakim tayin edemezsiniz. Benim tayin ettiğim bir mahkeme düşünün hakim tayin ettim. Benim gibi düşünmeyen başka bir partiden vatandaşın işi oraya düştü, davası oraya düştü. O vatandaş diyebilir mi ya burada adalet olur. Diyemez. Niçin? Diyecek ki, falan partinin Genel Başkanı bunu tayin etti. Bu benim sözümü değil partinin Genel Başkanını dinleyecek. Niye diyordum ben mecliste 15 Temmuz sonrası yaptığım konuşma, Yenikapı’da yaptığım konuşmada söyledim. Camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın. Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girerse devlette adalet olmaz, devlette düzen tutmaz. Camide siyaset olur mu? Her görüşten insanımız camiye gidiyor. Kışlada siyaset olur mu? Hepimizin çocukları askere gidiyor. Adliyede siyaset olur mu? Her vatandaşın davası adliyede görüşülür. Söylüyorum şimdi diyorlar ki bu anayasa değişikliğiyle camiye de, kışlaya da, adliyeye d siyaseti sokacağız. Nereye gidecek bu tren, bu freni olmayan otobüs nereye gidecek? Hepimizin düşünmesi lazım, birlikte düşünmemiz lazım.
Bakın bunların hiçbirisinin bir partiyle ilgisi yoktur. Hiçbirisinin kişilerle de ilgisi yoktur. Hepimiz faniyiz, ama anayasalar uzun süreli kanunlardır. 30 yıl, 40 yıl, 100 yıl. Amerika’nın anayasası çıktığı tarihten bu yana hiç değişmemiştir. En çok tartışılan bizim 1982 darbe anayasasıdır. Bakın size bir örnek vereyim. Adaletten bir örnek vereceğim, demokrasiden bir örnek vereceğim. Diyelim ki, Sayın Cumhurbaşkanı bir haftalığına bir yere gitti Afrika’ya, Almanya’ya, Fransa’ya gitti veya rahatsızlandı, hasta oldu bir hafta görevinin başına gelemedi. O zaman Sayın Cumhurbaşkanına vekaleti TBMM Başkanı yapar bugünkü rejime göre. TBMM Başkanı gelir Sayın Cumhurbaşkanına vekalet eder neden? TBMM Başkanı bir tarafsızdır bütün siyasi partilere karşı. İki, seçimle gelmiştir. Üç, meclisten de başkan olarak seçilmiştir. Dört, milli iradeyi temsil eder ve Sayın Cumhurbaşkanı görevinin başında olmadığı zaman TBMM Başkanı ona vekalet eder. Önerilen yeni rejimde? TBMM Başkanı Cumhurbaşkanına yani Başkana vekalet edemeyecek. Kim vekalet edecek? Bir Başkan Yardımcısı. Nasıl gelecek oraya? Atamayla gelecek. Bizim demokrasi tarihimizde ilk kez seçimle değil atamayla gelen birisi Başkanı temsil edecek. Bu hangi dönemlerde oldu bizde? Darbe dönemlerinde. Kenan Evren seçimle mi geldi? Seçimle gelmedi. Niye geriye gidiyoruz? Niye seçimle gelen birisi Sayın Cumhurbaşkanını temsil etmesin? TBMM Başkanının ne eksiği var? Önümüzde konuşulacak çok şey var. Ama bakın özellikle şunu söyledim. Bunun bir partiyle ilgisi yok arkadaşlar. Bir kişiyle de ilgisi yok. Bu hepimizle ilgili bir olaydır.
BİR MİLLETİN KADERİNİ O MİLLETİN KENDİSİ BELİRLER
O nedenle ben bu ülkenin 80 milyonuna sesleniyorum. Ülkücü kardeşime sesleniyorum, milliyetçi kardeşime sesleniyorum, sosyal demokrat kardeşime sesleniyorum, mütedeyyin vatandaşıma sesleniyorum, AKP’ye oy veren saygıdeğer vatandaşlarıma sesleniyorum, Saadet Partisine oy veren vatandaşlarıma sesleniyorum, BBP’ye oy veren vatandaşlarıma sesleniyorum, yani 80 milyon vatandaşıma sesleniyorum, bu anayasa hepimizin anayasası olacak, hepimizin hakkını güvence altına alacak. Bir kişiye yetki veriyoruz, herkesin malvarlığına el koyabilecek bir kararnameyle. Nerede mal güvenliği, nerede can güvenliği? Bir kararnameyle birisi benim malvarlığıma el koyabilir mi? Bir kişinin kararıyla Türkiye’de OHAL ilan edilecek, meclisin kararıyla değil. Böyle bir düzen olabilir mi? Bir kişinin kararıyla arzu ederlerse bütün muhtarlıkları kapatacak. Bir kişinin kararıyla Türkiye Esnaf Sanatkarlar Konfederasyonu kapatılabilir. Bir kişinin kararıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği kapatılabilir. Bir kişinin kararıyla Merkez Bankası kapatılabilir. Bütün bu yetkileri veriyoruz. Bu yetkileri bir kişiye vermek doğru mudur, yanlış mıdır? Yanlıştır diyorsanız kullanacağınız oy belli, hayır efendim gerek yok bir kişiye verelim yetkiyi tepe tepe Türkiye’yi kullansın diyorsanız orada vereceğiniz oy da belli. Tercih kimin? Sizin tercihiniz.
Bize dediler ki, niye Anayasa Mahkemesine gitmediniz. Bir milletin kaderini mahkemeler belirlemez. Bir milletin kaderini o milletin kendisi belirler. Onun için Anayasa Mahkemesine gitmedik. Gel kardeşim bütün millet otursun kararını versin.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Hepiniz sağ olun, var olun diyorum. Hepiniz Allah’a emanet olun diyorum. Hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Hayırlı bir işi inşallah birlikte gerçekleştireceğiz. Sağcısı, solcusu, vatandaşı kim olursa olsun sandığa gidelim hayırlı bir iş yapalım. Çocuklarımız için, geleceğimiz için, güzel Türkiye’miz için hepimizin huzura ihtiyacı var. Her evin huzura ihtiyacı var. Her evde bereket olsun, her evde huzur olsun, herkesin cebinde para olsun, kimse kimseye muhtaç olmasın. Allah kimseye muhtaç etmesin. Sosyal devletin altında, hep beraber milli meclisi koruyarak, hep birlikte demokrasimizi koruyarak yolumuza devam edelim.
Sağ olun, var olun, hepinize şükran borçluyum çok teşekkür ederim.