Devletin bir çöküş içinde olduğunu, bunun da liyakatın yok edilmesiyle başladığını savunan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Dışişleri bürokratlarıyla “monşer” diye alay edildiğini, onların “Biz biliriz, biz yaparız” denilerek aradan çıkarıldığını öne sürerek, “Ama şimdi geldiler, çuvalladılar.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda engellilerin sorunlarına değindi.
Engellilerin de diğer insanlar gibi üretmek, çalışmak istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, onlarla ilgili her olumlu adıma sonuna kadar destek vereceklerini bildirdi.
Geçtiğimiz günlerde Devlet Personel Başkanlığınca Ankara Büyükşehir Belediyesine 82 engelli kadrosu için atama yapıldığını ancak belediyenin bu atamaları istemediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Hangi siyasi görüşten olursa olsun bütün engellileri göreve davet ediyorum. Eğer devletin yaptığı atamaya karşı çıkıp almıyorsa önümüzde seçimler var, hesabını sorsunlar.” diye konuştu.
Marmaris’teki kaza nedeniyle hüzünlü bir Anneler Günü geçirdiklerini aktaran Kılıçdaroğlu, İzmir’den Marmaris’e giden bir otobüste 24 kadının hayatını kaybettiğini hatırlattı.
Hayatını kaybeden kadınları Anneler Günü’nde defnettiklerini belirten Kılıçdaroğlu, “Anneler Günü sıradan bir gün değildir. Onlar ne yapsak azdır. Bir ülkede anneler mutluysa ülkede huzur vardır.” ifadesini kullandı.
Tarihte de Nene Hatun gibi anneler olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, annelerin Kurtuluş Savaşı’ndaki rolüne değindi.
Anadolu kadının hem annelik görevini yapıp, hem savaşa katkı sağladığını anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, bu annelerden birinin de Gazi Mustafa Kemal’in annesi, Zübeyde Hanım olduğunu söyledi.
Zübeyde Hanım’ın 14 Ocak 1923’te hayatını kaybettiğini belirten Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün ise yapılacak işleri nedeniyle vefatından 13 gün sonra annesinin mezarına gidebildiğini ifade etti.
Atatürk’ün annesinin mezarı başında yaptığı konuşmada, “Ben sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken, benimle görüşmesi engellenen annem gözyaşlarıyla Sirkeci Rıhtımı’nda acılar ve kederler içinde bırakılmış bulunuyordu. Sürgün yerinde geçirdiğim tehlikeler onun hayatının acılar ve gözyaşları içinde geçmesine neden olmuştur.” dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir anne, Mustafa Kemal’in annesi. Mustafa Kemal Atatürk sürgüne gönderilirken tıpkı bugün pek çok annenin yaşadığı dramı o da yaşamıştır… Şöyle söylüyor, mezarı başında yaptığı konuşmada; ‘Annemin mezarı önünde ve Allah’ın önünde yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hakimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. Milli hakimiyet uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun.’ diyor. Biz geçmişte bu ülkenin tarihine imza atmış kadınları ve erkekleri hep saygıyla andık. Saygıyla anmak zaten bir insanlık görevidir. Onların kimlikleri, yaşam tarzları farklı olabilir, inançları farklı olabilir ama taş taş üstüne koymuşsa ve bugün bayrağımız dalgalanıyorsa onları doğuran annelere de milli mücadelede savaşan kadınlara da hep birlikte saygı duymak zorundayız. Onları yine saygıyla, sevgiyle, rahmetle anıyoruz.”
En büyük arzularının annelerin acılarını sona ermesi olduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, annelerin acıya mahkum edilmemesi gerektiğini söyledi.
Bugün binlerce annenin acı ve gözyaşı içinde, çocuğunun, eşlerinin geleceğinden kaygı duyduğunu savunan Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet gazetesi yazarları ve çalışanlarının 198 gündür tutuklu olduğunu söyledi.
Bu kişilerin FETÖ’yü savunmakla suçlandığını belirten Kılıçdaroğlu, “Oysa bunların hayatı FETÖ ile mücadele ile geçti. Hangi ahlaktan söz edeceksiniz. Hangi dramdan söz edeceksiniz, hangi inançtan söz edeceksiniz.” dedi.
Kanun Hükmünde Kararnameler ile ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın Ankara’da sürdürdükleri açlık grevini hatırlatan Kılıçdaroğlu, Gülmen ve Özakça’nın tek amaçlarının görevlerine dönmek olduğunu söyledi.
Gülmen ve Özakça’nın ailelerini kabul ettiğini ve onlarla görüştüğünü bildiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Buradan Sayın Binali Yıldırım’a özellikle rica ediyorum, istirham ediyorum; Sayın Binali Yıldırım, başbakansınız genç iki kişinin ölümüne izin vermeyiniz. Aileleri kabul edin bir görüşün, dertleri nedir? Göreceksiniz pırıl pırıl aileler. Bildiğiniz Anadolu’dan gelen aileler bunlar. Ne günahı var bunların. Buradan iki kardeşime istirham ediyorum açlık grevinden vazgeçiniz. Sizin sorunlarınızı nerede olursa olsun dünyanın her herhangi bir yerinde dile getireceğim. Vazgeçin bundan.”
Cumhuriyet gazetesi internet sitesinin genel yayın yönetmeni Oğuz Güven’in attığı bir tweet nedeniyle tutuklandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, savcı ve hakimlere tepki gösterdi.
Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“İnsanda biraz vicdan, ahlak olur. Ne biçim hakimsiniz siz, ne biçim savcısınız siz. Direnmesini bilmiyor musunuz siz? Adalet dağıtmıyor musunuz? Kesinlike hesabını soracağız. Böyle bir rezalet olabilir mi? Oğuz Güven hapishaneye gülerek gitti. Çünkü o da gayet iyi biliyor ki içeride olmakla dışarıda olmanın farkı kalmadı artık. Türkiye Cumhuriyeti’ni yarı açık cezaevine döndürdüler ve bütün dünyaya rezil ettiler. Bunun hesabı sorulmayacak mı? Elbette sorulacak. Birlikte soracağız, birlikte bunun mücadelesini vereceğiz.
Bugün Emin Çölaşan’ın köşesinde, Şakran Kadın Cezaevi’nde tutuklu bir annenin yazdığı mektuba yer verdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, ismi Fadime olan kadının 12 gündür cezaevinde bulunduğunu yazdığını söyledi.
Bu kadının FETÖ soruşturması kapsamında kocası evde bulunmadığı bir günde “onun yerine” 8 aylık çocuğu ile beraber gözaltına alındığını belirten Kılıçdaroğlu, kadının 2 çocuğunu da komşularına bıraktığını mektubunda anlattığını belirtti.
Kadının kocasının gözaltına alınmasına rağmen serbest bırakılmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Emin olun hiçbir askeri darbe döneminde bu kadar büyük acılar yaşanmadı. Şimdi 15 Temmuz’u fırsat bilip, karşı darbe yaptılar, kontrollü darbe yaptılar ve şimdi milyonları perişan ettiler. ‘Kontrollü darbe’ dedim diye üzerimize geldiler. Ben her yerde ve her zaman bilerek konuşuyorum, bu insanlık dramları boşuna yaratılmıyor, topluma gözdağı verilmek isteniyor. ‘Darbe yapmaya kalktılar karşı darbe yaptık’ sözü bana ait değil, o kişiye, o zata ait. Biz bunları bilmiyor muyuz? Neden 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonuna görev yaptırmıyorsunuz? Neden darbenin asıl faillerinin ortaya çıkmasına izin vermiyorlar. Biz neyin ne olduğunu biliyoruz. Buradan yine bütün annelere sesleniyorum ve sandığa gidip ‘evet’ oyu veren bütün vatandaşlarıma sesleniyorum; hep size söyledim ‘evet’in vebali çok ağırdır, buna ortak olmayın. Ortak olanlar bugün derin bir pişmanlık içinde. Bu anneye yapılanı reva görüyor musunuz? Küçücük çocuğuyla beraber, iki çocuğunu komşuya vererek Şakran Kadın Cezaevi’nde kalacak. Hangi vicdan, hangi iman kabul eder bunu? Ama bunlar kabul eder.”
Referandum sürecinde “Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı gidiyoruz” dediğini hatırlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, herkeste derin bir endişe olduğunu söyledi.
Çöken bir devlet yapısıyla karşı karşıya olduklarını belirten Kılıçdaroğlu, “Dünya kadar derdimiz var. İşçinin, çiftçinin, memurun, emeklinin, ev kadının dünya kadar derdi var. 15 yıldır koalisyon yok, memleketi yönetiyorlar. Peki 15 yılın sonunda nasıl oldu da Türkiye’yi bir darbe girişimi noktasına getirdiniz. O girişimi fırsat bilip kendi devri iktidarınızı, kendi yapınızı, kendi dikta anlayışınızı bu millete zorla kabul ettirmeye mi çalışıyorsunuz? Buna izin vermeyeceğiz.” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandumu sonrası düzenlemelere işaret ederek, “Tarafsız cumhurbaşkanı 80 milyonun cumhurbaşkanıydı. Şimdi sadece ona oy verenlerin cumhurbaşkanlığı rolünü üstlendiği için milyonlarla cumhurbaşkanı arasında ciddi bir kopuş süreci yaşanıyor.” dedi.
Kılıçdaroğlu, iktidarın 15 yıllık icraatları sonucunda gelinen noktada, Türkiye’nin tüm ülkelerle düşman konumuna düşürüldüğünü ileri sürdü.
Bunun nedeninin iyi sorgulanması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, muhalefet olarak yaptıkları uyarıların da iktidar tarafından dikkate alınmadığını söyledi.
Kılıçdaroğlu, “Suriye’ye ders vereceğiz diye yola çıkanlar şimdi Batı’nın güçlü devletlerinden ders almaya başladılar. Bu benim ağrıma gidiyor.” ifadelerini kullandı.
İktidarın yanlış politikaları sonucu Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde ilk kez toprak kaybıyla karşı karşıya bırakıldığını da ileri süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Amerika ve İngiliz belgelerine göre bize ait olan adalar şu anda Yunanistan işgalinde. Ses çıkaramıyorlar, konuşamıyorlar. Çipras’a gidiyor; ‘Bizim adalar ne oldu?’ diye soramıyor bile. Fırça yiyecek çünkü. Fırça yiyeceksen neden gidiyorsun? Sen önce adaları kurtar bakalım. Seslerini çıkaramıyorlar. Ezikler çünkü. Hatalarını biliyorlar. Kendi toprağımız Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu toprak. Biz toprağımızdan kaçtık, türbeyi de kaçırdık. Kendi toprağını düşmana bırakıp, kendi toprağından kaçan hükümete ne denir Allah aşkına?”
Suriye ve Irak’ta en büyük zararı Türkmenlerin gördüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, her birinin yerinden yurdundan edildiğini söyledi.
AB ile ilişkilerin de bozulduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Bütün yurttaşlarıma sesleniyorum; Türkiye Cumhuriyeti devleti uygar bir devlet olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, uygur dünyanın parçası olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir devlet olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçek bir cumhuriyet olmak zorundadır. Bunu takip edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, devletin bir çöküş içinde olduğunu, bunun da liyakatın yok edilmesiyle başladığını savundu.
Dışişleri bürokratlarıyla “monşer” diye alay edildiğini, onların “Biz biliriz, biz yaparız” denilerek aradan çıkarıldığını öne süren Kılıçdaroğlu, “Ama şimdi geldiler, çuvalladılar.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Putin ile Trump arasında gidip geliniyor. ‘Acaba meşruiyeti nerede bulurum?’ Birisi benim sırtımı nasıl sıvazlar? Birisi bana nasıl gaz verir?’ diye, bir oraya bir oraya gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir tablo yaşanmamıştır. Dönemin başbakanları da dönemin cumhurbaşkanları da onurlu görev yapmışlardır ve hep Türkiye’nin çıkarlarını savunmuşlardır. Herkese karşı dik, herkese karşı onurlu durmuşlardır. Şimdilik Amerika’da neler yaptığını bilmiyoruz. Gelecek. Eleştiri yapmak istemiyorum bu aşamada. Eğer oradaki görüşmeler Türkiye’nin lehine sonuçlanırsa buna saygı duyarız. Ama eğer oradan farklı bir tabloyla Türkiye’ye gelinirse herhalde bizim de söyleyecek sözlerimiz vardır. Şimdilik burada bırakıyorum. İçeride aslan kesilip dışarıda kedi rolünü üstlendiğinizde dış politikayı yürütemezsiniz.”
Ekonomide de büyük sıkıntılar yaşandığını ama iktidarın bazı gazetelere zorla “ekonomimiz çok iyi” şeklinde haberler yaptırdığını iddia eden Kılıçdaroğlu, esnafın dükkan kiralarını ödeyemediğini, çiftçinin üretemediğini söyledi.
Çiftçilerin hafta sonu Ankara’da bir miting düzenlediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Hak aradılar, ‘Bize sahip çıkın’ dediler. Biz size sahip çıkacağız ama siz de bize sahip çıkacaksınız. Güç birliği yapacağız.” dedi.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Sanki Türkiye’de toprak yok, ülkede yer yok, çiftçi yok, herkes çalışıyor, kimsenin fırsatı zamanı yok, bunlar gittiler Sudan’da 99 yıllığına arazi kiraladılar. 780 bin dönüm arazi kiraladı Türkiye Cumhuriyeti devleti. Niçin biliyor musunuz? Orada pamuk, kanola ve yağlı tohumlar üretecekmiş. Sanki Türkiye’de çiftçi yok, arazilerin hepsi ekiliyor yer yok, bunu yapıyorlar. Bizim köydeki vatandaşımız da gidip oy veriyor. Oy verirsen bir dahaki sefere açlıktan nefesin kokacak. Ben de biliyorum, sen de biliyorsun. 15 yılda 600 bin çiftçi işini terk etti. Ekmiyor artık. Madem Sudan’da yer kiraladınız 780 bin dönüm. ‘Orası daha ucuz’ diyor. Peki burada yaşayan insanlar nasıl geçinecekler? Nasıl kazanacaklar? Mazotun, gübrenin, elektriğin, ilacın fiyatı belli. Perişan etmişsin. Adam ekiyor, karşılığını alamıyor. Şimdi Sudan’da yer kiralamışlar, orada ekip biçecekler. Böylece bizim köylü açlığa mahkum edilecek. Niye açlığa mahkum ediliyor. Diyor ki iktidar olanlar; ‘Sırtına binip, sırtına sopayla vursak da bu gelip bize oyunu verecek’. Sevgili kardeşim kimseyi sırtında taşıma. Kim senin hakkını savunuyorsa onun yanında ol.”
Toplumda ahlakın da çökertildiğini, kul hakkı yiyen, yolsuzluk yapanların yükseldiğini öne süren Kılıçdaroğlu, toplumun kutuplaştırıldığını, oysa vatandaşın huzura, adaleti ve birlikte yaşamaya ihtiyacı olduğunu vurguladı.
Mahkemelerin adaletin arandığı yerler olmaktan çıkarıldığını, hakimlerin siyasi otoriteden talimat alır hale getirildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, bunun adaleti ve devleti çökerttiğini söyledi.
Olağanüstü hal uygulamalarını ve kanun hükmünde kararnameleri de eleştiren Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“1 milyonu aşkın mağdur aile yaratılmışsa ve sorgusuz sualsiz bunların tamamı hapislerde süründürülüyorsa gücü olanın damadı çıkarılacak gücü olmayan kanser hastası hapishanede ölüme mahkum edilecek anlayışı, adaleti yok eder. Geldiğimiz nokta budur. Hukukun değil egemenlerin üstün olduğu bir hukuk anlayışı ile karşı karşıyayız. 23 Ocak 2017’de bir KHK yayımlandı. ‘Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kuracağız’ deniliyor. 5 ayda 7 kişiyi bulamadılar, tayin edemediler. 5 ayda 7 kişiyi bulamayan hükümet Türkiye Cumhuriyeti devletini sağlıklı yönetebilir mi? Yönetemez. Hükümet de bir kişiye bakıyor. ‘Ne söyleyecek acaba? 7 kişiyi oraya gönderdik, onay verecek mi vermeyecek mi?’ Ne adalet bakanı adalet bakanı, ne sağlık bakanı sağlık bakanı, ne başbakan başbakan. Bunların tamamı fasa fiso. Hiçbirinin yetkisi hiçbirinin görevi yok.”
16 Nisan referandumunun da sonuçlarına işaret eden Kılıçdaroğlu, yeni sistemde tarafsız cumhurbaşkanının ortadan kalktığını, yargının tarafsızlığını yitirdiğini, ortak akıl ve istişarenin sona erdiğini, din ve vicdan özgürlüğünün, can ve mal güvenliğinin artık olmadığını savundu.
Ülkenin dört temel konuda kopuş içinde olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Birincisi Meclis ile devleti yönetenler arasındaki kopuş. Meclis’in yetkileri yürütme organına verildiği için Meclis’le yönetim arasında ciddi bir kopuş var. Parlamentonun yetkileri büyük ölçüde elinden alındı. Dolayısıyla yönetenleri denetleyebilecek bir güç yok. Bu tarihsel bir kopuştur. Ve bu kopuş Türkiye’yi felakete götürür. İkincisi taraflı cumhurbaşkanıyla, ona oy vermeyen milyonlar arasındaki kopuştur. Tarafsız cumhurbaşkanı 80 milyonun cumhurbaşkanıydı. Şimdi sadece ona oy verenlerin cumhurbaşkanlığı rolünü üstlendiği için milyonlarla cumhurbaşkanı arasında ciddi bir kopuş süreci yaşanıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin genel başkanı olduğunda bu kopuş çok daha net bir şekilde ortaya çıkacak.”
Bir diğer kopuşun da adaleti arayan toplum ile yargı arasında yaşandığını savunan Kılıçdaroğlu, hakimlerin artık hukukun üstünlüğüne göre değil üstünlerin hukukuna göre adalet dağıttığını öne sürdü.
Kılıçdaroğlu, “Dördüncüsü çöken adalet ve demokrasiyle birlikte ülkenin uygar dünyadan kopmasıdır. Artık Türkiye dünyadan dışlanan bir ülke konumuna geldi.” şeklinde konuştu.
Bu dört kopuşun devletin dinamiklerini çökerttiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, ancak hiçbir zaman umutsuz olunmaması gerektiğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, sözlerini; “Kayseri’den Ankara’ya gençler yürüyor. Demokrasi, insan hakları, hak, adalet ve vicdan için yürüyorlar. O gençler olduğu sürece hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere armağan etmiştir. O gençlerle birlikte yürüyeceğiz.” diyerek tamamladı.