CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Hava Harp Okulu öğrencileri mi darbe yaptı? Başındaki komutan ‘çıkın’ diyor. Bunlar asker. Komutan ne derse ona uyacaklar. Ama siz alıyorsunuz, aylardır öğrenciler hapiste. Neden? Biraz annelerin kabahati var. İyi bir damat, iyi bir kayınpeder bulmanız lazım.” dedi.
Kılıçdaroğlu’na, partisinin TBMM Grup Toplantısı öncesi Balıkesir bölgesinden getirilen zeytin fideleri hediye edildi.
“Zeytin Hayattır Kampanyası” kapsamında toplanan 285 bin imza da Meclis Başkanlığı’na sunulmak üzere Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na teslim edildi.
Toplantı öncesi ayrıca CHP’ye katılan Sarp Kuray’a rozeti Kılıçdaroğlu tarafından takıldı.
“Gönül ister ki her toplantı öncesi güzel şeylerden bahsedelim.” diyen Kılıçdaroğlu, öğretmen Şenay Aybüke Yılmaz’ın teröristlerce şehit edilmesine değindi.
Bir çocuğun kolay yetiştirilmediğini, anne ve babalarının çok emekleriyle büyütüldüğünü, okutulduğunu anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, şehit öğretmene Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diledi.
Yılmaz’ın bir videosunda “Magosa limanı. Uyan Alim” isimli Kıbrıs ağıdını okuduğunu belirten Kılıçdaroğlu, bu ağıdın daha önce de gençler tarafından Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz için söylendiğini anımsattı.
Şimdi bu ağıdın ikinci bir sahibi çıktığını anlatan Kemal Kılıçdaroğlu, terörün acı yüzünü bir kez daha gördüklerini bildirdi.
Artık bu tür dramların yaşanmamasını istediklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Bizim bir arada yaşamaya ihtiyacımız var. Her seferinde terörün bir insanlık suçu olduğunu söylüyorum. Dilimde tüy bitse de ben bunu söylemeye devam edeceğim, ta ki Aybüke’ler Anadolu’nun her yerinde rahatça görev yapıncaya kadar. Hep birlikte teröre lanet okuyacağız. Terör bir insanlık suçudur ve teröre karşı durmak da hepimizin ortak görevidir.” diye konuştu.
Siyasette hoşlanmadığı tek şeyin insanlara yalan söylemek olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, iktidar partisinin halk oylaması öncesi seçmenlere “Evet oyu verin, terör bitecek.” dediğini hatırlattı.
İktidarın, sabah, öğle ve akşam bu propagandayı yaptığını anımsatarak, ancak referandum bittikten sonra terörün başladığına değinen Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
“Onlar bu doğruları, yani terörün devam edeceğini neden halktan gizliyorlar? 15 yıldır iktidar olanlar terörü zaten bitiremeyecekler. Teröre destek verenler terörü bitirir mi? Teröristlerin arkasını sıvazlayanlar terörü bitirir mi? Caddeler, sokaklar kazılırken, valilere, kaymakamlara talimat verip, ‘bunlara dokunmayın’ diyenler terörü önleyebilir mi? Terörü önlemek akıl işidir, akıl. Lafla terör önlenmez. Bunlarda da olmayan şey akıl. Bir parti düşünün, aklını bir kişiye teslim etmiş, düşünemiyorlar. Bütün hayat refleksleri dumura uğramış durumda, gelecek talimatı bekliyor. Demokrasimizin önündeki en ciddi tehlike budur. Referandumdan bu yana yüzlerce şehidimiz var. Vatandaşın şimdi soru sorma zamanıdır. Terör niye bitmedi? Hayır oyu kullananlar bunu gayet iyi biliyorlar. Terörün bitmeyeceğini de çok iyi biliyorlardı, onların teröre destek verdiğini de çok iyi biliyorlardı. Ama benim sözüm evet oyunu kullananlara. Şimdi siz elinizi vicdanınıza koyun, bu soruyu iktidara sorun. ‘Niye engellemiyorsunuz’ diye sorun. Sorun ama cevabını da isteyin.”
Kemal Kılıçdaroğlu, konuşması sırasında zeytin alanlarıyla ilgili düzenlemeye yeniden değindi.
Sivil toplum örgütlerinin zeytin için başlattıkları imza kampanyasının sürdüğünü belirten Kılıçdaroğlu, tüm duyarlıları imza vermeye çağırdı.
Zeytinlik alanlarla ilgili daha önce tam 6 kez yasa tasarısı geldiğini ve tamamının reddedildiğini aktaran Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Şimdi 7’nci kez geldi, komisyona havale edildi. Zeytinden ne istiyorsunuz Allah aşkına? Anadolu’nun gurur duyması gereken bir ağaçtır zeytin. 1939’da özel koruma yasası çıkmıştır. Mustafa Kemal Atatürk, zeytine de üreticisine de büyük değer vermiştir. O hayattayken hazırlandı bu tasarı. Şimdi biz 1939 yılında korunan zeytini, 2017’de ‘nasıl yok edeceğiz’ arayışı içindeyiz. Eğer bu ülkenin duyarlı insanları, çiftçileri varsa, zeytini yok ettirmeyeceğiz. Bir de öyle bir tasarı getirmişler ki adı üretim reformu. Ağacı katlediyorsun, neyi üretiyorsun? Buna izin vermeyeceğiz, bu konuda biz CHP olarak kendi ülkemize, çiftçimize, toprağımıza sahip çıkacağız, bunun sözünü veriyoruz.”
15 Temmuz darbe girişimini araştırmak için kurulan komisyonun ön raporunu yayınladığını hatırlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, dün de bu komisyonda yer alan 4 CHP’li milletvekilinin rapora yazdıkları muhalefet şerhini kamuoyuna açıkladıklarını bildirdi.
“Bu şerh başlı başına bir rapordur, 15 Temmuz’un bilinen bütün ayrıntıları burada yer almıştır.” diyen Kılıçdaroğlu, CHP tarafından ayrıca Cumhuriyet Savcılığı’na verilen özel raporlar olduğunu, onların bu rapora girmediğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu, “Bizim tek amacımız 15 Temmuz darbe girişimini kimler yaptı ve bir daha Türkiye bu tür olaylarla karşılaşmasın.” dedi.
Gerçeklerin araştırılması için zor bela bir komisyon kurulduğunu, AK Parti’nin ilk başta komisyona üye vermek istemediğini aktaran Kılıçdaroğlu, komisyonun olayın ana aktörlerini çağırmadığını kaydetti.
Ana aktörlerin iktidarın istediği üzerine konuşmadığını savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Şimdi ben 249 şehidin yakınlarına sesleniyorum; bu darbenin bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkmamasını öngören, savunan, elinden gelen her şeyi yapan Adalet ve Kalkınma Partisine hala güvenecek misiniz? Bir musibet bin nasihatten evladır. Böyle bir musibetle karşılaştık, niye oturup araştırmıyoruz? Getirdiler komisyonun başına FETÖ terör örgütünü öven adamı getirdiler. Zaten baştan bu komisyondan bir şey çıkmayacağı belliydi. Düşünün eski Genelkurmay başkanları geliyor, eski MİT müsteşarları geliyor, yenileri gelmiyor? Gelmek istiyorlar, hükümet izin vermiyor. Neden? Açığı ortaya çıkacak, ayrıntılar ortaya çıkacak. Biz bunu söyleyince kızıyorlar, ‘siz FETÖ’yü mü destekliyorsunuz’ diyorlar. Hayır biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını destekliyoruz. Teröre ve darbeye de karşıyız. Savcının iddianamesine müdahale ediyorlar. Biz gerçeklerin ortaya çıkmasını istiyoruz.”
Kendilerinin en başından beri duruşmaların canlı yayınlanmasını istediğini, bu olayı kapattırmayacaklarını belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Darbe öngörülüyordu, darbe yapılacağı biliniyordu, önlenmedi. Ama bu darbe girişiminden bir fırsat çıkardılar, 20 Temmuz’da başka bir darbe yaptılar. Hep diyorlar ki ’17-25, o da bir darbe girişimi.’ Bunların ne kadar samimi olduğunu anlamak için şu soruyu da sormak lazım. Madem 17-25, siz bunu milat alıyorsunuz neden bu süreçte gazeteci Sayın Fehmi Koru’yu Pensilvanya’ya gönderdiniz? Yani, ‘elini eteğini öpüyoruz, istirham ediyoruz. Sayın Fehmi Koru arzu edersen, sana başbakanlığın, cumhurbaşkanlığın uçağını da tahsis edelim. Sen git yalvar yakar, ne olursun aramızı düzelt. Ne demiştim, bir ipte iki cambaz oynamaz’. Şimdi yine şu soruyu sormak lazım, bu darbenin siyasi ayağı yok mu? Baklavacı, çikolatacı, esnaf, hakim, öğretmen buldunuz ama siyasetçi yok. Yok mu? Elbette var. Kim? Onlar iktidar sahipleri.”
Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin 1971 ve 1980’de de darbe yaşadığını anımsatarak, “Darbe olduktan sonra Türkiye neleri yaşadı ve 20 Temmuz’dan sonra Türkiye neleri yaşıyor?” sorusunu yöneltti.
Kılıçdaroğlu, şu görüşlerini paylaştı:
“Darbe olunca Meclis devre dışı bırakılır. 20 Temmuz sonrası TBMM büyük ölçüde devre dışı bırakıldı. Türkiye OHAL kararnameleri ile yönetiliyor. Darbe dönemlerinde yaşanan bir süreci şimdi yaşıyoruz. O nedenle biz 20 Temmuz’u bir darbe sürecinin başlangıcı olarak kabul ediyoruz. Peki bu OHAL kararnameleri sadece darbe girişimi sürecini sorgulamak için mi çıkarılıyor? Hayır. Normal süreçte yapılması gereken birçok şey bu kararnamelerle düzenleniyor. Buna da Anayasa Mahkemesi yol açtı. Korkunun egemen olduğu bir adalet sürecini yaşadık. Buradan Anayasa Mahkemesi üyelerine sesleniyorum, önünüzde yüzlerce dosya var, gazetecilerin dosyası var. Niye karar vermiyorsunuz? Talimat gelmesi mi lazım sizin karar vermeniz için? Gözünüzü niye saraya diktiniz. Saraydan gelecek talimatı mı bekliyorsunuz? Oradan talimat bekliyorsanız, siz yargıç değilsiniz, adalet dağıtamazsınız. 3 günlük asker aylardır hapiste, öğrenciler mi darbe yaptı? Hava Harp Okulu öğrencileri mi darbe yaptı? Başındaki komutan ‘çıkın’ diyor. Bunlar asker. Komutan ne derse ona uyacaklar. Ama siz alıyorsunuz, aylardır öğrenciler hapiste. Neden? Biraz annelerin kabahati var. İyi bir damat, iyi bir kayınpeder bulmanız lazım.”
Darbe dönemlerinde hukukun, anayasanın askıya alındığına işaret eden Kılıçdaroğlu, iktidarın da 20 Temmuz’dan sonra aynısını gerçekleştirdiğini belirtti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihraç edilen öğretmenin başvurusuna ilişkin kararı konusunda, “Hangi adaletten, hangi komisyondan bahsediyorsunuz? İnsanlar hapishanede can veriyor. Geciken adalet, adalet değildir, onlara söylüyorum. Şu anda Türkiye’de yargı resmen iktidarın, bazı çevrelerin tetikçiliğini yapıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuma düşmemeli. Eğer bu konuma düşerse o kurum da saygınlığını yitirir.” dedi.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, FETÖ’nün darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü hal (OHAL) ortamında iktidarın uygulamalarını eleştirdi.
Her darbe döneminde keyfiliğin, ihbarcılığın, baskı ve sansürün yaşandığını, Türkiye’nin de şu an bu durumla karşı karşıya olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, hayatlarını FETÖ ile mücadele adayan gazetecilerin bile “FETÖ’cü” denilerek, cezaevlerinde tutulduğunu belirtti.
Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Damatlar serbest bırakılıyor. Hangi gerekçeyle? ‘Mevcut delil durumu, tutuklama tedbirinden beklenen faydanın adli kontrol tedbiri ile sağlanacağı ve şüphelinin sabit ikametgah sahibi oluşu’ gerekçeleriyle damatlar serbest bırakılıyor. Parası olan serbest bırakılıyor, dayısı olan serbest bırakılıyor. Gariban olan içeride kalıyor. Ben merak ediyorum, Kadri Gürsel’in evi yok mu? Var. Murat Sabuncu’nun, Murat Aksoy’un, Altan kardeşlerin, Ali Bulaç’ın, Nazlı Ilıcak’ın, Ahmet Şık’ın yok mu? Var. Onları niye, hangi gerekçeyle serbest bırakmıyorlar. Sözcü Gazetesi’nin muhabirleri, Gökmen Ulu ve Mediha Olgun bunların da evi, yeri, yurdu var. Niye serbest bırakılmıyorlar? Çünkü kayınpederleri, kayınpeder değil. Dayıları yok, paraları yok. Doğrucu Davut. Onun için ‘Ben seni süründürüceğim’. Parası olanın, kayınpederi olanın serbest bırakıldığı bir ortamda adaleti sağlayamayız. Bu ortam, 20 Temmuz darbe ortamıdır. 18 Temmuz 2016, sabit ikametgah sahibi olması ve delilleri karartma imkanı olmaması gerekçesiyle Adil Öksüz de serbest bırakıldı. Onun dayısı kim, kayınpederi kim yeteri kadar bilmiyorum. Ama onun da kuvvetli bir dayısı var, kuvvetli bir kayınpederi var.”
-AİHM’in ihraç edilen öğretmenle ilgili kararı
Kılıçdaroğlu, AİHM’in, Olağanüstü hal tedbirleri kapsamında açığa alınan ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden uzaklaştırılan öğretmenin başvurusunu reddetmesine de değindi.
AİHM’in, öncelikle OHAL Komisyonu’na başvurulması gerektiği yönündeki kararını eleştiren Kılıçdaroğlu, “AİHM, ‘Bir komisyon kuruldu. O komisyondan geçtikten sonra dilekçeler bana gelecek’ diyor. Siz Türkiye’de ne olup bittiğini bilmiyor musunuz? Hangi adaletten, hangi komisyondan bahsediyorsunuz? İnsanlar hapishanede can veriyor. Tıka basa dolu, bakmıyorlar. Geciken adalet, adalet değildir, onlara söylüyorum. Şu anda Türkiye’de yargı resmen iktidarın tetikçiliğini yapıyor. Bazı çevrelerin tetikçiliğini yapıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuma düşmemeli. Eğer bu konuma düşerse o kurum da saygınlığını yitirir.” değerlendirmesinde bulundu.
OHAL Komisyonu’nun kuruluş gerekçesinin AİHM’e başvuruları geciktirmek olduğunu ileri süren Kemal Kılıçdaroğlu, darbe dönemlerinde yargı yolunun kapatıldığını belirtti.
İşlerinden ihraç edilenlerin de haklarını yargı yoluyla arayamadığını, Anayasa Mahkemesinin başvurulara bakmadığını anlatan Kılıçdaroğlu, “12 Eylül darbe döneminde ne yaşanıyorsa bugün katmerlisi yaşanıyor.” dedi.
Her darbenin kendi hukukun yarattığını ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“12 Eylül’e, 12 Mart’a bakın. Kendi hukuku, kendi anayasası vardır. 20 Temmuz darbesine bakın kendi hukuk, kendi anayasası vardır. Gayrimeşru bir anayasayla şu anda görev yapıyorlar. Yüksek Seçim Kurulundaki bir çetenin öngörüsüyle gayrimeşru bir anayasayı dayattılar. Bu anayasa yürürlükte olabilir, ama meşru değildir. Bir yasanın meşru olmasıyla yürürlükte olması farklıdır. Bu anayasa gayrimeşru bir anayasadır. Bu anayasa göre yapılacak her şey gayrimeşrudur.”
Konuşmasında, görevlerinden ihraç edildikten sonra başladıkları açlık grevini cezaevinde sürdüren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya da değinen Kılıçdaroğlu, iki eğitimcinin işlerinden başka talepleri olmadığını, ancak buna bile tahammül edilmediğini, Gülmen ve Özakça’nın tutuklandıklarını kaydetti.
Kemal Kılıçdaroğlu, “Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine seslenmek istiyorum, sizde de vicdan var mı acaba? Sizde de hukuk bilinci var mı acaba? O insanlar öldükten sonra mı karar vereceksiniz?” diye sordu.
Ramazan ayının güzelliklerin yaşandığı günler olması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, siyasetteki kısır çekişmelerin ülkeye fayda getirmediğine işaret etti.
Kemal Kılıçdaroğlu, yeri geldiğinde uygarca tartışmak gerektiğine işaret ederek, kendilerinin bu yaklaşımı hiçbir zaman reddetmediğini bildirdi.
Kılıçdaroğlu, şu görüşlerini aktardı:
“Bir kişi var ki gerilimden besleniyor, kandan beslenir gibi gerilimden besleniyor. Ben geçen hafta Katar konusunda burada bir konuşma yaptım. Dedim ki Arap dünyası kendi içinde kavga edebilir. Ama Türkiye bu kavganın tarafı olmamalıdır. Taraf olursa sorunun bir parçası olur. Taraf olmazsa çözümün ana aktörü olur. Yine şunu söyledim, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri İhvan’ı terör örgütü olarak görüyor. Doğrudur, yanlıştır. Ama öyle görüyorlar. O nedenle İhvan’ın simgesini kullanma dedim. Söylediğim bu. 7 Haziran Erdoğan konuşuyor, İhvan işaretinin içeriğinde ne var? Bu işaretin içinde tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak var. Acaba beyefendi sen bu ülkede tek millet değil de çok millet mi istiyorsun? Ondan mı rahatsız oluyorsun?’ diye bana soru soruyor. Bir sürü hakaret de var. Hakaret etmek aslında zavallılık işidir. Haklıysan hakaret etmenize gerek yok. Ama haksızsanız hakaret ederek, haklılığı kanıtlamaya çalışırsınız. Kanıtlayamazsın kardeşim. Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet, bundan rahatsız değilim. Ben yalanlardan rahatsızım. O koltukta oturan birisi yalan söylememelidir.”
Dört parmakla yapılan tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrağı simgeleyen işaretin aslında İhvan’ın işareti olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, bununla ilgili tartışmaları anımsattı.
Kılıçdaroğlu, “Diyorlar ki ‘Bu işaret Rabia’nın değil’. Bunlar ne söylediklerini de unutuyorlar. 3 Kasım 2013 Kızılcahamam’da Adalet ve Kalkınma Partisi kamp yapıyor. Şöyle söylüyor Erdoğan, ‘Rabia işareti dünyanın her yerinde zulme baskıya yeter işaretidir’. Yani kullandığı işaretin Rabia işareti olduğunu söylüyor zaten. Şimdi de inkar ediyor. Sen ne biçim adamsın? Bir söylediğini ertesi gün yalanlıyorsun, sonra da kalkıyorsun bunu hatırlatan adama her türlü hakareti yapıyorsun.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılının Mart ayında katıldığı bir televizyon programında “Rabia işaretini kullanıyorum” dediğini ileri süren Kılıçdaroğlu, “Ben bunu söyleyince kıyamet kopuyorum. Kardeşim sordum da bunun neresi yerli, neresi milli diye sordum. Ne yerli, ne milli. ‘Sen bundan anlamazsın’. Ben bundan çok iyi anlarım da sen benim ne dediğimi biliyor musun? Sen önce otur, bunu düşün.” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu konuşmasında, Rakka’ya yönelik gelişmelere de değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“8 Şubat 2017, ‘Sırada Rakka var. Rakka’ya gideceğiz’ diyor. Ben de defalarca dedim, buyur git. Elinden tutan mı var? Ordu elinde talimat verirsin, ‘Beyler yürüyün Rakka’ya’ dersin, hatta Bilal Bey’i de en öne koyarsın elinde bayrakla, Rakka’ya girersin. 29 Nisan 2017 yine diyor, ‘Koalisyon güçleriyle hep beraber, Rakka’ya gidelim’. Buyur kardeşim. Sen söylüyorsan git. Sen bu ülkede sözde cumhurbaşkanısın. Oraya gideceksen gidersin. Konuşmak bir işe yaramaz ki. İstediğin kadar konuş. 2 Mayıs’ta da aynı şekilde, ‘Rakka’ya gideceğiz’ diyor. 18 Mayıs 2017, ne diyor bakın; ‘YPG bir terör örgütü, PYD bir terör örgütü, Amerika bu iki terör örgütüyle beraber böyle bir operasyona giriyor. Bize düşen sadece hayırlı olsun demektir. Hani Rakka’ya gidiyordun? Sendin ‘Ben Rakka’ya gideceğim diyen. ‘Tutmayın beni Rakka’ya gideceğim’. Tutan yok ki kardeşim. Buyur git. İşine geldiği zaman bir konuşmamı alıyor, ona cevap veriyor. Ama ben ısrarla bir soruyu soruyorum ve cevabını bekliyorum. Bu mübarek ayda soruyorum, Sayın Erdoğan senin için namus ve şeref kavramı ne anlama geliyor? Namus ve şeref kavramının bu topraklar için ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Şimdi ben sana 80 milyon adına soruyorum; namus ve şeref kavramı senin için ne anlama geliyor?”
Öte yandan, toplantı öncesinde zeytin üreticileri milletvekillerine zeytin fidesi ve zeytin ürünlerinden oluşan çeşitli hediyeler vererek, zeytin alanlarıyla ilgili yasal düzenlemede gösterdikleri çabalardan dolayı teşekkür etti.
Üreticiler, toplantı boyunca üzerinde, “Zeytin ağacına dokunma”, “Zeytin emektir” ve “Bu yasa Meclis’ten geçmeyecek” gibi sloganlar yazılı dövizleri taşıdı.