CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmaya, dualarının, Ankara Ünversitesi İbn-i Sina Hastanesinde tedavi gören eski Genel Başkan ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal’la olduğunu belirterek başladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Amerika ile ilişkileri düzeltmek için dünyanın parasını verdiler oradaki lobi şirketlerine. Lobi şirketlerine beyefendinin Amerika ile ilişkileri düzeltmek için ödediği paranın miktarını söylüyorum, 76 milyon 965 bin 507 dolar. Yani yaklaşık 77 milyon dolar para lobi şirketlerine ödeniyor. Peki sağlandı mı bir barış, ilişkiler düzeldi mi? Hayır. Ne diyecek? ‘Lobi şirketleri de beni kandırdı.’ diyecek.” dedi.
Baykal’ın bu sabah yeni bir ameliyat geçirdiğini, sağlık durumunun iyi olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kararlılığın, demokrasiye bağlılığın ismi olduğunu, askeri darbe dönemlerinde bile hapse girerken demokrasiyi savunduğunu aktardı.
Deniz Baykal’ın Türkiye’yi demokrasiye taşıyan isimlerden birisi olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ellerinden gelen her şeyi yapan hekimlere teşekkür etti. Kılıçdaroğlu, “Bütün dualarımız Deniz Bey’le birlikte. İnşallah kısa sürede sağlığına kavuşur ve aramıza gelir. Onu özledik.” diye konuştu.
Bozulmuş kararın tutukluluğu olur mu?
Partisinin İstanbul Milletvekili Enis Berbereoğlu’nun geçmişinin başarılarla dolu olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, Berberoğlu’na, olmayan bir suçtan ceza kesildiğini, “casusluk” iddiasıyla karşı karşıya kaldığını bildirdi.
Berberoğlu’nun aldığı 25 yıl hapsi bir üst mahkemenin bozduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, buna rağmen Berberoğlu’nun hala hapiste olduğuna işaret etti. “Bozulmuş kararın tutukluluğu olur mu?” diye soran Kılıçdaroğlu, avukatlarının Berbereoğlu’nun serbest bırakılması için başvuruda bulunduğunu belirtti.
Kılıçdaroğlu, bu süreçte hastaneye yatıp, ameliyat geçiren Berberoğlu’na geçmiş olsun diledi.
Yargının adalet bağlamında ciddi bir ivme kaybettiğini, adalete olan güvenin süratle düştüğünü savunan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Yargıyı yeniden ayağa kaldırmak, onurunu ve itibarını korumak bizden çok yargının görevidir. Eğer olmayan bir suçtan bir kişi hala hapisteyse, onu çıkarmak benim değil, yargının görevidir. Adaleti sağlamak benim değil, yargının görevidir. Yargı adaletli olduğu, adalet dağıttığı sürece, vicdanıyla ve hukukun üstünlüğüyle hareket ettiği sürece biz adaleti ve adaleti dağıtanları baş tacı etmek zorundayız. Çünkü adaletin olmadığı bir yerde, devletin olmadığını hepimiz biliyoruz. O halde üzerine düşen görevi umarım kısa süre içinde adalet kurumu yerine getirmiş olur. Bu bağlamda en üst yargı organlarından birisi olan Anayasa Mahkemesine büyük görevler düşüyor. Anayasa Mahkemesi bu ülkenin teminatıdır, tıpkı Yargıtay, Danıştay gibi.”
Adaleti dağıtacak, bu kapsamda dünyada yankı uyandıracak olanın adalet kurumu ve yöneticileri olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “O bağlamda Anayasa Mahkemesinin, AİHM kararı çıkmadan önce adaleti dağıtması lazım. Artık görev büyük ölçüde yargının elindedir. Yargı adaleti dağıttığı sürece toplumda kaybettiği itibarı kısa süre içerisinde kazanacaktır. Adalet yerini bulduğu zaman hep birlikte şunu söyleyeceğiz, ‘Bu ülkede adalet vardır.’ Bunu şimdi söyleyemiyoruz ama bu ülkede adaletin geleceğine yürekten inanıyoruz.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, 80 milyon herkesin adaleti, hakkı ve hukuku savunduğu zaman Türkiye’ye adaletin de hakkın da hukukun da geleceğini vurgulayarak, “Sorun gecikmesinde. Çünkü geciken adalet, en büyük adaletsizliktir. Masum insanların hapiste olması bizim içimize sindiremediğimiz bir tablodur. O açıdan yargıya büyük görevler düşüyor. Umarım Anayasa Mahkemesi kısa süre içinde daha önce verdiği kararların arkasında durur ve kararını verir. Bu sadece bizim değil, bütün aydınların, vicdan sahibi yurttaşların beklediği bir tablodur.” diye konuştu.
Ecevit milli olmaya özen gösterdi
Türk siyasetinin önemli isimlerinden biri olan Deniz Baykal’ın adaleti, demokrasiyi savunduğunu belirten Kılıçdaroğlu, hapse giren çıkan Baykal’ın “demokrasi kahramanı” olarak toplumun belleğinde yerini aldığına değindi.
Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
“Bizim tarihimizde böyle insanlar fazladır. Bunlardan birisi de rahmetli Bülent Ecevit’tir. Bülent Ecevit gerek siyasete başladığında, gerek genel başkan olduğunda, gerekse başbakan olduğunda ülkeyi yönettiğinde hep halktan yana, ülkenin çıkarlarından yana politikalar oluşturmuştur. Meşhur söz ona aittir; ‘Ne ezen, ne ezilen, insanca, hakça bir düzen’ diyen rahmetli Bülent Ecevit’tir. Kıbrıs’ta soydaşlarımız katledilirken buna tahammül edemeyen, bütün baskılara rağmen Kıbrıs’ta barışı sağlayan kişidir Bülent Ecevit. Ecevit bundan sonra Türkiye’ye uygulanan ambargo süreci içinde dik ve onurlu durmasını bilen kişidir. Afyon üreticilerine, üreticiye sahip çıkmıştır. Milli olmaya özen göstermiştir. Her zaman ve her ortamda ülkenin çıkarlarını savunmuştur. Ama siz ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken Ecevit’in yaşlılığını ve hastalığını istismar ederek, Ecevit’e dil uzatırsanız sana deriz ki ‘dur arkadaş burada, önce sen ağzını bir yıka, ondan sonra Ecevit’i ağzına al.’ Hayatım boyunca bu ülkede kim olursa olsun, bu ülkede taş taş üstüne koymuşsa ve ebediyete intikal etmişse arkasından en küçük bir laf etmem.”
Ebediyete intikal edenlerin arkasından sadece rahmet okunabileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hem Müslüman olacaksınız hem öbür dünyaya, ebediyete intikal etmiş insanların aleyhine konuşacaksınız. Müslümanlıkta böyle bir kural yoktur. Rahmetli Ecevit ne yaptı? Cebini mi doldurdu, köşeyi mi döndü, malı mı götürdü, devleti mi soydu? Onurlu ve dik durdu, halkının, ülkesinin çıkarlarını sonuna kadar savundu. Bir fotoğraftan yola çıkıp onu eleştiriyorsunuz. İnsanda biraz vicdan, ahlak, tutarlılık olur, insanda biraz insan olma duygusu olur. Bir insan insanlığını kaybetmişse bu tür bataklıklara yeri geldiğinde saplanabiliyor.
Askerin başına çuval geçirilirken bu beyefendi neredeydi acaba? Uyumuyordu, biliyordu. Gazeteciler soruyor, ‘Askerin başına çuval geçirildi, nota verecek misiniz? En azından beyler bu yaptığınız ayıptır, bizim askerin başına niye çuval geçirdiniz diye bir yazı yazacak mısınız?’ diye. ‘Müzik notasından mı söz ediyorsunuz?’ dedi. Korktu elini dahi kaldıramadı, dilini dahi kullanamadı. Ama Ecevit’e gelince, kapı gibi dil var.
Ege adaları… Bize ait olan adalar işgal altında. Beyefendi milliyetçilik edebiyatı yapıyor. Dedim ki ‘Senin milliyetçiliğin, mangal milliyetçiliğidir.’ Otururlar ya mangalın başında bir sürü dedikodu üretirler, aynen öyle. Bize ait olan adalar işgal ediliyor, beyefendiden tık yok. Ama Ecevit vefat etmiş. Diyor ki ‘Nasıl olsa kimse Ecevit’in hakkını savunmaz, en iyisi bindir Allah bindir, üstüne git.’ Yok öyle.”
“Ecevit, rahmetli, gitti birisinin dizinin dibine mi çöreklendi? Sen o fotoğrafını görmüyor musun? Unuttuğumuzu mu sanıyorsun o fotoğrafı?” diye soran Kılıçdaroğlu, “Yok öyle bir şey.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
Kabile devletinin kabile reisi
“Bir de bunun meşhur bir danışmanı vardı, fındıkçı. Bir ara araları bozuldu, koşa koşa Amerika’ya gitti, ‘Aman bunu kullanın, sakın deliğe süpürmeyin.’ Sen bu haldesin kardeşim. Deliğe süpürülmesin diye danışmanını Amerika’ya gönderen kişisin sen. Sen nasıl olur da Ecevit’ten söz edersin. Ve öyle bir dil kullanıyor ki ‘Türkiye Cumhuriyeti kabile devleti değildir.’ diyor. Şunu çok iyi bileydin. Türkiye Cumhuriyeti zaten kabile devleti değil, zaten olmaz ama sen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kabile devleti yapmak için özel olarak mücadele ediyorsun. Biz de sen kabile devleti yapma diye mücadele ediyoruz. Kabile devleti ne demek? Dış dinamiklerin savurduğu devlet, kabile devletidir. Çünkü stratejiniz yoktur, başkalarının stratejisinin oyuncağı olursunuz. Adalet terazisi eğilip, bükülmüşse orada demokratik devlet yoktur, kabile devleti vardır. İsrafa, şaşaya, görüntüye düşkün olan devlettir kabile devleti. Bin 100 yataklı kendine saray yaptıracaksın, yetmeyecek Marmaris’te 350 yataklı yazlık yapacaksın, sonra kalkacaksın ‘kabile devletten’ söz edeceksin. Vallahi bunu yapıp oralarda oturursan bütün dünya ‘zaten burası demokratik devlet değil, kabile devleti’ diye bakacaktır.”
Kılıçdaroğlu, “Millet aç, sen saraylarda yaşayacaksın bin 100 odalı. Ve oturacaksın, her gece de ayrı bir odada yatacaksın. Ne için? Korkudan. Yasakların, yolsuzluğun ve 9 milyon yoksulun olduğu bir ülkede demokrasiden söz edemezsiniz. Bunun adı kabile devletidir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kabile devletlerinde kabile resinin talimatlar verdiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “Kabile reisi diyor, ‘Efendim bu kanun mutlaka çıkacak Meclisten, isteseniz de istemeseniz de çıkacak.’ Kim söylüyor? Kabile reisi söylüyor. Niçin kabile reisi diyorum? Çünkü TBMM Başkanı’ndan tık yok. ‘Arkadaş burası TBMM’dir, buranın iradesine hiç kimse müdahale edemez. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda da otursa, bir partinin de genel başkanı olsa, TBMM iradesi adına söz söyleyemez.’ diyemiyor.” ifadesini kullandı.
“Reisin TBMM’de adı milletvekili olan elamanlarının bulunduğunu” iddia eden Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
“Bunların da hiçbiri demiyor, ‘Arkadaş tamam sen reis oldun, kabile reisisin. Müsaade et bizim de bir irademiz var. Bizim irademiz adına niye konuşuyorsun?’ diyemiyorlar. Bunun adı, kabile devletinin kabile reisi. Gelir talimat verir, bunlar el kaldırır indirirler. Millet sizi buraya 19 Mayıs hareketleri yapın diye mi gönderdi, yoksa milletin çıkarlarını savunun diye mi gönderdi? Kabile reisi nedir? Kabile reisi sadece kendi güvenliğini sağlamak için mücadele eder. Tutturmuş ‘Efendim bizim bin 500 tane silaha ihtiyacımız var.’ Neymiş? ‘Çok önemli silahlar.’ Ne için? Kabile reisini korumak için. Bu memlekette vatandaşın güvenliği kalmadı. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok, ne sanayicinin, ne esnafın ne çiftçinin ne sokakta gezen vatandaşın ne üniversite öğrencisinin. Ama o kendi can ve mal güvenliğini korumak için Amerika’ya diyor ki ‘Bana bin 500 silah ver.’ Kime vereceksin? ‘Korumalarıma vereceğim.’ Nerede olur bu? Kabile devletinde olur. Kabile devlette, kabile reisini korumak için. Buna izin vermeyeceğiz. O istediği kadar söylesin.”
“Bu kişi çok sık aldatıldığını ve kandırıldığını söyler. Barzani, FETÖ, PKK, İŞİD, El-Nusra kandırdı, herkes kandırıyor.” diyen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
Amerikan lobi şirketlerine 77 milyon dolar ödendi
“Amerika ile ilişkileri düzeltmek için dünyanın parasını verdiler oradaki lobi şirketlerine. Hepsini kuruşu kuruşuna çıkardık. Lobi şirketlerine beyefendinin Amerika ile ilişkileri düzeltmek için ödediği paranın miktarını söylüyorum, 76 milyon 965 bin 507 dolar. Yani yaklaşık 77 milyon dolar para lobi şirketlerine ödeniyor. Peki sağlandı mı bir barış, ilişkiler düzeldi mi? Hayır. Ne diyecek? ‘Lobi şirketleri de beni kandırdı.’ diyecek. Peki sen 77 milyon doları cebinden mi ödedin? Hayır. Fakir, fukaranın parasını ödedin. ‘Beni kandırdı’ diyecek şimdi. Eğer bir kabile reisi her önüne gelen tarafından kandırılıyorsa, o kabileyi yönetemez. Biz onun için Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışacak, tarafsızlığı üzerine, namusu ve şerefi üzerine yemin eden, tarafsızlığını koruyacak birinin o koltukta oturmasını istiyoruz. Eğer namusu ve şerefi üzerine yemin edip, o koltukta oturup tarafsız davranmıyorsa, o kişiye hiç kimse ‘bu ülkenin cumhurbaşkanıdır’ diyemez. Yok böyle bir şey.”
İdlib’e gitmek zorunda kaldılar
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk askerinin İdlib’e gitmesi konusundaki sözlerine yönelik eleştirilerle ilgili, “İdlib’e gidilecek. Niçin? Mecbur bıraktılar. Onlar stratejiyi ürettiler, bunlar da o stratejinin gereği olarak İdlib’e gitmek zorunda kaldılar. Gitmeli mi? ‘Evet gitmeli’ dedim. ‘Ama gelen her şehidin sorumlusu bu sarayda oturan zattır’ dedim.” ifadesini kullandı.
Maden işçilerine CHP sahip çıktı
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Eskişehir’in Mihalıççık İlçesi Koyunağılı köyünde bir maden şirketinde çalışan bine yakın işçinin 4 aydır maaş alamadığını söyledi.
Şirketin bağlı olduğu holdinge FETÖ operasyonu kapsamında el konulduğunu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Yani artık devlet yönetecek. Devlet yönettiğine göre bin maden işçisinin aylığını neden ödemiyorlar? Bu işçiler çalışıyor, üretiyor, alın teri döküyor. Emeklerinin karşılığını almak istiyor.” dedi.
İşçilere seslenen Kılıçdaroğlu, onlara sendikaları dahi sahip çıkmazken CHP’nin sahip çıktığını ifade ederek, CHP’nin emeğin ve alın terinin yanında durduğunu vurguladı.
Bir çifti eşinin kendisine mektup göndererek, çiftçilerin içinde bulundukları sıkıntıları anlattığını, CHP’nin sessiz çığlıklarına ses olmalarını istediğini aktaran ve kürsüden bu mektubu okuyan Kılıçdaroğlu, gittiği her yerde tarım ve hayvancılıkla uğraşanların iktidarın uygulamalarından şikayetlerine şahit olduğunu söyledi.
Çiftçinin kullandığı şeker gübrenin iki yıl önceki fiyatının 400 lira, bugün ise 800 lira olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, kuru üzümün fiyatının iki yıl önce 6 lira, bugün ise 4 lira olduğunu belirtti.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
Sözümü tutmazsam beni de sandıkta perişan et
“Diyorlar ki ‘Kalkındık, büyüdük’. Kim kalkındı? Kim büyüdü? Ankara’da oturan ensesi kalın beyler. İki sene önce mazot 3,5 liraydı, bugün 4 lira 80 kuruş. Ne olacak çiftinin, tır şoförünün, kamyon şoförünün hali? Mazotun, gübrenin, ilacın fiyatı arttı, çiftçinin ürününün fiyatı artmıyor bile. Daha ürün tarladayken ekip harmanlayacak, hükümet bir karar alıyor; ‘hububatta gümrük vergilerini sıfırladım’ diyor. Zararı çiftçiler görüyor. Çiftçilere söyleyeceğim bir laf var; bu iktidarı ben mi getirdim? Hayır, sen getirdin. Bu iktidara ben mi oy verdim? Hayır, sen verdin. Gelip sana anlattılar; ‘Onu yapacağız, bunu yapacağız’… Bir sürü laf ettiler. Hiçbir sözlerinde durmadılar. Şimdi sen de sandığa gidince ‘Kusura bakma, beni perişan ettin, ben de seni sandıkta perişan edeceğim’ diyeceksin. Ben de senin oyuna talibim. Sözümü tutmazsam beni de sandıkta perişan et. Ama sözümün arkasında durup senin alın terinin karşılığını verirsem seni her zaman arkamda görmek isterim.”
Üç mobil telefon şirketinin 5 milyar liralık borcunu silecekler
Kemal Kılıçdaroğlu, banka faizlerinin vatandaşı perişan ettiğini, buna ilişkin de çok sayıda şikayet aldığını dile getirdi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen “torba kanun tasarısında” yer alan bir madde ile üç mobil telefon şirketinin 5 milyar liralık borcunun silineceğini ileri süren Kılıçdaroğlu, çiftçiden esirgenen bu hakkın, kar eden üç şirkete tanınmasını eleştirdi.
Çitçilerin borcunu sileceğiz
Kılıçdaroğlu, “Çiftçilerin tarım kredi kooperatiflerine borcu ne kadar? 4 milyar 300 milyon lira. 5 milyarı siliyorsun, 4 milyarı silmiyorsun. Benim çiftçilere sözüm; CHP iktidarında bu 4 milyar 300 milyon liralık borcu da faizini de sileceğiz.” diye konuştu.
İktidarın yanlış tarım politikaları ile Türkiye’nin nohut, mercimek, pamuk, saman ithal eden bir ülke konumuna düşürüldüğünü savunan Kılıçdaroğlu, Sırbistan’dan 5 bin ton lop et ithal edilmesini eleştirdi.
Sırbistan’dan gelecek et besmelesiz kesilecek
Lop et ithalatına besicilerin, sektördeki kuruluş ve birliklerin de karşı olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, ancak iktidarın uyarıları dikkate almadığını söyledi.
Bu durumun ithalat yapılan ülkelerin besicilerine kazandırdığını, sektörün yerli temsilcilerinin ise her geçen yıl daha mağdur olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Et deyince aklımıza kasap geliyor. Sırbistan’dan 5 bin ton et alacaklar. Sırbistan deyince de bizim aklımıza Sırp kasabı geliyor. Hani bir gecede 8 bin, 3 yılda 250 bin Bosnalı Müslümanı öldürenler, katledenler. Katleden bir Sırp; Miloseviç. Şimdi hapiste. Gidiyorsun onunla tokalaşıyorsun, 5 bin ton lop et alıyorsun. Bir sefer bunlar besmelesiz kesildi. Bu lop etin nereye gitmesi lazım? Saraya gitmesi lazım. Onların yemesi lazım. Niye saraya gitmesi lazım? Adam kul hakkı yemeye alışmış, besmelesiz et yese ne olur, yemese ne olur? Millete yedirmesinler, saraya götürsünler. Sarayda istedikleri kadar yesinler.”
Türkiye’de her kesimin geçim zorluğu içinde olduğunu, bir tek faiz lobisinin kazandığını söyleyen Kılıçdaroğlu, ülkenin tüm insanlarının bir avuç faizciye çalışır hale geldiğini belirtti.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
Çıkar bir KHK faizi sıfır yap
“2015 yılı ile 2017 Ağustos ayı arasında, yaklaşık üç yılda, vatandaşların tüketici kredisi ve kredi kartları dolayısıyla bankalara ödediği faiz 127 milyar 673 milyon lira. Bir de Türkiye’nin dışarıya ödediği faiz var. O da ayrı. 15 yılda Türkiye’nin bir avuç yabancıya ödediği faiz miktarı 144 milyar 892 milyon dolar. Diyor ya beyefendi, ‘Faize karşıyız’. Bunu ben mi ödüyorum? Biliyorum diyecekler; ‘CHP yüzünden bu kadar faiz ödüyoruz’. Çünkü bir suçlu lazım. Sen faize karşı olduğunu söylüyorsun, elinde her türlü yetki var, bir konuşuyorsun Meclisi bile esir alıyorsun. Kardeşim faizi indirsene. Çıkar bir KHK de ki ‘Faizi sıfır yaptım’. Gücün var mı? Var. Niye yapmıyorsun? Çünkü sen faizcilerin adamısın. Sen bu milletin insanı için değil bir avuç faizci için çalışıyorsun. Onun gücü garibana yetiyor. Ensesine vurup ağzındaki lokmayı alıyor. Bu ülkede vicdan sahibi herkese sesleniyorum; eğer birisi bir garibanın ensesine vurup ağzından lokmayı alıyorsa sandıkta ona oy vermeyin. Dürüst, namuslu, sözünün arkasında duran ve en önemlisi birileri tarafından kandırılmayan adama verin.”
Konuşmasında işsizliğe de değinen Kılıçdaroğlu, artan işsizliğin ahlaki yozlaşmayı beraberinde getirdiğinin altını çizdi.
BM Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Dairesinin yaptığı bir açıklamada “Sentetik uyuşturucu kullanımında, ölümlerde Türkiye Avrupa birincisi” şeklinde bulgunun yer aldığını anlatan Kılıçdaroğlu, bunun ülkeyi yönetenlerin utancı olduğunu öne sürdü.
Kılıçdaroğlu, son on yılda uyuşturucu suçlarından cezaevlerinde yatanların sayısının yüzde 410, madde bağımlılığından dolayı tedavi olmak isteyenlerin sayısının ise yüzde 674 arttığını vurguladı.
İktidarın bu soruna da duyarsız olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, “Suç oranının en düşük olduğu belediyeler CHP’li belediyelerdir. Bunu iddia da ediyoruz, ispat da ediyoruz. Çünkü biz insanımızı seviyoruz. Ona hizmet ediyoruz.” dedi.
Ben ne söylediğimi gayet iyi biliyorum
Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere de değinen Kılıçdaroğlu, Ortadoğu’nun “kaynadığını” söyledi.
Geçmişte iktidara “Ortadoğu bataklığına girmeyin” uyarısında bulunduklarında, ülkeyi sevmeyen, konuyu bilmeyen ilan edildiklerini anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Dün dört şehidimiz geldi. Çıktım dedim ki ‘evet İdlib’e gidilecek’. Niçin? Mecbur bıraktılar. Onlar stratejiyi ürettiler, bunlar da o stratejinin gereği olarak İdlib’e gitmek zorunda kaldılar. Gitmeli mi? ‘Evet gitmeli’ dedim. ‘Ama gelen her şehidin sorumlusu bu sarayda oturan zattır’ dedim. ‘Vay efendim beş dakika önce şunu söyledin, beş dakika sonra bunu söyledin’. Ben ne söylediğimi gayet iyi biliyorum. Ortadoğu bataklığına Türkiye’yi soktun, şimdi faturayı bu ülkenin garibanına, fakir fukaranın çocuğunu çıkarıyorsun dedim. Evet çıkarıyorsun.”
Suriye politikasına ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sorduğu 5 soruyu kürsüden tekrarlayan Kılıçdaroğlu, “Durup dururken Türkiye’yi Suriye bataklığının bir parçası haline kim getirdi? Hükümet getirdi, başındaki adam getirdi, sarayda oturan zat getirdi.” ifadesini kullandı.