2022 Dünya Kupası epey yol aldı. Düzenlendiği yerin suni olması hasebiyle içimize çok sinmese de maçları izlemeye gayret ediyoruz.
Organizasyon gayet iyi gidiyor gibi görünüyor.
O, ‘parayla seyirci getirtilmesini’, bir yıllık Katar bütçesinden fazlasının bu organizasyon için harcanmasını, şatafat kısmını, FIFA Başkanı Infantino’nun güçten yana tavırlarını, meylini Dolar’dan yana (belki de Avro) kullanmasını geride bırakıyorum.
Öyle veya şöyle Dünya Kupası finalleri şu anda Katar’da sürüyor.
*
Bir gerçek var ki, yurt dışında yaşayan dostlar, finalleri bizden daha iyi analiz ediyor.
Misal ABD’de yaşayan bir gazeteci dost Hüseyin Şentürk.
Grup maçları biterken şunları yazmıştı:
“Dünya Kupası maçlarında Japonya ve Güney Kore sürprizleriyle ilgili söylemek istediğim bir iki şey var:
Bu iki ülkenin futbolcuları tarihsel bir mirasın kanlarına işlemiş bir ‘alışkanlıkla’ oynamıyor. Futbol oynamayı öğrenmişler. Öğrenmek bir beyin işidir. Alışkanlığın sonucu bir refleksle, “biz bu işi biliriz, bu iş için doğmuşuz” ezberiyle oynamıyorlar. Özellikle İspanya ve Portekiz maçlarında dikkatimi çekti bu.
İkinci olarak, Almanlar kadar Sırpların çöküşü de şaşırtıcı geldi bana.
Öte yandan, elimde somut veri olmamakla birlikte adım kadar emin olduğum ve her fırsatta ifade ettiğim, “gelecek 50 yılı futbol belirleyecek” inancımı, bu maçlar sürecinde de sorguluyorum:
Japonya ve Güney Kore’nin başarıları, futbolun insanların etine kemiğine sinmesi bağlamında o bölgede doping etkisi yapacak ve yayılmasını kolaylaştıracak.
İsviçre’nin gitmesi de iyi geldi; teknik direktörü bir Türk.”
Sondan mı başlayalım yorumlamaya, baştan mı?
Bir ekleme de yapalım.
Sanırım Hüseyin arkadaş TRT’den izleyemiyor maçları. Oradan izlese TRT’nin maç anlatıcıları için de bir şeyler yazardı. Ben yazacağım. Çünkü bıktık! Brezilyalıdan çok Brezilyalı olmalarından İngilizlerden daha fazla İngiliz olmalarından, Türkiye’den giden 19 futbolcu ile övünmelerinden, gereksiz verdikleri bilgilerden gerçekten usandık, “en iyisini biz biliriz” tavırlarından da!
Başa dönersek, Uzakdoğu futbol oynamayı öğrenmiş, 2002’de onların ve bizim yerimize bir bakalım, bir de bugünkü yerlerimize…
Statükoyu bile koruyamadan geri gitmişiz.
Hüseyin’in yazısındaki Murat Yakın saptamasına da bakalım. İsviçre, Türkiye’nin aklına getirmediği 48 yaşındaki Murat Yakın’la şahane işler yaptı, yapıyor. İsviçre avuç içi kadar ülke. Demek ki, iyi bir proje ile olabiliyormuş; kapris, kompleks yapmadan, şark kurnazlığından uzaklaşarak, kaynaklarımız olduğunun bilincinde olarak…
Bir Türk teknik adam da yapabiliyormuş, bu şuurla hareket ederek…
Yukarıda yazdığımız öneri kırıntıları, bazı Türk yorumcuların burun kıvırarak eleştirdiği Almanya bunu, çok daha kapsamlısını hayata geçirecektir.
Yarışa şu anda Almanya ile aynı çizgide başlayacağız.
Futbolumuzun teknik tepesinde de bir Alman var üstelik!
Bakalım, kaplumbağa mı olacağız, tavşan mı?