Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin yaptığı açıklamada, “Münbiç yol haritası hazırlandığı zaman 90 günlük bir takvim ilan edilmiş ve bunun üzerine mutabık kalınmıştı. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi birtakım oyalama taktiklerinin devreye girdiğini üzülerek görüyoruz. Bizim her düzeyde Amerikalı mevkidaşlarımıza söylediğimiz, artık bu oyalama taktiklerinin bir kenara bırakılması ve Münbiç yol haritasının planlandığı şekilde hayata geçirilmesidir” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’na ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ele alınan konular ve gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:
“100 GÜNLÜK EYLEM PROGRAMI DETAYLI BİR ŞEKİLDE ELE ALINDI”
“İyi akşamlar arkadaşlar, basın toplantımıza hoş geldiniz. Bugün bildiğiniz gibi yeni Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi içerisinde kabinemizin beşinci toplantısı, Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında yapıldı.
İlk planda özellikle 100 Günlük Eylem Programı’nın ilk 50 günü detaylı bir şekilde ele alındı. Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanımızın lansmanı ile bu projeler kamuoyu ile paylaşılmıştı. Bunların ne aşamada olduğu, hangilerinin tamamlandığı, hangilerinin devam ettiği ile ilgili Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın bir sunumu oldu. Burada projelerin büyük oranda takvime uygun bir şekilde hayata geçirildiği gözlemlendi. Programın gerisinde kalan projeler ile ilgili de gerekli tespit ve tedbirler de etraflı bir şekilde ele alındı. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız bu projeleri bizzat kendisi de yakından takip ediyor ama şu anda açıklanan takvim ve alınan mesafe itibarıyla tablonun memnuniyet verici olduğunu ifade edebiliriz. Kalan 50 gün içerisinde de bu takip aynen devam edecek.
O çerçevede millet bahçeleri, millet kıraathaneleri, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul gibi özellikle büyük çaplı projelerin de planlandığı şekilde uygulanmaya devam ettiğini ifade etti arkadaşlarımız ve bu da kamuoyu açısından önem arz eden bir konu.
“3. HAVALİMANI YÜZDE 97 ORANINDA TAMAMLANDI”
Özellikle üçüncü havalimanıyla ilgili çalışmaların yüzde 97 oranında tamamlandığını ifade edebiliriz ve planlandığı ve kamuoyuna duyurulduğu şekilde de 29 Ekim günü inşallah üçüncü havalimanına intikal olacak ve orada artık yeni havalimanından ulusal ve uluslararası uçuşlar başlamış olacak, dolayısıyla oradaki takvimde herhangi bir değişiklik söz konusu değil, bunun özellikle altını çizmek istiyorum.
“TERÖR YAPILANMALARINA KARŞI ALINAN TEDBİRLER DETAYLI BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLDİ”
Yine ilgili birimlerimizin, İçişleri Bakanlığımızın, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımızın güvenlik durumuyla ilgili sunumları oldu. Hem iç, hem de dış güvenliğini ele alan bu sunumlarda Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tehdit teşkil eden bütün terör unsurlarına karşı, terör yapılanmalarına karşı alınan tedbirler detaylı bir şekilde değerlendirildi. Özellikle son dönemde PKK gibi, DHKP-C gibi, PYD, YPG gibi, DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı son derece etkin bir mücadele verdiğimizi biliyorsunuz hem Türkiye topraklarında, hem de sınır ötesinde, Suriye’de, Irak’ta ve başka yerlerde. Aynı şekilde FETÖ terör örgütüne karşı da faaliyetlerimiz, mücadelemiz yoğun bir şekilde bütün dünya sathında devam ediyor, buradan herhangi bir geri adım atılması söz konusu değil.
Genel asayişle ilgili olarak da, yani uyuşturucuyla mücadele, organize suçlar, işte gasp, hırsızlık gibi adi suçlarla ilgili de güvenlik birimlerimizi hakikaten son dönemde son derece başarılı bir performans sergiliyorlar, bununla ilgili detaylar da kabine toplantısında ele alındı.
“İDLİB MUTABAKATI BÜTÜN DÜNYADA TAKDİRLE KARŞILANDI”
Bir diğer konu, Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na yaptığı ziyaret ve ardından gerçekleştirdiği Almanya ziyareti. Bununla ilgili de, siz de takip ettiniz, ama özellikle İdlib mutabakatının bütün dünyada takdirle karşılandığını herkes ifade ediyor, bunun sonuçlarını da bugün zaten görmeye başladık. Neyi kastediyorum bununla? Eğer böyle bir mutabakat sağlanmasaydı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat şahsen üstlendiği bu girişim başarılı olmasaydı, bugün muhtemelen İdlib’de büyük bir insani dramla karşı karşıya olacaktık, büyük bir göç dalgası sadece Türkiye topraklarını değil, bölgenin diğer ülkelerini de, Avrupa’ya kadar vuracaktı. Bu İdlib mutabakatının detayları da şu anda özellikle Rus mevkidaşlarıyla ilgili birimlerimiz tarafından müzakere ediliyor arkadaşlar, yani sınırların ne olacağı, ne kadar içeri girileceği, coğrafi sınır ya da topoğrafya itibarıyla nerelerden ne kadar içeri girileceği konuları da detaylı bir şekilde çalışılmaya devam ediliyor. Bir takvim var biliyorsunuz, önce 10 Ekim, sonra 15 Ekim, yani 10 Ekim’e kadar ağır silahların çekilmesi, 15 Ekim itibarıyla da terörle iltisaklı bütün unsurların bu sınırlardan çekilmesiyle ilgili, bu takvim de ilerliyor. Millî Savunma Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız ve Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımız Rus mevkidaşlarıyla bu istişarelerini sürdürüyorlar, şu ana kadar da pürüzsüz bir şekilde bu konuyu belli bir olgunluk noktasına da getirdiler. Bu da bizim açımızdan tabi ki memnuniyet verici.
Sayın Cumhurbaşkanımızın New York’ta yaptığı temaslarda, yaklaşık 14 liderle biliyorsunuz görüşmeleri oldu ikili, heyetler arası, orada da bu konu hemen hemen her görüşmede gündeme geldi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GENEL KURULU GÖRÜŞMELERİ
Yine Sayın Cumhurbaşkanımızın BM Genel Kuruluna yaptığı hitapta özellikle küresel barış vizyonuna vurgu yapması, tek taraflı, tepeden inmeci, güçlüyüm, dolayısıyla haklıyım diyen dünya görüşüne karşı çok taraflı, kucaklayıcı, adaleti, eşitliği ve iş birliğini öne çıkartan vizyonu da dünya kamuoyuyla paylaşıldı. Aslında şu anda dünyada bu iki vizyonunun rekabet hâlinde olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir tarafta tek taraflı, dayatmacı, ‘ben güçlüyüm, dolayısıyla haklıyım, dolayısıyla istediğimi yaparım’ diyen bir dünya vizyonu ya da küresel düzen vizyonu var, bunun karşısında da, ‘hayır, dünya 5’ten büyüktür, bu küresel düzenin merkezinde adalet olmalıdır, eşitlik olmalıdır, herkes bu sürece katılmalıdır’ diyen Türkiye’nin önerdiği, Cumhurbaşkanımızın formüle ettiği ve her platformda dile getirdiği bir küresel düzen vizyonu var.
Dünyanın geleceğini de bu iki vizyonun hangisinin kazanacağı belirleyecek aslında. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuyu Filistin meselesinden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin reforme edilmesine kadar, küresel ekonomik adaletsizlikten ticaret savaşlarına kadar her alanda dile getirmesi, tabi ki onun siyasi liderliğinin de bir ifadesi olarak dünya kamuoyunda büyük yankı buluyor.
Özellikle Filistin meselesini orada bildiğiniz gibi tekraren gündeme getirdi Sayın Cumhurbaşkanımız; ki bu Kudüs meselesiyle ilgili İslam İşbirliği Teşkilatını olağanüstü zirveye toplamış, İslam İşbirliği Teşkilatının Dönem Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı sıfatıyla kişi olarak tabi ki bu meseleye değinmemesi söz konusu olamazdı. Ama geçtiğimiz birkaç gün içerisinde ana muhalefet liderinin Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük, Filistin konusunda bir laf etti mi gibi bir cümleyi telaffuz ettiğine maalesef şahit olduk. Ya kendisi Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasını dahi takip edemeyecek durumdalar ya da kendilerine yanlış bilgi verilmiş, bilemiyoruz. Ama bizim tavsiyemiz, o konuşmayı baştan sonra tekrar okumaları ya da dinlemeleri, oradaki vizyonu anlamaya çalışmaları, belki bu onların dünya, küresel düzenle ilgili tasavvurlarına da mutlaka katkı sağlayabilir.
“ALMANYA’YLA ÇOK KÖKLÜ SİYASİ, EKONOMİK, TOPLUMSAL İLİŞKİLERİMİZ VAR”
Birleşmiş Milletler’den bildiğiniz gibi bir Almanya ziyaretimiz oldu. Burada da son dönemde Almanya’yla yaşadığımız sorunları geride bırakmayı hedefleyen, pozitif gündemi öne çıkartan bir ziyaret gerçekleştirdi. Alman makamlarının ziyarete verdiği önem hakikaten takdire şayandı; bundan dolayı kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz. Bir devlet ziyaretine yakışır her türlü tedbir alınmış idi, bundan memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Bizim Almanya’yla çok köklü siyasi, ekonomik, toplumsal ilişkilerimiz var. Bu ziyaretle yeni bir sayfanın açılmış olacağını ümit ediyoruz, iki tarafta da bu niyetin olduğun görüyoruz. Tabi buna rağmen Alman basınının da son birkaç gündür çıkan olumsuz haberleri, çarpıtmaları, dezenformasyonları gördüğümüz zaman, buna da insan üzülüyor. Zira biz orada bizzat yaşadık, görüşmelerde neler konuşulduğunu, o ziyaretin amacının ne olduğunu, sonuçlarının ne olduğunu hepimiz gördük. Ama belli ki tevarüs edilmiş birtakım husumetler, birikmiş ön yargılar ve peşin hükümler kolay kolay ortadan kalkmıyor. Ziyaretin başarısız olduğu, gerginliklerle geçtiği tarzı Alman basınında çıkan haberler aslında gazetecilik standartlarıyla da bağdaştırılamayacak, daha ziyade ideolojik tavırları yansıtan tarafgir tutumlar.
“CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KÖLN’DEKİ CAMİ AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMASI BİR MANİFESTODUR”
Ben özellikle burada Sayın Cumhurbaşkanımızı Köln Camii’nin açılışında yaptığı konuşmaya atıfta bulunmak istiyorum. O konuşma son dönemde Avrupa’nın göbeğinde bir arada yaşama ahlakı ve çoğulculuk üzerine bir manifestodur. Ve o konuşmayı bugün dünyada kaç lider yapabilir emin değilim. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın adeta Endülüs’ün ruhunu Alman topraklarına taşıyan o konuşması, İspanyol tarihçilerin ‘convivencia’ yani bir arada yaşama kültürü dediği tarihî referansı hatırlatan bir konuşmaydı. Ve orada bir caminin açılışında Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, diğer dini cemaatlere mensup insanlar, etnik kökeni ne olursa olsun, sosyal statüsü ne olursa olsun bütün insanların Avrupa’da ve dünyanın başka yerlerinde ve bir arada barış içerisinde, birbirlerinin farklılıklarını zenginlik olarak görerek yaşamalarını sağlayacak bir formül önerdi. Bunun özellikle Avrupa’da, Almanya’da şu anda yükselişe geçen aşırı sağcı ırkçı, ayrımcı hareketler, İslamofobik hareketler karşısında gerçekten bir arada yaşama, çoğulculuk ve medenilik üzerine bir manifesto olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Umarız Avrupa’daki bazı ön yargılı çevreler de bu konuşmayı dinlemek suretiyle kendilerine bir çekidüzen verirler.
Bu çerçevede Almanya ziyaretinin AB’yle ilişkilerimizde de yeni bir sayfanın açılmasına vesile olmasına ümit ediyoruz. Zira bizim Avrupa ülkeleriyle de köklü, siyasi ekonomik, toplumsal ilişkilerimiz var ve bu ilişkilerin sorunlardan arındırılmış, karşılıklı çıkar zemininde iyileştirilmesi, derinleştirilmesi iki tarafın da menfaatinedir. Dolayısıyla dış politika gündemimiz itibarıyla özellikle bu iki ziyaretin bu hususlarını altının çizilmesi noktasında önem arz ettiğini ifade etmeliyim.
SURİYE KONULU DÖRTLÜ ZİRVE
Bir diğer konu da, tabi hem New York, hem de Almanya ziyaretinden dörtlü zirve olarak planladığımız toplantının altyapısı da artık oluştu. Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Macron’la, hem Merkel’le bu konuyu konuştular. Zaten Sayın Merkel’le yapılan basın toplantısında bu konu kamuoyuna da duyurulmuş oldu, şu anda tarihler üzerinde çalışıyoruz, bu ayın içinde umarım ya da Kasım ayının başında bu toplantıyı yapacağız Sayın Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında Türkiye’de. Tabi ki gündem Suriye ağırlıklı olacak, İdlib mutabakatı olacak, göç meselesi olacak, ama diğer konuları da çalışacağımız. Amacımız, bu dörtlü zirveden hem Suriye halkına, hem de bölgeye katkı sağlayacak birtakım somut çıktıların elde edilmesi. Bununla ilgili gelişmeler oldukça da sizi zaten bilgilendireceğiz.
IRAK’TA YAŞANAN SİYASİ GELİŞMELER
Bu arada bir diğer tabi önemli konu, komşumuz Irak’ta yaşanan siyasi gelişmelerdi. Bildiğiniz gibi orada yapılan Meclis Başkanlığı seçimleri tamamlandı. Dün Sayın Berhem Salih Irak’ın yeni Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Öncelikle kendisini tebrik ediyoruz. Bu konuda Cumhurbaşkanımızın tebrik mesajı iletilmişti.
Şimdi hükûmeti kurma süreci de başlatıldı Sayın Adil Abdülmehdi’ye bu görevi Sayın Berhem Salih verdi. Daha önce Sayın Adil Abdülmehdi Petrol Bakanıyken biz Türkiye olarak kendisiyle ilgili bakanlarımız, arkadaşlarımız güzel bir çalışma mesaisi yapmışlardı. Tabi şimdi daha önemli bir görev üstleniyor kritik bir dönemde, kendisine de başarılar diliyoruz yeni hükûmeti kurma noktasında. Irak’ın toprak bütünlüğünün, siyasi birliğinin sağlanması, etnik ve mezhebi zenginliğinin hükûmete, hükûmet politikalarına yansıtılması, Irak’ın güvenliğinin sağlanması, özellikle Türkiye’yle ilgili güvenlik sorunlarının çözülmesi noktasında da hem Sayın Salih’in, hem Sayın Abdülmehdi’nin bugüne kadar olduğu gibi Türkiye’yle bundan sonra da yakın çalışacaklarına inancımız tamdır. Biz de Türkiye olarak onlara bu süreçte her tür desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek isteriz.
Son olarak arkadaşlar, sporla ilgili iki konuya değineceğim. Bir tanesi, bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı Basketbol Kupası bu akşam oynanıyor iki önemli takımımız arasında, şimdiden takımlara başarılar diliyoruz. Bir aksilik olmazsa biz de orada olacağız.
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu 9 Ekim’de Konya’da start verecek. Bildiğiniz gibi bu da bizim her yıl yaptığımız, zannediyorum bu yıl 53 ya da 54’üncüsünü yapıyoruz, uluslararası bir spor müsabakası. Özellikle bisikletin yaygınlaşması anlamında daha önce de Sayın Cumhurbaşkanımız bildiğiniz gibi bunların lansmanına, kupa programlarına, törenlerine katılmıştı. Bunu da bu vesileyle duyurmak istiyorum, 9 Ekim’de inşallah Konya’da Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu başlayacak, oradan Antalya’ya, işte Akdeniz, Ege ve son olarak da İstanbul’da finiş yapacaklar. Şimdiden ben gene bütün takımlara başarılar diliyorum.
Ben burada durayım isterseniz, zannediyorum sizin sorularınız da var, onlarla devam edebiliriz.”
Soru: “Efendim, Münbiç’teki durum merak ediliyor. Türk ve ABD orduları ayrı ayrı bugüne kadar Münbiç’te devriye görevlerini gerçekleştirmişlerdi. Millî Savunma Bakanlığından önemli bir açıklama yapıldı, ortak devriyeler için önümüzde bir eğitim süreci başlayacak, ardından ortak devriyeler başlayacak. Münbiç’te son durum nedir, yavaş mı ilerliyor süreç, hızlandırılmasına yönelik bir talebimiz söz konusu mudur? Ortak devriyeler ne zaman başlayacak?
Bir de, Fırat’ın doğusu konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlı ifadeleri söz konusuydu, önümüzdeki günlerde bir operasyon masada mıdır Fırat’ın doğusuna?”
“MÜNBİÇ’TE BİRTAKIM OYALAMA TAKTİKLERİNİN DEVREYE GİRDİĞİNİ ÜZÜLEREK GÖRÜYORUZ”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi Münbiç yol haritası bildiğiniz gibi hazırlandığı zaman 90 günlük bir takvim ilan edilmiş ve bunun üzerinde mutabık kalınmıştı. Fakat maalesef gene Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle birtakım oyalama taktiklerinin devreye girdiğini üzülerek görüyoruz. Bizim her düzeyde Amerikalı mevkidaşlarımıza söylediğimiz, artık bu oyalama taktiklerinin bir kenara bırakılması ve Münbiç yol haritasının planlandığı şekilde hayata geçirilmesi. Şimdi normalde bu eğiticilerin eğitilmesi, ondan sonra sahadakilerin eğitilmesi, ondan sonra ortak devriye süreçlerinin aslında çok önceden tamamlanmış olması gerekiyordu. Şimdi bir tarih açıklıyoruz, bunda bakıyorsunuz şu veya bu gerekçeyle birtakım gecikmeler, ertelemeler vesaireler yaşanıyor. O yüzden size şu anda şu tarihte, mesela diyelim ki 15 Ekim’de, 25 Ekim’de gibi bir tarih veremiyoruz, çünkü normalde bu çok önceden tamamlanmış olması gereken bir süreçti. Ama dediğim gibi şu veya bu gerekçeyle bu tarihler hep öteleniyor, biz artık bunun durmasını istiyoruz. Yani orada madem terör örgütüne karşı bir ortak güvenlik çalışması yapacağız, ortak devriyedir, bölgenin güvenlik altına alınmasıdır, Münbiçlilerin kendi şehirlerine dönmesinin bir an önce sağlanmasıdır, hedefler bunlar, dolayısıyla bunu bir an önce yapalım. Yani daha fazla geciktirmenin bizim açımızdan hiç izah edilir bir tarafı söz konusu değil. Dolayısıyla bizim beklentimiz, ilgili birimlerimiz, Millî Savunma Bakanlığımız özellikle bu konuyu muhataplarıyla her gün konuşuyorlar, Ama bu oyalama taktiği gerçekten büyüyen bir sorun olmaya başladı. Buradan tekrar bu mesajı vermek istiyorum, yani her düzeyde artık bu Münbiç yol haritasının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.
“BEKLENTİMİZ, AMERİKAN YÖNETİMİNİN PYD VE YPG’YE VERDİĞİ DESTEĞİ SONLANDIRMASIDIR”
Fırat’ın doğusu meselesine gelince; Sayın Cumhurbaşkanımız da müteaddit kereler bunu çeşitli vesilelerle ifade ettiler. Bakın, mesele sadece PYD, YPG’nin Fırat’ın doğusuna geçmesi meselesi değil, ondan sonra ne olacağıyla ilgili de; bizim zihnimiz net aslında. Yani terör örgütünün her unsuruna karşı Suriye sahasında biz kendi ulusal güvenliğimizi garanti altına alacak adımları her an atarız geçmişte attığımız gibi, Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi, Afrin’de olduğu gibi, başka yerlerde olduğu gibi, Cerablus’ta, El Bab’da ve diğer yerlerde. Bizim tabi ki beklentimiz, Amerikan yönetiminin PYD ve YPG’ye verdiği bu desteği artık sonlandırmasıdır, DEAŞ’la mücadele diye bir gerekçe, bir bahane kalmamıştır. Başka gerekçelerle Amerikan Devleti’nin yeni bir politikayla, yeni bir politik değerlendirmeyle Suriye’de kalmak istediğini biliyoruz, özellikle İran’a karşı orada bir askerî mevcudiyetini bulundurmak istediğini biz biliyoruz, ama bunun bu gerekçeyle yapılması hâlinde bölgedeki gerginlikleri nasıl tırmandıracağını da biz açıkça görüyoruz. Dolayısıyla burada terörle mücadele öncelikli hedef ise buna yoğunlaşmamız gerekir bizim. Yani bu nedir? PKK’nın Suriye kolu olan PYD ve YPG’ye karşıdır, elbette DEAŞ’ın kalan bütün unsurlarına karşı kalıcı bir zaferin elde edilmesidir, bizim burada en ufak bir tereddüdümüz yok.
Tam tersine, biz DEAŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’den, Irak’tan, bizim sınırlarımızdan, başka yerlerden tamamen temizlenmesi için bugüne kadar üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Ama Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği, özellikle bu siyasi süreçte daha da büyük önem arz ediyor. Bunu gölgeleyecek, bunu sekteye uğratacak birtakım politik tasarruflar, tedbirler, destekler, başka planlar herkesi zora sokar. Bizim de beklentimiz, hem Cenevre, hem de Astana süreçleri bağlamında anayasa komisyonunun çalışmalarını bir an önce tamamlaması ve bir seçim sürecinin artık gündeme alınması. Bu süreçte oldubittilere izin vermemiz elbette mümkün değil. Mesela bunu arka kapıdan dolaştırıp önümüze başka şekillerde koymaya çalışanlar olursa, Türkiye’nin tavrının o konuda çok net olacağını bir kez daha ifade etmek isterim.”
Soru: “Efendim az önce bahsettiniz, İdlib mutabakatı konusunda bir takvim işliyor, belirlenen silahsızlandırılmış bölgeden çekilmelerin başladığını da Sayın Cumhurbaşkanı ifade etmişti. O konuda son durum nedir? Özellikle silahlı terör gruplarının ve oradan çekilenlerin gittikleri bölgeler nelerdir? Çünkü öncesinde bazı yabancı savaşçıların ya da ilgili bazı isimlerin üçüncü ülkelere ya da bir kısmının Türkiye’ye gelmesi gibi bir durum söz konusuydu. Nereye çekiliyorlar acaba? Teşekkürler.”
“İDLİB MESELESİNDE BÜTÜN YÜKÜN TÜRKİYE’NİN OMUZLARINA YÜKLENMESİ DOĞRU DEĞİL”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi öncelikle şunu söyleyeyim: Kimsenin Türkiye’ye gelmesi söz konusu değil, şu anda herkes yerinde duruyor. Mutabakat çerçevesinde o belirlenen sınırların gerisine çekiliyorlar. Zaten ilk bu Soçi mutabakatı ya da İdlib mutabakatı Soçi’de açıklandığı zaman, biliyorsunuz Suriye muhalefetinden de buna destek açıklamaları geldi, çünkü onlar da en azından bulundukları konumları muhafaza edecekler, ama ağır silahlar vesaireler oralardan çekilmiş olacak. Yani dolayısıyla bir çatışmasızlık ortamı, yani İdlib çatışmasızlık bölgesinin aslında asli tanımına uygun hâli şu anda yaşanıyor orada, bu sağlanmış oldu ve bunu korumaya biz kararlıyız. O çerçevede de bildiğiniz gibi bizim orada 12 tane askerî gözlem noktamız var, bunlar tahkim edildi, takviye edildi, bundan sonra da ihtiyaca binaen takviye edilmeye devam edecek.
Sınırlar demin dediğim gibi tam olarak nerede 11 kilometre, nerede 17 kilometre, bu biraz topoğrafyaya göre, coğrafi şartlara göre tabi ki belirlenecek, onunla ilgili arkadaşlarımızın görüşmeleri devam ediyor Ruslarla. Çok büyük oranda bir mutabakat sağlanmış durumda, aslında biz Soçi’deyken onun çerçevesi az-çok belliydi, ama şimdi tabi detayların çalışılması gerekiyor. O grupların nereye çekileceği falan meselesi, tabi biraz operasyonel detay, özellikle Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımız bu konuyu sahada çalışıyor, muhaliflerle çalışıyor, Türkiye’ye müzahir olan diğer muhalif gruplarla, onlarla beraber çalışıyorlar. Amacımız, orada ne rejim tarafından İdlib’e bir saldırının yapılması, ne de İdlib’den rejim ya da Rus hedeflerin dönük bir çatışmanın ya da saldırının yaşanmaması, yani amacımız bu. Şu ana kadar bu hedef büyük oranda tutturulmuş durumda, yani bunun bundan sonra da bozulmasına yol açacak herhangi bir hareketliliğe biz tabi ki müsaade etmeyiz, o manada bizim sorumluluğumuz büyük.
Ama daha önce de ifade ettim, İdlib meselesinde gerek siyasi çözüm, gerek mültecilerle ilgili meselede bütün yükümlülüğün, bütün yükün Türkiye’nin omuzlarına yüklenmesi de doğru değil, burada uluslararası toplumun üzerine düşen sorumluluğu da yerine getirmesi gerekiyor. Bu nedir? Bu siyasi diplomatik girişimlerdir, işte dörtlü zirve aslında bunun uygulamalarından bir tanesi olacak. İnsani yardımların ulaştırılmasıdır. Bakın kış şartları geliyor, yani Türkiye tek başına İdlib’de 3-3,5 milyon insana yardım edemez, bu sadece Türkiye’nin sorumluluğu değildir, bu aynı zamanda uluslararası toplumun, Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin, Suriye sahasında bulunan aktörleri hepsinin ortak sorumluluğudur. Dolayısıyla bizim beklentimiz bu yönde de adımlar atmalarıdır, yani şu anda da insani yardımlar götürülebilir Türkiye sınırından özellikle, ki zaten biz ulaştırıyoruz bunları ki İdlib halkı rahat nefes alabilsin. Dolayısıyla orada sahadaki hareketlilik şu anda kontrol altında ve Soçi’de varılan mutabakatın hedefleri çerçevesinde büyük oranda temin edilmiş durumda.”
Soru: “Bugün bazı medya organlarına yansıdı, Washington Post yazarı Suudi Arabistan kökenli bir gazetecinin dün Suudi Konsolosluğuna İstanbul’da girdikten sonra kendisinden haber alınamadığı yönünde bir haber yansıdı. Bu konuyla ilgili paylaşabileceğiniz bir bilgi var mıdır?”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Arkadaşlar, dün bu konu bizim gündemimize geldi, çok farklı kanallardan, bu adı geçen kişinin nişanlısı da ilgili birimlerimize ulaştı, çünkü bir nikâh işlemi için kendisinin oraya gittiği bize ifade edildi, onunla ilgili belgeleri temin etmek üzere girdiği saat bir civarında ve ondan sonra da kendisinden haber alınamadığı. İlgili birimlerimiz Dışişleri Bakanlığımız üzerinden ve emniyet birimlerimiz konuyu dünden beri takip ediyorlar. Bize ulaşan bilgi, tabi medyada çok çok farklı şeyler çıkıyor, bizdeki bilgilere göre, şu an itibarıyla bu Suudi vatandaşı olan kişi hâlâ Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda, bunun hilafına bir bilgi bizde söz konusu değil. Tabi konuyu yakından takip etmeye devam edeceğiz, çünkü böyle bir olayın bir kere bir uluslararası hukuk boyutu var, Türkiye Cumhuriyeti hukuku boyutu var, insani boyutu var vesaire, yani bütün yönleriyle bunu değerlendirmek durumundayız. İlgili birimlerimiz muhataplarıyla bu konuda istişare hâlindeler, temas hâlindeler, umarım bu iş suhuletle çözülür.”
Soru: “Öncelikli olarak, siyasi partilerin Meclise verdiği bir öneri var emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin. Bu noktaya Kabinenin bakışı nedir acaba? Emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin bir düzenleme düşünülüyor mu?
İkincisi de, Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz aylarda zorunlu askerliğe yönelik bir düzenleme gündeme gelebilir açıklaması yaptıktan sonra, tek tip askerlik tartışması başlamıştı sosyal medyada da oldukça yoğun şekilde. Bu noktada bir çalışma var mıdır?”
“EMEKLİLİKTE YAŞA TAKILANLAR KONUSU KABİNENİN GÜNDEMİNDE YOK”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Bu EYT konusunda daha önce de sormuştunuz, ben size gene aynı cevabı vermek durumundayız, farklı kelimelerle ifade edebilir miyim bilmiyorum ama lafız farklı olsa da mana aynı. Bu konu Kabinenin gündeminde yok arkadaşlar. Tabi ki Meclis ayağı ayrı bir konu, yeni hükûmet sisteminde bildiğiniz gibi Meclis kendi kanunlarını çıkartabilir, bunun değerlendirmesi Mecliste yapılır. Ama hükûmet noktayı nazarından baktığınız zaman, konu bugün de gelmedi, geçtiğimiz toplantılarda da gündeme geldi, bu konuda herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
Bu zorunlu askerlik ya da tek tip askerlik meselesi, şöyle ifade edeyim: Bununla ilgili zaman zaman tabi Sayın Cumhurbaşkanımızın da gündemine getirilen bir konu bu. Aslında nihai olarak varılmak istenen nokta, profesyonel bir ordu, böylece de zorunlu askerliğin yeniden formüle edilmesi, işte tek tip askerlik dediğiniz şey de o, sürelerin vesairelerin tek hâle gelmesi konusu. Şimdi bu tabi uzun vadeli bir proje, yani bugün itibarıyla şu anda evet yürüyen bir çalışma var diyemem.
“ORDU MENSUPLARI YÜZDE 50 ORANINDA PROFESYONELLEŞTİ”
Ama şunu da söyleyeyim: Türk Silahlı Kuvvetleri aslında ordu mensupları itibarıyla yüzde 50 civarında profesyonelleşmiş durumda zaten, yani oran olarak o noktaya geldik. Fakat bunun diğer boyutları tabi ki tartışılacak, müzakere edilecek, Kabine ayağında, belki Meclis ayağında bunlar konuşulacak, ama şu an itibarıyla yeni bir düzenleme, yeni bir tasarı gündemde değil. Ama bu konunun sıcak olduğunu biliyorum, zaman zaman gündeme geldiğini de biliyorum, gayet normaldir bu. Çünkü bir tarafta Türk Silahlı Kuvvetleri kapasitesini artırırken, hem insan kapasitesini, hem teknoloji kapasitesini, muharebe kapasitesini, tabi öbür tarafta özellikle insani kapasite noktasında herhangi bir ihtiyaç içerisinde ya da zafiyet içerisinde de olmaması gerekir, yani bu dengeyi gözeten bir çalışmanın mutlaka yapılması gerekiyor. Muhtemelen önümüzdeki günlerde bu konu gündemimizde olmaya devam edecek, ama bugün itibarıyla dediğim gibi henüz bir yeni plan, yeni bir tasarısı söz konusu değil.”
Soru: “Efendim, müsaadenizle iki sorum olacak benim. McKinsey şirketi çok tartışılıyor. Sayın Kılıçdaroğlu 10 soru sordu, ihale yapıldı mı, ne kadar verildi, ne kadar görevli Türkiye’de bu görevi yapacak, denetleme ve raporlamaya askerî harcamalar da dâhil mi şeklinde 10 soru sıraladı. Bu sorulara bir yanıtınız olur mu ve eleştirilere yanıtınız olur mu?
Diğer sorum şu yine müsaadenizle: Efendim, bugün bir gazetede bir iddia yer aldı, 3 kamu bankasına İşsizlik Fonundan 11 milyar Türk Lirasının aktarıldığı tahvil ihracı yönetimiyle. Bu iddia doğru mudur, eğer doğruysa niye buna gerek duyulmuştur?”
“TÜRKİYE EKONOMİSİ KÜRESEL EKONOMİYE ENTEGRE BİR EKONOMİDİR”
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Şimdi bu bahsettiğiniz danışmanlık şirketiyle ilgili konu çok tartışılıyor dediniz de, tartışmanın nereden çıktığı malum, neden tartışıldığı da aslında malum.
Bakın, bununla ilgili aslında Hazine ve Maliye Bakanımız çok güzel detaylı hem yazılı, hem sözlü açıklamalar yaptı. Zannediyorum dün yazılı açıklama yapıldı, bugün de kendisi bir televizyon programında bu konuyu etraflı bir şekilde anlattı. Yani tekrar tekrar aynı konuya cevap vermeyi biraz zaman israfı olarak görüyorum ama sorduğunuz için de cevaplayayım.
Şimdi bildiğiniz gibi, bu Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin kurulması kararı alındı. Ne çerçevede? Bu yeni ekonomik program çerçevesinde. Yani Türk ekonomisini yeniden şekillendirecek çok önemli bir adım atılıyor burada, yıllardır yapılmamış olan, ama yeni Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle daha kolay hâle gelen bu adım şimdi Hazine ve Maliye Bakanlığımız tarafından ve bakanımızın öncülüğünde atılıyor.
Şimdi bir tarafta biz hep ne diyoruz? Türkiye serbest piyasa kuralları çerçevesinde küresel ekonomiye entegre bir biçimde bundan sonraki maliye politikalarını, üretim politikalarını, ticaret politikalarını, vergi politikalarını tutarlı, disiplinli bir şekilde uygulamaya devam edecek. Bunu diyoruz değil mi? Bunun aksini söylesek, işte bizi korumacılıkla, Türk ekonomisini içe kapatmakla vesaireyle suçlarlar. Tabi ki böyle bir şey söz konusu olamaz, Türkiye ekonomisi küresel ekonomiye entegre bir ekonomidir, işte Amerika’da CEO’larla yaptığımız toplantıda bunun örneklerini gördük, Almanya’da ve diğer ülkelerde.
Şimdi dünyanın farklı ülkelerindeki ekonomilerindeki tecrübeleri alıp, bunları bu yeni dönüşüp programının bir parçası hâline getirmekten daha doğal bir şey olamaz. Bunu kalkıp işte yeni bir IMF modeli, Türk ekonomisini işte yabancı şirketlere ya da kurumlara teslim ediyorlar, işte bizim mahremimize giriyorlar, artık onlar yönetecek Türk ekonomisini gibi iler tutar tarafı olmayan, hem ekonomi yönetimimizi, hem Sayın Bakanımızı hedef alan, dolaylı olarak da tabi ki Cumhurbaşkanımızı hedef alan birtakım mesnetsiz iddialar bunlar. Yani bilemiyorum ana muhalefet zaman zaman bu tür konuları gündeme getirerek bir şey elde edeceğini mi düşünüyor ama geçmişte bunun örneklerini hep gördük hep boşa çıktı, bir netice alamadılar, buradan da bir şey çıkmaz.
“EKONOMİYİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLGİLİ BİRİMLERİ YÖNETİR”
Burada Türkiye Cumhuriyeti ekonomisini Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili birimleri yönetir, bu hep böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacak. Ama siz kalkıp dünyaya kendinizi kapatıp herhâlde Türkiye gibi büyük bir ekonomiyi yönetemezsiniz, bunu tabi ki farklı paydaşlarla her zaman yaparsınız. Demin de dediğim gibi, dünya ekonomisine entegre bir ekonomidir Türk ekonomisi ve farklı tecrübelerden istifade etmek için farklı yerlerden danışmanlık hizmetleri alabilir. Bu danışmanlık hizmetinin bir bağlayıcı tarafı yoktur, bir kanunu hükmü yoktur, adı üstünde danışmanlık, çalışmalarına bakılır, ilgili ekonomi birimlerimiz bunları uygun görürse alır, değerlendirir, uygular veya uygulamaz, bunun tasarrufu Hazine ve Maliye Bakanlığındadır. Bunun dışında başka yerlere konuyu çekmek hakikaten siyasi safsata oluyor, bunlarla da kamuoyunun da vaktini çalmayı çok doğru bulmadığımız ifade etmek isterim.
İkinci sorunuzla ilgili, bildiğiniz gibi arkadaşlar, bu kamu fonları devletin içerisinde zaman zaman farklı yerlerde kullanılmıştır, geçmişte de bu oldu, yani Özal döneminden beri bu tür uygulamalar yapılmıştır, AK Parti dönemlerinde de yapılmıştır, geçen sene de buna benzer birtakım kaydırmalar yapılmıştır. Burada herhangi bir risk, herhangi bir tehlike söz konusu değil, yani kamu kendi içindeki kaynakları farklı birimlerde kullanacak şekilde birtakım tedbirler, tasarruflar alabilmektedir, bu uygulama da ondan farklı bir şey değil, yani buradan daha farklı anlamlar çıkartılması doğru olmaz. Tam tersine, aslında bu kamu kaynaklarının daha etkin kullanılması anlamında atılmış bir adım, burada herhangi bir kayıp söz konusu değil, dediğim gibi herhangi bir risk de hiçbir şekilde söz konusu değil.
Teşekkür ediyorum, iyi akşamlar diliyorum.”