TBMM Başkanı İsmail Kahraman, “İnsan öldürme hakkı yalnızca Tanrı’ya aittir. Terörün dini yoktur, terör insanlık suçudur.” dedi.
Akdeniz İçin Birlik Parlamento Asamblesi (AİBPA) Başkanlık Divanı Toplantısı ile Parlamento Başkanları Dördüncü Zirvesi başladı.
İtalya Cumhuriyet Senatosunda gerçekleşen “Avrupa-Akdeniz Bölgesinde İstihdam, Kapsayıcı Büyüme ve Sürdürülebilir Kalkınma” başlıklı sabahki oturuma, TBMM Başkanı Kahraman ile Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Başkanı Ali Ercoşkun katıldı.
Zirvede, ülkeler bölümünde ilk konuşmayı TBMM Başkanı Kahraman yaptı.
Konuşmasına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın selamlarını ve toplantının başarılı geçmesine dair temennilerini ileterek başlayan Kahraman, “Bizler burada ortak bir geçmiş ve kültürü, ayrıca birçok müşterek değeri paylaşan bir dostluk coğrafyasının temsilcileri olarak bulunuyoruz. Bu çerçevede, Akdeniz ve AB ülkeleri olarak, evrensel kültürün ve pek çok uygarlığın beşiği olmuş Akdeniz havzasını bir dostluk denizine dönüştürebilmeyi temel hedefimiz olarak belirlemeliyiz diye düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
Kendisinden önce konuşan Avrupa Parlamentosu Başkanı Antonio Tajani’nin “Tanrı adına öldürme gibi bir yöntemin asla olamayacağına” ilişkin sözlerini anımsatan Kahraman, “İnsan öldürme hakkı yalnızca Tanrı’ya aittir. Terörün dini yoktur, terör insanlık suçudur.” diye konuştu.
Akdeniz ülkelerinin göç ve terörle başa çıkabilmeleri için işbirliği içinde olmaları gerekliliğinin giderek daha fazla önem kazandığını vurgulayan Kahraman, şöyle devam etti:
“AB ve Akdeniz havzası, barış ve istikrar yolunda önemli bir fonksiyon üstlenmelidir. Türkiye, bir yandan Avrupa’nın bir parçası iken, diğer yandan coğrafi, kültürel ve tarihsel açıdan her zaman bir Akdeniz ülkesi de olmuştur. Ülkemiz, bu kimliği ile Akdeniz havzasını barış, demokrasi ve refah bölgesine dönüştürmek için sorumluluğunun bilincinde olup üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmektedir. Halihazırda ev sahipliği yaptığımız 2,9 milyonu aşkın Suriyeli ile dünyada sayı bakımından en fazla mülteciyi barındıran ülke konumundayız. 18 Mart 2016 tarihli Türkiye-AB Mutabakatı çerçevesinde, Ege’de düzensiz göç kontrol altına alınmış, çabalarımız neticesinde göz ardı edilebilir seviyelere inmiştir.
Göç krizi ve terör tehdidi gibi sınamalar göstermiştir ki Türkiye, AB’nin güvenliği ve istikrarı için kilit öneme sahip bir ortaktır. Bu nedenle, AB, Türkiye’ye karşı yaklaşımını uzun vadeli stratejik bir anlayışla şekillendirmelidir. Suriye kaynaklı göç krizinin sonuçlarını son beş yıldır hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan göğüsleyen Türkiye, aynı zamanda birçok terör örgütünün de başlıca hedeflerinden birisidir. Ülkemiz DEAŞ, PKK/PYD/YPG ve DHKP-C terör örgütleriyle de eşzamanlı mücadele etmekteyken, bunlara 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte FETÖ de eklenmiştir.”
Kahraman, tüm bu tehdit ve tehlikelerin tamamen bertaraf edilmesi için gereken her türlü tedbiri almanın Türkiye Cumhuriyeti devletinin ödevi ve en doğal hakkı olduğunun altını çizdi.
Tedbirlerin en hızlı ve etkin şekilde alınabilmesi amacıyla olağanüstü hal ilan edildiğini anımsatan Kahraman, “OHAL, devletin işleyişine yönelik olarak benimsenmiş bir süreçtir ve uluslararası hukukun izin verdiği bir yöntemdir. Uluslararası yükümlülüklerimizin bilincindeyiz. Bugüne kadar olduğu üzere, temel hak ve özgürlüklere gerekli saygı gösterilmekte, hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilmektedir.” dedi.
OHAL kapsamında yapılan işlemlere karşı iç hukuk yollarının mevcut olduğuna dikkati çeken Meclis Başkanı Kahraman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye tüm bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi denetimine tabi olmayı sürdürmektedir. Ulusal ve yerel düzeyde gerçekleşen seçimlerin etkisiyle, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobik söylemlerin Avrupa’da aşırı sağcı partilerin yanı sıra merkezi siyaset çevrelerinde de kolaylıkla yer bulabildiğini görmek endişe ve üzüntü vericidir. Oysa, terörizm ve yükselen sorunları ile Avrupa’da samimi bir mücadele sergilenmelidir. Özellikle birlikte yaşama kültürüne zarar veren dışlayıcı söylemlerin popülist politikaların aracı haline getirilmesi büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Geniş Avrupa coğrafyasının geleceğini tehdit eden bu akımlara karşı ancak birlikte demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve hoşgörü ilkelerine sarılarak karşı koyabiliriz. Türkiye bu süreçte gereken desteği vermeye hazırdır.”
Kahraman, sürdürülebilir kalkınmanın önemine değinerek, Türkiye’nin 140’ı aşkın ülkede insani ve kalkınma yardım faaliyeti yürütüp binlerce projeyi hayata geçirdiğini ve aynı zamanda 3 milyonun üzerinde Suriyeli ve Iraklı mülteciyi misafir ettiğini aktardı.
OECD üyeleri arasında Resmi Kalkınma Yardımlarını en çok artıran ülkenin Türkiye olduğunu belirten Kahraman, “Özellikle gelişmiş ülkelerin, kriz ortamında kalkınma yardımlarında önemli kesintilere gittikleri bir ortamda, Türkiye yardımları bu kadar yüksek bir oranda arttırmıştır. Bu desteklerimiz küresel sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada önemli rol oynamaktadır.” diye konuştu.
Sürdürülebilir kalkınma olmaksızın barış ve güvenliğin sağlanamayacağını dile getiren İsmail Kahraman, Türkiye olarak bu konuya özel önem verdikleri söyledi. Kriz sonrası deneyimlerin, istihdam piyasasındaki zorlukların aşılmasının kolay olmayacağını gösterdiği gibi kapsamlı ve uzun soluklu politikalara olan gereksinimi de ortaya koyduğunu anlatan Kahraman, “Güney Akdeniz bölgesine odaklanmak üzere, istihdam ve sosyal diyalogla ilgili ulusal düzeyde uygulanan politika yönelimleri ile istihdam ve çalışma konularında işbirliği için somut adımlar atılması gerekmektedir. ” dedi.
TBMM Başkanı Kahraman, küresel kriz ile mücadelede işi korumadan ziyade, çalışan insanı koruma felsefesiyle hareket edilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bu doğrultuda, esnek çalışma programları desteklenmeli, eğitim ile istihdam bağlantısı güçlendirilmeli, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli eleman yetiştirilmesini sağlayacak tedbirler alınmalı, sosyal sorumluluk projeleri desteklenmeli, işsizlik sigortasının kapsamı genişletilmeli, özellikle kadınlar, gençler ve engelli vatandaşların işveren sigorta primleri hükümet tarafından desteklenmeli, aktif ve pasif işgücü piyasası programları yoğun bir şekilde uygulanmalı, mesleki eğitim faaliyetleri, işbaşı eğitimleri, girişimcilik kursları desteklenmeli, istihdamda her türlü ayrımcılığı önlemeye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu çerçevede, edindiğimiz tecrübeler ile iyi uygulama örneklerinin paylaşılması için Akdeniz için Birlik oluşumunu önemli bir platform olarak görmekteyiz.”