Kadim Göyçe  kentimizin muhteşem manzarası…

Batı Azerbaycan topraklarını (şimdiki Ermenistan), yemyeşil Dağların eteklerini dolaşırken insanın içine yerleşen şaşırtıcı sevincin nedeni benzersiz bir doğa önünde olmamdır. Ayrıca buraların eski dede-baba topraklarımızın olduğunu fark etmemdir. Yazın sıcak günlerinde bu muhteşem doğanın sefalı köşelerinde bulunan çeşmelerin berrak buz gibi sularından bir yudum içiyorum… İçimde bir ferah hissi yaşıyorum,  mutlu bir duygu sanki beni bin yıllar ötesine götürüyordu… Göyçe’nin sefalı koynundayım ve zirvesi düpedüz semalara dayalı yeşil Dağlara bakıyorum. Dağ eteklerinden kıvrıla-kıvrıla inen yolda, aşağıda bir yerde dünyada benzeri olmayan bir köy göreceksiniz.  Altmız sekiz yılının sıcak yaz ayını hiç unutamıyorum. Merhum rejisör dostum, Veli Babayev beni bu topraklara seyahate götürmüştü.

-Böyle fırsat bir daha ele düşmez, dedi, Veli.  Naxçıvan’a gelmişken seni Oğuz eline, dede baba topraklarımıza, aşık Aleskerin ayak bastığı ezeli topraklara götürüyorum, demişti. Trenle İrevan Bölgesine götürdü, oradan bir Taksiyle Göyçe eyaletine gittik.  Bana hayal gibi geldi bu seyahat. Bir an düşündüm, hayal beni durduğum bu ezeli toprakların tarihi geçmişine alıp götürüyordu… Tanınmış ozanlar, şairler, bilim adamları siyaset dehaları bu topraklarda doğuldular, ömür sürmüşlerdi. Şair, ozan aşık Alesker, akademikler Mustafa Topçubaşov, Mikayıl Huseynov, Aziz Aliyev de bunlardan sayılıyor.

İster İrevan’da, isterse de Göyçe’de ve çevresinde gördüğüm mucize doğa manzaraları, her bahçe, her ağaç, her çeşme bir anlam taşıyordu… Dini anlamlar, politik anlamlar, sosyal anlamlar. Buradaki tarihi mekânların, binaların her köşesi, her bucağı, bin yıllık Hanlık dönemine dair yüzlerce sırrı saklar. Azerbaycan’ın tarihi doğma topraklarında, İrevan Hanlığı dönemlerinde, dünya Rönesanssın ta başlarından XIX. yy kadar sevinci, heyecanlı, Azerbaycanlılara yapılan korkunç katliam ve soykırım olaylardan oluşan yüzlerce acı hikâye anlatır bu topraklar… Bana göre bu topraklara gözünüzle değil kalbinizle ve ruhunuzla da bakmalısınız. Kadim dede baba topraklarımız zaman dilimine büyük devletler tarafından paylaşmış, düşmanların eline geçmiştir…

…Şimdi İosif Stalin’in atamış olduğu Aziz Memmedkerimoğlu’nun durumunu idrak edelim. Hitler Ordusuna yakın bölgeler, köy ve kasabalar boşaltılmıştı. Aziz Aliyev halkın arasına daldı, onlarla işbirliği yaptı, onların rağbetini kazandı. Gece gündüz demeden onların yanında oldu, konuştu, düşmana karşı hazırlığını yaptı, sanayileri çalıştırdı, fabrikalar işe başladı. İnsanlarla işbirliği yaparak savaş için yardımlar yollamaya başladı. Vatan elden gidiyor, topraklarımıza sahip çıkalım, savaşa yardım edelim şiarı altında çalışmaları sonuç getirdi. Onun adını ezberlediler; her şey Aziz muallim için, vatan için… İnsanlar adeta ayaklandılar. Dağıstan bütünleşti, işbirliği yaptı ve bundan Stalin çok memnun kaldı. Aksi halde ufak bir hata onu Sibirya’da bulacaktı. Beklendiğinin tam tersi oldu. Dağıstan halkı onun çevresinde toparlandı ona arka çıktı… Çalıştığı altı yıl sürecinde yerli kadroları yetiştirmiş oldu, kendi yerine başarılı, akıllı, siyaseti idrak edecek güçlü bir takım yaratmış oldu. Uzun yıllar Dağıtsana Başkanlık yapmış M-C. İ. Umahanov, M. M. Magomedovacan ve yüzlerce genç yetenekli kadrolar neslinin eğitilmesinde, siyasi otoritelerinin yükselişinde, tüm başarılarında Aziz Aliyev’in üstün hizmetleri olmuştur. II. Dünya Savaşında Dağıstan, onun sayesinde teslim olmadı, direndi ve zafere ulaştı. Bu yıllarda bölgenin kültürel, sosyal yapısında da büyük ilerleme sağlandı, her alanda Dağıstan yükselişe doğru ilerledi.

POLİTBÜRO’DA GÖREV ALDI VE…

İosif Stalin onu yanına, Moskova’ya, Sovyet İttifakı Komünist Parti Merkezi Komitesine, Kremline, önemli göreve getirmiştir. Sovyet Cumhuriyetlerinin en üst Ödüllerini almıştır, Sovyetleri ve Azerbaycan’ın Milletvekili olmuş, Lenin, Stalin Ödülleri almıştır. Şimdi ise Kremline üst göreve gelmesi Azerbaycan Parti Başkanını şüpheye salmıştır. O zaman Azerbaycan Komünist Parti Başkanı, Stalin’in de güvendiği ve inandığı Mir Cefer Bağırov idi. Dâhilen şüphe içinde kıvranan bu zalim adam Aziz Aliyev’in Kremlinde, önemli göreve atandığından şüphelendi. Acaba Aziz Alyevi onun yerine mi hazırlıyorlar, düşündü? Aynı şüphe, Shakespeare’inin Otello’sunu yıpratmadı mı? Sırtını yere bırakmadı mı? Aynı Şüphe III. Richard’ın sonunu getirmedi mi? Bu şüpheler Hamlet’i ve doğma amcası Klavdiyi de ölüme götürmedi mi? İşte Mir Cafer Bağırov’da bu şüphelerden usandı, bıktı ve güvendiği çirkin adam, Stalin’in köpeği sayılan Berya ile işbirliğine girdi. M. C. Bağırov, Kremlinden bu muhteşem siyaset ve devlet adamı, Aziz Aliyev’i, önce Azerbaycan Nazirler Sovetinin Birinci Yardımcısı görevine getirilmesini sağladı.

Bu fevkalade şahsiyet II. Dünya savaşından Kafkas’ı, Güney ve Kuzey Azerbaycan’ı Hitler faşizminden korudu, sağladı. Önceleri parçalanan Dağıstan, onun sayesinde bütünleşti, düşmana karşı direndi, zafere ulaştı. Şimdi zavallı ruh hastası M. C. Bağırov ona karşı cephe açmış, onu aradan kaldırmaya çalışıyordu. Maksat, makam, aynalı masayı korumak, devamlı üst görevde bulunmaktı. Aziz Aliyev’in ise böyle bir niyeti yoktu. Ama ne yapa bilirdi. Devlet onu hangi göreve atıyordu, bu adam başarıyla çalışıyor, görevini titizlikle, büyük başarı ve cesurlukla yönetiyordu. Kendi yeteneğini ve başarısını sergiliyordu. Ama M. C. Bağırov, onu kendi makamında görüyordu; inanıyordu ki bir gün Aziz Aliyev, zengin ve müthiş siyasi deneyime, büyük tecrübeye malikti, belki de ileride Azerbaycan Parti Başkanı görevine atanacaktı. Bundan endişeliydi ve çirkin emellerine, fitneye, fesada el attı. Tıpkı Klavdiy (“Hamlet”) gibi hareket etti. Öte yandan, onun yüksek medeni seviyesi, milli ruhu, yüksek siyasi otoritesi, sade, samimi, berrak aklına da hayrandı. Aziz Aliyev, gerçekten de Azerbaycan Parti Başkanı görevini üst düzeyde yönetecek birikime, güce ulaşmış, pekişmiş devlet adamıydı. Onu kıskandılar ve sebepsiz, kuralsız, haksız yere parti uyarısı geldi, kurgu kurdular. Daha sonra bu parti cezası kaldırıldı,  çünkü dayanağı yoktu.

KISKANDILAR, ÜST GÖREVLERDEN DÜŞÜRDÜLER…

Tek sebep vardı: güclüydü, yetişkin devlet adamıydı, fevkalade yüksek ahlaka, medeniyete, sosyal yönden uygarca bir şahsiyet olmuş, tam devlet Başkanı niteliğine sahipti, ülkeyi yönetecek güce layıktı. Bu kadar.

Önce Hekimleri Tekmilleştirme Enstitüsüne Direktör yolladılar. Oradan da bir Hastaneye Başhekim yardımcısı… Daha neler, neler.

Bu bir kaderdir. Her zaman için geçerli bir atasözü vardır: “Bar veren ağaç taşlanır. Ünlü Rus yazarı Lev Tolstoy şöyle der: “Yetenekli insanları koruyun, yeteneksizler kendi yerlerini kendileri bulurlar”. Dün de böyle idi; bu gün böyle değil mi?

Fakat ne yazık ki, o yıllarda ülkede yetenekli insanlara yer yoktu, bütün yetenek sahipleri, bilim, sanat dehaları, ünlü şair ve yazarlar, siyaset ve devlet adamları, kısacası Azerbaycan’ın en pekişmiş siyaset ve bilim kafaları, 1936-1941 yıllarında Halk Düşmanı adı altında uzak Sibirya’da, Rus çöllerinde, sürgünlerde, ya ölmüştü, ya da kurşuna hedef olmuştu. Sadece Aziz Aliyev’in mümtaz şahsiyetine, kişiliğine, devlet adamı olarak yetişkin olmasına dokunamıyorlardı, özgeçmişinde ufacık bir siyah leke bulunamıyordu, ne yazık ki, diyorum. İyi ki bulamadılar.

Ama düşüş ne düşüş; canına kıyamadılar, çünkü hiçbir sebep yoktu, çalıştığı makamlarda hiçbir hata yapmamıştı. Yaşamında, yapmış olduğu görevlerde minicik kara nokta, hata, gölge bulamadılar. Sadece ismi – Stalin döneminin acı kurbanları listesine yazıldı.

Azerbaycan’ın dünya şöhretli siyaset devi, Azerbaycan Tıbbının kurucusu, teşkilatçısı, II. Dünya Savaşı yıllarında Dağıstan’ın, Azerbaycan’ın koruyucusu ve kurtarıcısı, bir zamanlar Politbüro’nun, Kremlinin sevimli prensi sayılan,  Stalin döneminin Türk Serkerdesi, güçlü, kuvvetli irade sahibi, büyük teşkilatçı ve tebligatçı, mütevazı şahsiyet Aziz Aliyev, üst devlet görevlerinden alındı, üzüntü içinde yaşamaya terk edildi ve mütevazı bir ortamda hayata veda etti ( Yıl 1962).

Nur içinde yatsın!

Gaddar ve aşırı ırkçı, İosif Stalin, Politbüro’da uzun yıllar onunla sırt-sırta çalışmış, Taşnaksütün Ermeni Partisinin kurucusu, Türk düşmanı, Anastas Mikoyan’ın isteklerini severek gerçekleştiriyordu.  Bu Türk düşmanı A. Mikoyan, Azerbaycan’ın tarihi topraklarını parsel-parsel işgal etmek için çeşitli senaryolar uyduruyor ve Staline imzaya sunuyordu. Guya yurt dışında yaşayan Ermeniler  Ermenistan’a yerleşmek istiyorlar, fakat toprak yoktur. Stalin de ezelden Türk topraklarında yaşayan Türkleri, kendilerine ait dede-baba topraklarından Orta Asya topraklarına – Özbekistan ve Türkmenistan’a sürgün ediyordu. Ayrıca, “Kendi istekleriyle” ibaresini de resmi yazıya ekliyorlardı. Bu yalan resmi yazıları yazdıran da, imzalayan da Mikoyan olduğunu biliyoruz. Bu yurt dışından yalanı ile hiş bir Ermeni, aç ve bütcesi olmayan uyduruk Ermenistan’a gelmediklerini hepimiz şahidiyiz. Bu yalanlar ile Taşnak Partisi Kurucusu ve Türk düşmanı Anastas Mikoyan, Azerbaycan’ın tarihi topraklarını persel-parsel alıp Ermenistan topraklarını daima genişletmiştir… Tanrı bu sinsi Türk düşmanımıza lanet etsin. Çünkü o, sahte, uyduruk yazıları kaddar, zalim Stalin’e imzalıyordu ve topraklarımızı elimizden alıyordu… O zamanın Azerbaycan Başkanı da zalimlerin uşağı olmuş, topraklarımızı savunamamıştır. O güzel manzaralı, yemyeşil tarihi Türk topraklarımız ise aşırı Türk düşmanlarına hibe edilmiştir. İşte bu bir tarhtir ve belgelerle  de kanıtlanmıştır… Aşağıda, diktatör, zalim ve kaddar – İosif Stalin köpeğinin imzaladığı kararlardan bir tanesini okurlarımızın dikkatine sunuyorum…

Metin Rusça’dır. Özeti şöyledir, guya yurt dışından Ermeniler geliyor Ermenistan’a. Bu nedenle Azerbaycan Türkleri, kadimden yaşadıkları Türk topraklarından, toplam 100 bin insanımız kadimden yaşadıkları dede-baba topraklarından göçürülüyorlardı…

Devamı vardır…

 

CEVAP VER