Tarih içinde yıkılan her devletin bir kuruluş ve yıkılış zamanı olduğu, yıkılmasının başlıca nedenleri ise; Yaratıcının emirlerini dinlememe, hedonizm (zevkçilik), ahlaksızlık, haksızlık, yolsuzluk, yoksulluk, israf, kendi menfaatini ön plana çıkarma, neme lazımcılık, zülüm, adaletsizlik, eğlence ve rahata düşkünlüğü, milli düşüncede ulul emre itaatsizlik, bir olaya karşı ortak akılla hareket etme yerine fitne fesat yayanların fitnesine alet olma, haramlara karşı dikkatsizlik, şeytanın vesvesesine kulak verme, kötülüklerden sakınmama gibi nedenler sayılabilir.

Şeytan tüm devletlerin yıkılmasında iç ve dış düşmanların akıl hocası olup, yıkmaya neden olan insanlara verdiği vesvese ile kadın erkek çocuk demeden katliam yapması, mallarını talan etmesi, şehirleri harabeye döndürmesi kan gözyaşı, zulümle isyan eden varlık haline dönüştürmesini sağlamaktadır. İnsan nefsine bakmalı ki, sonra yanlışlarını fark ederek başkalarını düzeltmeye çalışmalı, insan kör ise, bir başkasının elinden tutup nasıl bir yere götürebilir? Gözleri görmeyen birisinin, bir başkasının elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, başkalarına da nasıl yardımcı olabilir? Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak, yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah’ı tanımayan maneviyattan nasipsiz, kişi, insanlara nasıl rehberlik edebilir ve doğru yolu gösterebilir. Allah’ı sevmek, amelleri sırf Onun rızası için yapmak, hayatı güzelleştirir. İnsanlara yapılan iyilikler Allah’ın rızasını kazanma bilincini oluşturur.

1551 Yılında Büyük Türk Denizci Turgut Reis tarafından Osmanlı topraklarına katılan; Trablusgarp fizan cephesinde (bugünkü Libya) İtalyanların medenileştirme adına el koyma isteği, ve Almanların çeşitli entrika ile sömürgeciliğin, aç gözlülüğün doymaz bir örneğidir. 2. Abdülhamid’in müthiş siyaseti ve engin görüşü ile seçkin kumandanları ataması, Trablusgarp tümenini silah ve mühimmat bakımından takviye etmesi Bingazi’de bulunan Sunusieri de silahlandırması Bu devletlerin geçici bir emellerini gerçekleştirememesine neden oldu.

İttihat ve Terakki tarafından Sadrazamlığa getirilen Hakkı Paşa Buradaki Tümeni kaldırıp Yemen’e sevk etmesi ve akıl almaz bir dış siyaset işlemesi sonucu, Ora halkının Osmanlıya bağlılığını belirtmesine rağmen; modern ve tam teçhizatlı 36000 kişilik ordusuyla Trablus garba çıkan İtalyanlar; Hakkı paşayla, İtalyan Generali Robilant paşanın evinde biriç oynarken Trablus ve Bingazi’den tahliye ve teslimini ve İtalyanlara yıllık vergi verilmesi ültimatomunu almış.

İtalyanlar, işgal sırasında, harpten kaçanları ve savaş istemeyenleri şehirde sıcacık evlerinde olanları kadın çocuk demeden öldürmüşler, mallarını yağmalamışlar, cepheden kaçan askerleri ise; önce kendi kabirlerini kazdırmışlar sonra tek kurşunla öldürüp diğer kaçağa gömdürdükten sonra ona da kabrini kazdırmışlar ve böylece kendilerince iyi yaptığını sananlar ölüm korkusuna düşenlerin sonları hiç de iyi olmamış.

Yüce kitabımızda; Rabbimiz buyurur: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Olur ki, hoşunuza gitmeyen şey sizin için hayırdır ve yine olur ki, sevdiğiniz şey sizin için şer olur. Allah bilir siz bilmezsiniz.” – Kendilerine, “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?” derler. Onlara de ki: “Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez.” (Tevbe 13. Yeminlerini bozan, Peygamber’i yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size saldırmaya başlayanlara karşı savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz?  Eğer mümin iseniz her şeyden önce Allah’tan korkmalısınız. 14. Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve… Onları rezil ve rüsva etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.  Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tövbeyi nasip eder. Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.) Osmanlı’nın yıkılış sebeplerin ait bir çok nedenden bir tanesi olan.

Nemelazımcılık, tarih içinde, nice şehir, topluluk ve devletlerin yıkılmasına neden olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman, 46 yıllık yönetiminde; devletini olabilecek en yüksek seviyelere çıkarır Osmanoğulları da yıkılır mı?” diye de zaman zaman düşünür… Birçok konuda danıştığı, süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye bu düşüncesini el yazısıyla bir mektupla gönderir: “Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlale uğrar mı?” diye özetler endişesini. Devrin kudretli sultanı Muhteşem Süleyman’dan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı ise gayet kısadır: “Nemelâzım be Sultanım!” Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir mana veremez, endişesi daha da artar. Yahya Efendi gibi bir zat, ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi… Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?”

Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gider. Bu sefer sitem dolu bir şekilde: “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!” diyerek, sorusunu tekrar sorar. Yahya Efendi duraklar: “Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.” “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “nemelazım be sultanım!” demişsiniz.  Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir mana çıkarıyorum. ”Yahya Efendi bunun üzerine: “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyuka çıksa… İşitenler de nemelazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir…”

Söyleneni dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, başını sallayarak da bunları tasdik eder. Söz bitince ikazlarının devamı için tembihte bulunur süt kardeşine. Sonra da memleketinde kendisini ikaz eden böyle bir alim olduğu için Allah’a şükrederek oradan ayrılır…

“Ne güzel kumandan..!” hadisi şerifine mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, Trabzon dağlarını aşarken yanında halası; “Sultanım” dedi halası, “bunca zahmete değer mi bir kefere için?” O koca sultanın ayağında gut hastalığı vardı o zaman ve sarp dağlarda, karların üzerinde atıyla giderken büyük acılar ve zahmetler çekiyordu. İşte hala yüreği buna dayanamamıştı…

Fatih, döndü ve halasına şöyle dedi: “Bibi (hala), bizim zahmetimiz din-ü devlet içindir, i’layı kelimetullah içindir, şahsımız için değildir. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize ‘gazi’ demek yalan olur!” Devletleri “nemelazımcılık” yıkar, içindeki hak erlerine, bir vazife doğduğunda: “Bunu kim yapar?” sorusunu duyar duymaz, sağına soluna bakmadan: “Ben varım!” diyenler kurar ve yaşatır. Sonu yok bu dünyanın ya Rab, Pula tapanlardan eyleme beni!. Aldanma dünyanın süslü haline, Yoldan sapanlardan eyleme beni!. Ne varsa sana gelmeye mahkûm, Ölmem sananlardan eyleme beni!. Her zerrede senin mührün var iken, Gören görmezlerden eyleme beni!. Toprağın altına girdiğin zaman, Hesap vermezlerden eyleme beni!. Rabbin kim diye sorulduğunda, Lal olan kullardan eyleme beni!. Derdi çok büyük bu yalan dünyanın, İsyan edenlerden eyleme beni! Ezeli ebedi bu dünya sanıp, Seni bilmezlerden eyleme beni….

Tarih sahnesinde de isimleriyle ölümsüz kahramanlar adıyla yaşar daima da ruhlarına bir Fatiha demek te bizlere düşer!

Selam ve duayla..!

Bahattin DEMİRAY

CEVAP VER