Touch Sanat Galerisi Hebil’de Ergin İnan Bodrum’da Sergisiyle kapılarını açtı..
Touch Sanat Galerisi Kurucuları İnci Aytaç , Ferda Bakay ,Ebru Çakmak davete ev sahipliği yaptı.
“Ergin İnan Bodrum’da” başlığı altında topladığı çalışmaları 07 Temmuz 2021 – 15 Ağustos 2022 tarihilerinde sergileniyor.
Türk Resim Sanatı’nın yaşayan en önemli temsilcisi Ergin İnan , kendisiyle özdeşleşen çizgilerini, kendi söylemiyle 1970’lerden başlayarak kelebek, yusufçuk gibi böcekler ya da sürüngenler, embriyonik insan figürleri, eski kültürlerin imgeleri, su damlaları, kaligrafi, Latin ve Arap harfleri ile yazılmış metinler ve çok canlı renkler kullandığı belli başlı öğeler oldu. Biçimsel açıdan bir su kadar akıcı ve arkalarında suretin uçucu tasını bırakan bedenler, ruhun farklı hallerine gönderme yapan iç içe geçmiş çift perspektifli yüzler ve gözler, mikrokozmos’un gizemini görsel bir atlasa çeviren doğa sergisi, İslam dünyasının tasavvufi yönünü imgeleştiren yıldızname, falname, tılsım, mühür ve kaligrafik yazının plâstik yapısı, vücudun el ve ayak gibi organlarına atfedilen büyüsel bir bakış, Ergin İnan’ın görsel belleğinin yansımalarıdır. Haklı olarak onun sanatı, birbirlerine bir zincir gibi bağlı kültürlerin yaydığı görsel ve düşünsel enerjiden beslenir: Doğu coğrafyasını soluyan bir sanatçı olarak Ergin İnan, Ön Asya’nın mistik inanç ritüelleri ile ilgilenir, Batı’nın akılcı ve eleştirel form dilinin sınırları içerisinde gezinir. Mesnevi’nin aşk, ışık, beden ve inanç fikri ile varoluşçuluğun dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasını yan yana getirir. Ayrıca tüm insanlığı ilgilendiren yaratılış teorileri de onun resimsel dilini yönlendiren bir başka düşünsel açılımdır. Tarihin çok parçalı seyir ve kimliğine saygı gösteren beden ve düşüncesini varoluşsal bir dünyanın kültürel ve düşünsel değerlerine açan bir bakış açısıdır bu. Bu nedenle Ergin İnan’ın sanatının omurgasının oluşturan insan bedeni, her şeyin merkezinde yer alan insanın sonsuzla ilişkisine dair bir işarettir. Kimi örnekte bir mihenk taşı gibi incelip uzayan bu bedenler açık bir özneye denk gelmeden gösterilemeze var olmayan bir içerik olarak gönderme yapar. Bu açık bir kişilik değil görüntüye dönüşen bedenin ve zamanın bilincidir.
ERGİN İNAN
Ergin İnan 1943 yılında Malatya’da doğdu. 1968’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim Bölümü’nü bitirdi. Salzburg Yaz Akademisi’nde Prof. Emilio Vedova ile Münih’de Prof. Mac Zimmerman ile çalıştı. 1985–1986 yılları arasında Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda konuk profesör olarak bulundu. Ergin İnan’ın sanatı, var oluşla yok oluş arasındaki meta-fizik anlamın kendi bakış açısından irdelenip yorumlanmasına dayanmaktadır. Resimlerinde, Doğu ve Batı kültürlerinin sentez arayışları gözlemlenir. 1970’lerden başlayarak böcekleri ve insan figürlerini işlediği eserlerinde, imgeler arasında kurulan görsel ve simgesel ilişkileri yansıtır. Bunların yanı sıra zaman zaman eski uygarlıklardan aldığı kültürel imgelere de yer vererek bunları aynı sanatsal bağlamda değerlendirmiştir. Eserlerinde çok farklı malzeme ve teknikten yararlanan İnan, tuvalin yanı sıra ahşap, duralit, kağıt ya da el yapımı özel kağıtlar vb. taşıyıcılar üstüne yağlıboya, suluboya, tempera, renkli mürekkep ve kolaj gibi değişik teknik ve malzemeler kullanır. Eserleri yurtiçi ve yurtdışında Almanya, Norveç, İngiltere, Belçika, Hollanda, Japonya gibi ülkelerin müzelerinde ve çok sayıda özel koleksiyonlarda yer almaktadır. Çalışmalarını İstanbul ve Berlin’de sürdürmektedir
Biçimsel açıdan bir su kadar akıcı ve arkalarında suretin uçucu tasını bırakan bedenler, ruhun farklı hallerine gönderme yapan iç içe geçmiş çift perspektifli yüzler ve gözler, mikrokozmos’un gizemini görsel bir atlasa çeviren doğa sergisi, İslam dünyasının tasavvufi yönünü imgeleştiren yıldızname, falname, tılsım, mühür ve kaligrafik yazının plâstik yapısı, vücudun el ve ayak gibi organlarına atfedilen büyüsel bir bakış, Ergin İnan’ın görsel belleğinin yansımalarıdır. Sanatçı kendi iç dünyasını doğada aramakta ve seçtiği nesneleri, böcekleri veya embriyonik insanları betimlerken resimle yazıyı birleştirmektedir. Doku ve ayrıntı titizliği içinde üçüncü boyutu önemsemeden renklerin parlak boya katmanları ile rengi bir öge olarak kullanmaktadır.
1963 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’inden mezun olan Ergin İnan, 1964-68 yılları arasında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi Yüksekokulu Resim Bölümü’nde eğitim görür. Ergin İnan 1970’lerden başlayarak kelebek, yusufçuk gibi böcekler ya da sürüngenler, embriyonik insan figürleri, eski kültürlerin imgeleri, su damlaları, kaligrafi, Latin ve Arap harfleri ile yazılmış metinler ve çok canlı renkler kullandığı belli başlı öğeler oldu. Biçimsel açıdan bir su kadar akıcı ve arkalarında suretin uçucu tasını bırakan bedenler, ruhun farklı hallerine gönderme yapan iç içe geçmiş çift perspektifli yüzler ve gözler, mikrokozmos’un gizemini görsel bir atlasa çeviren doğa sergisi, İslam dünyasının tasavvufi yönünü imgeleştiren yıldızname, falname, tılsım, mühür ve kaligrafik yazının plâstik yapısı, vücudun el ve ayak gibi organlarına atfedilen büyüsel bir bakış, Ergin İnan’ın görsel belleğinin yansımalarıdır. Haklı olarak onun sanatı, birbirlerine bir zincir gibi bağlı kültürlerin yaydığı görsel ve düşünsel enerjiden beslenir: Doğu coğrafyasını soluyan bir sanatçı olarak Ergin İnan, Ön Asya’nın mistik inanç ritüelleri ile ilgilenir, Batı’nın akılcı ve eleştirel form dilinin sınırları içerisinde gezinir. Mesnevi’nin aşk, ışık, beden ve inanç fikri ile varoluşçuluğun dünyayı anlama ve anlamlandırma çabasını yan yana getirir. Ayrıca tüm insanlığı ilgilendiren yaratılış teorileri de onun resimsel dilini yönlendiren bir başka düşünsel açılımdır. Tarihin çok parçalı seyir ve kimliğine saygı gösteren beden ve düşüncesini varoluşsal bir dünyanın kültürel ve düşünsel değerlerine açan bir bakış açısıdır bu. Bu nedenle Ergin İnan’ın sanatının omurgasının oluşturan insan bedeni, her şeyin merkezinde yer alan insanın sonsuzla ilişkisine dair bir işarettir. Kimi örnekte bir mihenk taşı gibi incelip uzayan bu bedenler açık bir özneye denk gelmeden gösterilemeze var olmayan bir içerik olarak gönderme yapar. Bu açık bir kişilik değil görüntüye dönüşen bedenin ve zamanın bilincidir.
1968 yılından günümüze kadar çok sayıda kişisel sergi açan sanatçının sergileri arasında, 1979 yılında Galeri November Berlin’de, 1988 yılında Galeri Nev-İstanbul’da, 1995’te Yapı Kredi Bankası Kazım Taşkent Sanat Galerisi, 2001’de Galeri Artist-İstanbul’da açtığı sergiler sayılabilir. 2001 yılında İş Sanat Kibele Galerisi’nde sanatçının retrospektif sergisi düzenlenmiştir. 2008 yılında ise Galeri Artist- Berlin’de kişisel sergilerini gerçekleştirdi. Kişisel sergilerinin yanında 1972 yılından itibaren karma sergilere de katılan sanatçının yapıtlarının bulunduğu kalıcı koleksiyonlar arasında, Ankara ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Müzeleri, Berlin Dahlem Museum, Munich Haus der Kunst, Frechen Kunstverein, – Cleveland Modern Art Museum, Londra, British Museum, Belçika Fredrikstad Modern Art Museum müzeleri sayılabilir.