Medeniyetler Şûrasının açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan; Müslümanların, İslam medeniyetini ihya etmenin yolunu kendisinde araması ve bunun için de akıl ve muhakemelerine sahip çıkmaları gerektiğini belirterek, “Medeniyetimizin tüm insanlığın gönlünde ve kafasında yeniden hak ettiği yere gelmesi için öncelikle mecramızı doğru belirlememiz gerekiyor. İslam medeniyetinin tasavvuf, ilim ve tefekkür olarak ifade edebileceğimiz mecralarını sağlıklı bir yola koymadan diğer alanlarda arzu ettiğimiz mesafeyi kat edemeyiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İbn Haldun Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü ile El Furkan İslami Miras Vakfı’nın iş birliğiyle düzenlenen Medeniyetler Şûrasının açılış törenine katıldı ve bir konuşma yaptı.
Şûranın, iki yılda bir tekrarlanarak sürecek olmasının memnuniyet verici olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, düşünceleri ve tartışmalarıyla şûraya katkıda bulunacak olan bilim ve düşünce adamlarına teşekkür etti.
“MEDENİYETLERİN ÖZÜNÜ BELİRLEYEN İNANÇLARDIR”
Türkiye’nin son iki yüzyılına damgasını vuran ‘üç tarzı siyaset’in aslında bir medeniyet yönelimi arayışının adı olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ancak, adını koymuş olmamıza rağmen, bu yönelimleri etraflıca tarifte maalesef başarısız olduğumuzu kabul etmeliyiz. Hatta daha da ileri giderek söylüyorum, her fırsatta ifade ettiğimiz ‘İslam medeniyeti’ kavramını dahi, günümüz insanlarının muhayyilelerinde müşahhas bir hâle getiremediğimiz bir gerçektir” diye konuştu.
İslam dininin köklerinin Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye olarak belli olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ancak bugün, aziz dinimizi terör örgütleri üzerinden öylesine bir yere konumlandırmaya çalışıyorlar ki, böyle olmadığını anlatmaya çalışmaktan, çoğu zaman hakikati ifade etmeye fırsat bulamıyoruz. Madem medeniyetlerin özünü belirleyen inançlardır ki din medeniyetin adeta bir şemsiyesidir, öyleyse bizim de farkımızı ortaya koymamız şarttır” dedi.
Hz. Peygamberin sünnetini tartışan bazı türedi kimselerin ortaya çıktığına işaret eden ve bu tartışmaların Türkiye’de yapılıyor olmasının kendileri için üzüntü sebebi olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şunu açık net söylemek zorundayım: Hoca olmak, ahkâm kesmek yetkisini kimseye vermiyor ve dolayısıyla Sevgili Peygamberimizin sünnetini tartışma yetkisini de onlara vermiyor. Bu tartışmaları açmak, aslında bir neslin ifsadı anlamınadır” açıklamasını yaptı.
“İSLAM DİNİNİN ÖLÇÜLERİ DÜNYADA HÂKİM OLSAYDI, KRİZLER ORTAYA ÇIKMAZDI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı medeniyetinin üslup ve ölçüleriyle İslam medeniyetinin üslup ve ölçülerinin farklı olduğuna işaret ederek, “Mesela, bir şehrin Batı ölçüsüne göre medeni sayılması için yollarda aydınlatma olması, sokaklarda çamur bulunmaması gibi görünür, sathi özelliklere bakılır. Hâlbuki İslam’ın ölçüsüne göre bir şehrin medeniliğinin işareti, mesela kapı kilitlemeden dışarı çıkılabilmesi, ihtiyaç sahibi herkese el uzatılması, sokak hayvanlarına dahi şefkatle davranılması demektir” ifadelerini kullandı.
Batı medeniyetinin doğrudan bireye odaklanırken, İslam medeniyetinin ise toplumsal hayatın her alanını ihata eden bir anlayış üzerine kurulu olduğuna değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hayra çağırmak, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak olarak ifade edebileceğimiz İslam dininin ölçüleri eğer bugün dünyada hâkim olsaydı, şu yaşadığımız krizler ortaya çıkar mıydı?” diye ekledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın medeniyet konusunu şekil olarak değerlendiren bir düşünceye sahip olduğunu dile getirerek, “ABD’de Müslümanlar oradan kovulmanın hesapları içerisine mahkûm edilmişse, ABD’de bir sıkıntı var demektir. Önce Trump’ın bunu masaya yatırması lazım” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beyaz Saray’ın önünde bununla ilgili yapılan gösterileri insanların ‘inancının karşılığını alma ve demokrasi mücadelesini verme gayreti’ olarak değerlendirdi.
“MEDENİYETLER İTTİFAKININ SAVUNUCUSUYUM”
“Ne deniyor Amerika’ya? ‘Demokrasinin beşiğidir.’ Böyle bir şey demokrasi olamaz ve bunun adı demokrasi olamaz” sözlerine yer veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Medeniyetler İttifakı’ anlayışının İspanya’yla birlikte Birleşmiş Milletler’de banisi olduklarını hatırlattı. Kendisinin hâlâ da medeniyetlerin ittifakını savunduğunu sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vaka çatışmadır, o ayrı bir konu. Ama ben ittifaktan yanayım. Niye? Çünkü biz kesrette vahdeti bulmuş bir milletiz, bir anlayışın mensuplarıyız. Mademki biz kesretten vahdete gidebilmişiz, öyleyse burada da farklı düşüncelerle biz teke, bire gidebiliriz. Bunun adımlarını atmamız lazım. Ve bu çok ciddi bir yaklaşım buldu, birçok devlet sağ olsun buna katıldı, şu anda dünyada 114 devlet bizim bu attığımız adıma destek veriyor” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Şimdi biz bırakalım başkalarını, Müslümanlar olarak bizler kendi medeniyetimizin derinliğinin ne derece farkındayız? Ne derece buna uygun bir hayat yaşıyoruz. Medeniyetlerin inşasında bilgi kadar eylemin de etkili olduğu bir gerçekse, medeniyetlerin gerilemesinin sebebi de aynı demektir. Öyleyse Müslümanlar olarak medeniyet tartışmalarında önce kendimizi bir sigaya çekmemiz gerekiyor. Atalarımızın dediği gibi, ‘yitik kaybedildiği yerde aranır’, bizim de yapmamız gereken budur. Medeniyetimizin tüm insanlığın gönlünde ve kafasında yeniden hak ettiği yere gelmesi için öncelikle mecramızı doğru belirlememiz gerekiyor.”
Müslümanların, İslam medeniyetini ihya etmenin yolunu başka bir yerde değil doğrudan kendisinde aramaları ve bunun için de akıl ve muhakemelerine sahip çıkmaları gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, aklı ve muhakemesi olmayan kişinin dinen mazur sayılıp mükellefiyetlerinden muaf tutulması gibi, aklını ve muhakemesini başkasının emrine verenin de dininin ve medeniyetinin kalmayacağını söyledi.
“MEDENİYETİ KONUSUNDA DERDİ OLMAYANIN BAŞKA KONUDA İDDİASI OLAMAZ”
“Medeniyet konusunda fikri olmayan taklide teslim olmak zorundadır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün İslam dünyasının en büyük sorunlardan biri de budur. Kendi medeniyeti konusunda hayali olmayanın, derdi olmayanın başka hiçbir konuda iddiası da olamaz. Bizim böyle bir derdimiz var, ecdadımızın da böyle bir derdi vardı. Öyle ki Osmanlı çökmek üzere olduğu dönemde dahi dünyanın dört bir yanında medeniyet davasına hayat verecek hamleler yapmaktan geri durmamıştır. Sultan Abdülhamid-i Sani’nin Japonya’dan Hindistan’a, Avrupa’dan Rusya içlerine kadar gönderdiği elçilerin kurduğu Hamidiye medreselerinin hayata geçirdiği projelerin etkileri bugün dahi devam ediyor. Ülkemizin dört bir yanındaki tüm mazlumlara, mağdurlara el uzatması da, kadim medeniyet anlayışımızın bir tezahürüdür. Hayata geçirmeye çalıştığımız hayra çağırmayı, iyiliği teşvik etmeyi, kötülüğü engellemeyi esas alan dış politika anlayışımızın izahı medeniyetimize sımsıkı sarılmaktır.”
“DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR İTİRAZI, MEDENİYET ÇIĞLIĞIDIR”
‘Dünya beşten büyüktür’ şeklindeki itirazının, adalete bir çağrı olduğu kadar, aynı zamanda bir medeniyet çığlığı olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı şartlarında oluşturulmuş BM Güvenlik Konseyi’nde bulunan beş ülkenin dünyanın kaderini belirlediğini hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı şartlarının çok geride kaldığına ve yapının güncellenmesi gerektiğine vurgu yaparak, “Niye orada Müslüman ülke yok? Ve dünyadaki tüm kıtalar orada temsil edilmiyor, Asya, Avrupa, Amerika, diğer kıtalar nerede? Yok. Şu anda niçin Irak, Suriye çözülmüyor? Acaba niçin Rohingya Müslümanlarının sorunu çözülmüyor, Myanmar niçin hâlledilmiyor?” eleştirisinde bulundu.
İslamofobiyanın sürekli tahrik edildiğine işaret ederek, ABD Başkanı Trump’ın Müslümanlara yönelik ‘terörist’ ifadesini kullandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, eleştirilerini şöyle sürdürdü: “Bak böyle bir şey yok dediğimizde de savunamıyor. Hadi buyur Myanmar’da bazı Budistler terörist olarak Rohingya Müslümanlarını öldürdüler. Peki, Budistlerle ilgili aynı şeyi söyleyebiliyorlar mı? Yok. Niye? Onlar yoga yapıyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Hristiyan teröristler için böyle bir şey söylüyorlar mı? Yahudi teröristler için böyle bir şey söylüyorlar mı? Yok. Varsa yoksa ‘İslami terör’ diyorlar. Defaten anlatıyoruz, olamaz. DEAŞ’a karşı en büyük mücadeleyi veren ülke biziz ve bu mücadelemizi verirken de DEAŞ’ın İslamla alakası olmadığını söylüyoruz. Bunu çok açık, net tüm uluslararası toplantılarda, İslam ülkeleriyle yaptığımız görüşmelerde DEAŞ’ın İslam’la alakası olmadığını söylüyoruz. Ama bunlara bunu anlatamıyorsunuz ve ne yazık ki Müslümanı Müslümana bunlar kırdırıyor. Ücretsiz silahları da veriyorlar. Biz savunmak için paramızla silah istiyoruz, bize silah vermiyorlar; böyle garip bir dünyanın içerisindeyiz. Adalet; ben de adaleti arıyorum, yok. Merhamet bunlarda hiç yok.”
“NEREDE MAZLUM VARSA ORAYA UZANMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Millî gelire göre bakıldığında, Türkiye’nin en az gelişmiş ülkelere yardım eden ülkeler sıralamasında ilk sırada olduğunu hatırlatarak, ‘veren el alan elden hayırlıdır’ düsturu ile yola çıktıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onun için de nerede bir masum, mağdur, mazlum varsa biz oraya uzanıyoruz ve bundan sonra da uzanmaya devam edeceğiz. Biz tüm gücümüz ve imkânlarımızla yakın ilişki içinde olduğumuz geniş coğrafyada ecdadımızın medeniyetimiz adına ektiği tohumların fidan hâline dönüşmesi için çalışıyoruz” dedi.
İslam’ın sadece Müslümanlara değil tüm insanlığa seslenen bir din olduğuna işaret ederek, medeniyet tasavvurunun da Müslümanlarla birlikte diğer inanç sahiplerini de kapsamak zorunda olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun formülü de medeniyet telakkimizi şahsiyet, cemiyet, devlet hayatını ihata edecek şekilde geniş tutmaktan geçiyor. İslam’ın ufkunun derinliğini kendimizden başlayarak tüm insanlığa göstermeyi ise, ancak medeniyet davamızı başarıya ulaştırarak gerçekleştirebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “İslam medeniyeti kimi zaman Arapların, kimi zaman Farisilerin, uzunca bir zaman da Türklerin ön planda olduğu 1400 yıl boyunca dünyaya damgasını vurmuş bir medeniyettir. Selçuklu ve Osmanlı’nın yönü istisnalar hariç hep Batıya dönük olduğu için Avrupa’nın İslam telakkisi genellikle bizim ecdadımız üzerinden şekillenmiştir. Öyle ki asırlardır –burası çok önemli- Avrupa’da Türk demek Müslüman demektir. Bu temas, aynı zamanda karşılıklı etkileşimi de beraberinde getirmiştir. Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya her türlü fikri ve millî güç ister istemez bizim üzerimizden geçmiştir. Buna Haçlı seferleri de dâhildir. Rönesans’ın temelini oluşturan Doğu toplumlarının ilmi birikiminin Avrupa’ya transferi de dâhildir. Coğrafyamız bu vasfını günümüzde sürdürüyor.”
“BİZ MOSTAR’I NASIL BIRAKABİLİRİZ?”
Vefatından bir gün önce kendisini Avusturya ziyareti dönüşünde hastanede ziyaret ettiğinde merhum Aliya İzzetbegoviç’in kendisine, ‘Sen Osmanlı torunusun, Bosna Hersek’i sana emanet ediyorum’ dediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şimdi biz Mostar’ı nasıl bırakabiliriz? Biz şimdi Drina’yı nasıl bırakabiliriz? Biz şimdi oradaki Fatih Sultan Mehmet Camiini nasıl bırakabiliriz?” ifadelerini kullandı.
Devlet adamlığının yanı sıra yaşadığı yüzyılın en büyük İslam mütefekkirlerinden birisi olan merhum Begoviç’in bu vasiyetinin, sıradan bir nezaket ifadesi olmadığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendisinin Bosna’yı Türkiye’ye emanet etmesi, sahip olduğu medeniyet ufkunun bir tezahürüydü. Çünkü Aliya, Müslümanların ancak birlik, beraberlik, dayanışma, kardeşlik içinde olurlarsa medeniyet tasavvurlarını hayata geçirebileceklerini görüyordu, biliyordu. Onun için bugün öncelikle yapmamız gereken İslam dünyasında yaşanan hadiselerin acısıyla yeis içine düşenlerin meseleye çok daha geniş bir perspektiften bakabilmelerini sağlamaktır” şeklinde konuştu.
Şûrayı düzenleyen üniversitenin adını aldığı İbn Haldun’un, tıpkı insanlar gibi devletlerin ve medeniyetlerin de bir ömrünün olduğu, doğup büyüdükleri ve öldükleri yönündeki düşüncesine atıfta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Avrupa’da yeniden hortlayan ırkçılığı, yükselen yabancı düşmanlığını, giderek derinleşen bencilliği bu sürecin ayak sesleri olarak görüyorum” dedi.
“TÜM SALDIRILARA RAĞMEN, İSLAM MEDENİYETİMİZİN ÇELİK ÇEKİRDEĞİ SAĞLAMDIR”
“Hâlbuki İslam medeniyeti, köklerinin derinliği ve beslendiği kaynaklar itibariyle ilelebet ayakta kalacak bir medeniyettir. Tüm saldırılara rağmen medeniyetimizin o çelik çekirdeği sağlamdır” vurgusunda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyayı insani çizgide tutabilecek yegâne gücün, İslam medeniyeti olduğunu; bu gerçeği ne DEAŞ, El Kaide ve Boko Haram gibi terör örgütlerinin, ne de kendi toplumlarına zulmeden kifayetsiz yöneticilerin zulümlerinin değiştiremeyeceğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, mücevherin çamura bulanmakla değerinden bir şey kaybetmeyeceğini, Müslümanlara düşenin ise bu kıymetli hazineyi üzerindeki çamurlardan arındırıp insanlığın hizmetine sunmak olduğunu söyledi ve “Bunun için de tek yapmamız gereken, kendimizi sürekli geliştirmek, ikmal etmek, çalışmak, mücadele etmektir” diye ekledi.
“ÇATIŞMA VE YOKSULLUK COĞRAFYAMIZDA KOL GEZİYOR”
Müslümanların vahdet ve uhuvveti tam olarak idrak edemediği için birilerinin kolayca kardeşi kardeşe kırdırabildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz meselelere Müslüman ferasetiyle bakamadığımız için fitne, çatışma ve yoksulluk coğrafyamızda kol geziyor” diye ekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “11 Eylül’de Amerika’da Batı medeniyetinin sembollerinden olarak gördükleri İkiz Kuleler bir terör saldırısıyla yıkıldı diye dünyayı kana ve ateşe boğdular. Oysa bizim coğrafyamızda neredeyse yıkılmamış eserimiz, üzerine çirkinliğin gölgesi düşürülmemiş mabedimiz kalmadı. Şu anda Irak diye bir şey kaldı mı? Şu anda Suriye, Halep ne hâlde, İdlib ne hâlde? Gelin Şam’ın kuzeylerine, ne hâlde? Bütün o tarihi eserler yıkıldı gitti, yani medeniyet çöktü. Medeniyet adına konuşanlar acaba bunlarla ilgili bir kelam ediyorlar mı? Daha ne kadar yıkabiliriz, onun için geliyorlar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında “İslam coğrafyasında zekâtımızı, fitremizi verecek kimse bulamayıp da dünyanın başka neresinde mağdur ve mazlum var diye aramaya başladığımız gün medeniyetimizin yeniden zirveye çıktığı gün olacaktır, bunu böyle bilelim. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsa yaşasın, insanların sıkıntıya düştüğünde, zulme uğradığında, yardım için en yakın İslam beldesine koştukları gün medeniyetimizin güneş gibi cihanı aydınlattığı gün olacaktır. İnşallah bu silkinişin, bu dirilişin, bu yükselişin çok yakın olduğuna inanıyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini, Medeniyetler Şûrasının hayırlara vesile olması temennisinde bulunarak ve şûranın düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ederek tamamladı.