Medya temsilcileri ile iftarda bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, “Milletin bütün sırlarını, menfaatini yerle yeksan etmek kimsenin haddine değil. Haber peşinde koşmakla ihanete aracılık etmek tamamen farklı şeylerdir. Uluslararası karalama kampanyalarına kalemşorluk yapmak da gazetecilik değildir. Hele hele FETÖ’cülerin servis ettiği çarpıtmalar üzerinden devleti, devletin güvenliğini, ülkenin geleceğini hedef almak asla gazetecilikle bağdaşmaz” dedi.
Huber Köşkünde gerçekleşen iftar programında Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir konuşma yaptı.
İftar sofrasını teşriflerinden dolayı teşekkür ettiği misafirlerinin Ramazan ayını tebrik ederek bu mukaddes ayın ülke, millet ve tüm insanlık için barışa, huzura ve dayanışmaya vesile olması temennisinde bulunarak konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, basın temsilcilerinin ülkede ve dünyanın dört bir köşesinde yaşanan hadiseler hakkında kamuoyunu bilgilendirdiklerine işaret etti ve “Bu çalışmaların tarafsız, hakkaniyete ve mesleğin temel ilkelerine riayet edilerek yürütülmesi şüphesiz ki çok ama çok önemli. Hakikatin en yalın haliyle okuyucuya ve izleyiciye aktarılması, bu mesleğin olmazsa olmazıdır” dedi.
Tahrif edilen hakikatin, hakikat olmaktan çıktığını; yanlı, tek taraflı, hatta kasıtlı bir haberin, gerçek anlamda bir haber olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Maalesef bizler ülkemizde senelerce haber yerine özellikle de dezenformasyonla ağır bir propaganda bombardımanıyla hep karşı karşıya kaldık. Bilhassa medya dünyasının köşe başlarında bulunanlar ellerindeki bütün gücü milletin sesini duyurmak için, demokrasinin gelişmesi için değil özellikle de kendi ideallerini yansıtabilmek, bunu özellikle ısrarla devam ettirebilmek amacıyla kullandılar” diye konuştu.
“TÜRK MEDYASI DARBE DÖNEMLERİNDE KÖTÜ BİR İMTİHAN VERDİ”
Medyanın, halk adına kamuoyu oluşturan bir kuvvet olmaktan ziyade kendisini siyasetin, yargının, yasamanın, yürütmenin yerine koyan bir konumda olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk medyasının özellikle darbe dönemlerinde kötü bir imtihan verdiğine dikkat çekti ve “40 yıllık siyasi hayatım boyunca hem yerel, hem de uluslar arası medyada karalama kampanyalarının muhatabı olmuş birisiyim. Yani sadece ulusal değil uluslararası medyada da nasıl muhatap olduğumu sizler en az benim kadar biliyorsunuz. Siyaset yaptığımız partiler de aynı şekilde baskılara, haksız ve asılsız ithamlara maruz kaldı. Ve bir değil, iki değil, üç değil kapatıldı” diye ekledi.
Şu anda da genel başkanı olduğu partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kahir ekseriyete sahip olduğu bir dönemde kapatılmak istendiğini, partisinin sayı itibariyle neredeyse Anayasayı değiştirebilecek güce sahip olduğu dönemde bunun yaşandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerinin devamında şöyle konuştu: “Hatta ana muhalefetin başındaki zat o zamanlar Ankara’da da gerçekten yargıç varmış gibi ifadeler kullandılar. Tabii bunları kullananlar aynı şeylerin onlara da, bize de zaman zaman gelebileceğini düşünmediler. Kaldı ki bizler zaten siyasetin içinde bulunduğumuz dönemler içerisinde bunları çok yaşadık, yaşıyoruz. Bundan sonra da yaşamaya devam etmeyeceğimizi kimse bize garanti edemez. Bizler bütün bunlara rağmen hakkın ve hakikatin üstün geleceği inancıyla asla ümitsizliğe kapılmadan çalıştık, mücadele ettik ve bundan sonra da aynı şekilde mücadele edeceğiz.”
“HİÇ KİMSE MİLLÎ İRADEYİ YOK SAYAMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarları döneminde diğer alanlarda olduğu gibi medya sektöründe de farklı seslerin, farklı görüşlerin dillendirilmesine özellikle imkân sağlamaya gayret ettiklerini ifade etti ve “Ayrıcalıklarını kaybedenler bundan rahatsız olsalar da, bugün medyamızın daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu olduğu bir muhakkaktır, bir gerçektir. Demokraside ulaştığımız seviye itibariyle ülkemizde artık hiç kimse millî iradeyi yok sayamaz. Kendini milletin ve seçtiklerinin üstünde göremez” dedi.
Türkiye’de Anayasa ve yasaların herkes için bağlayıcı olduğunun altını çizerek, “Nasıl siyasetçiler hukuk içinde hareket etmek zorundaysa, şüphesiz ki gazetecilerin de, medya dünyası mensuplarının da aynı şekilde hukuka bağlı kalmak zorunda olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz” ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kaldı ki özgürlük dediğimiz şey, sınırsız hürriyetin olduğu bir şey değildir. Özgürlüklerin de bir sınırı vardır. Ki benim özgürlük alanıma kadar bir özgürlük… Ben de kalkıp sınırsız bir özgürlüğe sahip olduğumu söyleyemem. Ben de bir başkasının özgürlük alanının sınırına kadar bunu kullanabilirim, daha ileri gitmem mümkün değil” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Batıdaki bazı kuruluşlar sürekli bize gelirler hapisteki gazeteciler teranesi tutturmuş gidiyorlar. Biz yurt dışına çıktığımızda aynı şeyi söylüyorlar; ‘sizin cezaevlerinde çok tutuklu gazeteci var.’ Bugün ülkemizde arkadaşlar, size Bakanlığımızın rakamlarını veriyorum; mesleğini gazeteci olarak ifade ederek cezaevinde bulunan, kendi ağızları bu, 177 kişiden sadece 2’si sarı basın kartı sahibidir. Bakın sadece 2’si sarı basın kartı sahibidir. Bu 177 kişiden bir tanesi cinayet suçundan, diğerleri de terör örgütleriyle olan ilişkileri sebebiyle cezaevinde bulunuyor. Değerli dostlar, bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki, Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. Diyoruz ki; siz bizim Bakanlığımızın size verdiği bilgilere, belgelere mi bakacaksınız, yoksa onların yalanlarına mı? Ne derseniz deyin aynı şeyi döndürüyor ve karşımıza geliyorlar.”
“HABER PEŞİNDE KOŞMAKLA İHANETE ARACILIK ETMEK FARKLI ŞEYLERDİR”
Son günlerde yapılan tartışmaların bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğine inandığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Haber peşinde koşmakla ihanete aracılık etmek tamamen farklı şeylerdir. Manşetini, kalemini, gazete sayfalarını terör örgütünün emrine verenlerle eline silah alıp dağa çıkan arasında temelde bana göre hiçbir fark yoktur. Terör örgütü mensupları ile iş birliği içinde hukuku çiğnemenin millî güvenliği tehdit eden eylemlere girişmenin elbette bir müeyyidesi olacaktır” vurgusunda bulundu.
Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet sırlarını yasa dışı yollarla ele geçirip tahrif ederek, eğip bükerek haberleştirmenin gazetecilik faaliyeti olarak görülemeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu: “Milletin bütün sırlarını, menfaatini bu şekilde yerle yeksan etmek kimsenin haddine değildir. Uluslararası karalama kampanyalarına kalemşorluk yapmak da gazetecilik değildir. Hele hele FETÖ’cülerin servis ettiği çarpıtmalar üzerinden devleti, devletin güvenliğini, ülkenin geleceğini hedef almak asla gazetecilikle bağdaşmaz. Bugün ortalığı ayağa kaldıranlar nümayişle suç bastırmaya çalışmak yerine öncelikle kendilerini hesaba çekmeli. FETÖ ile işbirliklerini sorgulamalıdırlar. Hukuk önünde hiç kimse layüsel değildir, dokunulmaz asla değildir. Kendi istedikleri kararlar çıkmadığında yargı kurumuna saldıranlar, en büyük zararı bu ülkeye veriyorlar. Unutmayın adalet yollarda değil, adliye binalarında aranır.”
“SİYASETTE SÖYLEYECEK SÖZÜ OLANIN BUNU İFADE EDECEĞİ YER YOL KENARLARI DEĞİL, MECLİS KÜRSÜSÜDÜR”
Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in ‘ yollar yürümekle aşınmaz’ sözünü hatırlatarak, “Varsa bir haksızlık müracaat edeceğin yer bellidir. Siyasette söyleyecek sözü olanın bunu ifade edeceği yer de yol kenarları değil Meclis kürsüsüdür” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gelirsin Meclis’te bunları ifade edersin. Mahkeme kararına itirazın da usulleri bellidir. Bunun dışında bir hareket tarzının ne ülkeye, ne millete, ne de adaletin tecellisine bir katkısı olmayacaktır. Zira biz ülkemizi güçlü kılmak istiyorsak, biz bu ülkeyi birlik beraberlik içerisinde muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak istiyorsak, o zaman ülkeyi karıştırmanın hiçbir anlamı yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sizin gibi 15 Temmuz’da da bunu yapanlar oldu, sizin 15 Temmuz’dakilerden ne farkınız var? Onların elinde F16’ları vardı, helikopterlerle saldırıyorlardı, tanklarla toplarla saldırıyorlardı, sizler de şu anda yollarda yürüyüşler yapıyorsunuz, işte akşam da karavanlarda istirahat ediyorsunuz; olay bu. Ama sizler eğer kalkıp da ‘TEM’i veya E5’i, buraları da biz işgal ederiz’ falan diyecek olursanız, o zaman durum aynen 15 Temmuz’a dönüşür ki ona da tabii ki müsaade etmek gibi bir lüksümüz asla yok. Zaten yapılan iş şu anda hukuki değildir, onu da söyleyeyim. Bunu yasal yollardan böyle bir adımı yapmak suretiyle gidişiniz, şu andaki hükümetimizin bir inceliğidir, daha da ileri gidiyorum bir lütfudur, bunun da çerçevesi içerisinde devamı. Ama bu şekilde kalkıp da gerek ulusal, gerek uluslararası bazda, özellikle ülkemizi ‘özgürlüklerin olmadığı bir ülke’ havasında yansıtmanın gayreti içerisine girmek asla bu ülkeye bir şey kazandıramayacağı gibi kendilerine de bir şey kazandırmayacaktır. Bunu bir tehdit yolu olarak düşünüyorlarsa, hiç mi hiç kazandırmayacaktır. Zira her şey ortada, 15 Temmuz’da olanların akıbeti belli. Daha bitmedi işimiz, devam ediyor.”
“ÜLKEMİZİN VE MİLLETİMİZİN MENFAATİNİN OLDUĞU YERDE BANA GÖRE DİĞERLERİ TEFERRUATTIR”
15 Temmuz’un banileriyle daha yapacakları çok işlerinin olduğunu, virüsün bütün bünyeyi sardığını ve bu virüse karşı yürütülen mücadeleyi küçük ölçekte ele alamayacaklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu sürece gelene kadar bizim de eksiklerimiz-yanlışlarımız olmuş olabilir, göremediğimiz, gözden kaçırdığımız şeyler olabilir, bundan dolayı iş buraya kadar gelmiş olabilir. Fark ettik, şimdi de üzerine üzerine gidiyoruz” sözlerine yer verdi.
Türk demokrasisine verdikleri katkılardan dolayı medya temsilcilerine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, medyanın kendisi ve hükümetle aynı şeyi konuşmak zorunda olmadığını kaydetti ve konuşmasına şöyle devam etti: “Ama bir şeyi özellikle rica ediyorum, o da şudur: Yerli ve millî olarak ülkemizin ve milletimizin menfaatinin olduğu yerde bana göre diğerleri teferruattır, buna bizim dikkat etmemiz lazım. İşte şu anda dağlarda olanlarla dağlara kaçırılanlar ve onların verdiği desteklerle ülkemizi hala karıştırmanın gayreti içerisinde olanlar, ekonomide ciddi bir sıçramanın işaretlerinin ortaya çıktığı bir dönemde bunun bize kazandıracağı hiçbir şey yoktur. İşte ilk çeyrekte yüzde 5 gibi bir büyümenin yakalandığı Türkiye, artık 2017’yi çok daha farklı bir şekilde inanıyorum ki oranlarını yükselterek gerçekleştirecektir.”
“HALKIN MORALİNİN YÜKSEK TUTULMASI MEDYA İLE BİRLİKTE OLACAKTIR”
2023 hedeflerine ulaşmada moral etkeninin önemine işaret ederek, halkın moralinin yüksek tutulmasının medya ile birlikte olacağını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerek yazılı, gerek görsel medyada halkımız bu enformasyon kanallarının kendilerini teşvik edici mahiyeti olduğunu gördüğünde inanıyorum ki herkes işine çok daha farklı sarılacaktır. Sizler bu işin bilgide inanıyorum ki lojistiği durumundasınız. Ve bunu psikolojik olarak vermek halkımızı çok daha farklı bir yöne doğru götürecektir. Bunun yanında da özellikle yatırımcılarımızı teşvik edecektir” dedi.
Medya temsilcilerinin yaklaşan Kadir Gecesini ve Ramazan Bayramını kutlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini, Ramazan Bayramının Türkiye için barışa, kardeşliğe vesile olması temennisiyle tamamladı.