Bir süredir Amerika, Almanya, Hollanda başta olmak üzere birçok batı ülkesinde Türkiye’ye dair anlaşılmaz bir tutumun tezahür ettiğine dikkati çeken Erdoğan, “Sen, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na, bakanlarına ülkende konuşma imkanı vermeyeceksin ama ajanların gelip burada otellerde cirit atacak ve benim ülkemi parselleyecekler. Yok böyle bir şey. Bizimle ya egemenlik haklarımıza saygı göstererek eşit ve adil şartlarda ortaklık, müttefiklik, dostluk yapacaksınız ya da sergilediğiniz her saygısızlığın cevabını alacaksınız.” diyen Erdoğan, vakti saati geldiğinde ajanlarının tepesine binmeye devam edeceklerini belirtti.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, toplantının, ülke, millet, demokrasi ve gelecek için hayırlara vesile olmasını diledi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Müslümanların artık kavgaya değil dayanışmaya, birbirine daha çok kenetlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de sorunlarımızı samimiyet ve açık yüreklilikle konuşmanın yollarını aramamız gerekiyor. Kardeşler arasından gereksiz bir gerilime neden olan krizin yakın zamanda hal yoluna konacağını ümit ediyorum”. dedi.
Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar’ı kapsayan Körfez turunun ardından dün gece yurda döndüğünü anımsatan Erdoğan, üç kardeş ülkeye gerçekleştirdikleri ziyaretlerin son derece verimli ve başarılı geçtiğini söyledi.
Erdoğan, ülke liderleriyle yaptığı görüşmelerde ikili münasebetler yanında Körfez bölgesindeki kriz başta olmak üzere birçok bölgesel meseleyi ele alma fırsatı bulduklarını ifade etti.
Suriye, Yemen, Irak, Libya, Filistin’de devam eden sorun ve çatışmaları masaya yatırdıklarını aktaran Erdoğan, özellikle Katar krizinin aşılması için neler yapabileceklerini, Türkiye olarak çözüm sürecine ne gibi katkılarda bulunabileceklerini istişare ettiklerini belirtti.
“Son ziyaretle bir kez daha görülmüştür ki Türkiye, tüm taraflarla konuşabilen, görüşebilen, her biriyle köklü bağları olan nadir ülkelerden biridir. Ülkemizin bölge ülkeleri ve halkları nezdinde müstesna bir yeri var.” ifadelerini kullanan Erdoğan, son yıllarda yaptıkları temasların, üst düzey ikili ziyaretlerin Türkiye’nin bu nevi şahsına münhasır yerini daha da güçlendirdiğini dile getirdi.
Ülke olarak, kardeşler arasında yapay sorunlar nedeniyle gerilimler yaşanmasını asla arzu etmediklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
“Özellikle içinden geçtiğimiz bu sancılı dönemde enerjimizi terör gibi hepimizi tehdit eden konulara harcamak yerine, bölge içi krizlerde heba etmeye gönlümüz el vermiyor. Zira bu tür krizler sadece bölgenin geleceğine dair kirli planları olan, kan ve göz yaşından beslenen çevreleri memnun ediyor. Bu tür gerilimler yalnızca terör örgütleri ve onların destekçilerine yarıyor. Müslümanların artık kavgaya değil dayanışmaya, birbirine daha çok kenetlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de sorunlarımızı samimiyet ve açık yüreklilikle konuşmanın yollarını aramamız gerekiyor. Kardeşler arasından gereksiz bir gerilime neden olan krizin yakın zamanda hal yoluna konacağını ümit ediyorum. Gerçekleştirdiğimiz temasların Katar krizi bağlamında çok önemli katkılar sağladığına inanıyorum. Türkiye, bundan sonra da kardeşlik, dayanışma, barış ve istikrarın tarafında olmaya devam edecektir. Bölgenin istikrarı, huzuru ve geleceği için çabalarımızı artırarak devam ettireceğiz.”
Erdoğan, Müslümanların Mekke’deki Mescid-i Haram ve Medine’deki Mescid-i Nebevi’den sonraki üçüncü kutsal mabedinin Kudüs’teki Mescid-i Aksa olduğunu söyledi.
Ecdadın 400 yıl boyunca Mescid-i Aksa’da hizmet etme şerefine nail olduğunu, bu süre zarfında ecdadın büyük incelikler ve hassasiyetler gösterdiğini anlatan Erdoğan, “Bugün yaşanan zulümlere bakınca onları rahmet ve hasretle yad etmemek mümkün değildir. Kanuni Sultan Süleyman Han, Yafa Kapısı’nı restore ettirdikten sonra üstüne ‘La ilahe illallah, İbrahim Halilullah’ yazdırmıştır. Mescid-i Aksa’nın duvarlarını restore eden Mimar Sinan, batı duvarının dış kısmına, Yahudilerin ibadetlerini yapabilmeleri için de bir alan açmıştır. Kudüs’teki farklı Hristiyan mezhepleri arasında herhangi bir konuda anlaşmazlık çıktığında çözüm için gidilen kişi Müslümanların şehirdeki dini lideri, yani Kudüs müftüsü olmuştur. 400 yıl boyunca ‘burası bizim kontrolümüzde, diğer dinlere hayat hakkı vermeyelim’ gibi bir düşünceye ecdadımız asla kapılmamıştır. 1. Dünya Savaşı’nda, güney cephemizdeki tüm savaşları, Kudüs, Mekke ve Medine’yi korumak için verdik. Bölgeyi işgale gelen İngilizlere vurulan en büyük darbelerden biri olan Kut’ül Amare Zaferi ve Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaası hala hatıralardadır.” değerlendirmesinde bulundu.
İslam’ın kutsal mabetlerine düşman ayağı değmemesi için gözlerini kırpmadan şehadete yürüyen yüz binlerce asker ve onlarla aynı safta savaşan Arapların hatıralarını tazimle yad eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“Geçmişte ders kitaplarında kasıtlı ve yanlış bir şekilde yer aldığı için nesiller boyunca, zihinlere kazınmış olan “Araplar bizi arkadan vurdu” yalanını artık bir kenara bırakmanın zamanı da gelmiştir. Bugün ülkede, devlete ve milletimize karşı savaşan PKK, FETÖ, DHKP-C ve DEAŞ gibi terör örgütleri yüzünden nasıl toplumun belli kesimlerini toptan suçlayamazsak 1. Dünya Savaşı yıllarında birtakım yanlışlar yüzünden tüm Arapları da itham edemeyiz. Bugün nasıl terör örgütlerinin arkasında birtakım güçlerin kışkırtması, desteği, yönlendirmesi varsa o dönemde de benzer durumlar söz konusuydu. Kudüs, ilk Haçlı seferlerinden beri Türk milleti olarak bizim diğer Müslüman kardeşlerimizle uğrunda oluk oluk kan akıttığımız bir mübarek beldedir. Zeytin Dağı’ndaki Osmanlı ordugahından Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra’ya bakıp da buraları kanımızın son damlasına kadar savunmadan bırakmak zaten mümkün değildi.”
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Eğer bugün İsrail askerleri çok basit hadiseleri bahane edip, pervasızca Mescid-i Aksa’nın bahçesini postalları ile kirletiyor, orada kolayca Müslüman kanı döküyorlarsa, bunun sebebi, bizlerin Kudüs’e yeteri kadar sahip çıkmıyor oluşumuzdandır.” dedi.
Erdoğan, Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla başlayan Kudüs’ün sıkıntılı günlerinin bölgede İsrail devletinin kuruluşuna yönelik hadiselerle birlikte adeta kabusa dönüştüğünü söyledi.
Uluslararası hukuka göre meşruiyet elde etmiş, başkenti Tel Aviv olan İsrail devletinin kendilerinin de tanıdığı diplomatik ilişki içinde bulunduğu bir devlet olduğuna işaret eden Erdoğan, “Ancak İsrail’in meşruiyeti kendisinin Filistin’in ve Filistinlilerin haklarına gösterdiği saygı ölçüsünde anlamlıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle Kudüs’ün 3 din için de özel olan statüsüne hele hele Mescid-i Aksa’nın ve Kubbet-üs Sahra’nın içinde bulunduğu Harem Bölgesi’nin mahremiyetine saygı duymayan bir İsrail, en büyük zararı kendisinin göreceği tehlikeli bir yola sapıyor demektir.
Müslümanların Mescid-i Aksa’ya girişini zorlaştırmak için her türlü yola başvuran İsrail yönetiminin, işi Harem bölgesini Müslümanlara yasaklayarak fiili işgale kadar götürmesi bardağın taşmaya başladığının işaretidir. Buradaki amacın güvenlik kaygısı olmadığını, tamamen Müslümanları Mescid-i Aksa’dan tecrit etme niyetiyle hareket edildiğini, İsrail’i ve bölgeyi bilen herkes kabul edecektir.
Biz, Müslümanlar için mübarek beldelerimizi korumak imkan değil iman meselesidir. Eğer İsrail elindeki silahlara, arkasındaki güçlere yani imkanlarına bakarak böyle bir yola tevessül ediyorsa çok yanılıyor. Mescid-i Aksa’nın dört bir yanında şanlı bir direniş sergileyen Filistinli ve diğer milletlerden kardeşlerimiz de bu zeminin dipdiri ayakta olduğunu cümle aleme ilan etmektedir.”
Erdoğan, tüm vatandaşlara ve dünyadaki tüm Müslümanlara çağrıda bulunarak, “İmkanı olan herkes, bulduğu her fırsatta Peygamber Efendimizin tavsiyesine uyarak lütfen Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etsin. Gidemeyenler de oradaki kardeşlerimize kandil yağı olması babından yardım göndersinler.” diye konuştu.
Mescid-i Aksa’ya ne kadar çok sahip çıkılırsa gözlerini oraya dikmiş olanların işlerinin de o kadar zorlaşacağını vurgulayan Erdoğan, “Eğer bugün İsrail askerleri çok basit hadiseleri bahane edip, pervasızca Mescid-i Aksa’nın bahçesini postalları ile kirletiyor, orada kolayca Müslüman kanı döküyorlarsa bunun sebebi, bizlerin Kudüs’e yeteri kadar sahip çıkmıyor oluşumuzdandır. Madem ki kalbimizin bir yarısı Mekke bir yarısı Medine, üzerinde de bir tül gibi Kudüs vardır, öyleyse gelin hep birlikte Kudüs’e sahip çıkalım. Ama tıpkı Mekke’ye sahip çıkar gibi Medine’ye sahip çıkar gibi sahip çıkalım. Ne Hristiyanların ne de Musevilerin inançları, ibadetleri, ibadethaneleri ile bizim bir meselemiz yoktur.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Türkiye’de sinagoglar ve havralara yönelik Mescid-i Aksa’da olan olaylar nedeniyle yapılmak istenen saldırılara karşı gerekli tedbirleri aldıklarına, bazı ufak tefek yanlışların dışında da ciddi bir şeyin yaşanmadığına dikkati çekti.
“Buradan da özellikle milletime, çeşitli düşünce gruplarına veya siyasi partilere, STK’lara sesleniyorum. Yani ‘Mescid-i Aksa’da böyle bir şey oldu, bunun karşılığı da bu olmalıdır’ diye buradaki sinagog veya havralara saldırmanın hiçbir anlamı yoktur ve bunlar bizim dinimize göre de yasaklanmıştır, yanlıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, şöyle konuştu:
“Biz, aynı yanlışa aynı ile mukabelede bulunmayız. Düşünebiliyor musunuz? Bir Hristiyan arazisine ibadethane yapan ve onu da Ömer İbn-i Abdülaziz’e bildirdikleri zaman kalkıp yıktıran bir anlayışın mensuplarıyız. Biz farklıyız. Biz, sadece Kudüs’te Müslümanların kutsallarına saygı gösterilmesini, haklarının korunmasını, geleceklerinin güvence altına alınmasını istiyoruz. Türkiye en ideal çözümün 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti ile yine aynı sınırlar içinde başkenti Tel Aviv olan İsrail devleti olduğunu savunmaya devam edecektir. Bu çerçevede, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişine ve ibadetine engel olan son günlerdeki tavrını şiddetle kınıyoruz. Şayet gerçekten ortada terörle mücadele bağlamında bir mesele varsa bunun kendi sınırları içinde ve doğru yöntemlerle ele alınması gerekir.
Kendilerine söyledim, Sayın Cumhurbaşkanları ile yaptığım görüşmede de söyledim; Mescid-i Aksa’ya ibadete giden Müslümanlara terörist muamelesi yapılmasını asla kabul edemeyiz. Aynı şekilde burada sinagoglara havralara giden Musevilerin, Yahudilerin de terörist muamelesi görmesini kabul edemeyiz. Bunları birbirinden ayırmamız lazım, bunları birbirine karıştırmamamız gerekiyor. Şu anda yapılan iş terörle mücadele bahanesiyle Mescid-i Aksa’yı Müslümanların elinden alma girişimidir, bunun başka izahı yoktur.”
“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde. Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu. Gözlerim yollarda, bekler dururum. ‘Nerede kardeşlerim’ diyordu bir ses. İlk kıblesi benim ulu Nebi’nin. Unuttu mu bunu acaba herkes.” dizelerini okuyan Erdoğan, şunları kaydetti:
“İşte asıl terör, işte bu şekilde Mescid-i Aksa’yı ağlatmaktır, ağlatmayalım. Asıl korsanlık, işte bu şekilde Peygamberimiz Efendimizin ilk kıblesine saygısızlık yapmaktır. İsrail Cumhurbaşkanı7na telefonla bu konudaki düşüncelerimi bizzat ilettim, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla da bu konudaki düşüncelerimizi ifade eden bir açıklama yaptık, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelere bunu da bildirdik.
Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron ile de bu çerçevede bir telefon görüşmem oldu. Körfez turumuzda görüştüğümüz liderlerle bu konuyu da etraflıca ele aldık. Dün gece döner dönmez, malum Kudüs’teki vakfın başkanı da Ürdün Kralıdır ve Kral’la da etraflıca görüşme imkanım oldu ve ‘ümitli’ olduğunu söylemişti. Buraya gelirken şimdi oradaki, özellikle metal bariyerlere ilgili bunların ittifakla dün akşam kaldırılma kararının alındığını duyduk. Temenni ederiz ki bunun gerisi de gelir. Ümidimiz bu meselenin en hızlı şekilde ve aklıselim içinde çözülmesidir. ”
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Sen, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na, bakanlarına, ülkende konuşma imkanı vermeyeceksin, ama ajanların gelip burada otellerde cirit atacak ve benim ülkemi parselleyecekler. Yok böyle bir şey. Bizimle ya egemenlik haklarımıza saygı göstererek, eşit ve adil şartlarda ortaklık, müttefiklik, dostluk yapacaksınız ya da sergilediğiniz her saygısızlığın cevabını alacaksınız.” dedi.
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısında yaptığı konuşmada, ülkesine gelen Türkler başta olmak üzere çeşitli ülkelerden Müslümanlara havalimanından başlayarak ciddi sıkıntılar çıkaran İsrail’in, Harem-i Şerif’in giriş kapılarında yeni bahanelerle bir zulüm yöntemi icat etmesine izin verilemeyeceğini bildirdi.
Erdoğan, İsrail’den, bölgede yeni çatışma sebepleri üretmesini değil, bölgede ve bölgenin huzuruna katkı sağlayacak adımlar atmasını beklediklerini söyledi.
Bir süredir Amerika, Almanya, Hollanda başta olmak üzere birçok batı ülkesinde Türkiye’ye dair anlaşılmaz bir tutumun tezahür ettiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
“Batılılar istiyorlar ki Türkiye onlar ne istiyorsa, arzu ediyorsa, talep ediyorsa hemen sorgusuz sualsiz bunu yerine getirsin. İstiyorlar ki sadece onların çıkarları masada olsun, biz fedakarlıkta bulunalım. İstiyorlar ki bize ne kadar haksızlık yapılırsa yapılsın, bize verilen sözler ne kadar çiğnenirse çiğnensin sesimizi çıkarmayalım, boynumuzu büküp oturalım. İstiyorlar ki onlar bizim vatandaşlarımızı istedikleri gibi örselerken kendilerinin ajanları ülkemizde diledikleri gibi cirit atsınlar, buna mukabil biz hiçbir şey yapmayalım. İstiyorlar ki attıkları her tokadın ardından, cevap vermek bir yana diğer yanağımızı dönelim. Kusura bakmasınlar artık öyle bir Türkiye yok.
Sen, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na, bakanlarına ülkende konuşma imkanı vermeyeceksin ama ajanların gelip burada otellerde cirit atacak ve benim ülkemi parselleyecekler. Yok böyle bir şey. Bizimle ya egemenlik haklarımıza saygı göstererek eşit ve adil şartlarda ortaklık, müttefiklik, dostluk yapacaksınız ya da sergilediğiniz her saygısızlığın cevabını alacaksınız.”
Erdoğan, Türkiye’de neredeyse her gün eylem yapan bir terör örgütünün Suriye’deki uzantısını, isim değişikliği oyunlarıyla koruma altına alıp silahlandırırken, Türkiye’nin itirazlarına kulaklarını tıkayanların, Türkiye’nin kendini korumak için operasyon yaptığında var güçleriyle bağırdıklarının altını çizdi.
Ülkelerinde himaye altına aldıkları teröristlerle ilgili Türkiye’nin taleplerine, “Bu yargının konusudur.” denildiğini, ama hiçbir dosyanın mahkemelere gönderilmediğini aktaran Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:
“Buna karşılık alenen ülkemizde toplumsal kaos çıkarmaya yönelik casusluk faaliyeti yürüten vatandaşlarını suçüstü yakaladığımızda işi diplomatik krize dönüştüren de kendileri. Sizdeki hukuk da bizdeki guguk mu? Almanya’da, Amerika’da yapılanca suç sayılan bir eylem, Türkiye’de yapılınca niye birden hak ve özgürlük meselesine dönüşüyor? Üstelik bu mücadeleyi delikanlıca da yürütmüyorlar. Hemen işe ekonomi başta olmak üzere diğer ilişkilere teşmil edip bel altı vuruşlarıyla gerçek tiyniyetlerini ifşa ediyorlar. Ne diyorlar; ‘Bak artık yatırım yapmayız ha… Alman firmaları, şu ülkenin firmaları çekilir.’ Bu gidiş hayrı alamet değil. Biz bugüne kadar hiçbir ülkenin Türkiye’deki yatırımlarıyla ters bir ilişkiye girmedik.”
Erdoğan, yüz yılı aşkın süredir Türkiye’de faaliyet gösteren Alman firmalarının hiçbir rahatsızlıklarının olmadığını, iyi de kazandıklarını vurguladı.
“Kazan kazan” esasına göre çalışıldığına işaret eden Erdoğan, “Ama bizi bunlarla tehdide kalkarsanız, yanılırsınız ve siz kaybedersiniz. Zira artık dünyada marka yok, markalar var. Bir marka gidiyorsa bir başka alternatif marka geliyor veya anında aynı şekilde markalar geliyor. Artık dünya bunu yaşıyor.” dedi.
Erdoğan, birinci ve ikinci dünya savaşlarında karşılıklı olarak tarihin en acımasız, kanlı, en vahşi katliamlarına imza atanların, Türkiye’ye insanlık dersi veremeyeceğini belirtti.
Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da, Kuzey Afrika’da, Afrika’nın diğer bölgelerinde Balkanlarda olduğu gibi fırsat bulduklarında hala kan dökmekten çekinmeyenlerin Türkiye’ye söyleyecek sözünün olamayacağına değinen Erdoğan, “Hemen yanıbaşımızdaki Irak’ta, Suriye’deki insanların ölümünün gerisindeki asıl güçler bunlar değil mi? Bölgenin son çeyrek asrının muhakemesini yaparken Müslümanların ferasetsizliği kadar bunların kan dökücülüğünü de sorgulamak gerekmiyor mu?” ifadesini kullandı.
“Şimdi de kafayı Türkiye’ye takmışlar, çoktandır taktılar da başaramadılar.” diyen Erdoğan, eskiden tehditlerin süslü püslü kelimelerin arkasına saklanarak yapıldığını, şimdi alenen ifade edildiğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık daha dürüst davranıldığı için müteşekkir olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Çünkü kamuoyunun süslü püslü kelimelerin arkasındaki çirkin sözleri görmesi her zaman mümkün olamıyordu. Almanya’nın bilmem ne bakanı, Türkiye’ye nasıl çok daha zarar verebilecekleriyle ilgili düşüncelerini medya önünde ifşa etmeye başladıklarına göre anlaşılan iyice çaresiz durumdalar. Öyle ya Gezi olaylarına ümit bağladılar olmadı, FETÖ’ye ümit bağladılar yine olmadı. Bir ara DEAŞ’ı üzerimize yönlendirmeye çalıştılar, sınırlarımızı sıkıca kapatıp onu da büyük ölçüde engelledik. PKK, PYD ve YPG, artık bu üçlemeye ilave etmemiz gereken SDG’den hala ümitlerini kesmediler. Ama hiç ümitlenmesinler oradan da bir şey çıkmayacak.
Şu ifadeye bak, ‘YPG terör örgütü, onun için YPG’yi kullanmayın, SDG’yi kullanın yani Suriye Demokratik Güçleri…’ Fakat, artık ne yaparlarsa yapsınlar çuvala sığmıyor. Bunlar bütün açıklığıyla ortada. Farklı kesimler üzerindeki arayışlarının hepsinin farkındayız, yakından takip ediyoruz. Vakti saati geldiğinde ajanlarının tepesine binmeye devam edeceğimizi tekrar ifade ediyorum.”