Bir süre önce kitaplığımdaki sehpaya onlarca kitap yığmıştım. Bunlar, uzun yaz tatilinde okumak için Trakya’ya götüreceğim kitaplardan bazılarıydı. Hangi eserleri seçtiğimi görmek için kitapları elden geçirirken, Necip Fazıl Kısakürek’in “İhtilâl”i dikkatimi çekti. 

“İhtilâli bir sanat” olarak tanımlayan kitabı okuduğum günler gözümün önüne geldi. Eser, macera filmi izler gibi akıcı ve çarpıcıydı. Etkilenmiştim. Bitirmeden elimden bırakamamıştım. Sonra bir daha okumuş. cümlelerin altını çizmiş, notlar almıştım.

Necip Fazıl’ı şiirleriyle tanıdım. Çile, gözümün önündeki kitaplardandı. Necip Fazıl’a hayranlığım tiyatro eserleriyle başladı. “Bir Adam Yaratmak” adlı eserini bitirdiğimde onu Shakespeare ile kıyasladığımı hatırlıyorum. Shakespeare’den büyük olduğuna hükmetmiştim. 1970’li yıllarda yayımlanmış her eserini okudum. Gençliğe hitabesinin yer aldığı bir afiş odamın duvarında asılıydı. 

Necip Fazıl benim için yaşayan yazarların bir numarasıydı. Üstattı. Türk edebiyatında Baki’den sonra ikinci “Sultanu’ş Şuara” (Şairler Sultanı) ünvanına sahip olan kişiydi. Bu ünvan, Türk Edebiyatı Vakfınca 1980’de verilmişti.

1976 basımı “İhtilâl’i elime aldığım gece meğer Necip Fazıl Kısakürek’in vefatının 41. yılıymış.  Üstadın 25 Mayıs 1983’te hayatını kaybettiğini ve Eyüp Sultan Mezarlığında toprağa verildiğini hatırladım. 

“Vasiyet” şiirinde;

“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam; /
Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam…” diyen Necip Fazıl’ın cenazesinde mahşeri kalabalık vardı. Bazılarına göre cenazeye gelenlerin sayısı 1 milyondan fazlaydı. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazına katılanlar arasında rahmetli Turgut Özal da vardı.

Allah rahmet eylesin. İhtilâl’de “Ahlâk ve Fedakârlık” başlıklı bölümde Lenin’i şöyle anlatmış: 

“…Bu adam, antikapitalist olarak getirdiği ve devletleştirdiği şahsi mülkiyet mahrumluğunu en sert şekilde öz nefsine sindirmiş ve bütün Rusyalar’ın hakimiyken millileştirdiği ormanların ayılarından bir post’a bile sahip olmamıştır. Sefil bir mujik kılığı, yağlı bir kasket ve boyaları dökülmüş bir hastane karyolası… Böyle yaşadı.”

Necip Fazıl, Ekim Devrimi’nin lideri, Sovyetler Birliği’nin kurucusu Lenin’e düşünce olarak fersah fersah uzakken, onu ahlâk ve fedakârlık bahsinde örnek göstermekten çekinmeyen bir yürekli ve hakkaniyetli adamdı.

Ahlâk ve fedakârlık her daim aranan erdem. Günümüzde ise en çok aradığımız özellik.

CEVAP VER