Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “fındık, kuru üzüm, incir, kayısı, Antep fıstığı gibi ürünler ve depolanabilir diğer ürünlerde üretici birlikleri, TMO garantörlüğünde devreye girmeli, alım yapmalı, piyasayı düzenlemelidir. Ofis, kiraladığı veya inşa ettiği lisanslı depoları üretici birliklerine tahsis etmelidir” dedi.
Bayraktar, Birlik Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında tarımda 2017 yılını değerlendirdi, 2018 yılı beklentilerini ve üretici market fiyatlarını açıkladı. Aralık ayında, markette 42 ürünün 29’unda fiyat artışı, 9’unde fiyat azalışı, üreticilerde ise 34 ürünün 14’ünde fiyat artışı, 14’ünde fiyat azalışı meydana geldiğini, markette 4 üründe, üreticide 6 üründe fiyatların değişmediğini belirten Bayraktar, Aralık ayında fiyatı en fazla artan ürünün, marketlerde marul, üreticilerde ise mandalina olurken, marketlerde kabak, üreticilerde karnabaharın fiyat düşüşünde ilk sırayı aldığını vurguladı.
Aralık ayında market fiyatlarında maydanoz, kuru kayısı, kuru üzüm, mısırözü yağı fiyatında değişim görülmezken, fiyat düşüşünün yüzde 20,51 ile en fazla kabakta meydana geldiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kabaktaki fiyat düşüşünü, yüzde 19,28 ile sivri biber, yüzde 12,72 ile limon, yüzde 12,53 ile portakal izledi.
Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 20,63 ile marulda görüldü. Maruldaki fiyat artışını, yüzde 19,23 ile kuru soğan, yüzde 14,79 ile salatalık, yüzde 11,96 ile havuç, yüzde 11,73 ile nohut izledi.
Aralık ayında üretici fiyatlarında, ıspanak, maydanoz, limon, pirinç, kuru incir ve zeytinyağı fiyatında değişim olmazken, karnabahar yüzde 40,49 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürün oldu.
Karnabahardaki fiyat düşüşünü, yüzde 33,89 ile kabak, yüzde 29,03 ile lahana, yüzde 22,34 ile patlıcan, yüzde 21,90 ile sivri biber, yüzde 21,23 ile portakal takip etti.
Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 19,39 ile mandalinada görüldü. Mandalinadaki fiyat artışını yüzde 18,40 ile marul, yüzde 12,50 ile kuru kayısı, yüzde 11,63 ile elma, yüzde 11,11 ile yeşil soğan izledi.
Aralık ayında, üretici fiyatlarında mandalina, marul, kuru kayısı, elma, yeşil soğan fiyat artışında ilk sıraları aldılar.
Mandalinada erkenci yeni çeşitlerin hasadının tamamlanmasıyla birlikte fiyatlarda artış yaşandı. Marul ve yeşil soğanda mevsim itibarıyla hasat edilen ürün miktarındaki azalma fiyatları etkiledi.
Kuru kayısıda piyasalardaki hareketlenme fiyatlarda artışa yol açtı.
Elmada ise ürünün depoya girmesi ve ihracatta yaşanan artış, fiyatları etkiledi.
Fiyatı düşen ürünlere baktığımızda karnabahar, lahana, pırasa gibi kışlık sebzelerde hasat edilen ürün miktarındaki artışa bağlı olarak fiyatlar geriledi.
Kabak, patlıcan ve sivri biber gibi örtü altında yetişen ürünler ile havuçta talepteki daralmaya bağlı olarak fiyatlarda düşüş yaşandı.
Portakalda erkenci çeşitlerin hasadının ardından Washington tipi portakalların hasadına başlanması ile birlikte fiyatlar geriledi.
Kuru soğan ve patateste piyasalardaki durgunluk fiyatları etkiledi.”
2017 yılı fiyat değişimleri
Bayraktar, 2017 yılında, markette 38 ürünün 25’inde fiyat artışı, 13’ünde fiyat azalışı, üreticilerde ise 34 ürünün 18’inde fiyat artışı, 16’sında ise fiyat azalışı meydana geldiğini bildirdi.
2017 yılında, fiyatı en fazla artan ürünün, marketlerde mandalina, üreticide elma, fiyatı en fazla düşen ürünün ise marketlerde ve üreticilerde karnabahar olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“2017 yılında, market fiyatlarında fiyat düşüşü, yüzde 40,57 ile en fazla karnabaharda meydana geldi. Karnabahardaki fiyat düşüşünü, yüzde 36,06 ile kabak, yüzde 35,79 ile sivri biber, yüzde 35,49 ile patlıcan, yüzde 31,70 ile yeşil soğan, yüzde 27,72 ile salatalık takip etti.
Geçen yıl markette, en fazla fiyat artışı ise yüzde 50,04 ile mandalinada görüldü. Mandalinadaki fiyat artışını, yüzde 49,53 ile kuru incir, yüzde 37,30 ile kuru soğan, yüzde 34,41 ile elma, yüzde 32,03 ile domates, yüzde 25,16 ile havuç, yüzde 24,37 ile süt, yüzde 24,22 ile kuru fasulye, yüzde 21,11 ile Antep fıstığı, yüzde 20,62 ile patates izledi.
2017 yılında, üretici fiyatlarındaki değişime baktığımızda karnabahar yüzde 62,46 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürün oldu.
Karnabahardaki fiyat düşüşünü, yüzde 52,95 ile sivri biber, yüzde 52,35 ile patlıcan, yüzde 49,07 ile lahana, yüzde 46,79 ile salatalık, yüzde 44,66 ile kabak, yüzde 36,71 ile yeşil soğan, yüzde 26,71 ile kırmızı mercimek, yüzde 26,11 ile pırasa, yüzde 23,88 ile ıspanak, yüzde 20,10 ile kuru fasulye takip etti.
Geçen yıl, üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 114,93 ile elmada görüldü.
Elmadaki fiyat artışını yüzde 84,62 ile kuru incir, yüzde 64,38 ile limon, yüzde 53,85 ile kuru soğan, yüzde 50 kuru kayısı, yüzde 46,67 ile pirinç, yüzde 46,05 ile marul, yüzde 42,17 ile nohut, yüzde 36,36 ile mandalina, yüzde 29,88 ile kuzu eti, yüzde 28,26 ile zeytinyağı, yüzde 23,08 ile süt, yüzde 21,62 ile kuru üzüm izledi.
2017 yılında üretici fiyatlarında en fazla fiyat artışı elmada görüldü.
Elmanın yanı sıra kuru incir, limon, kuru soğan, kuru kayısı, pirinç, marul, nohut, mandalina, kuzu eti, zeytinyağı, süt, kuru üzüm, domates, portakal ve Antep fıstığı fiyatlarında artış yaşandı.
İhracatın hareketlenmesi elmada, kuru kayısıda fiyatları olumlu yönde etkilerken, kuru soğanda Rusya’nın ambargoyu kaldırması fiyatlarda artışla yol açtı.
Kuru incirde ürün kalitesinde yaşanan artışın yanı sıra ihracatta miktar ve özellikle değer bazında meydana gelen artış fiyatlara yansımıştır.
Limonda geçen yıl yaşanan kalitedeki düşüş nedeniyle inen fiyatlar normal seyrine döndü.
Pirinçte de geçen yıl düşen fiyatların ardından bu yıl fiyatlar kaybı telafi etti.
Marulda rekoltedeki düşüş, mandalinada erkenci çeşitlerin devreye girmesiyle birlikte hasat süresinin uzaması ve ihracattaki artış etkili oldu.
Nohutta üreticinin ürünü bekletmesiyle birlikte fiyatlar arttı.
Zeytinyağında artan tüketimin yanı sıra ihracatta yaşanan artış, fiyatlarda artışa yol açtı.”
Üretici-market fiyat farkı
Aralık ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkında portakalın yüzde 371,59 ile ilk sırada yer aldığını vurgulayan Bayraktar, şöyle konuştu:
“Üretici market fiyat farkında portakalı yüzde 321,82 ile lahana, yüzde 303,06 ile karnabahar, yüzde 292,72 ile havuç, yüzde 262,55 ile patates, yüzde 258,67 ile kuru kayısı izledi.
Bugün üreticide 58 kuruş olan portakal markette 2 lira 71 kuruşa, 37 kuruş olan lahana 1 lira 55 kuruşa, 61 kuruş olan karnabahar 2 lira 46 kuruşa, 65 kuruş olan havuç 2 lira 55 kuruşa, 58 kuruş olan patates 2 lira 8 kuruşa, 9 lira olan kuru kayısı 32 lira 28 kuruşa satılıyor.
Görüldüğü gibi üretici ile market fiyatları arasındaki tutarsızlık sürüyor.
Bu durum sürdürülemez. Devam ederse, önünde sonunda çiftçimizin üretimden kaçınmasıyla sonuçlanır. Çiftçimiz de istikrarlı bir gelir elde etmeli, tüketicimiz de makul fiyatlarla ürün tüketebilmelidir. Görünen o ki 2017 yılında da tüketicimiz, üretici fiyatlarının çok üzerinde bir bedelle ürün alabilmiştir. Mevcut durumdan hem çiftçimiz hem de tüketicimiz mağdurdur.”
Tarım ülke ekonomisindeki önemini koruyor
Günümüzde tüketim alışkanlıklarının hızla değiştiğini, nüfus artışı, tüketim alışkanlıklarının değişmesi, küresel ısınma nedeniyle gıdaya ulaşmanın önümüzdeki yıllarda daha zor ve pahalı hale geleceğini bildiren Bayraktar, “yapılan hesaplamalara göre, dünya nüfusu 2050 yılına kadar 2 milyar artarak 9,6 milyara ulaşacak. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, 2050 yılına kadar mevcut gıda tüketiminin yüzde 60 oranında artacağını tahmin ediyor. Buna karşın, dünyada tarım alanları sınırlı, toplam karasal alanın yüzde 10’unda tarım yapabiliyoruz. Verimliliği artırmak tek yol olarak görünüyor. Tarım alanlarını kirlenmeden uzak tutmak, çölleşmeyi önlemek, korumak ve sürdürülebilir tarımı gerçekleştirmek zorundayız” dedi.
Bu ortamda, Türk tarımının gerçekleştirdiği üretim, sağladığı istihdam ve ihracatla ülke ekonomisindeki önemini koruduğunu belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
“2017 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla tarımın gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı, 2016 yılındaki gibi yüzde 6,2 düzeyinde gerçekleşti. 2016 yılının tamamında yüzde 2,6 küçülen tarım sektörü, bu yılın Ocak-Eylül döneminde yüzde 3,3 büyüme yaşadı.
Tarımdaki büyümenin temel nedeni, baz etkisinin yanı sıra bitkisel üretimde yaşanan artış oldu.
Üretim, tahılda yüzde 2,4, meyvelerde yüzde 9,7, sebzelerde yüzde 1,8 arttı. Meyve üretimi ilk kez 20 milyon tonu geçti; hem sebzede hem de meyve üretiminde rekor kırıldı.
Hayvancılıkta da üretim artışı özellikle tavuk eti ve yumurtada sürerken, kırmızı et ve sanayiye aktarılan sütte düştü.
Yaş çay dahil 115,9 milyon ton olan toplam bitkisel üretim miktarı, 2017 yılında yüzde 4,4 artarak 121 milyon tona çıktı.
2017 yılında, 2016 yılına göre, ülkemizde, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı arttı.
Haziran ayları itibarıyla 2016’de 14 milyon 324 bin olan büyükbaş hayvan sayısı, 2017’de 14 milyon 817 bin başa çıktı.
Yine 2016 yılında 44 milyon 34 bin olan küçükbaş hayvan sayısı 2017 Haziran ayında 44 milyon 573 bin başa yükseldi.
Tarım sektörü, istihdamdaki önemini koruyor. Eylül ayları itibarıyla 2016’da yüzde 20,5 olan tarımın istihdamındaki payı, 2017’de ise yüzde 20,3 olarak gerçekleşmiştir.
Yine de 2017 yılının Eylül ayında her şeye rağmen tarım, 5 milyon 854 bin kişiye istihdam sağlamıştır.
Tarım, işsizliği 2,2 puan düşürerek yüzde 12,8’den yüzde 10,6’ya çekmiştir.”
Rusya ambargosunun kalkması
Tarım ve gıdada ihracatın 2016 yılında başlayan Rusya ambargosundan ve komşu ülkeler Irak ve Suriye’deki iç karışıklıklardan çok etkilendiğini vurgulayan Bayraktar, “2017 yılının Ocak-Kasım döneminde, ihracat yüzde 4,2 artışla 14,6 milyar dolardan 15,2 milyar dolara, ithalat ise yüzde 12,5 yükselmeyle 10 milyar dolardan 11,25 milyar dolara çıktı. Tarım ve gıdada Ocak-Kasım dönemleri itibarıyla dış ticaret fazlası, 2016 yılında 4,6 milyar dolarken, 2017 yılında 3,95 milyar dolara indi” dedi.
2017 yılı içinde Rusya ambargosunun birkaç ürün hariç kalkması ve ihracatın çoğu üründe yeniden başlaması çiftçimizi bir nebze de olsun rahatlattığına dikkati çeken Bayraktar, “domateste 50 bin tonluk kota ve birkaç firmaya ihracat izni verilmesi uygulaması kaldırılmalıdır. Bu konuda girişimlerin sürdürüldüğünü biliyoruz. Yalnız, tarımdaki ithalat önemli bir sorun haline gelmeye başlamıştır. İthalat, ihracattan daha fazla artmakta, tarımın verdiği dış ticaret fazlası azalmaktadır. Acilen tarım ve gıdadaki ithalat artışına önlem alınmalı, yurt içi üretim daha fazla desteklenmelidir” diye konuştu.
“Girdi fiyatları makul düzeylere çekilmeli”
Mazot, gübre, tohum, ilaç, elektrik gibi girdilerin tarımın önemli maliyet unsurları olduğunu belirten Bayraktar, şunları söyledi:
“Üretim maliyetlerinin azaltılması, girdi fiyatlarının makul düzeylere çekilmesi gerekmektedir.
Yem ve gübrede 2016 yılında sıfırlanan KDV tutarı çiftçimize yansımamıştır. KDV oranını sıfırlamak yerine KDV tutarı kadar bir meblağın çiftçimize verilmesi daha doğru olurdu.
2018 yılında tarımda destek bütçesi yüzde 13,7 artışla 14,5 milyar liraya çıkmıştır.
Girdi destekleri içinde en önemli payı mazot, gübre destekleri alıyor. 2018 yılında gübreye 953 milyon, mazota 1,5 milyar lira destek bütçesi ayrılmıştır.
Gübre kullanımı fiyata göre değişiklik göstermektedir.
2016 yılında 6,75 milyon ton olan gübre tüketiminin 2017’de gübre fiyatlarının artması sebebiyle bunun altında kalacağı tahmin edilmektedir.
Önemli bir tarımsal girdi olan gübrede, 2017 yılında fiyatlar, 2016 yılına göre yüzde 26,4 ile yüzde 37,6 arasında arttı. Gübre fiyatlarında en fazla artış yüzde 37,6 ile amonyum sülfat gübresinde gerçekleşti. Üre fiyatları yüzde 31,9 arttı.
Uluslararası gübre fiyatları, 2013 yılından itibaren gerilemeye başlamış, fiyat düşüşü 2016’ya kadar sürmüştü. 2016’nın son aylarında fiyatlar, döviz kurlarının artışının yanı sıra dünya fiyatlarının da artması nedeniyle yükselme trendine girdi.
Gübre kullanımının sürdürülebilir olması için gübre fiyatlarının makul seviyelerde tutulması gerekmektedir.
Açıklandığı gibi gübre bedelinin yüzde 40’ı destek olarak verilmelidir.
Diğer önemli girdi mazottur. Ülkemizdeki mazot fiyatları rekabet içinde olduğumuz ülkelerin çok üzerindedir. Mazot fiyatları, 2017 yılında yüzde 15,9 artarak 4 lira 40 kuruştan 5 lira 10 kuruşa yükselmiştir. Bu rakamın yaklaşık yüzde 53’ü özel tüketim vergisi ve katma değer vergisinden oluşmaktadır.
2017 yılında kullanılan mazot bedelinin yaklaşık yarısının destek olarak 2018 yılında çiftçimize ödenecek olması, çiftçimiz lehine fevkalade önemli bir gelişmedir. Karar, çiftçimiz için oldukça memnuniyet vericidir. Yalnız, desteklerden sadece Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçilerimizin yararlanması, yaklaşık 9 milyon hektar tarımsal alanın bu kapsamda olmaması önemli bir sorundur. Üretim yapan bütün çiftçilerimizin desteklerden yararlanmasının bir yolu bulunmalıdır.
Birim fiyatın düşürülmesi bakımından; elektrikte uygulanmakta olan yüzde 18 KDV, tarımda kullanılan elektrikte kaldırılmalı, pay ve fonlar alınmamalıdır.
Hayvancılık işletmelerimizin indirimli tarifeden elektrik almaları sağlanmalıdır.
Elektrik borçlarının desteklerden tahsil edilmesiyle ilgili uygulama kaldırılmalıdır.
Enerji politikaları belirlenirken üreticilerimiz mağdur edilmemelidir.
Tohumda, sertifikalı tohumluğun zamanında ve uygun bir fiyatla çiftçimize ulaştırılması tarımsal üretimin artırılması açısından önemlidir.
İthalat değerinde en çok paya sahip olan sebze tohumluğu başta olmak üzere tohumlukta dışa bağımlılık azaltılmalı, yeni çeşit geliştirmek için Ar-Ge çalışmalarına hız verilmelidir. Sebze tohumluk ve fidelerinde uygulanmakta olan KDV de diğer tohumluklarda olduğu gibi yüzde 1’e indirilmelidir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, 2017 Eylül ayı itibarıyla, tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan nakdi kredi miktarı, 83,2 milyar lira oldu.
2017 Eylül ayı itibariyle tarım ve balıkçılık sektörüne kullandırılan toplam 83,2 milyar liralık kredinin, 56,6 milyar lirası kamu bankaları tarafından, 10,1 milyar lirası yerli özel bankalar, 16,5 milyar lirası ise yabancı bankalar tarafından kullandırıldı.
Tarım Kredi Kooperatifleri ise 2017 yılı Eylül ayı itibariyle yaklaşık 7,3 milyar kredi kullandırmıştır.
Beklentiler
Bayraktar, düzenlediği basın toplantısında, çiftçinin 2018 yılındaki beklentilerini de açıkladı.
Çiftçinin, bütçe imkanları çerçevesinde desteklense de rekabet içinde olunan ülkelerin çiftçileri göz önüne alındığında destek tutarının yetersiz kaldığına dikkati çeken Bayraktar, şunları söyledi:
“Çiftçimize verilen doğrudan desteklerin Tarım Kanununda öngörüldüğü gibi gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 1’ine çıkarılması, sektörümüzün önünü açacak önemli bir gelişme olacaktır.
Desteklerdeki önemli bir husus da destek ödemelerinden kesinti yapılıyor olmasıdır. Çiftçilerimiz sanki zirai kazanç elde ediyormuş gibi desteklerden yüzde 4 oranında stopaj kesilmektedir. Bu kesinti kaldırılmalıdır.
Tarım desteklerinin miktarı kadar desteklerin zamanında açıklanması da önemli bir husustur. Çiftçilerimizin ekim yapmadan alacağı desteği bilmesi gerekir.
Üreticimizin en önemli sorunlarından biri fiyat ve gelir istikrarsızlığıdır.
Sektörde ekonomik örgütlenme güçlü değildir. Bundan dolayı tarımda üretim planlaması yapılamamakta, pazarlamada da sorunlar meydana gelmektedir.
Gelişmiş ülkelerde planlama ve talebe uygun üretim esastır. Üretici birlik ve kooperatifleri, güçlü yapılarıyla piyasayı regüle edebilmektedir. Bu örgütler, soğuk hava zincirleriyle ürünü koruyup, lisanslı depolarda depolayabiliyorlar. Böyle olunca da piyasaya ihtiyaç kadar ürün sürüyorlar, aşırı fiyat dalgalanmaları oluşmasını önlüyorlar. Talebin üzerinde üretim yapılmasına da izin vermiyorlar.
Bizde böyle bir yapı oluşmadığı için, çiftçimiz üretim planlaması yapamıyor, ürününü etkili bir şekilde de pazarlayamıyor. Ürün para edince o ürünü üreten çiftçimiz, talebin üzerinde üretim nedeniyle fiyatlar düşünce o üründen kaçıyor, başka ürüne yöneliyor. Çiftçimizin üretimden kaçtığı üründe üretim azalınca bu kez fiyatlar yükseliyor. Her iki durumda da çiftçimiz yeterli geliri elde edemiyor, kısır döngü sürüp gidiyor. Tarladan markete ürün fiyatları 4-5 kata varan oranlarda artarken, üretici yeterince para kazanamazken, tüketicilerimiz de makul fiyatlarla ürün tüketememektedir.
2017 yılında Milli Tarım Politikasıyla 941 havzada 21 ürün desteklenmesi uygulaması başlatıldı. Beklentimiz, bu modelin üretim planlamasına hizmet edecek şekle dönüştürülmesi ve etkili bir şekilde uygulanmasıdır. Planlı bir üretim yapıldığında, üretici gelir, ürünler fiyat istikrarına kavuşacaktır.
Hasat devam ederken 2017 yılında buğdayda, arpada, mısırda, yem hammaddelerinde gümrük vergilerinin düşürülmesi, ithalat yapılmamasına rağmen psikolojik olarak piyasayı olumsuz etkilemiştir. TMO’nun buğdayda müdahale alım fiyatı açıklamada gecikmesi ve hem buğday hem de mısırda beklentilerin altında bir fiyat açıklaması, piyasada fiyatları düşürmüş, üreticimizin gelir kaybına uğramasına yol açmıştır.
“TMO, gerektiğinde zaman geçirmeden piyasaya müdahale etmeli”
Bu yıl ve gelecek yıllarda da sorun yaşamaması için, TMO, gerektiğinde zaman geçirmeden piyasaya müdahale etmeli, müdahale alım fiyatını belirlerken, maliyetleri, enflasyonu ve refah payını göz önünde bulundurmalıdır. Hasat dönemlerinde ithalat söylem ve uygulamaları ülke gündeminden çıkarılmalıdır.
Baklagillerde hasat öncesi artırılan gümrük vergileri, hasadın ardından yeniden sıfırlanmıştır. Burada amaç, iç piyasada fiyatları düşürmek için ithalat değil, yerli üretimi desteklemek ve artırmak olmalıdır.
Gümrük vergilerinin kepeklerde sıfırlanması, bazı kaba yem ve küspelerde düşürülmesini de benzer şekilde değerlendirmek gerekir. Ülkemizin bu ürünlerde artık ithalata bağımlılıktan kurtulması, yerli üretimle ihtiyacı karşılaması esas olmalıdır.
Önemli bir ürün grubu olan narenciyede ihracat iadeleri bir an önce açıklanmalı, yeterli miktarda ve nakit olarak verilmelidir.
Zeytin ve zeytinyağında her ne ad altında olursa olsun ithalata izin verilmemelidir. Özellikle bu yıl hem zeytinde hem de zeytinyağında rekor bir üretim beklenirken, yapılacak ithalat, çiftçimizi olağanüstü zor duruma düşürecektir.
Çayda, tüm havzada organik üretime geçilmesi durumda üreticimizin önemli ölçüde verim kaybı oluşacaktır. Bu verim düşüşünün yol açacağı gelir kaybı telafi edilmeden, organik tarım uygulamasının getireceği ek masraflar karşılanmadan tüm havzanın organik tarıma geçirilmesi çiftçimizin mağduriyetine neden olacaktır.
İhracatımız açısından çok önemli olan fındık, kuru üzüm, incir, kayısı, Antep fıstığı gibi ürünlerde, fiyat istikrarı sağlanmalı, ihracatta mevcut pazarlar korunurken, yeni pazarlar araştırılmalı, ihracat destekleri artırılmalı, ürünler katma değer kazandırılarak ihraç edilmelidir. Bu ürünlerde ülkemizin mukayeseli üstünlüğü korunmalı, kaliteden ödün verilmemelidir. Bu ürünlerde devletin etkin müdahalesi sağlanmalıdır. TMO’nun, bu ürünlerde yapacağı müdahalelerde, gecikmeden, hızlı bir şekilde ve makul bir fiyatla piyasaya girmesi üreticimizin zarar etmesini önleyecektir.
Hatta fındık, kuru üzüm, incir, kayısı, Antep fıstığı gibi ürünler ve depolanabilir diğer ürünlerde üretici birlikleri TMO garantörlüğünde devreye girmeli, alım yapmalı, piyasayı düzenlemelidir. Ofis, kiraladığı veya inşa ettiği lisanslı depoları üretici birliklerine tahsis etmelidir.
Tüm bitkisel ürünlerimizde verimi artırmak üzere politikalar oluşturulmalıdır. İhracat, tarımımız açısından önemli bir unsur haline gelmiştir. Bu nedenle, dış pazarların talep ettiği tür ve çeşitlere yönelik üretim artırılmalı, modern teknik ve teknolojiler kullanılmalıdır. Standardizasyon, ambalajlama ve paketleme sağlanmalı, depolama olanakları artırılmalı, nakliye masrafları desteklenmelidir. Ürün kaybı en aza indirilmeli, bitki hastalık ve zararlılarıyla etkin mücadele edilmeli, rezidü tolerans sınırlarının aşılmasına izin verilmemelidir.
Artan ithalat da tarımımız açısından sorun teşkil etmektedir. İthalatın düşürülmesi için pamuk, yağlı tohumlar başta olmak üzere üretim açığımız bulunan ürünlerin üretime ağırlık verilmelidir. Bu ürünler daha fazla desteklenmelidir.”
Kredi borçları
Son yıllarda çiftçinin sürekli afetlerle uğraşmak zorunda kaldığını vurgulayan Bayraktar, şöyle konuştu:
“Afetler nedeniyle yeterli geliri elde edemeyen çiftçilerimizin çoğunluğu, kullanmış olduğu kredilerin geri ödemelerini de tam olarak yapamamıştır. Çeşitli sebeplerle kredi borçlarını geri ödeyemeyen çok sayıda çiftçimiz de bulunmaktadır.
Çiftçi borçların yapılandırılmasıyla ilgili kanundan, çiftçilerimizin çok az bir bölümü, Ziraat Bankası’na olan borçların sadece yüzde 1’i, Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların ise yüzde 5’i yararlanabildi. Ziraat Bankası’nın ödenemeyen kredilerin takibe düşmesini beklemeden çiftçiye yeni kredi açması sebebiyle bu oran düşük kalmıştır.
Üretimin devamı için Türkiye genelinde 1 Ocak 2017-31 Aralık 2017 tarihleri arasında meydana gelen tabii afetlerde ekilişleri, ürünleri, hayvan varlıkları, tesisleri ve seraları en az yüzde 30 oranında zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerimizin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kapsamındaki borçları, yüzde 3 faiz tahakkuk ettirilmek suretiyle bir yıl ertelenmiştir.
Tabii afetlerden kaynaklı borçların ertelenmesine ilişkin kararnameden de üreticilerimizin önemli bir kısmı faydalanamamıştır.
Erteleme Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından kullandırılan düşük faizli kredileri kapsamaktadır. Ziraat Bankası’ndan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kredi alan ancak ürünlerini tarım sigortası yaptıramadığı için düşük faizli kredi kullanılamayan üreticilerimiz ile 2017 yılında diğer bankalardan kredi kullanan üreticilerimiz erteleme kararından yararlanamamıştır.
Çiftçimizin finansmanda yaşadığı sıkıntıların giderilmesi için,
Üst üste afet yaşayan çiftçilerimizin borçlarını bir defada ödeme imkanı yoktur. Doğal afet yaşayan çiftçilerimiz ile çeşitli nedenlerle borçlarını çevirmekte zorlanan çiftçilerimizin, ÇKS kaydı olsun olmasın kamu bankaları ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları faizsiz olarak uzun vadeye yayılarak yapılandırılmalıdır.
Özel bankaların da tarımsal kredilerde borç erteleme ve yapılandırma kapsamına alınması sağlanmalıdır.
Üreticilerimize faizsiz yeni uzun vadeli kredi imkanları sunulmalıdır.
Tarım sigortaları
Tarım sigortalarında sigorta yaptıran üretici sayısı artmakla birlikte henüz istenilen düzeye gelinememiştir. Ülkemizde Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı toplam alan dikkate alındığında sigortalanma oranı hala yüzde 20’dir.
2017 yılında, 81 ilin tamamında Birliğimizin girişimleriyle, kuru tarım alanlarında ekili buğday ürünü kuraklık verim sigortası kapsamına alınmıştır. Ancak kuraklık verim sigortası çiftçimizin taleplerini karşılamaktan uzak kalmıştır.
Tarım sigortası yaptıramayan veya yaptırmak istese de sigorta kapsamında yer almayan risklerle karşı karşıya kalan üreticilerimiz doğal afetler karşısında yeteri kadar korunamamaktadır. Kapsamda olmayan risklerle karşılaşan üreticilerimizin zararlarını devlet karşılamalı, kapsamda olan risklerde de prim ve ödenen tazminat miktarları yeniden gözden geçirilmeli, çiftçinin ödeyebileceği düzeyde tutulmalıdır.
Tarım arazilerinin korunması
Tarımın önemli yapısal sorunlarından biri de tarım arazilerimizin, miras hukukundan kaynaklanan olumsuzluklar nedeniyle, çok parçalı ve dağınık yapısıdır.
Verimli tarım arazilerinin korunması çok önemlidir. Ülke olarak tarım arazilerimizi iyi koruduğumuzu söyleyemeyiz. 1990 yılından bu yana 4 milyon hektarın üzerinde tarım alanı kaybettik. Artık kaybedecek bir metrekare bile tarım alanımız bulunmamaktadır.
Bu açıdan, büyük ovaların SİT alanı olarak ilan edilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Bu kapsama alınacak ova sayısının 184’den 250’ye çıkarılacağının ifade edilmesi oldukça önemlidir. Bizce, tüm ovalar bu kapsama alınmalı ve tarım dışına bir karış toprak bile çıkarılmamalı, bu ovalar hassasiyetle korunmalıdır.
Sulama
Ülkemizde 8,5 milyon hektar teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek tarım arazilerimizin halen 2,15 milyon hektarını gerekli sulama altyapı yatırımları tamamlanmadığı için sulanamamaktadır.
GAP, KOP, DAP gibi büyük sulama yatırımlarını da içeren projelerinin bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Ülkemiz, sulama yatırımlarını tamamlaması halinde nadasa ayrılan birçok alan tarım için kullanılabilecek, başta yağlı tohumlar ve pamuk olmak üzere üretim açığımız bulunan çok sayıda üründe üretim patlaması yaşanacaktır.
Ayrıca önemli su kayıplarına neden olan ekonomik ömrünü tamamlamış sulama yatırımları acilen yenilenmeli, yüzde 60’lara varan oranlarda tasarruf sağlayan basınçlı sulama sistemleri yaygınlaştırılmalıdır.”
“Süt üretimi ve fiyatları acil çözülmesi gereken bir sorun haline geldi”
Süt üretimi ve fiyatlarının acil çözülmesi gereken bir sorun haline geldiğini bildiren Bayraktar, “çiğ sütten üreticinin eline 2014 Temmuz ayında 1 lira 15 kuruş geçerken, fiyat, kimi aylarda bazı yerlerde 70-80 kuruşlara kadar inmiş, Eylül 2017’ye kadar da hiçbir zaman bu seviyeye ulaşmamıştır. Eylül ayında ortalama 1 lira 14 kuruş olan çiftçinin eline geçen çiğ süt fiyatı, bugün itibariyle 14 kuruş artarak 1 lira 28 kuruşa çıkmıştır. Hala 1 liradan süt satan üreticilerimiz de bulunmaktadır” dedi.
Bugün itibariyle süt yemi fiyatının ortalama 1 lira 13 kuruş olduğuna dikkatin çeken Bayraktar, “süt/yem paritesinin 1,5 olması gerektiğini uzmanlar da dile getiriyor. Bu durumda, üreticinin eline geçen çiğ süt fiyatı 1 lira 28 kuruş değil, 1 lira 69 kuruş olmalıdır. Sorunun çözümü için derhal çiğ süt fiyatları tekrar gözden geçirilmeli ve makul düzeylere çıkarılmalıdır. Bunun yanı sıra süte verilen teşvik priminde de indirim yapılmıştır. Soğutulmuş süte verilen 8 kuruşluk destek, 4 kuruşa indirilmiştir. Üreticinin en çok desteğe ihtiyaç duyduğu bu dönemde, bu karar yeniden gözden geçirilmelidir” diye konuştu.
Hayvancılıkta yerli üretim korunmalı
“Hayvancılıkta yerli üretim korunmaz, üretim sekteye uğratılır, ahırlara yeni besi hayvanları konulmazsa, besicimiz üretimden kaçarsa o zaman ette bugünkü fiyatları bile arar, eti daha pahalı yeriz” diyen Bayraktar, şunları söyledi:
“Bunun telafisi on milyarlarca dolarla bile yapılamaz, ülke ithalata her yıl çok büyük miktarlarda döviz harcamak durumunda kalır.
2010-2017 döneminde ithalata 5 milyar dolardan fazla döviz gitmiştir. Yerli üretimi artırmamız ve ithalata son vermemiz şarttır. Hayvancılıkta daha fazla üretim için hayvan sayısını ve verimliliği artırmak zorundayız.
Kırmızı et ihtiyacının karşılanması için küçükbaş hayvancılığa da ağırlık verilmelidir. Hükümetimizin son zamanlarda küçükbaş hayvancılığa verdiği destekleri çok olumlu buluyor ve önemsiyoruz. Desteklerin artarak devam etmesini bekliyoruz.
Küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi için meraların korunması ve ıslah çalışmaların hızlandırılması gerekir.
Kanatlı sektörü
Kanatlı sektöründe ülke içi tüketim belli noktalara ulaşmıştır. Sektörün kapasitesi ülke ihtiyacının çok üzerindedir. Hem teknoloji hem altyapı hem de potansiyel olarak rahatlıkla dünya ülkeleriyle rekabet edebilecek seviyede olan kanatlı sektörümüz, başta Ortadoğu olmak üzere çok sayıda ülkenin kanatlı eti ve yumurta ihtiyacını karşılayabilir. Yalnız, sektörde üretim de ihracat da artarken, üreticinin kar marjındaki sorunun devam etmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Mevcut kar marjlarıyla üretici, yatırım karşılığını 30 yılda ancak alabilmektedir. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Bu sorun çözülmelidir.”
Sorular
Bayraktar, toplantıda basın mensuplarının sorularına verdiği cevaplarda, besi hayvanına destek verileceğinin açıklandığını, et üretiminin desteklenmesi gerektiğini, üretim 1 milyon tonun altına düşmesine karşın 1,5 milyon tonluk üretime ihtiyaç duyulduğunu bildirdi.
Mazota yüzde 50 destek öngörüldüğünü belirten Bayraktar, “bundaki problem ÇKS kayıtlı olmayan ve üretim yapan üreticilerin desteklerden yararlanamıyor olması. Bunların destek kapsamına alınması önemli… Bunun için gayretlerimiz, Tarım Bakanlığımızdan taleplerimiz devam ediyor. Veraset ilamı var intikalini yaptırmamışlar. Muvafakatname alabilir ama varisler bulunamıyor. İntikalini yaptırsalar problem yok. Bir de bunun dışında ecri misil ödeyerek üretim yapan üreticilerimiz var. Hazine arazileri üzerinde yapanlar ecri misil ödemelerine rağmen yararlanamıyorlar. Şunu sağladık, Hazine ile sözleşme yapıyorlarsa o zaman yararlanabiliyorlar. Eskiden komisyonlar oluşurdu, Komisyonlarda Ziraat Odası olurdu, Mal Müdürü, Tarım Müdürlüğü, diğer kamu kuruluşları vardı. Bunlar gider alanda tespit yaparlardı. İlgili şahıs üretim yapıyor mu diye… Üretim yaptığı tespit edilene destek verilirdi. Böyle bir sistem öneriyoruz. Böyle bir şey olursa üretim yapan ve desteklerden yararlanamayan üreticilerimiz de hiç olmazsa bu desteklerden yararlanmış olur. Daha kaliteli daha verimli üretim yapmış olurlar destek alırlarsa.
Komisyonlar oluşturulunca birkaç ayda biter. İnşallah bunu sağlarız. 15 milyon hektar ÇKS kapsamında kayıtlı, 9 milyon hektar ÇKS dışında üretim yapılıyor. Ciddi bir rakam.”
Ülke tarımının çok büyük bir potansiyeli var
Ülke tarımının önemli sorunları bulunmakla birlikte çok da büyük bir potansiyeli olduğunu vurgulayan Bayraktar, “çiftçimiz, bütün zor şartlara rağmen üretimden kopmuyor. Çalışıyor, üretiyor ama yeterince para kazanamıyor. Çözülmesi gereken yapısal sorunlarımız var. Maliyetler çiftçilerimizi zorluyor. Yeterli destek verilirse, ülkemiz dünya çapında bir üretime ulaşabilir, ihracatta ön sıralarda yer alabilir. Bunun için, sorunlara yoğunlaşmalı, milletçe el ele omuz omuza vermeli, birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Böyle hareket ettiğimiz takdirde, 2018 yılı çok daha iyi bir yıl olacaktır. Buna yürekten inanıyorum. Tüm çiftçimize, 2018 yılında doğal afetlerden uzak, bereketli, sorunsuz bir yıl diliyorum” dedi.