MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, geçen hafta sonu yaklaşık 2,5 milyon kişinin yükseköğretim sınavına katıldığını hatırlatarak, her gencin hedeflediği üniversiteye girip hayallerinin gerçek olmasını diledi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Evlatlarımızın hayatını iki günlük bir sınava mahkum etmenin de adil ve hakkaniyetli bir yanı bize göre yoktur. Gençlerimizi ve ailelerini endişe ve strese sokan yürürlükteki sınav sistemi yeni baştan ele alınmalı; bu kapsamda okul öncesi süreci de hesaba katan bir eğitim ve öğretim modeliyle her evladımızın ilgi alanına uygun üniversite eğitiminin sınavsız temini sağlanmalıdır. Demem odur ki üniversite sınavı tamamen kaldırılmalıdır.” dedi.
Üniversiteyi kazanmanın bir başlangıç, hayatı şekillendirecek mühim bir kavşak noktası olacağını ifade eden Bahçeli, “Fakat Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ndan arzulanan sonucu alamamak da dünyanın sonu değildir.” diye konuştu. MHP Genel Başkanı Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türk gençliğindeki cevherin, süresi sınırlı bir ölçme sınavıyla ortaya çıkacağını zannetmek elbette makul ve mantıklı bir durum sayılamayacaktır. Yalnızca üniversite sınavıyla hayatın asıl ve zorlu taraflarını anlamak ve kavramak, hatta üstesinden gelineceği zehabına kapılmak hiç kuşku yok ki hem yanlış hem de yanılgıdır.
Evlatlarımızın hayatını iki günlük bir sınava mahkum etmenin de adil ve hakkaniyetli bir yanı bize göre yoktur. Gençlerimizi ve ailelerini endişe ve strese sokan yürürlükteki sınav sistemi yeni baştan ele alınmalı; bu kapsamda okul öncesi süreci de hesaba katan bir eğitim ve öğretim modeliyle her evladımızın ilgi alanına uygun üniversite eğitiminin sınavsız temini sağlanmalıdır. Demem odur ki üniversite sınavı tamamen kaldırılmalıdır. Türkiye’de devlet ve vakıf üniversitelerinin toplam sayısı 207’dir. Açık öğretim de dahil olmak üzere toplam üniversitelerin kontenjan sayısı 1 milyonu aşmaktadır. Hatta pek çok üniversitenin kontenjanı dolmamaktadır. Türkiye sınavsız üniversiteye geçişi başarabilecek üniversite zenginliğine ve yeterliliğine sahiptir.”
Çoktan seçmeli testlerle Türk gençliğinin karakter ve kabiliyetinin değerlendirilemeyeceğini, onların bir nevi yarış atı gibi görülemeyeceğini vurgulayan Bahçeli, bu konudaki görüş ve önerilerini açıkladı.
Bahçeli, ilk ve ortaöğretimde etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak, uygulanacak müfredat ile ortaöğretim başarısını ve ortaöğretim sonunda yapılacak olgunlaşma sınavını esas alan, fırsat eşitliğini ve adaleti gözeten üniversiteye geçiş sisteminin uygulanması gerektiğini belirtti.
Üniversitelerin, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan, bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan, bu yönüyle de Türkiye’nin gelecek ümidi olan eğitim ve öğretim kurumları haline dönüşmesinin amaçlanması gerektiğini dile getiren Bahçeli, şöyle devam etti:
“Gençlerimizi sınavdan sınava sokarak geleceğin kilitlerini açamayız. Mesela Erzurum Pasinler’deki bir evladımızla İstanbul’da kurulu bulunan özel bir kolejden mezun olmuş bir evladımızın şartları aynı olmadıktan sonra üniversite kapılarında umutları kaybolmuş nice gencimizin birikeceğini görmek zorundayız.
Artık üniversite sınavlarına neşter vurmanın zamanı gelmiştir. Her önüne gelen Z kuşağından bahsediyor, ancak Türk gençliğinin içine düştüğü sınav kuyusundan nasıl çıkacağını nedense hiç kimse konuşmuyor, bunu da mesele etmiyor. Buna karşılık Milliyetçi Hareket Partisi dert etmiş, Türk gençliğinin sınav maratonlarında eriyip gitmesine gönlü ve vicdanı razı olmamıştır. Kaldı ki bu düşüncemiz yeni değildir. Gençlerimize başarı dileyelim, Allah’tan zihin açıklığı vermesini niyaz edelim, ama dönüp bizlere düşen sorumluluğun da farkına ve bilincine varalım. İstemek kolaydır, peki bizler ne yapıyoruz? Hangi yaraya merhem olabiliyoruz? Göz nurumuz, istikbalimizin güvenceleri sevgili gençleri kuru kuruya değil, onların gerçek ihtiyaç ve taleplerini bihakkın karşılayarak tutarlılığımızı ve onlara yönelik vefamızı gösterebiliriz. Bu düşünceden hareketle siyasi muhataplarımıza çağrımdır, gelin bu üniversite sınavlarını kaldıralım. Gençlerimizi daha fazla yormayalım, bunaltmayalım, onların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorun yaşamalarına müsaade etmeyelim.”
Gençliğe yapılacak yatırımı, Türkiye’nin geleceği için en önemli yatırım olarak gördüklerine dikkati çeken Bahçeli, gençlerin eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik ve serbest zamanlarının değerlendirilmesiyle ilgili sorunlarının çözüme kavuşturulmasını istediklerini de kaydetti.
Devlet Bahçeli, gençlerin ilköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki yönlendirme çerçevesinde ve yetenekleri ölçüsünde istedikleri bölümlerde yükseköğretime kavuşmalarını, üniversite öğrencilerinin ise kendileri ile ilgili kararlara katılmalarını sağlayacak platformlar oluşturulmasını, okul yönetimi, öğretim elemanı ve öğrenci arasındaki diyaloğu sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesini hedeflediklerini söyledi.
Bahçeli, “Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip, manevi ve kültürel değerlerimizi özümsemiş, düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni gelişmelere açık, sorumluluk duygusu ve toplumsal duyarlılığı yüksek, bilim ve teknoloji üretimine yatkın, girişimci, demokrat, kültürlü ve inançlı nesillerin yetiştirilmesi Türkiye’nin büyüme, kalkınma ve yükselme gayesini kamçılayacaktır. İnancımız, irademiz ve eğitim politikalarımızın temel ilkeleri bunlardan ibarettir.” görüşünü paylaştı.
Eğitim ve öğretimde imkan ve fırsat eşitliği sağlanarak bütün çocuk ve gençlerin ilgi, eğilim ve yetenekleri doğrultusunda hayata hazırlanması gerektiğini dile getiren Bahçeli, onların “çakmak çakmak parlayan gözlerine” baktıklarında “Z” kuşağı değil, onur, fedakarlık, ahlak, çalışkanlık, vatanseverlik ve zeka ile “Bir Türk dünyaya bedel” sözünün azmini gördüklerini vurguladı.
Bahçeli, Türk gençliğini istismar hesaplarına alet etmeyi planlayanların oyunlarını bozmak için tetikte beklediklerini de belirterek, “Biz onların geleceğini inşa ve ihya etmek için üzerimize düşen görevleri müsterih bir vicdanla yerine getirmenin çabasındayız. Belki anneleri, babaları kadar olamasa da Türk gençliğini çok seviyoruz, hangi fikir ve düşünceyi savunurlarsa savunsunlar alayını bağrımıza basıyoruz.” ifadesini kullandı.
MHP lideri Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 25 Haziran 2021 Cuma günü, Twitter mesajıyla “gençleri galeyana getirmek için fitne tezgahını açtığını” söyledi.
YKS’ye bir gün kala gençleri kışkırtmaya, tahrikleri diri tutmaya, asparagas bir haberi yaymaya niyetlenen Kılıçdaroğlu’nun yaş tahtaya basmakla kalmadığını, kendini de rezil ettiğini dile getiren Bahçeli, “Kazın ayağı hiç de Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi değildi. Yalan makinesi yine tekleyip su kaynattı.” ifadesini kullandı.
Türkiye ile Katar arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması’nın, 27 Mayıs 2007 tarihinde imzalandığını hatırlatan Bahçeli, “Bu anlaşmanın hükümleri dikkate alınıp, askeri sağlık alanında iş birliği tesis etmeyi arzu ederek 2 Mart 2021 tarihinde Doha’da imzalanan, Türkiye ile Katar arasında ‘Askeri Sağlık Alanında Eğitim ve İşbirliği Protokolü’ kapsamında sadece askeri personelin Türkiye’de eğitim alması kararlaştırılmıştı. Yani, Katarlı gençlerin sınavsız tıp okumaları gerçek dışı bir iddiaydı. Böyle bir şey kimsenin aklının ucuna da gelmemişti. Bu yalanı haberleştiren bazı haber siteleri ise hemen U dönüşü yapmışlar ve özür dilemişledir. Ancak Kılıçdaroğlu’ndan ses seda hala ve henüz çıkmamıştır. En küçük utanma emaresi de görülmemiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ahlak ve etik kaygısı taşıyorsa, dürüst ve namuslu bir siyaset yaptığına inanıyorsa Türk gençliğinden, YKS’ye girenlerden derhal özür dilemek mecburiyetinde olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kılıçdaroğlu’nun foyası ortaya çıkmış, ipliği de pazara düşmüştür. Gençlerimize ayıp etmiş, yanlış yapmış, sonuçta vebal altına girmiştir. Türk gençliğini kandırmaya, manipüle etmeye, sahtekarlıkla akıllarını çelmeye hiç kimsenin cüreti yetmeyecektir. Pinokyo olsa burnu büyürdü, ne yazık ki CHP’nin Genel Başkanı’dır, ama milli irade bu zihniyet faillerinin sandıkta burunlarını sürtmesini de çok iyi bilecektir.
Geçen haftaki grup konuşmasında, ‘Bahçeli’yi çok zaman muhatap almayı doğru bulmam’ diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, bilesin ki senin karanlık muhataplarını ayrıntısıyla biliyorum, sana da acıyorum. O melun muhataplarının arasına şahsımı zaman zaman almandan da hem rahatsızım hem de kaygılıyım. İşin doğrusu bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Geç bunları Sayın Kılıçdaroğlu, vazgeç bu dilden, bırak bu sahte mağrur edebiyatını.
Bize yönelik diyor ki ‘Süleyman Şah Türbesi’nden kaçanları alkışladın, bayrağı indirenleri alkışladın’. O dönem ki sözlerimi göz ardı ederek yalana yine bel bağlamış. Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili neler neler söylediğimi sen bilsen ne yazar bilmesen ne çıkar; millet biliyor, ecdat biliyor, tarih biliyor, şerefi taç yapmış herkes, her insanımız biliyor. Kılıçdaroğlu’na açık bir teklif sunuyorum: Kendisini her kim tutsak almışsa, kimler zincire vurmuşsa, korkmasın bize itiraf etsin, bunu yapamıyorsa telgraf çeksin ya da bir ulak göndersin, yardımsa yardım edelim, ‘imdat’ diyorsa elinden tutalım, yeter ki maruz kaldığı girdaptan çıkabilsin. Çok samimi ifade ediyorum, diyet borcu varsa ödeyelim, fidye istiyorlarsa karşılayalım, boyunduruktan kurtaralım. Yazık oluyor kendisine, heba olup gidiyor, göz göre göre kürek mahkumuna dönüşüyor. Atarı gideri bırak Sayın Kılıçdaroğlu, boş boş konuşmaktan da vazgeç, mertçe bize derdini söyle; söyle ki şifa olalım, söyle ki sana kol kanat gerelim, ihanet tünelinden çekip alalım. Kirişi kırıp ille de sığınacak bir liman arıyorsan altı delik takanla Cumhur İttifakı’nın sahillerine yanaşabilirsin, siyasi itirafçı olabilirsin, pişmanlık kanunundan da elbette istifade edebilirsin.”
Bahçeli, teröriste “terörist”, katile de “katil” dediklerini; eğer diyemezlerse kahramanların yüzüne bakamayacaklarını, şehitlerin aziz hatıralarını layıkıyla sahiplenemeyeceklerini belirtti.
Herkes sussa bile sonuna kadar konuşacaklarını dile getiren Bahçeli, “Bir kahraman düşününüz. Yanında iki arkadaşı olması hasebiyle onlara zarar gelmemesi için sırtını dönüp bombanın patlayarak bacağını koparmasını göze alan, buna da gönüllü şekilde talip olan bir millet evladını lütfen bir anlığına da olsa hayalinizde canlandırınız. Yusuf Yayla kardeşimizin sağ ayağı diz altından ampüte olmuştur.” dedi.
Bu kahramanlık abidesinin, “Allah’a şükür beterin beteri vardır. Ben bununla kurtuldum. Devlete sadece bacağımız değil, kolumuz, bedenimiz, canımız feda olsun” dediğini; Afyonkarahisar’da yaşayan, aynı zamanda emekli uzman çavuş olan babası İlyas Yayla’nın da “Allah’a bin kere şükürler olsun, gururluyuz, onurluyuz. Rabb’im bizlere nasip etmedi, oğluma nasip etti. Bundan sonra daha iyi olur inşallah. Birlikte olacağız, beraber olacağız, ailecek, komşularımla inşallah ayağa kaldıracağız” ifadesini kullandığını aktaran Bahçeli, “İşte baba budur.” diye konuştu.
“Merak etmesin, Yusuf’umuzu hep birlikte ayağa kaldıracağız” diyen Bahçeli, “Teröriste methiye düzen baba nerede, kahraman evladının fedakarlığından iftihar eden baba nerede? Gece gündüz gibi karşımızda olan bu farkı kalbi kararmamış, vicdanı satılmamış, aklı kiralanmamış, vatana ve millete düşman kesilmemiş her insanımız görecek, hakkı da teslim edecektir. Teröristlere, milis iş birlikçilere övgüler düzenler nasılsınız, iyi misiniz? Yusuf kardeşimizin kopan bacağı hakkında tek bir söz söyleyecek, en azından üzüntülerinizi paylaşacak bir insaf ve iffete sahip misiniz? Milis iş birlikçiler sizin olsun, alın tepe tepe istismar edin, ama unutmayın ki Yusuflar bizimdir, şehitler bizimdir, gaziler bizimdir, bu vatanın kahraman neferleridir.” görüşünü paylaştı.
Artık şehirde, kırda, sınır ötesinde, dağda, ovada yuvalanmış hainlerin kökünü kazımanın şart olduğunu vurgulayan Bahçeli, kahraman güvenlik güçlerinin bu kararlılıkta olduğunu kaydetti.
Bahçeli, Pençe harekatlarıyla Irak’ın kuzeyinde 40 kilometre derinliğindeki ilk kuşakta tutunamayan PKK terör örgütünün, Erbil’den Süleymaniye’ye uzanan ikinci kuşakta sıkıştığını ifade ederek, “Bölücü terör örgütünün Irak’taki sözde özsavunma güçlerinin sorumlusu olan terörist Ulaş Doğan’ın Süleymaniye’de nokta operasyonla imhası, hainlerin sonunun geldiğine açık delildir. Yedi düvel karşımızda hizalansa da Türkiye bu terör musibetinin üstesinden gelecektir. Kanlı niyet ve hedeflerini demokrasi projelerinin içine istifleyen yerli ve yabancı terör muhipleri asla ama asla başaramayacaktır. Kalemizi yıkamayacaklar, kavlimizi bozamayacaklar, sahte demokrasi rötuşuyla Türkiye’yi and olsun deviremeyecekler.” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünyada güç blokları arasındaki gerilim yoğunlaşırken, çok kutuplu bir dünyanın ekonomi-politik tasarımıyla birlikte siyasal dizaynın da özellikle Türkiye aleyhine cereyan ettiğini söyledi.
Türkiye’nin, AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde yine ihmal edildiğini belirten Bahçeli, zirve metninde, Türkiye’nin tam üyelik hedefine hiçbir atıf olmadığını aktardı. Bahçeli, adalet değerlerinden tamamen kopan AB’nin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı hareketlerden uzak durmasını, aksi halde yaptırımların devreye gireceğini söylemesini, “ileri düzeyde bir tehdit” olarak niteledi.
Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi konusunda bir ilerleme iradesi taşımadığının da iddia edildiğini kaydeden Bahçeli, “Anlaşılan AB ile ilişkiler düğümlenmiştir. Mazlumlar, AB’nin gündem başlıkları arasında yer almamıştır. Bu çıkar ittifakı para vererek ‘göçmenleri Türkiye’de nasıl tutarım’ arayış ve amacındadır.” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki grup konuşmasında garip bir açıklama yaparak, “Suriyeli göçmenleri yurtlarına göndermek için ihtiyaç duyulan finansmanı AB’den alacaklarını ve kendisine söz verildiğini” söylediğini anımsatan Bahçeli, “Bu neyin sözüdür? Bu söz nasıl verilmiş, hangi yetkiyle alınmıştır? Türkiye’nin Suriyeli mültecilere konut yapması dahi AB tarafından kabul edilmemişken, Kılıçdaroğlu’nun söz almasını nasıl yorumlamak lazımdır?” sorularını yöneltti.
Bahçeli, “AB’ye üyeliğimiz oldu oldu, olmazsa kendi yol haritamızı kendimiz çizeriz, kendi söküğümüzü kendimiz dikeriz, başkent Ankara’nın kriterleriyle insanlık aleminde biz de varız demeyi sürdürürüz.” görüşünü paylaştı.
ABD’de “Türk Demokrasi Projesi” adıyla yeni bir düşman kamp kurulduğunu ve bu şer odağının kendisini “Türkiye’nin son zamanlarda demokrasiden otoriterliğe dönüşmesine cevap olarak oluşturulmuş, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan uluslararası politik örgüt” olarak tarif ettiğini vurgulayan Bahçeli, “Partizan değillermiş, fakat şerefsiz oldukları ayan beyan ortadadır.” ifadesini kullandı.
Bir ara “Dalton” diye de tanımladıkları sabıkalı kovboy Bolton’ın ise “Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi” diyecek kadar şizofren belirtileri gösterdiğini dile getiren Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunlar Türkiye’ye demokrasi getireceklermiş. Kılıçdaroğlu da zamanlamaya dikkat ediniz, geçtiğimiz hafta İstanbul’da yaptığı konuşmada Türkiye’ye dostlarıyla beraber demokrasi getireceğini ifade etmişti.
15 Temmuz’da hükümet devrilirse üzülmem diyen at hırsızı Dalton ‘alarma geçmenin vakti geldi’ sözleriyle, kime mesaj veriyor? Kimlere sinyal yakıyor? Bu derneğin görünmeyen, ismi paylaşılmayan üyesi olduğundan kuşkulandığımız Kılıçdaroğlu’na yeni bir talimat listesi mi dayatıyor? Alarma geçip de ne yapacaksınız? Neyi planlıyorsunuz? Yeni kaos planlarını mı devreye sokacaksınız? Bu ne alçaklıktır? Bu nasıl bir ahlaksızlıktır? Küstahlığın bu derecesi nasıl sineye çekilecektir? Bunlar Türkiye’yi ne sanıyor? Hodri meydan, haydi geçin alarma, Allah şahit olsun, geçtiğiniz anda yerin yedi kat dibine alarm vere vere girmeyi peşinen hesaba katın, bunu da göze alın. Öyle yağma yok, Türkiye’de alarma geçmek, yani ‘demokrasi’ diyerek demokrasi dışı arayışları teşvik etmek emperyalizmin yerle yeksan edilecek kumpasıdır. Seçimlerin öne alınma taleplerinin, İP Başkanı’nın Rize’deki provokasyonlarının, İzmir HDP il binasında yaşanan cinayetin, suç ve terör örgütlerinin faaliyetlerinin, FETÖ güdümüyle başını kaldıran bunak Dalton ve ekibinin sözde demokrasi projesinin ara unsurları olduğunu görüyor ve değerlendiriyoruz.
Ülkemizi her türlü müdahaleye müsait hale getirme hususunda bir mücadelenin tedavülde olduğunu öngörüyoruz. Türk siyasetine sürülmek istenen lekeleri, Meclis’in mehabetini tartışmaya açma girişimlerini bu kapsamda ele alıyor ve Türkiye’nin beka düzeyinde bir psikolojik harekata maruz kaldığını düşünüyoruz.”
Bahçeli, geride bırakılan üç yıllık süre zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, devlet yönetimine denge ve sürat, kuvvetler ayrımına da derinlik ve netlik kazandırdığını belirtti.
Dünya siyaset tarihinde, kansız, kavgasız, kargaşasız, ilaveten demokratik katılım ve çoğulculuk prensiplerine müzahir bir sistem değişikliğinin nadiren görüldüğünü vurgulayan Bahçeli, Türkiye’nin bunu başardığını dile getirdi.
Bahçeli, “Yeni hükümet sistemi refah, bereket ve bolluk demektir; huzur, ufuk ve umut demektir; istikrar, irade ve dik duruş demektir. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem arayışları israftır, iflastır, inkardır, ilkelliktir, hatta izansızlık ve insafsızlıktır.” sözlerini sarf etti.
İYİ Parti’nin görüşüne göre, seçim ittifakı yerine sistemi iyileştirme ve güçlendirme adına “koalisyon protokolü” öngörüldüğünü kaydeden Bahçeli, “Madem bu kadar koalisyon protokolü yapmaya meraklılar, o halde milletimizin karşısına çıkıp hangi partilerle, hangi ölçekte ve hangi hedefler çerçevesinde koalisyon yapacaklarını açıklasınlar da bilelim ve öğrenelim.” diye konuştu.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, şöyle devam etti:
“2023 yılındaki seçimlere ortak adayla mı, yoksa ayrı ayrı mı girecekler? Ortak adayla gireceklerse, bu gizemli ve gizli tutulan Cumhurbaşkanı adayı kimdir? Bu kapsamda bir isim üzerinde uzlaşma sağlanmış mıdır? Hadi hükümet oldular diyelim, kabineyi hangi partilerle kuracaklar? Dostlar koalisyonunun ana çatısını kimler oluşturacak? Zilletin istediği kabine kuruldu varsayalım, peki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden dönmek için Türkiye hemen halkoylamasına sürüklenmeyecek midir? Değilse siyasi takvim nasıl işleyecektir? Halkoylaması gününe kadar geçen sürede dostlar koalisyonu ne yapacaktır? Hiç mi imza atmayacaktır? Ülkede yaprak da mı kımıldamayacaktır? Sözgelimi halkoylaması yapıldı ve istedikleri gibi sonuç çıktı, bu halde yeniden bir seçim yapılması da mecburi olacaktır. Anlayacağınız seçimler halkoylamasını, halkoylaması da seçimleri kovalayacak ve Allah muhafaza Türkiye’nin on yılları kaybolup gidecektir. Zillet ittifakı sisli ve sinsi bir gölgedir. Belirsiz bir siyaset köhneliğidir. Ne dediği, ne yaptığı, neyi hedeflediği belli olmayan güvenilmez siyaset odağıdır.
Türk milleti sonu meçhul bir maceraya atılmayacak, emin olduğu, güven duyduğu, milli ve yerli siyaset mimarisi olan Cumhur İttifakı’na sonuna kadar destek verecektir.
Devletin hükmü şahsiyetini tanımayan, devlet adabını takmayan ve bu suretle ‘İstanbul Kanalı’nın parasını ödemeyeceğim’ diyen bir şahıstan devlete baş olamaz. İstanbul Kanal Projesi’ni samimiyetle destekliyoruz. Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkur projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız. Hatta İç Su Yolları projesi hazırlayarak, Kızılırmak’ı esas alan ‘Kızılelma İç Deniz Yolu’; Yeşilırmak’ı dikkate alarak ‘Yeşil Kuşak İç Deniz Yolu’ projelerini hayata geçirebiliriz. Yapılanı yıkmak cinayettir. Varsa gücün, varsa zekan, varsa hazırlığın daha iyisini yaparsın. ‘Ödemem, yaptırmam, iptal ederim’ kisvesi altında proje hasımlığına soyunmak müflis siyasetçilerin harcıdır. Dostları tarafından kulağına fısıldanan yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla çarkı felek gibi dönen bir şahsın zihniyetine bu devletin yönetimi kesinlikle emanet edilemez. Kılıçdaroğlu, ‘hazırlanın altı ay içinde iktidardayız’ diyor. Nasıl olacak bu Sayın Kılıçdaroğlu? Bu altı ayın sırrı, esbabı mucibesi nedir? Gündemde seçim meçim yokken iktidara nasıl geleceksin? Sen gelsen gelsen dolduruşa gelip tuzağa düşersin. Muhtemelen dostların sana fazla narkoz vermiş, suyuna ilacı fazla karıştırmışlar, bu nedenle sanrı nöbetleri geçiriyorsun, histeri krizindesin, hayaller görüyorsun, düşmana dost muamelesi yapıyorsun.”