Bu günlerde Azerbaycan’ın her köşesinde tek bir konu konuşuluyor: her yerde Azerbaycan’ın Bağımsızlığının 102. yılı konuşulur. Peki, bu 103 yılına dek nasıl geldik, bu yıllar diliminde Azerbaycan’da neler yaşandı?  Bu yol zir-zağlı mı geçti, düz mü geçti, rüzgârlı mı? Fakat sorumuz Nuri Paşa ile bağlı olduğundan içtenlikle, büyük coşkuyla sorularımı cevaplıyorum.

Evet, Azerbaycan’da 1918 yıllarında facialı günler yaşanmıştır. Bunlar hakkında konuşmak çok ağırdır. Biz o günleri doğrudur, yaşamadık. Fakat ona az da olsa benzer farklı olayları 1991-93 yıllarında yaşadık ve çok büyük acılarla karşılaştık. Örneğin, 1991-1993 yılları da Azerbaycan için dehşet dolu yıllar oldu; sakallılar boşluktan mı, acizlikten mi, öteki iktidarın sefihliğinden mi iktidarı ele aldılar. Aldılar ellerine, fakat kendi çıkarları için kullandılar; kendilerine ev, araba, mülk, toprak elde ettiler, bu kadar. Öte yandan ise topraklarımız elden gitti. Kimisi sattı diyorlar, kimisi de büyük servet, gelir elde ettiler… Eğer Ulu Önder, milli kahramanımız, deha siyaset devi, Haydar Aliyev az da geç gelmiş olsaydı, bana göre Azerbaycan yeniden parçalanacaktı ki, bunu büyük devletler de istiyorlardı. Haydar Aliyev’in iktidar ikinci gelişi ile Azerbaycan Devletinin sağlam temeli atıldı ve dünyevi devletimiz yarandı. Fakat 1918 yılları daha vahim, daha trajik olmuştur. Azerbaycan, o yıllarda tümüyle Ermeni Daşnaksütün dığaların ve Rus Bolşeviklerinin elindeydi ve köy-köy, kasaba- kasaba Azerbaycan Türkleri yok ediliyordu, öldürülüyordu.

GUBA’DA 100 BİN TÜRK ÖLDÜRÜLDÜ

Sadece Guba ilinde, iki sayfalık “Ankara İl Gazetesi”ndeki yazımda okurlar muhtemelen okumuşlardır; 100 bin insanımız öldürülmüştür. Toplu mezarlar gün ışığına çıktı ve dünya turistleri buraya akın ediyor, kendi gözleriyle toplu mezarlarda sıkışmış binlerle Azerbaycan Türkü, yerli Yahudilerin roplu mezarlardaki kemiklerini görüyorlar. O zaman bölgede, komşular dâhil, hiçbir devlet yardım elini bize uzatmadı. Elbette ki, Osmanlı İmparatorluğundan başka. Kardeşlerimiz yardıma geldiler ve biz Azerbaycan Türkleri Osmanlı Ordusu sayesinde kurtulduk…

Eğer biz bu gün kendi devletimizin topraklarında, yani bin yıllarla dedelerimize mensup topraklarımızda yaşıyor ve dolaşıyor isek, bunu yüzde yüz Nuri Paşaya borçluyuz. Peki, kim bu Nuri Paşa ve Bakü’ye nasıl gelip ulaşmıştır? İlk önce onun kısaca özgeçmişini hatırlatalım:

Adı: Nuri.

Doğulduğu il: 1889.

Yer: İstanbul.

Baba adı: Tevfik bey.

Babası Harbiyeci idi. 1906 yılında Kara Kuvvetleri Harbi Okuluna girmiş, 1909 yılında Teğmen olarak okulu bitirmiştir. 1910 yılında Sultana mahsus piyadeler bölümüne atanır ve 1911 yılında Harbi Akademiyi bitiriyor. 1913 yılında yüzbaşı, 1916 yılında binbaşı, 1918 yılında ise Albaylığa yükselir. Fevkalade disiplinli, doğrucu ve ruhen Ordusuna, vatanına, topraklarına sahip hakiki Türk askeri olarak yetişmiştir. İlk görev yeri Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliğinde Askeri Ataşe Yaveri diplomasi görevi oluyor. 1916 yılında çok arzu ettiği dövüş ortamına gönderilir. Kuzey Afrika cephesine gönderilir ve Libya topraklarında cephe Kumandanı olarak görev yapıyor. Buradaki yüksek disiplin, büyük başarı ve organizasyon yeteneğini gösteriyor ve 1916 yılında “Altın Liyakat” Ödülünü alıyor. Daha sonra Almanya’nın “Demir Haç”, Avusturya-Macaristan dövüşlerindeki hizmetleri için III. Dereceli döş nişanı, Türkiye’nin “Altın İmtiyaz” Ödülüne laik görülmüş ve kendisine kahraman adı verilmiştir.

NURİ PAŞAYI ASALA ÖLDÜRMEDİ Mİ?

Osmanlı imparatorluğu onu genç yaşında iken çok önemli bir göreve atıyor: Kafkas ve Azerbaycan’ın kurtuluşunu sağlamak için Kafkas İslam Türk Ordusuna Komutan atıyor ve Generalliğe yükselir. 1923 yılında emekli oluyor ve İstanbul çevresinde Demir Çelik Sanayisini kuruyor. II. Dünya savaşında Harbi siparişler alıyor, savaşın kazanılmasında hizmetleri büyüktür. İş başında bulunurken Sanayisi patlatılır ve bu şerefli kumandan da patlamada ölür. Hâlâ da bu patlamanın kimler tarafından organize edilerek yapılmış olduğu bilinmiyor?! Geniş kapsamlı araştırmalar yaptım ve şahsi kanaatime göre ASALA yanlısı Ermeni çetelerin yapmış oldukları gerçeğe çok yakındır. Belli, ya, Azerbaycan’ı Ermeni teröristlerinden, Lenin’in Bolşevik güçlerinden kurtaran kahraman o değil miydi? İstanbul o yıllarda Ermenilerin de çoğunlukla yaşadıkları şehir değil miydi? Orada bu gün pek çok Ermeniler yaşamıyor mu? “Biz hepimiz Ermeniyiz”, diye bağırmadılar mı, sokaklarda?

Elbette ki, çok genç ve yetenekli bir Osmanlı Paşası sayılan Nuri Paşa ve öte yandan Naxçıvan’ın kurtuluşunu sağlayana Kazım Karabekir Paşa, nadir şahsiyetler olmuşlar. Her iki Paşaya Azerbaycan halkının minnet borcu vardır. Bakın ki, Naxçıvan’da Kazım Karabekir’in abidesi vardır, fakat Nuri Paşanın Azerbaycan’da hala da heykeli yoktur? Bu ne kadar acı ve ne kadar unutulmuş bir vakadır.

Devletimizin Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine büyük önem verdiğini hepimiz biliyor ve idrak ediyoruz. Bütün Azerbaycan halkı, sevimli Cumhurbaşkanımız, Sayın, İlham Aliyev’in 44 günlük Vatan Savaşını üstün başarıyla sonlandırdığını halkımız ve dünya Türkleri tarih boyunca unutamaz. Ermeni Vandallarını topraklarımızdan nasıl kovduğunu, tüm dünya devletleri de dikkatle izlediler. Tarihte Türkler ilk defa kendi topraklarını Vandal ve hain düşmandan geri ala bildi ve düşman Ordusuna diz çöktürdü. Dünya devletleri ve Türk dünyası, Sayın, İlham Aliyev’in bu olağanüstü ve fevkalade önemli tarihi zaferine hayran kaldı. Şimdi de sırada Nuri Paşamız vardır ve burada da Sayın Cumhurbaşkanımızın sürprizleri olacağına umut ediyoruz.

MEHMETÇİK, 3 BİN KİLOMETRELİK YOLU YÜRÜDÜLER

Nuri Paşa komutasındaki Mehmetçikler Uzak Orta Doğu ve Batıdan evlerine dönmüşlerdir. Fakat Kafkas İslam Türk Ordusuna dâhi alınmadan önce Nuri Paşa askerlere aynen şöyle demiştir:

-Sizler uzak yoldan geldiniz, göreviniz bitmiştir, evlerinize, ailelerinize gidiyorsunuz. Fakat Azerbaycan’daki soydaşlarımız, kardeşlerimiz büyük acılar içindeler, düşman her köşeden Azerbaycan’ı işgal etmiş, kardeşlerimiz öldürülüyorlar. Onları bu işgalden kurtarmak görevi biz Türklere düşüyor. Tercih sizindir, ya ailenize gideceksiniz, ya da kardeşlerimizi bu felaketten kurtuluşa gideceğiz. Karar sizindir.

Mehmetçik düşünmeden aynen şöyle demiştir: “Kardeşlerimizin kurtuluşu bizim kurtuluşumuzdur. Azerbaycan’a savaşa gidiyoruz”. Ve üç bin kilometrelik yolu Mehmetçik yürüyerek Azerbaycan’a gelmişlerdir. Yollarda susuzluktan ölenler olmuştur. Aylarca yıkanmayan askerler uykusuz, aç ve susuz bu yolu bin türlü zorluklarla yürümüş, Azerbaycan sınırlarına yaklaşmışlardır.

Bu katil, Vandal ve zalim Ermeni düşmanları, Daşnaksütün dığalar Nuri Paşanın Ordusunu bekliyordu; onların geliş noktalarında tuzaklar kurmuşlardı; Ermeni ve Rus Bolşevik desteleri silahlarla donatılmış, bekliyordu. Fakat Nuri Paşa birkaç kere  “A”, “B”, “C” planlarını işleme koymuş, karşı tarafı şaşırtmıştır.

Doğru, Göyçay ve Kürdemir cephelerinde Osmanlı Ordusu geri püskürtülmüştür, daha sonra düşmana karşı ciddi taarruz planı hazırlanmış ve düşmanın beklentilerinin tam tersi harekete başlanmıştır. Öyle ki, Doğu’dan bekledikleri Osmanlı Ordusunun taarruzu Kuzey ve Batıdan saldırmış, Bakü’ye ulaşmışlardır. Bakü çevresinde de ağır savaşlar olmuştur. Örneğin, Diğah, Pirşağı, Ramana, Suraxanı, Garadağ ve Fatmeyi kasabalarında büyük direnişe karşı gergin savaşlar olmuş, Mehmetçik kahramanlık göstermiştir. Nuri Paşa’nın talimatıyla yerli Azerbaycanlılardan Ordu desteleri toplanmıştır; Nuri Paşa, Azerbaycan Ordusunun yaratılışına da ortam yaratmış, Azerbaycan gençlerine ciddi savaş eğitimi vermiştir ve Mehmetçiklerin yanında Azerbaycanlılar da savaşmış, mertlik ve cesaret göstermiştir.

Devamı vardır

CEVAP VER