Baltık ve Nordik olarak adlandırılan Kuzey Avrupa ülkeleri ile Rusya, İrlanda ve İzlanda’da gördüğüm kış manzaraları 70 yıllık ömrümün unutulmazları arasında. Hem doğa hem kentler muhteşem, şahane, harika, süper ve daha ötesiydi.
Soğuğun, kar ve buzun bir güzellik olarak karşıma çıkacağını hiç düşünmezdim. Siyahı asalet ve bilgeliğin şahı görür, renk skalamın tahtına oturturdum. Meğer beyazın saflığında ve masumiyetindeki güzellik bir başka renkte yokmuş. Beyaz renklerin kraliçesiymiş. Beyaz, Arapçada süt anlamında. Bizde beyaz yerine daha çok ak sözcüğü kullanılır. “Ananın ak sütü gibi helal olsun” deriz, hak edilen bir iş için.
Her mevsimin bir rengi ve bir kokusu olduğunu söyleyebiliriz. Beyaz, kışın rengidir. Kış, renklerin en güzelini seçtiği için kokudan yana yoksuldur. Bilim insanları bunu şöyle açıklıyor:
“Kokunun bize ulaşabilmesi için koku kaynağının önce bir miktar buharlaşabilmesi gerekiyor. Soğuk havada burnumuza ulaşan molekül miktarı epey azalıyor. Çünkü uçucu organik moleküller daha az buharlaşıyor.
Koku algımızdaki farklılığın ana sebebi sıcaklık. Buna eşlik eden diğer nedenler; havadaki nem miktarı, havadaki koku moleküllerinin içeriği ve koku alma duyumuzun işleyişidir.
Hava ne kadar sıcak ve nemliyse, aromatik molekülleri tutma kabiliyeti o kadar yüksek oluyor. Nem ve sıcaklık arttığında bu moleküllerin hareketi de kolaylaşıyor. Fırından yeni çıkmış mis gibi sıcacık poğaça kokusunu düşünün. Bu yüzden koku yoğundur ve hafıza depomuzdadır, iştah açar, anıları harekete geçirir.”
Bilim insanları için durum öyle olsa da benim için biraz farklı. Ruh halim, psikolojim kış kokularını kendiliğinden seçiyor. Benim kış kokularım; demli çay, limonlu ıhlamur, salep, çikolata, meşe odunu, kestane, portakal, tarhana çorbası, turşu, sucuk, battaniye ve kaşmirdir.
İlkbaharın rengi ise yeşildir. Kokusu çiçeksidir, meltemdir, papatya, tazelik ve serinliktir. İlkbaharda kış mevsiminin ağırlığı yoktur; bahar hafifliktir, filizdir, yeniden doğuştur. İlkbahar denince akla ilk ne gelir? Çiçek ve böcek.
Nisan ayların en zarifi, en hassası, en kırılganı, en alınganı. Bu yıl daha ikinci haftasında kırılıverdi. Hava sıcaklıkları -5’lerin de altına düşünce “Nisan” adlı prenses elinde, avucunda tuttuklarını bırakıverdi. Elmalar başta olmak üzere, kayısıdan kiraza, erikten şeftaliye onlarca çeşit meyve ağacının rengârenk çiçekleri soğuğa karşı ne yapsın? Büzüşüverdiler, yanıp karardılar. Ya yeni yeni açan binlerce nazenin kır çiçekleri? Onlara ne oldu? Böcekler soğuktan kaçabildiler mi?
Bir bahçenin “Nisan Vurgunu”nu gösteren bu fotoğraflarlar, beni nerelere götürdü. Her ağacın her bir dalı adeta buzdan kılıç kesilmiş. Ürünü buzdan kılıçlar olan bir bahçe. Hasadı olmayan ürün. Dehşet verici bir güzellik. Yürekleri delik deşik eden, keder getiren bir görüntü.
Bugün 12 Nisan Cumartesi. Yıl: 2025. Mekân: Karaman’ın merkez köylerinden Kılbasan’dan bir elma bahçesi. Türkiye’nin en çok elma ağacına sahip ili olan Karaman’da Ziraat Odası Başkanı Mehmet Bayram’ın açıklamasına göre, eksi 12,5 dereceye düşen hava sıcaklığının yaşandığı Karaman’da 16 milyon elma ağacını don vurdu.
Günün Sözü: Olanda hayat vardır. (“Olanda hayır vardır” diyene selam olsun.)