Çadırımın üstüne ‘şıp’ dedi damladı, baktım, vicdan gözyaşlarıymış çok üzüldüm!
Adı geçenleri vicdanları ile baş başa bırakalım
Damlaların, damlaya damlaya göl olacağını unutmayalım.
Ivır zıvır gerekçeleri bırakalım!
Realiteye bakalım, Hilal-i Ahmer çadır satar mı satmaz mı? Veya barbunya pilaki!
Bunları Karl Edward Hammerschmidt (Dr. Abdullah Bey), Marko Apostolidis (Marko Paşa), Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa veya Kırımlı Öğretmen Aziz Bey’e sorun bakalım, ne karşılık gelecek? Bahsettiğim şahıslar bir hayır kurumu olan Hilal-i Ahmer yani Kızılay’ın kurucuları bu arada!
Yazık ki, ne yazık!
*
Oysa sahalara dönmeye başlayan spordan söz edecektik bu yazıda. Futbol Federasyonu’nun bir iki iyi iş yaptığından bahsedecektik. Basketbolda THY EuroLeague’de Türk takımlarını analiz edecektik. Voleybolda Türk takımlarının Avrupa maceralarına mercek tutacaktık.
İstanbul’da düzenlenecek Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası’nda 7 olimpiyat şampiyonunun da yarışacağını hatırlatacaktık.
Spor alanlarının en büyük yardım toplama alanları olarak ne büyük bir katkı yaptığından dem vuracaktık.
Gökhan Zan, Volkan Demirel’in, “önümüzdeki maçlara bakacağız” düzeyinden ne denli yukarıda futbol insanları olduklarını anlatmaya gayret edecektik. Daha da önemlisi, ‘Deprem bölgesinde spor’ diyecektik!
*
Olmadı, çadır meselesi insicamımızı bozdu. Gerçekten ilkokuldan bu yana bize anlatılan Kızılay’ın ne hale geldiğini görmek üzüyor, hayal kırıklığı yaratıyor.
Hayatta kalanın başka bir yaşam mücadelesi vermek zorunda kalması, hayatını kaybedenin bu dünyadan göçüp giderken bir mezar taşının bile bulunmaması bana ağır geliyor. Vermesi gereken çadırları AFAD’a, AHBAB’a satanlara nasıl geliyor acaba?
Gidip Kahramanmaraş’ta gökyüzüne sarılıp yatan birine sorsun!
Onu yapamıyorsa, Kevser Suresi’ni hatırlasın! Rabbin için namaz kıl, kurban kes, çadır ver, konserve de ver!
Satma!

CEVAP VER