Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Katar krizi hakkında “Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn’le yaptığımız temaslar çerçevesinde öncelikli hedefimiz, bu sorunun müzakere yoluyla çözülmesi; krizin tırmandırılmaması, düşürülmesi. Zira bu kriz sadece bölgeye ve İslam dünyasına zarar vermektedir. Bugün biz, DEAŞ, Suriye’de devam eden savaş, terörle mücadele, yoksulluk gibi birçok sorunla mücadele etmek zorundayız. Bunlar dururken bu tür krizler üzerinden bölgenin daha fazla gerilmesi, bölgenin imkân ve kaynaklarının heba edilmesi anlamına gelecektir” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:
“PKK’YI BARIŞ GÜVERCİNİ GİBİ SUNAN ÇEVRELER BÜYÜK BİR SESSİZLİĞE GÖMÜLDÜ”
“Son dönemde yüzlerce terörist etkisiz hâle getirildi, tabii kayıplarımız da olmuyor değil. Mesela geçtiğimiz Cuma günü, 9 Haziran’da Batman’ın Kozluk ilçesinde bir hain terör saldırısında bir müzik öğretmenimizi kaybettik. Aybüke Yalçın orada meydana gelen saldırı sırasında hayatını kaybetti, ayrıca Uzman Çavuş Soner Fazlıoğlu da bu saldırı sırasında hayatını kaybetti. Burada ilginç olan şey şu, bu tür saldırılar söz konusu olduğunda PKK’yı adeta bir barış güvercini gibi sunmaya çalışan çeşitli siyasi çevreler, basın kuruluşları ve diğer çıkar gruplarının bazen bu tür olaylar yaşandığında tamamen büyük sessizliğe gömüldüğünü görüyoruz.
Bu tür olaylar adeta yaşanmamış gibi hâlâ PKK’yı, onun Suriye kolu olan PYD’yi, YPG’yi terörle mücadele eden meşru bir güç gibi gösterme çabalarının da devam ettiğini biliyoruz. Bu tabii kabul edilebilir bir durum değildir hiçbir şekilde. Terörle mücadele konusunda nasıl bir çifte standardın ve ikiyüzlülüğün uygulandığını, hâkim olduğunu, genel manada söylemlere hâkim olduğunu da göstermektedir.
“TÜRKİYE’NİN TERÖRLE MÜCADELESİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA, MAALESEF İKİRCİKLİ TAVRI GÖRÜYORUZ”
Terörle mücadele noktasında tüm kararlılığımızla bu mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. İlginç olan şey, tabii terörle mücadele söz konusu olduğunda kendi hükûmetlerine, kendi devletlerine işte müzakere, yumuşama vesaire gibi tavsiyelerde bulunmayan çevrelerin Türkiye’nin terörle mücadelesi söz konusu olduğunda sıklıkla ‘açılım yapın, şunlarla görüşün, bunlarla görüşün’ tarzı tavsiyelerde bulunmaları. El Kaide’yle, DEAŞ’la benzeri terör örgütleriyle mücadele söz konusu olduğunda bu çevrelerin hiçbirisinin kendi hükûmetlerine bu tür tavsiyelerde bulunduğunu bugüne kadar duymadık, görmedik. Türkiye’nin terörle mücadelesi söz konusu olduğunda ise, maalesef bu ikircikli tavırlarının devam ettiğini görüyoruz.
Tüm bunlara rağmen tabii Türkiye terörle kararlı bir şekilde bundan sonra da mücadele edecektir. Bu vesileyle ben terör saldırılarında hayatını kaybeden bütün şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığımızı iletiyorum.
“KATAR KRİZİNDE SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ÇOK YOĞUN BİR TELEFON DİPLOMASİSİ YÜRÜTÜYOR”
Gündemimizdeki bir diğer önemli konu, malumları bölgemizde bizi de ilgilendiren Körfez Bölgesinde yaşanan Katar merkezli kriz… Bildiğiniz gibi bu krizin başladığı andan itibaren Sayın Cumhurbaşkanımız çok yoğun bir telefon diplomasisi yürüttüler. İlk andan itibaren sorunun Ramazan ayının ruhuna uygun bir şekilde ve kardeşlik hukuku çerçevesinde, bütün ülkelerin çıkarına olacak bir biçimde çözülmesi için yoğun bir çaba sarf ettik, sarf etmeye de devam ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın -sizlerle daha önce de paylaşıldı- çok yoğun bir telefon diplomasisi oldu, bunlar bu hafta da devam edecek. Bazı başka bölge liderleriyle telefon görüşmeleri bu hafta da sürecek.
Bugün bildiğiniz gibi Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu ve Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci de Katar’a gidiyorlar, oradan belki birkaç ülkeye daha uğrayacaklar Körfez bölgesinde. Bizim hem Katar, hem Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle, Kuveyt’le ve Bahreyn’le yaptığımız temaslar çerçevesinde öncelikli hedefimiz, bu sorunun müzakere yoluyla çözülmesi, krizin tırmandırılmaması, düşürülmesi… Zira bu kriz sadece bölgeye ve İslam dünyasına zarar vermektedir. Bugün bizim DEAŞ gibi, Suriye’de devam eden savaş gibi, terörle mücadele gibi, yoksulluk gibi birçok sorunla mücadele etmek durumundayız. Bunlar dururken bu tür krizler üzerinden bölgenin daha fazla gerilmesi, elbette bölgenin aslında asli imkân ve kaynaklarının heba edilmesi anlamına gelecektir.
“KRİZİN DÜŞÜRÜLMESİ NOKTASINDA, BÜTÜN AKTÖRLERE YAPICI BİR KATKI SUNMASI ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ”
Bu noktada biz krizin tırmandırılması değil düşürülmesi noktasında bütün aktörlerin yapıcı bir katkı sunması çağrısında bulunuyoruz. Burada tabii Suudi Arabistan’ın çok özel bir yerinin olduğunu da ifade etmeliyim. Sayın Cumhurbaşkanımız da birkaç defa konuşmalarında değindiler. Suudi Arabistan bölgenin hem akil devleti, hem abisi sıfatıyla en önemli aktör olarak bu krizi çözebilecek imkân ve kabiliyetlere sahiptir. Hadimul Haremeyn Şerifeyn Selman bin Abdülaziz’in bu konuda yapıcı bir tutum içerisinde olduğunu biliyoruz. Ve bu çerçevede Katar’la, Suudi Arabistan ve Kuveyt’in girişimleriyle, bizim de katkılarımızla bu krizin bir an önce çözülmesi için biz de imkânlarımızı seferber etmiş durumdayız.
Burada amacımız, aslında açıkçası bizim açımızdan hadiseye baktığınız zaman iki dost ve kardeş ülke birbiriyle bu şekilde ihtilaf ettiğinde, bir gerilime girdiğinde ‘biz bunu nasıl azaltırız, nasıl minimize ederiz’; bütün çabamız, gayretimiz bu yönde. Şimdi bu çerçevede tabii Katar’da özellikle insanların, Katar’da yaşayan insanların günlük hayatını etkileyen birtakım tedbirlerin alınması üzerine tabii ki başka bazı ülkeler gibi bizim ülkelerimizde de çeşitli STK’lar, çeşitli kurumlarımız harekete geçtiler. Özellikle gıda noktasında bir sıkıntı yaşanmaması için oraya gıda nakliyatı başladı.
“KATAR’DAKİ ÜSSÜMÜZÜN AMACI, BÖLGE ÜLKELERİNİN TAMAMININ GÜVEN VE İSTİKRARINI SAĞLAMAK”
Ayrıca, bildiğiniz gibi aslında iki yıllık geçmişi olan Katar’da Türk askerî üssünün kurulmasıyla ilgili süreç de geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde tamamlanarak onaylandı ve Resmî Gazete’de yayınlandı. Bu üssün amacı; daha önce de müteaddit kereler ifade ettiğimiz gibi, bölge ülkelerinin tamamının güven ve istikrarını sağlamaktır. Bu üssün amacı, herhangi bir ülkeye karşı herhangi bir askerî faaliyet içerisinde bulunmak değildir. Dediğim gibi, aslında bu ta 2014 yılına geri giden bir süreçtir. İlk anlaşma (uygulama anlaşması) Nisan 2016’da imzalanmıştı Tabii bunun belli bir prosedürü oluyor, Meclisten mutlaka uluslararası anlaşmaların bildiğiniz gibi onaylanması gerekiyor, geçtiğimiz hafta da bu gerçekleşti. Ve bu üsle de hem Türkiye-Katar askerî savunma sanayi ilişkileri daha da güçlenecek, hem de bizim arzumuz ve beklentimiz; diğer bütün Körfez ülkeleriyle bu ilişkileri geliştirme.
Bazen zaman zaman ‘Türkiye neden Katar’da askerî üs kuruyor?’ gibi itirazların gündeme getirildiğini görüyoruz. Bildiğiniz gibi bölgede Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bazı ülkelerin çok ciddi askerî üsleri zaten bulunmakta. Ve biz bu Katar’a askerî üs meselesini gündeme getirdiğimiz zaman bunu Suudi Arabistan’la da paylaştık ve arzu edilirse orada da benzer bir çalışma içerisine girebileceğimizi daha önce zaten ifade ettik.
Özetle arkadaşlar, bu konuda biz yapıcı bir tutum içerisindeyiz. Bu krizin çözülmesiyle ilgili olarak da elimizden gelen gayreti göstermeye devam edeceğiz. Zaman zaman basında birtakım gereksiz, bu sürece katkı sağlamayan yorumların, değerlendirmelerin yapıldığını da görüyoruz. Bu konuda herkesin belli bir sorumluluk içerisinde hareket etmesi çok önem arz ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın, bizlerin, ilgili arkadaşlarımızın yürüttüğü hassas süreçleri hep birlikte umarım inşallah şu Ramazan ruhu içerisinde tamamına erdirmemiz mümkün olacak ve buradan iyi bir netice çıkmasını hep birlikte inşallah sağlamaya çalışacağız.
“IKBY’NİN REFERANDUM KARARI YANLIŞ BİR KARARDIR, BU KARARDAN GERİ DÖNÜLMELİDİR”
Bölgeyle ilgili bir diğer önemli konu, tabii Irak’ta Kürt Bölgesel Yönetiminin referandumla ilgili almış olduğu karar. Bildiğiniz gibi Eylül ayı içerisinde Kürt bölgesinin bağımsızlığıyla ilgili bir referanduma gidilmesi kamuoyuna duyuruldu. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız da Meclis Grup Toplantısında yaptıkları konuşmada bunu doğru bir şekilde bir çerçeveye oturtarak kendileri ifade ettiler. Bizim pozisyonumuz bu konuda çok açık ve net; bu yanlış bir karardır, bu karardan geri dönülmelidir. Bu Irak’ın toprak bütünlüğüne ve mevcut Anayasasına aykırı bir girişim olacaktır. Irak’ın şu anda karşı karşıya bulunduğu siyasi, ekonomik ve diğer sorunları, terör gibi, güvenlik gibi sorunları çözmek yerine bunları belki daha fazla derinleştirme potansiyeline sahip olacak bir adım olacaktır.
Tabii bizim açımızdan bir diğer önemli konu da; referandumun aynı zamanda Kerkük’te yapılacağının ilan edilmiş olması. Bu da aslında büyük bir soru işareti. Zira mevcut Irak Anayasasına göre Kerkük Bağdat’a bağlıdır, Kürt bölgesi sınırları içerisinde değildir. Burada böyle bir referanduma adeta zorla gidilmek gibi bir çabanın içine girilmesi, Kerkük başta olmak üzere o bölgede de gerilimi artırmaktan başka bir fayda sağlamayacaktır. Bu noktada biz özellikle Kerkük’te yaşanan süreci de çok yakından takip ettiğimizi kamuoyuyla da bu vesileyle paylaşmak isterim. Bir diğer önemli konu da, yani bu referandum kararının umarız bir an önce iptal edilmesi ya da bundan vazgeçilmesi noktasında bir adım atarlar.
“DEAŞ SONRASI MUSUL’UN YENİDEN İNŞASINDA, TÜRKİYE ÜZERİNE DÜŞENİ YAPMAYA HAZIR”
Ama bir diğer önemli konu da, tabii Musul merkezli olarak DEAŞ’la yürütülen bir mücadele var biliyorsunuz. Çeşitli raporlar, çeşitli haberler bize de geliyor bunlarla ilgili. Yani operasyonun ne kadarı tamamlandı, ne kadarı daha devam edeceği konusunda. Fakat şunun altını ben çizmek isterim: Özellikle DEAŞ sonrası Musul’un yeniden inşası noktasında Türkiye üzerine düşeni yapmaya hazırdır. Zira DEAŞ’tan kurtulduktan sonra Musul’da, Telafer’de, Sincar’da ve diğer bölgelerde daha yapacak çok iş olacaktır.
Zira buralarda sadece DEAŞ’lı teröristleri temizlemek yetmeyecek, DEAŞ terörünü daha ilk planda ortaya çıkartan şartların bir kere izale edilmesi, bertaraf edilmesi büyük önem arz ediyor ki DEAŞ buralardan gittikten sonra bir başka isim altında, bir başka şekil altında 3 ay, 5 ay ya da birkaç yıl sonra geri gelmesin. Bu noktada öncelikle oradaki Sünni Arapların kazanılması, onlara eşit muamele yapılması ve onların temel ihtiyaçlarının karşılanması büyük önem arz ediyor.
Aynı şekilde bu operasyonlar sırasında büyük yıkıma uğrayan şehirlerde, Musul başta olmak üzere, yeniden inşa, yeniden yapılanma sürecinde de el birliğiyle uluslararası toplumla birlikte biz de hareket etmeye hazır olduğumuzu ifade etmek isteriz. Zaten bu konuyla ilgili de Irak makamlarıyla da yakın temas içerisindeyiz.
SURİYE’DE ATEŞKES SÜRECİ
Son olarak arkadaşlar gene dış politikayla ilgili Suriye konusu var. Bildiğiniz gibi orada geçtiğimiz Aralık ayında Türkiye ve Rusya’nın girişimleriyle başlatılan ateşkes süreci 3 Mayıs’ta Soçi’de Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin’le yaptığı görüşme sonrasında yeni bir döneme girdi. Özellikle çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması noktasında bir mutabakat sağlandı. Şu anda bunun askerî modaliteleri çalışılıyor, hangi bölgeye kimin yerleşeceği konusunda detay çalışmalar yapılıyor. Zaten bir ortak çalışma grubu oluşturuldu, Türkiye, İran ve Rusya’nın garantör ülkeler olarak içinde yer aldığı bir süreçtir bu, bununla ilgili çalışmalar da devam ediyor.
Ama bizim Suriye’yle ilgili baştan beri çabamız, gayretimiz, öncelikle bu çatışmaların durması, siyasi geçiş sürecinin sağlanması, insani yardımların ulaştırılması. Bu çatışmasızlık bölgeleri bu yönde atılmış önemli bir adımdır. Tabii rejimin sahada çıkarttığı zorlukların farkındayız. Rejim geçen Aralık ayında devreye giren ateşkesi de birçok defa ihlal etti, insan haklarını ihlal etmeye, savaş suçları işlemeye de devam ediyor, bunun farkındayız. Bu noktada özellikle Rusya ve İran’a da rejim üzerindeki etkilerini kullanarak daha fazla baskı yapmaları yönünde çağrılarımız da devam ediyor. Nitekim geçen hafta İran Dışişleri Bakanı buraya geldiğinde Katar meselesinin yanında biz aynı zamanda Suriye meselesini de açık ve net bir şekilde konuştuk.
ABD’NİN PYD-YPG DESTEKLİ RAKKA OPERASYONU
Tabi bir tarafta da Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde devam eden bir Rakka operasyonu var Suriye’de. Biz orada da, Beyaz Saray’daki görüşmede de Sayın Cumhurbaşkanımızın çok açıkça ifade ettiği gibi, içinde eğer PYD, YPG unsurları varsa bu operasyonda yer almayacağımızı daha önce ifade etmiştik. Operasyon şu anda başladı 2 Haziran’ı 3 Haziran’a bağlayan gece bildiğiniz gibi, şu anda devam ediyor ve biz de Sayın Cumhurbaşkanımızın kendi güzel formülasyonuyla ‘hayırlı olsun’ dedik ve artık onları kendi başlarına bıraktık, istedikleri gibi ne yapacaklarsa Rakka’da yapabilirler. Fakat bizim açımızdan temel endişelerin, temel kaygıların devam ettiğini bir kez daha ifade etmek isteriz. Bu da özellikle iki noktada odaklanmakta…
Birincisi; daha önce bize ifade edilen YPG, PYD unsurlarının gittikleri yerden geri çekileceği ve buraları Araplara bırakacağı yönündeki açıklamaların hiçbir gerçekliğinin olmadığını gördük. Önümüzde Münbiç örneği var, Münbiç’ten de PYD, YPG unsurlarının operasyonlar tamamlandıktan sonra çekileceğine dair birçok defa en üst düzeyde -Sayın Obama o zaman Amerikan Devlet Başkanıydı- ifade edildiği hâlde bu gerçekleşmedi. Benzer durumların biz Tel Abyad’da, başka yerlerde yaşandığını da biliyoruz, Rakka’da da benzer bir durumun ortaya çıkması Aslında Suriye’nin geleceği açısından çok büyük risk oluşturmaktadır.
“ABD’NİN BİR TERÖR ÖRGÜTÜNE GÜVENMESİNİ ANLAMAKTA ZORLANIYORUZ”
İkinci konu da; tabi bu PYD ve YPG unsurlarına verilen silahların Türkiye aleyhine kullanılmayacağına dair bize verilen güvenceler. Açıkçası bu konuda biz iyi niyetli bir tutum içerisinde olmak istiyoruz; ama Amerika Birleşik Devletleri’nin bir terör örgütüne bu kadar angaje olmasını, güvenmesini, verdiği sözleri ciddiye almasını da anlamakta çok ciddi bir şekilde zorlanıyoruz. Bu noktada bizim tavrımız çok net, Türkiye bu operasyonun içinde değil, yer almayacak; ama Türkiye’nin ulusal çıkarlarını, sınır güvenliğini tehdit eden bir durum söz konusu olduğunda Türkiye bu konuda kendi millî imkân ve kabiliyetleriyle gerekli adımları atar, bunun için de hiç kimseden izin de almaz. Ama gerekli koordinasyonu elbette yapmak suretiyle Türkiye kendi ulusal çıkarlarını koruyacak adımları hiç tereddütsüz bir şekilde atar.
Bu noktada tabi terörle mücadele bağlamında bizim hem Türkiye’de, hem bölgede yürüttüğümüz çalışmaları yoğun bir şekilde bundan sonra da devam ettireceğiz. Bu vesileyle, Jandarma Genel Komutanlığının Kuruluşunun 178. yıl dönümünü ben de bu vesileyle tekrar tebrik ediyorum. Bildiğiniz gibi 1 saat kadar önce onlardan bir heyet de buradaydılar, Sayın Cumhurbaşkanımız da onları kabul ettiler.
“FETÖ DAVALARININ TAKİPÇİSİYİZ”
Şimdi iç gündemle ilgili birkaç konuya kısaca temas edip, sonra sizin sorularınıza geçeceğim. Arkadaşlar, bildiğiniz gibi FETÖ davaları şu anda devam ediyor, çatı dava ve diğer davalar. Bununla ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın da süreci yakından takip ettiğini daha önce ifade etmiştim. Şu anda milletvekillerimiz, Cumhurbaşkanlığından danışman arkadaşlarımız, STK temsilcilerimiz, gazeteciler, şehit aile yakınları, gazilerimiz, onların yakınları bu davaları yakından takip ediyorlar. Biz de bu davaların takipçisi olacağımızı bu vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum.
“KONTROLLÜ DARBE İDDİALARI, 15 TEMMUZ ŞEHİTLERİNİN AZİZ HATIRASINA SAYGISIZLIKTIR”
Zaman zaman bu davalar çerçevesinde bazen zanlıların savunmalarda, bazen de onlarla ilgili bazı siyasilerin yaptığı yorumlarda hâlâ bunun bir ‘kontrollü darbe olduğuna, tiyatro olduğuna, mizansen olduğuna’ dair ifadelerin kullanıldığını görüyoruz. Bu, her şeyden önce 15 Temmuz şehitlerinin aziz hatırasına bir saygısızlıktır. Bu kadar delil ortadayken, bu kadar dava dosyaları şu anda görülmekteyken bu iddiaların dile getirilmesi ancak ve ancak bu darbeyi yapanların ekmeğine yağ sürmek, dolaylı olarak onlara destek vermek anlamına gelir. Bu konuda bizim tavrımız son derece net, Türk adaleti bu konuda en doğru kararı en hızlı şekilde verecek ve bu meşum darbe girişiminde bulunan, 250 şehidimizin kanına giren, 2 binden fazla insanımızı gazi hâline getiren bu zanlılar mutlaka ama mutlaka cezalarını çekeceklerdir.
Bu noktada FETÖ’yle mücadele de Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında en yoğun bir şekilde de devam edecektir, bunun altını da ısrarla ve kalın çizgilerle çizmek istiyorum. Nerede olurlarsa olsunlar, ister Amerika’da, ister Afrika’da, ister Latin Amerika’da, ister Uzak Doğu’da, Türkiye Devleti’nin ve milletinin nefesini enselerinde her yerde hissetmeye devam edecekler; bundan da kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.
“YILIN İLK 3 AYINDA TÜRK EKONOMİSİ % 5 ORANINDA BÜYÜDÜ, BU ÇOK CİDDİ BİR RAKAMDIR”
Bu çerçevede, ekonomiyle ilgili gelen bir-iki biliyorsunuz iyi haber oldu, onları da çok kısaca paylaşmak istiyorum: Özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra Türk ekonomisinin ciddi darbe alacağı, yavaşlama olacağı vesaire yönünde çeşitli tahminlerde bulunanlar, projeksiyonlarda bulunanlar oldu. Özellikle de bazı kredi derecelendirilme kuruluşlarının bu yönde çok negatif ve açıktan siyasi tavırlar içerisine girdiğini gördük. Fakat son gelen rakamlar bütün bu tahminlerin ya da spekülasyonların ne kadar temelsiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu yılın ilk 3 ayında Türk ekonomisi yüzde 5 oranında büyüdü, bu çok ciddi bir rakamdır. Yani Avrupa’da bu rakamları yakalayabilen başka bir ekonomi yok. Aslında dünya sıralaması ya da G-20 ülkeleri içerisinde baktığınız zaman da bu rakamlar Çin ve Hindistan ile neredeyse atbaşı gitmekte olan rakamlardır. Aynı şekilde biliyorsunuz Borsa İstanbul BİST 100 endeksinde de yeni bir rekor kırılarak 100 bin puanın üzerine çıkıldı. Böylece 2017 de en çok kazandıran 3 piyasadan birisi BİST 100 endeksi olmuş oldu.
Bütün bunlar Türk ekonomisinin aslında bünyesinin ne kadar sağlam olduğunu, etrafımızda yaşanan bütün bu krizlere, savaşlara, terör belasına rağmen Türk ekonomisinin bu konularda ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Ve bizim buradan da çağrımız, kredi derecelendirme kuruluşlarının bu gerçekleri artık daha net bir şekilde kendi raporlarına, değerlendirmelerine doğrudan yansıtmalarıdır.
UYUŞTURUCUYLA MÜCADELE
Sondan bir önce olarak bir konuyu, özellikle Cumhurbaşkanımızın yakından takip ettiği ve geçen Bakanlar Kurulunda gündeme getirdiği bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. O da, uyuşturucuyla mücadele meselesi. Terörün başlıca finansman kaynaklarından birisi olarak bildiğiniz gibi uyuşturucu kullanılmaktadır. Uyuşturucu ticareti dünyanın birçok yerinde karşımıza çok ciddi bir sorundur. Fakat özellikle son günlerde gençlerimiz arasında bu tür uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığına dair gelen raporlar üzerine Sayın Cumhurbaşkanımız geçtiğimiz Bakanlar Kurulunda bu konuda bir talimat vererek konunun çok yakından takip edilmesi, gerekli tedbirlerin alınmasını istemişlerdir. Ve bu çerçevede de İçişleri Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız ve ilgili bütün bakanlıklarımız, Aile Politikalar Bakanlığımız şu anda çok kapsamlı bir çalışma başlattılar ve hedefimiz burada gençlerimizin zehirlenmesine asla izin vermemektir.
Bu yönde de biz kamu kurumları olarak, STK’lar olarak yoğun bir çalışmanın, çabanın içerisine girmiş bulunmaktayız. Aynı şekilde tabi bu çerçevede ailelerinde üzerine bir sorumluluk düşmektedir. Yani çocuklarına sahip çıkmaları, kimlerle oturup-kalktıkları, hangi oturumlara girip-çıktıkları konusunda onların da bir azami dikkat ve gayret içerisinde olmaları önem arz etmektedir ki böylece bu uyuşturucuyla mücadelede biz kolektif bir başarıyı yakalama imkânımız olsun.
“15 TEMMUZLA İLGİLİ FAALİYETLER BİR HAFTA BOYUNCA SÜRECEK”
Son olarak değineceğim konu da şu: Bildiğiniz gibi 15 Temmuz’un sene-i devriyesi yaklaşıyor. Birinci yıl dönümünde Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve ilgili kurumlarımızın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve diğer kurumlarımızın koordinasyonunda 15 Temmuz sene-i devriyesiyle ilgili birtakım anma faaliyetleri planlanmaktadır. Şu aşamada bu faaliyetlerin yaklaşık bir hafta boyunca yapılması planlanıyor 10-16 Temmuz tarihleri arasında. Tabi şehitlerimizin aziz hatırasına yakışır bir şekilde hem o hüznü, hem de kahramanlık hikâyesini anlatabilecek bir duyguyla bu anma programlarının yapılması planlanmaktadır.
Bu çerçevede şehitlerimizin ruhlarına okunacak hatimler, bunların duaları, paneller, sempozyumlar, toplantılar, kısa filmler, klipler hazırlanıyor. Aynı şekilde yurt dışı misyonlarında da bu konuyla ilgili bir dizi çalışmalar, anma programları yapılacak. Aynı şekilde İstanbul ve Ankara’da şehitlerimiz için birer anıt yapılmakta ve inşallah 15 Temmuz günü bu anıtların açılışı da Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle gerçekleştirilecek. Programın detayları, o haftanın detayları daha da netleştikçe onları da sizinle paylaşırız.
GAZZE’YE BAYRAM YARDIMI
Son olarak da şunu söyleyeyim: Bayram yaklaşıyor bildiğiniz gibi, Gazze ve dünyanın aslında bütün mazlum insanları bizim hiçbir zaman unutmadığımız birer gerçektir. Özellikle de bayramda Gazzeli çocukların da bir nebze de olsa sevinebilmesi için şu anda 15 bin tonluk bir yardım gemisi hazırlanıyor. Zannediyorum bu hafta sonu yola çıkacak ve inşallah bayramda bu yardımlar da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk milletinin bir ikramı olarak Gazze’deki kardeşlerimize dağıtılacak.”