Golden State Warriors antrenörü Steve Kerr, Boston Celtics’le oynadıkları final serisinin bir veya ikinci maçında aldığı molada, rakibin ne denli başarılı üçlük kullandığını övgü ve saygıyla anlatıyordu.
Galatasaray’ın her antrenör arayışında hazret kendini birilerinin istediğini yazdırtır; Allah’tan bu yıl İtalya değil, Arap yarımadası istemiş! Bir de Galatasaray taraftarı çıldırdı, onu istiyor manşetleri okuttu bize!
Fenerbahçe her antrenör aradığında avuç açıp talep eder bir başka hazret!
Bir de ne görelim; Zinedine Zidane PSG’yi reddetmiş, ideali varmış!
Almanya’da eğitim görmüş bir arkadaş, şimdi kapanmış bir voleybol takımının teklifini, “Bana proje ile gelsinler, devre arasında olmaz” diyerek, elinin tersiyle itmişti.
Antrenör var, idmana kot pantolonla çıkar!
Antrenör var, idman sırasında internetten alışveriş yapar!
Antrenör var, bir takımla çalışırken, sezon içindeki “Bize gel” çağrılarına, “Ben buranın çocuğuyum, takımımı yüzüstü bırakıp gidemem” yanıtı verir, üstelik daha fazla paraya rağmen!
Antrenör var, sürekli zaman ister!
Antrenör var; doktora telefon ederken yakalanır, “Doktor beni hastane gerekçesiyle antrenmandan çıkar” diye rica eder!
Antrenörler var, protokol tribününde yöneticilerin hemen arkasına oturur, sahadaki meslektaşını karalar, her branşta!
Antrenör var, işsizken Girgin kahvesine gider, sonra birileri onu çağırır, takımın adını bile sormadan gider; araştırma, geliştirme vs. tabii ki yok!
Antrenör var, kendi yetiştirdiği sporcuyu iyi yetişmemiş diye eleştirir!
Antrenör var, “Şu takımdaki oyuncuyu ikna edemediniz” diye oyuncularına küser, takımdan keser!
Gencecik antrenörler var; çalışıyor, araştırıyor, takip ediyor, yabancı dil biliyor. Mesleklerine saygı duyuyorlar!
Kimisi de hamaset, gaz, kapris, torpil, kompleks, şişkin ego ile antrenör taklidi yapıyor ve hep onlar kazanıyor.
Nedense?