…Çoktan tanıdığım bir şair dostum beni aradı… Süleyman Bey heyecanlıydı, bana merhum Refik Osmanoğlu hakkında konuştu. O anda kendi kitabım üzerinde çalışıyordum… Hayal beni Türkiye’nin Erzurum kentine götürdü…

Erzurum Üniversitesinde ünlü Estetik ve Felfese adamı, çok kıymetli dostum,  marhum, Prof. Dr. Babek Gurbanov çalışıyordu ve ben onun ziyaretine gitmiştim…Yıl, 2004… Yurtta oturmuş çay içiyor, bana aşırı sevdiği kardeşi Refik hakkında ağızdolusu konuşuyordu… “Dayı (Babek bana daima Dayı diye hitap ediyordu), sen onu mutlaka tanıyacaksın ve benden daha çok onu seveceksin…” Fakat kader bizi karşılaştırmadı ve anidedn rahmete gittiğini duyduğumda çok yüzülmüştüm. Böylece, merhum Refik Bey’le buluşamadım…

Şimdi yıllar önce tanıdığım genç şair, Süleyman Alisa, Bakü’den aradı ve  merhum dünya ünlü şair, bilim adamı, Prof. Dr. Refik Gurbanov’u hatırladığında düşünmeden kendisine Refik hakkında yazdığın makaleyi bana gönder, dedim. Sağolsun, hemen de gönderdi. Çünkü Refik sadece bilim adamı değildi, ünlü şair, estetik ve etik alanda kıymetli çalışmaları olan, fizik ve matematik alanda dünyada ün kazanmış bilim ve edebiyat adamıydı… Ayrıca, doğmuş olduğu vatanına, ana toprağına delicesine hayrandı: doğmuş olduğu Azerbaycan topraklarına ruhuyla bağlıydı. Hakiki Türktü ve Türklüğü tebliğ ettiği için de Ruslar tarafından pek de sevilmiyordu… Evet, onun derin bilgisine, bilim alanındaki çalışmalarına ihtiyaçları olsa bile onu vahimce kıskanıyorlardı…

Refik Osman oğlu Kurbanov 1937 (Refik Sarıvelli) yılında Bakü’de doğdu. 1955 yılında 199 NO’lu Okulu Altın Ödülle bitirdi.

1960 yılında Bakü Devlet Üniversitesini yüksek puanla bitirdi ve   Azerbaycan Bilim Akademisi Kimya Enstitüsünde bilıim uzman olarak göreve başladı. 1961-64 yıllarında SSCİ Bilim Akademisinde Felsefe ve Doğa Bilimleri Bölümünde Felsefe üzerine Doktorasını tamamladı. Önce Azerbaycan Bilim Akademisi Felsefe ve Hukuk Enstitüsünde, 1970-1999 yıllarında SSCİ Bilim Akademisi Felsefe Enstitüsünde çalıştı ve 1989 yılında Felsefe Bilim Doktoru olarak savunmasını yapmışıtır. O yıllarda Ruslar – Türk Cumhuriyetinde üstün yeteneğe sahip olanları, uzmanları hemen şemsiyeleri altına alıyordu. Memleketlerinde faydalı olmasın diye Moskova’da görevlendiriyordu. Kısa zaman diliminde Refik Bey’yin Bilim alanındaki hızla yükselişi Moskova Bilim adamlarını bile şaşırtmıştı…

Bu arada Türkiye Yüksek Eğitim Kurumu bu genç Bilim Uzmanını Terkiye’ye davet ediyor ve Refik Bey, Bursa Üniversitesinde muhazirelere başlar, ayrıca Rusya, M. Lomonosov adına MDÜ-de, Fizika ve Teknik Enstitüsünde dersler de veriyordu: Moskova Devlet Pedagoji Üniversitesi’nde Doktora Bilim Şurasına Uye seçiliyor.

DÜNYA FELSEFE İLMININ GURURU

Moskva Devlet Pedagoji Universitesində Doktora Komisyonu Şurasına uye seçiliyor. Olaganüstü bilime ve birikime sahip Refik Beyi yıldırım hızıyla önce Rusiya Bilim Akademisi Reyaset Heyetine ve Doktora Şurasına Uye, ABD Felsefe Cemiyyeti ve Amerika Hukukşinaslar Cemiyyetine üye yaptılar. Bu arada Moskvada “Şehriyar” Edebi-İctimai Meclisini yaratıyor ve Başkanı oluyor. İşte bu yaptıkları Rusları hiç de memnun etmiyor. Azerbaycan Yazarlar Birliğinin, Uluslararası Gazeteciler Birliyi üyesi seçiliyor.

Aralıklarla devamlı ilmi araştırmalar yapıyor. Böylece 200-den fazla Yüksek İlmi Araştırmaları, ayrıca “Fizik İlminde Felsefi İlişkiler Kategorisi” Monumentals çalışmanın da yazarıdır…

2004 yılı Aralığın 7-de müemmalı ortamda Moskovada vefat ediyor…

Aziz dostum Babek hep şöyle diyordu: “Refik kardeşim hiç de Hasta falan değildi. Doktorların ilgisizliğinden mi, Rusların bedhak ve kıskanclığından mı, aziz kardeşim genç yaşlarında dünyasını değişmiş oldu…O Dünya Bilimine Büyük Katkıları vardı, onu kaldıramadılar, onu hep kıskandılar ve sonuşta hayatına kıydılar… Refik için içim yanıyor, dedi…

“Felsefe Bilimleri Doktoru, Prof. Refik Gurbanov’u hala seksenli yıllardan tanıyordum, – Süleyman Alisa anlatıyor: “ – O yıllarda Moskova’ya aralıklarla giden, genclik dostum, Rauf Kerimov bu kıymetli Filozofla Moskova’daki buluşlarını severek anlatıyordu. Özellikle, onun  “Krım Köprüsü” ve “Könül Yanılmıyor, yad toprağıdır” ve başka şiirlerini azberden söylüyordu. Yahutta, Memmed Emin Yurdakul’un:

Ben bir Türküm, dilim, cismim Uludur,

Düşünen kalbimi ateşle doldur.

İnsan olan Vatanının guludur,

Türk evladı evde durmaz, gidiyorum…

Şiirlerini beynine yerleştiriyordu.

“Ben, Akademinn  Reyaset Heyetinin nezdindeki Doktoralar Şurasının 11 üyesindenn biriydim, – diyor, Refik Kurbanov.  – Bundan ilave Azerbaycan Nümayendeliğinin Doktoralar üzere Moskva Nümayendesi Görevi de bana yüklenmiş idi. Tüm bu selahiyyetlerimden istifad ederek bütün Öğrenciler ve Doktora yapanlarla yakından ilgileniyor, her türlü yardımlarda bulunuyordum. Doktora yapanlar yurdunda 70 Doktora yapan Azerbaycanlı gencler yaşıyorlardı. Bu gençler Bilim ve Eğitime yüksek önem veriyor, aynı zamanda milli-manevi değerlerimizi  korumaya çalışıyorlardı. Burada pek çok meraklı etkinliklər gerçekleşiyordu. Öğrenciler ve Doktora yapanlar Teşkilatı çalışmalarda beni ve nazari fizika üzere Doktorant, Yılmaz Verdiyevi devamlı ileri veriyorlardı.

MAĞRUR VE YİGİT OĞULLARIMIZ VARDI

Bir defa Moskva’da kafelerin birinde Nevruz şenliği gerçekleştirmek için Yılmaz’la birlikte Azerbaycan Nümayendliğine gittik ve yardım istedik. Orada bizi dinleyip, bu işten vaz geçmeğimizi  önermiş oldular. Buna rağmen biz, Nevruz Bayramını Doktora yapan Öğrencilerimizin yurdunda yaptık. O zaman dostlarımız Bakü’den bize çoklu Semeni göndermişlerdi…

Aynı gün etkinlikten sonra  Kimyacıların yaşadığı bir odaya geldik. İçeri dahil olan iki şahıs bir Bayrağı bize öptürüp gittiler. Sonradan anladık ki, bizim öptüğümüz bayrak, Azerbaycan Halk Cümhuriyyetinin üçrenkli Bayrağıydı… Hayatımda ilk defa bu Bayrağı görüyordum…”

O zaman böyle mağrur ve yiğit  oğullarımız vardı. Doktora yapan gençlerimizin yaşadığı yurtta Bahtiyar Vahabzade, Anar, Elçin ve başka yazarlarımızla da meraklı buluşmalar gerçekleştiriyorduk…

1960 yılında böyle görüşlerin birinde meraklı bir olay oldu. Bir sarışın genç geldi ve bizim etkinliğimizde oturmak için izin istedi. Az sonra aynı genç ayağa kalktı, ağlaya-ağlaya – ben kendimi halkımın içinde his ediyorum, – dedi. Bu genç, Moldava’da yaşayan bir Gagavuz idi…

Bahtiyar muallimle görüştükten bir müddet sonra o, bana hediye gönderdiği kitabında böyle bir avtograf yazmıştı: “Azizim Refik Kurban, sana, tutduğun bu yolda büyük güdret ve metanet arzu ediyorum”.

Ben, Azerbaycanlı Öğrenci ve Doktora yapanlarla  bir yerde olmaktan doymuyordum. Bu, daxilimden gelen bir istek idi. O zaman burada çok az Azerbaycanlıya rast gelmek oluyordu. Moskova Devlet Üniversitesi’ndeki derslerim bittikten sonra yüreğimi boşaltmak için yol üstü yurda dönüyor, Öğrencilerimizle birlikte çay içiyor, konuşuyor ve eve gidiyordum.  Universitenin tam önünde futbol meydancası vardı. Her Şenbe günleri oraya koşardık, eğlenerdik, futbol oynardık. Genelde ben kapıda yerimi alıyordum. Onu da deyim ki, Pazar ertesi günleri zamanımın çoğu kütüphanelerde geçiyordu.

O yıllarda Moskva’ya  tez-tez gidib-gelen gençlik dostum, tabiat aşığı, “Bağbanlar Kralı” adını almış,  Rauf Rehimov, bu görkemli filozofla Moskova’dakı buluşlarından söz ederdi, onun “Kırım Körpüsü”, “Gönül yanılmıyor, yad torpaktır” və başka şiirlerini azberden söylerdi. Bu şiirler beni ovsunluyordu… Bir Gazeteci dostumun “Bütün Azerbaycanlıların akrabası” adlandırdığı bu güzel insanla ne zamansa buluşmak arzusuyla yaşayordum. Tale öyle getirdi ki, bir müddet sonra Rusiya’daki Diasporamızın nüfuzlu Gazetelerinden biri olan “Azerros” Gazetesinin Azerbaycan sayfasını Refik Kurbanov’la birlikte hazırlamaya  başladık. Böylece ilişkilerimiz  daha da sıklaşmış oldu. Her defa Moskova’ya gittiğimde kendisiyle buluşuyor, teklif ve önerilerini dinliyor, yurt dışında yaşayan  soydaşlarımızın problemleri ile ilğili düşüncelerimizi bölüşüyorduk. Halkımızın bu böyük oğlundan ömrünün son günlerinde aldığım  müsahibeni dikkatınıza iletmekten çok mutluyumdur.

SARIVELLİ KÖYÜNDEN DÜNYAYA TANINAN BİLİM ADAMI

– Refik muallim, Rusiya’da ve Azerbaycan’da pek çokları sizi milli adet-ananelerimize, montalitetimize bütün varlığı ile bağlı bir insan kimi tanıyordur. Siz, aynı zamanda görkemli Bilim adamı olarak, uzun yıllar Moskva’da yaşamışsınız. Buna bakmayarak, Azerbaycançılık ruhu hiç zaman sizi terk etmemiştir… 

– Benim ilmi faaliyetim, Fizik İlminin Felsefi meseleleri ile bağlı olmuştur. Bu kifayet kadar ciddi ve zor bir alandır. Ancaq buna bakmayarak o zaman Moskova’da Eğitim alan Öğrencilerle ve Doktora yapan Azerbaycanlı kardeşlerimle  buluşmaya zaman buluyor ve hatta buna dahili ihtiyaç duyuyordum. Bu nereden ileri geliyor, dersiniz? Birincisi, benim daima kadim tarihimizi öğrenmeye büyük merakım olmuştur. İkincisi, ben dördüncü sınıfa kadar İlçemizde okumuşum. İlçemimizde güzel ozanlar vardı ve bazen ben sabahlara kadar Destanları dinlerdim. Kafkasın üç Cumhuriyyetin –  Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın ve Ermenistan’ın kovuştuğu noktada yerleşen doğma Sarıvelli (İkinci Şıxlı) İlçesi’ni ben Zakafkasya’nın Merkezi adlandırıyordum. Köy çocukları ile aralıklarla Hram Çayı’nın üzerindeki köprüden Gürcistan’daki Azerbaycan köylerine tut yemeğe giderdik. Şimdi de hemin yerler, hemin bulaklar ve yaylaklar keçiyor gönlümden. Keklikotu, limon eskik olmuyor evimizden…

Devami vardır…

 

CEVAP VER