CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin aylığı uygulamasının sürdürülmesi gerektiğini söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Her birimiz, toplumun umudu olmak zorundayız. Tarihin bize yüklediği ciddi bir sorumluluk var. Hep beraber çalışacağız. Birlikte mücadele edeceğiz. Hiç kimseyi ayırmayacağız, herkesi kucaklayacağız. Herkesten yana olacağız. Eğer birisine haksızlık yapıldıysa onun yanında olacağız. Haksızlığını gidereceğiz. Adaletten yana olacağız.” diye konuştu.
Sevgiden, hoşgörüden yana olacaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Derdi olan bize geliyor. Çünkü biliyor ki; biz, onların dertleriyle dertleneceğiz. Biz, onların dertlerini çözmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz.” dedi.
İki hafta önce bir grup şoför esnafı ile yaptığı görüşmeyi anlatan Kılıçdaroğlu, şoför esnafının “Siyasetçiler, bizim dertlerimizle ilgilenmiyor” eleştirisine, “Sizin sorunlarınızı dile getirdik ama yine kabahat bizde yeteri kadar size ulaştıramadık. Burada haklısınız. Ama bana kamyon şoförlerinin, otobüs şoförlerinin hangi radyoyu en çok dinlediklerini söylerseniz, söz, ben gideceğim bir de oradan ayrıca sesleneceğim” cevabını verdiğini aktardı.
Şoför esnafının sorunlarıyla ilgili Meclis’te araştırma önergesi verilmesini istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, CHP Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın Meclis’te bir araştırma önergesi verdiğini ancak önergenin reddedildiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, şoför esnafına; “Sizin sorununuzu çözmeye kim kararlı? Hangi parti sizin yanınızda ve hangi partiler sizin karşınızda? Oturun, düşünün. Elinizi vicdanınıza koyun. Sandık gelecek, sandığa gidip oy kullanacaksınız. Ben, başka bir şey istemiyorum. Doğrunun, haklının yanında durun. Sizin sorunlarınızı çözme iradesini ortaya koyan siyasi partinin yanında durun.” diye seslendi.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını dolayısıyla verilen kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin aylığı ödemelerine de değinen Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Bu konuda doğru bir karar alındı. Rakamlar çok küçük ama olsun. Her halükarda pandemi dönemini bir şekliyle atlatmak gerekiyordu. Kısa çalışma ödeneği 456 gün, ücretsiz izin aylığı 433 gün sürdü. Bu ayın sonunda bitecek. Bu ayın sonunda bitmemesi gerekiyor. Pandemi hala devam ediyor, sorunlar hala devam ediyor. Dolayısıyla kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin aylığı uygulamasını sürdürmek gerekiyor.”
Kısa çalışma ödeneğinden 3 milyon 765 bin 541 kişinin, ücretsiz izin aylığından ise 2 milyon 548 bin 335 kişinin faydalandığına işaret eden Kılıçdaroğlu, “Bu paraları kesmeyin, keserseniz işsizlik zaten büyük bir sorun, daha da büyütürsünüz. Biz, her evde huzurun, bereketin olmasını isteriz. Eğer bunları keserseniz, işsizlik patlar ve dolayısıyla çok daha büyük bir sorunla Türkiye karşı karşıya kalabilir. Hatırlatması, önermesi bizden.” ifadesini kullandı.
Çalışılmayan süre içerisinde sosyal güvenlik primlerinin de yatırılmadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “Çünkü aylık almadılar. Bir de böyle prime takılanlar olacak. Emeklilikte yaşa takılanlar var, bir de emeklilikte prime takılanlar sınıfı çıktı şimdi ortaya.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, iktidar olmaları halinde işsizliği önlemek için öncelikle kamuda boş olan sağlık personeli ve öğretmen kadrolarına atama yapacaklarını söyledi.
Atama bekleyen öğretmenlerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a taleplerini ilettiklerini anlatan Kılıçdaroğlu, “En tepedeki insan devletten habersiz. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine bakıyorsunuz, Ocak 2021’de 107 bin 909 öğretmen açığı var. Sayıştay raporlarına bakıyorsunuz 138 bin 393 öğretmen açığı var. Ama Erdoğan’a göre öğretmen açığı yok. Niçin? Sarayda öğretmen yok ki. Bakıyor sarayda bütün kadrolar dolu, herkesin durumu çok iyi, üstelik herkes bir yerden değil 3, 4, 5 yerden maaş alıyor. ‘Herhangi bir sorun yok burada, nereden çıktı açıklar, atamalar? Tam tersine kadro fazlalığı var’ diyor. Allah akıl fikir versin, devleti bunlar yönetiyorlar. Bunlar yönettikleri için de memlekette işsizlik bu boyutlarda.” ifadesini kullandı.
Partisinin, İhvan konusundaki tutumunu bütün dünyanın bildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, inançların siyasete alet edilmesini asla istemediklerini vurguladı. Kılıçdaroğlu, “Mısır’daki yöneticilere seslenmek isterim. Türkiye’de de geçmişte siyasi idamlar oldu, başbakan astık, bakanlar idam edildi, gencecik filinta gibi evlatlarımızı dar ağacında ölüme yolladık. Ne oldu? Şimdi hepimiz üzülüyoruz. Şimdi astığımız insanlar için havaalanları yapıyoruz, üniversitelere, okullara adını veriyoruz. Siyasi idam doğru değildir. Siyasi idamlara her zaman karşı çıktık, karşı çıkmaya da devam edeceğiz. Umarım, Mısır’da siyasi idamlar olmaz.” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinden bir heyetin 21-22 Haziran tarihlerinde Erzurum’u ziyaret ettiğini anımsatarak, CHP’nin uzun yıllardır Erzurum’dan milletvekili çıkaramadığına dikkati çekti. Kılıçdaroğlu, “Kabahat Erzurumlular’da mı? Hayır, kabahat bizde. Erzurum’a gittik mi, vatandaşın çayını kahvesini içtik mi, sorununu dinledik mi? Hayır, yapmadık bunları. Ankara’da oturduk, gayet güzel açıklamalar yaptık, sonra dönüp Erzurumlu’ya ‘Niye bize oy vermiyorsun?’ dedik. ‘Vermem kardeşim, gel çayımı iç, benim derdimi dinle’ dedi. Gidiyoruz, dertlerini dinliyoruz. Erzurum’un merkezini değil, bütün ilçelerini arkadaşlarımız gezdiler.” dedi.
Erzurumlular’ın “İktidar değişirse yardımlar kesilir mi?” endişesini dile getirdiğini anlatan Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri halinde yardımların kesilmeyeceğini, tam tersine ihtiyaç sahiplerine yönelik yardımların artacağını öne sürdü. Yerel seçimler öncesinde de CHP’li belediyelerin yardımları keseceği iddiasının gündeme taşındığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, partisinin yerel yöneticilerinin “sağ elin verdiğini sol elin görmediği” bir sistemle ihtiyaç sahiplerinin onurunu koruyarak ve miktarları artırarak yardım dağıttığını belirtti.
Erzurum’un, merhum babası Doğu’da görev yaptığı sırada çok büyük bir kent olarak görüldüğünü ve “Doğu’nun Paris’i” olarak nitelendirildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, bugün şehirde işsizlik başta olmak üzere birçok ciddi sorunun bulunduğunu vurguladı.
Ziyarette bazı vatandaşların yakındığı problemleri aktaran Kılıçdaroğlu, “Genç bir arkadaşla karşılaşmışlar, adı Timur. Keşke telefonunu alsaydı arkadaşlarım, kendisine telefon edecektim. Bulabilirsem arayacağım kendisini. Buradan genç Timur kardeşime sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum. ‘Adam iyi, namuslu bir adam. Doğru konuşuyor. Doğru konuşuyor da bir de Müslüman olsa’ demiş. Elhamdülillah Müslümanız. Nasıl anlatmışlar beni bilmiyorum. Allah’ımız, kitabımız, peygamberimiz bir ama biz din ticareti yapmayız, herkesin inancına saygı gösteririz.” diye konuştu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, iktidarın devleti yönetmek için değil, devlet olmak için geldiğini savunarak, “(Ben devletim, istediğimi asarım, istediğimi keserim) diyor. Devlet dediğimiz kurum, yıpranmaya ve çürümeye başladı. Öyle bir noktaya geldi ki devlet, 19 yılın sonunda ekonomi ve hukukta kayıt dışına çıkmaya başladı. Aşama aşama kayıt dışına çıkarıyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
İktidarın kayıt dışına çıkarmayı bilinçli olarak gerçekleştirdiğini öne süren Kılıçdaroğlu, bütün bakanlıklarda teftiş kurullarının kapatıldığını, bu şekilde yolsuzluk dosyalarının incelenmesinin önüne geçtiklerini iddia etti.
Ekonomide kayıt dışılığın bürokratik altyapısının süratle oluşturulduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bürokrasinin, sadece talimatları yerine getirecek şekilde robotlaştırıldığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu tür rezaletler hiç görülmedi. Bakanların, milletvekillerinin, valinin, belediye başkanının önünde rüşvet tartışması yapıldı Antalya Serik’te. AK Parti ve MHP milletvekilleri, bakanlar, vali, belediye başkanı orada. Belediye Başkanı tahammül edemiyor, bakanlara ‘Yazıklar olsun’ diyor. Tık yok. Savcı soruşturma açtı, çağırdı mı? ‘Bu parayı kim aldı? Yetimin hakkını, Cumhuriyeti savunacağım’ diyen bir savcı çıktı mı? Tık yok.” ifadesini kullandı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin şu anda Avrupa’nın en büyük kara para aklayan ülkelerinin başında geldiğini ileri sürerek, “Uyuşturucu, kumar, organ ticareti, kadın ticareti, ne kadar rezil iş varsa hepsini kabul ettiler, sineye çektiler, ‘Parayı getirin’ dediler. Neden saray ve beslemeleri sessiz kalıyor bu konuda? Beslendikleri için. Ekonomi ve hukuk kayıt dışına çıkınca bu tür rezaletler Türkiye’de yaşanıyor.” sözlerini sarf etti.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bugün Türkiye’de rüşvetsiz iş yapmanın mümkün olmadığını iddia ederek, Erzurum’da iki ayrı vatandaşın, su dolum tesisi açmak istediğinde karşılaştığı rüşvet talebini yerine getirmediği için iş yeri açamadığını söylediğini aktardı. Kılıçdaroğlu, “Aynı şekilde süt işleme ve paketleme işi yapacak olan bir Erzurumlu kardeşimiz de kredi almak istiyor ve vermiyorlar krediyi. ‘Bugüne kadar ne rüşvet aldım, ne rüşvet verdim, bundan sonra da vermeyeceğim. Gerekirse batarım, yine vermem’ diyor. Gözlerinden öpüyorum, vatandaş dediğin budur işte.” görüşünü paylaştı.
Türkiye’de önceden Devlet Planlama Teşkilatının, bölgelere göre öncelikli yatırımları belirlediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Ekonomi kayıt dışına çıktıktan, hukuk da askıya alındıktan sonra artık devletin bütün büyük yatırımlarını beşli çete belirliyor. Gidiyorlar, plan ve programı alıyorlar kendilerine göre. ‘Yapın, garanti de veririm’ diyor. ‘Ya CHP iktidar olur elimizden alırsa?’ ‘Meraklanma Londra mahkemelerini yetkili kılarım. Sen bu yatırımı yap oraya’ diyor. Ne olacak? ‘Kusura bakma, sana da hakkını vereceğiz’ diyorlar. Devletin bütün büyük yatırımlarını, devletin bürokratları değil, beşli çete sarayın desteğiyle yapıyor. Buna da Cumhuriyet tarihinde ilk kez tanık oluyoruz. DPT’yi kapattılar. Kime hangi rantlar, garantiler, yetkili mahkeme, maliyetleri nedir, bütün bunların tamamı kapalı, kimse bilmiyor. Ekonomi kayıt dışında olunca rüşvet vermek çok daha kolay oluyor.”
Kemal Kılıçdaroğlu, “havuz medyası” olarak nitelendirdiği bazı kuruluşların “kayıt dışı tirajlar üzerinden devleti soyduklarını” savunarak, “Saray ve şürekası aynen bakıyor, ‘Paraları ödeyin’ diyor. Onlar da verilen bu rüşvete ortaktırlar.” iddialarını dile getirdi.
Devleti yöneten siyasi partinin, devleti şeffaflaştırarak ve hesap verebilir hale getirerek, kayıt dışının önüne geçebileceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, “En güçlü kurumlarımızdan birisi olan ve şimdi şamar oğlanına dönen Merkez Bankası. Kanuna aykırı olarak yetkiyi aldılar, Hazine ve Maliye Bakanlığına verdiler, damat-kayınpeder 128 milyar doları buharlaştırdılar.” görüşünü ileri sürdü.
Devleti yönetenlerin, ailelerinin ve yakınlarının yaşam tarzlarıyla topluma örnek olması gerektiğinin altını çizen Kılıçdaroğlu, “Nasıl oluyor da Erdoğan ve ailesi, yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi vermemek için hesap açıyor, sahte şirket kuruyorlar, milyon dolarları orada kazanıyorlar ve devlete de beş kuruş vergi ödemiyorlar? AK Parti’li ve MHP’li kardeşim senin vicdanın, ahlakın bunu kabul ediyor mu? Devleti soyulacak bir organ gibi görüp önemli rakamları kayıt dışına almak ne kadar doğrudur? Bir devlet nasıl bu hale gelebilir?” sorularını yöneltti.
Kılıçdaroğlu, kayıt dışı büyüdüğü zaman, alınan rüşvetlerin de büyüyeceğini söyledi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, devletin televizyonunda, “Her ay bir siyasetçiye 10 bin dolar para ödeniyor” dediğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu konuda bir şey söylemediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Hala rüşveti savunana oy vermeye devam edecek miyiz? Devleti soyulacak bir organ haline getiren bir siyasi anlayışa hala oy verecek miyiz? Bakan yerinde, Erdoğan da yerinde, her ay 10 bin dolar rüşvet alan da yanında. Her gün konuşuyorlar. Sahtekarlığın bu boyutu, rüşvetin bu boyutu, ekonomideki kayıt dışılığın bu boyutu hiç çıkmamıştı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bütün yolsuzlukların ilkini yaşıyoruz.” diye konuştu.
Emekli, işçi ve memurun maaşlarına yapılan zam oranı ile TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarını eleştiren Kılıçdaroğlu, “İşçinin, memurun, emeklinin hak ettiği parayı çalıyorlar. Kime veriyorlar bu parayı? Beşli çete başta olmak üzere, kendi takımlarına veriyorlar.” ifadesini kullandı.
TÜİK’in görevinin doğru hesap yapmak olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, “Ama saraydan talimat gelmiş: ‘Enflasyonu düşük gösterin ki bunlara az para verelim’. Birilerine tonlarca para, her ay 10 bin dolar rüşvet, vatandaşa gelince de ‘Enflasyon çok düşük, bak sana bir de zam yaptım’ diyor. İşçinin, emeklinin ve memurun da oturup düşünmesi lazım. Bu soygun düzenine onların da artık ‘yeter’ demesi lazım.” değerlendirmesinde bulundu.
Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu gibi bağımsız kurum ve kurulların belli aralıklarla TBMM’ye gelerek bilgi vermesi gerektiğini ancak bu kurulların Meclise gelmediğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Parlamentonun bu kadar aşağılandığı bir dönemi hiç yaşamamıştık. İktidar sahiplerine bakın, şu gazi Meclise bakın. Yolsuzluklara ve hırsızlıklara destek veren bir organa dönüştürdüler burayı. O çok sevdikleri birilerine çıkar sağlama yasalarını, AK Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleriyle beraber çıkarıyorlar. Peki TBMM Başkanı ne yapıyor? Diyor mu o kurumlara, ‘neden zamanında gelip bilgi vermiyorsunuz’ diye. Diyemez, Erdoğan’dan izin almadan diyemez.” görüşünü paylaştı.
Kılıçdaroğlu, TBMM’nin itibarını kendilerinin koruyacağını belirterek, TBMM’yi tarihine, şanına, şerefine uygun hale getireceklerini dile getirdi.
Milletvekillerinin yazılı soru önergelerine cevapların verilmediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, bu durumu “rezalet” olarak niteledi.
“Erdoğan’ın şahsım hükümeti, Türkiye’yi felakete sürükleyecektir.” değerlendirmesinde bulunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İşsizlik, yoksulluk, perişanlık, rüşvet, yolsuzluk, uyuşturucu, her şey var. Hepsi saray ve şürekası tarafından koruma altına alınmış durumda. Hepsinden besleniyorlar. Bu kadar ağır konuşuyorum, acaba mahkemeye verirler mi diye, mahkemeye de vermiyorlar. Bari bir namuslu hakim buluruz da bunları ispat ederiz. Devlet neden hukuk dışına çıkarıldı? Erdoğan’ın söylediği şu sözü asla hiç kimse unutmasın. ‘Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum’. Daha ne desin? Devleti otomatikman hukukun dışına itiyorsunuz, kendi arka bahçeniz haline getiriyorsunuz.”
Kılıçdaroğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını da eleştirerek, “Şimdi olay Danıştay’da. Danıştay’daki hakimlere de sesleniyorum: Eğer aklınızı kiraya vermediyseniz, eğer Anayasa ve yasalara uyacaksanız, o söyleşmeyi tekrar ihya etmek zorundasınız. Yapmadığınız takdirde siz de sarayın kalemşorları olarak tarihte anılacaksınız.” diye konuştu.
Yolsuzlukları kapatmak için özel çaba harcandığını öne süren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesini CHP’li belediye başkanımız kazandı. ‘Milyarlarca yolsuzluk var, üzerine gidip tespit edeceğim’ dedi, dosyaları çıkardı. İçişleri Bakanı derhal sarayın talimatıyla harekete geçti. ‘Bütün yolsuzluk dosyalarını bize verin’. Ne oldu? Tamamının üstü kapatıldı. AK Parti’li kardeşlerime seslenmek isterim. Haramzadeyi korumak nedir? Kul hakkını yiyeni korumak nedir? Yolsuzlukları yapanı korumak nedir? Bunlarda vicdan var mı, bunlarda ahlak var mı?
Öyle bir rezaletle karşı karşıyayız ki hukuk kalmadı. Mersin Limanı’na Ekvador’dan 615 kilo kokain gelir, yakalanır, dava açan yok. Yine Brezilya’dan Dilovası’na 540 kilo kokain gelir, yakalanır, dava açan yok. Allah bilir, bu kokaini el altından piyasaya sürdüler. Böyle bir rezalet olur mu? Kokain bu… Gencecik, fidan gibi çocuklarımızı öldürüyoruz. Bu tablo karşısında hala ve hala yukarıda adam oturuyor. Her şey güllük gülistanlık, ‘Avrupa bizi kıskanıyor’. Avrupa’nın otoriter politikacıları özeniyordur tabii. Hakim, kaymakam, medya senden, yolsuzluk gırla, her türlü işi yapabiliyorsun, her türlü dalavereyi çevirebiliyorsun, kimse sana dokunmuyor. Kıskanmazlar mı? Kıskanırlar. Kendi ülkelerinde hukuk var. ‘Sabah kahvaltısını cebinden mi, hazineden mi ödedin’ diye tartışma çıkar, biz de malı götürünce yükseliyorsun. Böyle bir rezalet görülmedi.”
Hükümetin ekonomide ve hukukta kayıt dışına çıkmasının, yönetimin mafyaya teslim olması anlamına geleceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, yeraltı dünyası tarafından yönetildiğini ve korunduğunu iddia etti.
İktidar olduklarında gerçek anlamda adaleti getireceklerini savunan Kılıçdaroğlu, “Kul hakkı yiyenin burnundan fitil fitil getirmezsem bana da Kılıçdaroğlu demesinler. Hiç kimse endişelenmesin, adaleti gerçek anlamda getireceğiz. Türkiye’yi kirlilikten arındıracağız. Ben devr-i sabık yaratma gibi bir arayışın içinde değilim. Benim önceliğim, partimin önceliği, partililerimizin, milletvekillerimizin önceliği bu memlekete adaleti getirmektir.” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin temel sorunlarından birisinin de “devleti yönetenlerin egemen güçlerin esiri haline gelmesi” olduğunu savunarak, şunları kaydetti:
“Öyle bir hale geldik ki bu yerli ve milli ayaklarıyla geçinenler şimdi egemen güçlerin taşeronluğunu yapmaya başladılar. Kanal İstanbul’a para verirse, Kanal İstanbul yapılırsa yabancı güçler söke söke bu paraları alırlarmış. Temsilciye bak, Erdoğan; dış güçlerin temsilcisi. Alacağım, söke söke alacağım. Buradan bir daha söyleyeyim. Bu işe giren müteahhit kendisini unutsun. Bankalara, kredi kuruluşlarına sesleniyorum, bu işe kredi veren unutsun kendisini, yok öyle bir şey. Bürokratlara söylüyorum, bunun altına imza atan bürokratın burnundan fitil fitil getireceğim.
Sadece bunları yapmayacağım. Bizim milliyetçilik damarımıza dokunuyorlar. O Tank Palet Fabrikası’nı söke söke Katarlılar’dan alıp şanlı ordumuza vereceğim. Vatan toprağını terk ettiler, bayrağı indirdiler, Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Söke söke o türbeyi alacağım, vatan toprağına götüreceğim, şanlı bayrağımızı da dalgalandıracağım.
Çiftçinin traktörüne haciz geliyor. 750 milyon doları alıp havuz medyasının başına oturana ses yok, sofralarda ağırlanıyor. Sözüm söz, söke söke o 750 milyon doları alacağım, tamamını çiftçilere vereceğim. Türk Telekom’u aldılar, birilerine verdiler. Bizim paramızla aldılar, karını yediler, binalarını arsalarını sattılar, zararını da bize sattılar. Şu ahlaksızlığa bakın. O Hariri ailesinden söke söke bütün parayı alacağım.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, üniversite sınavının kaldırılması önerisine de değinen Kılıçdaroğlu, “Bahçeli’ye bir iyi, bir de kötü haberim var. İyi haberim şu, üniversite sınavları kaldırıldı. Kötü haberim, bizim çocuklarımız için değil.” ifadesini kullandı.