Sevgili okurlarım! Azerbaycan bilimine, gazetecilik alanına ve edebiyatımıza çok ağır bir itki baş vermiştir. Halkımızın olağanüstü güzellikte bir evladı Tanrının ebedi dünyasına göçtü… Metin, fevkalade cesaretli, ruhunda Hazreti Mevlana’nın fikir ve düşüncelerini barındıran cesur bir evladı, Prof. Dr. Teymur Ahmedov dünyasını değişti… Azerbaycan aydınları, yurt dışında yaşayan binlerce sevenleri yastalar…
O benim aksakalımdı, fikir dostumdu, bir nevi aynamdı, müdrik Ağabeyimdi… Bana: “Sen benim hakiki ve gerçek kardeşimsin”, derdi. Vatana her gelişimde ilk onu arıyordum, keyfini soruyordum. Çok seviniyordu, “Evine hoş geldin… Yarın saat on birde yanıma gel, konuşalım. Bekliyorum…” Mutlaka söylediği saatte odasında oluyordum. Kucaklıyordu, iyice bakıyordu yüzüme ve yeniden “Hoş geldin evine”, diyor, yeniden bir daha kucaklıyordu… Onunla her görüşlerimde manen ve ruhen rahat oluyordum; sanki Tanrının bir müridiydi, çok sakin ve kendine öz gülüşüyle insanı kalbine rahatça almayı başarıyordu. En son öten yılın Aralık ayında odasına geldim. Kucaklaştık… Daha önceleri geldiğimde hemen Sekreterine, “Kimseyi içeri alma…” derdi. Alil-acele sol dolaptan “Konyak” şişesini ve iki küçük bardağı, çikolatayı da yanında masaya bırakıyordu ve bana: “Gel otur. Ben sadece senin gelişin için bir kadeh içiyorum”, derdi ve sormadan süzerdi, “Şerefine kardeşim, hiş gelmişsin…” der, içerdik. Bu bir anane haline gelmişti. Tam iki yıl önce dolabı açmasına izin vermedim… Olmaz, lütfen, -dedim. Ben araba kullanıyorum… Önce şaka saydı, gülerek elimi nazikçe itti: -Bak, Ağabeyimsin, azizimsin, bir defa olsun meni de dinlemen lazım. Bunu bir daha yapmayalım, lütfen… Ben rahatsız oluyorum, samimi söylüyorum… -Çünkü baya yaşlanmıştı ve reva görmüyordum. Hasta kalbine etkisi ola bilir, diye korkuyordum, doğrusu… Ve kabul etti teklifimi. Çünkü ona gerçekten Aksakal gibi, ender fikir ve düşünce adamı olarak ihtiyacım vardı. Onun sağlığı benim için fevkalade önemliydi ve endişeliydim. Kendine öz zarif ve sirayet edici gülüşüyle beni seziyordu. Oturup çocuklarımı, ailemi ve özellikle oğlum, Estetik Cerrah Tale’yi soruyordu. Böylece sanattan, yeni temsillerimden söz ediyor, yeni kitaplarımı merak ediyordu. Ben de her gelişimde masasına yeni basılan kitabımı bırakıyordum. Sevinçle kitabı alıyor, sayfalıyordu… Kalkıp kucaklıyordu, “Sen halkımızın gururusun. Vatanımızın kahraman savunucusun”, -derdi. Ben de kendisine, “Lütfen beni şımartmayın. Ben zaten on altı yaşından vatanımı kalemimle hep savunuyordum, sanatımızı tebliğ ediyordum. Bu gün de bunu severek yapıyorum”. O zarif gülüşüyle beni seziyordu. Gel otur ve dinle: -Bak, Eflatun bu kitaplarında Azerbaycan’ın klasik yazarlarından başlayarak genç kuşaklara dek, kıymetli, yazar-şairlerimizi, ayrıca opera, tiyatro sanatımızı dünyada üst düzeyde tebliğ ediyorsun. Yemen Devlet Tiyatrosu’nu yaratmışsın ve açılışını “Üzeyir Hacıbeyli’nin “Meşedi İbad” opereti ile açmışsın (Aden, 1982). Bu bir tarihtir. Bunu senden başka kimse yapmamıştır. Türkiye’de “Arşın Mal Alan”, “Leyla ile Mecnun” operasını ilk defa Ankara’da sahneye koymuşsun. Ben Babek Gurbanov’un temsil ile ilgili muhteşem makalesini “RESPUBLİKA” Gazetemizde basarak halkımıza takdim ettim. “Uluslara arsı “Köroğlu” operası” dünya Projesini ilk defa Bişkek’te Almatı’da, Ankara’da, Bakü’de senin sayende gerçekleşmiştir. Bu operamızı daha sonra Astana’da sergiledin ve I. Dünya Opera Festivalinde, İstanbul’da Haliç Kongre Sarayında muhteşemliğiyle sergileyen yine sensin, kardeşim! Bunları senden başka kimse yapamadı ve bundan sonra da yapamaz, diyorum, Eflatun. Evet, bunu deha kardeşim yapıyordur. –Odaya Yardımcısı Müşfik Bey de geldi. Kendisine de otur, dinle, dedi. – Daha sonra “Köroğlu” operamızı Mersin Devlet Operası sahnesinde sergilemişsin. Bunları senden başka kimse yapamaz. Çünkü sen kardeşim, ülkemizde tek opera rejisörüsün ve amacın da opera, tiyatro sanatımızı dünyada tanıtmak olmuştur… Bak, Eflatun, Cumhurbaşkanımız, Sayın İlham Aliyev senin ismini gururla bir toplantıda söyledi. “Köroğlu” operamızı ilk defa Avrupa sahnelerinde rejisör Eflatun Neimetzade sergilemiştir. İstanbul Haliç Kongre Sarayı sahnesindeki temsil hakkında konuştu, Sayın İlham Aliyev… Bütün bunlar kolay iş değildir. Bak, sana Xalg Artisti (Devlet Sanatçısı) Fahri adını vermiştir. Senin yurt dışındaki faaliyetin devlet Başkanımız tarafından takdir ediliyor. Sen kardeşim, hepimizin gururu sayılıyorsun…-dedi. Bu gerçekleri söylediğinden dolayı yeniden kalktım ve kendisini kucakladım… Gözlerim sulandı, konuşamaz oldum ve oturdum…
O, HALKIMIZIN CESUR EVLADI, EL AKSAKALIYDI
Bu son konuşmamızı hiç unutamıyorum. Ve bunun son buluşma olduğuna hala da inanamıyorum… Çalışma odama çekildim ve gözyaşı akıttım… Hayatımda en aziz, en mukaddes, gerçekçi, olağanüstü akla, zekaya sahip, can kardeşimi yitirmiş oldu…Bana göre Azerbaycan ilmi ve jurnalistikası (Gazeteciliği) deha bir şahsiyeti yitirmiş oldu. Çok kıymetli bilim adamı, olağanüstü nitelikte Büyük Gazeteci, iyi düşünür ve yol gösteren, deha bir şahsiyeti yitirmiş olduk. Yerini dolduracak kimse bulunamaz. Ayrıca Büyük El Aksakalıydı. Yüksek pik seviyesine yücelmiş, istisnasız diye bilirim ki, bilimde ve Gazeteci-yazarlık alanında bu gün Azerbaycan’da kendisine eşit rakip bulmak çok zor. Yaratıcılıkta yükselirken basamaklarında şunları görüyoruz: İsmayıl Bey Gaspirali “Tercüman’ı, Celil Memmedkuluzade “Molla Nasreddin”i, Ali Bey Hüsenzade “Fyuzatı”, Ahmet Bey Ağayev “Hayat”ı nasıl büyük yankı, gurur ve içtenlikle yarattıysalar – Teymur Ahmedov da aynı ideal, cesaret ve gururla baskısını yaratmış olduğu Gazete ve Dergiler: “Ata Yurdu” (1989), “Vatan Sesi” (1990-1991), “Elturan” (Milli meseleler -1992), “Vatan Hasreti”, Hikmet” (1992-1993), “Yeni Fikir” (1994-1995), “Fyuzat” (2007 yılından günümüze dek).Şunu da özellikle eklemek gerekiyor: kendisinden önceki klasiklerimizin amallerini, vatanseverlik ve vatana özlemini, iç acısını, orada, Ermeni düşmanlarının baskı ve esaretinde ezilen Türklerin fayca dolu yaşamlarını kimseden korkmadan, çekinmeden, büyük cesaret ve hünerle basmış olduğu Dergilerde yayınlıyordu. Zaman-zaman baskılara, çeşitli uyarılara maruz kalsa da hak ve adalet yolundan mağrurca geri adım atmadı, sert yazılarını yazmaya devam etti. Son aşamalarda ölümle uyarılar alıyordu… Teymur Ahmedov, düşmanın bu ölüm uyarılarına sonunda dayanamadı, bu muhteşem ve olağanüstü kıymetli çalışmalarını hakiki vatanda devam etmeye karar verdi ve ailece 1961 yılında Bakü’ye göçmeye karar verdi.
BÜYÜK YAZAR MİRZE İBRAHİMOV KENDİSİNE SAHİPLENDİ
Aynı yılda Azerbaycan İşlimler Akademisi Dil ve Edebiyat Enstitüsünde doktorasına devam ediyor. Doktora Tez Danışmanı sıradan biri değildi, dünya ünlü yazar, Azerbaycan Halk Yazarı, Akademik, Mirze İbrahimov, bu yetenekli gencin ufkunun daha da pervazlaşması için fevkalade bir konuyu onun sırtına yüklüyor: Halkımızın gururu ve onuru, büyük devlet adamı, aynı zamanda tanınmış yazar, bilim adamı, ayrıca oyun yazarı – Nariman Narimanov’un edebi irsinin araştırmasını genç bilim adamına öneriyor. Bu hiç de tesadüfi değildi: saf kalpli, temiz ruha sahip, milli ruhu yüksek gencin üstün yeteneğine olan inamından ileri geliyordu. Bu sebepten de Mirze İbrahimov gibi büyük yazar, bilim adamı, ayrıca devlette üst kademeye dek yükselmiş, Akademik unvanına sahip İbrahimov bu pırlanta ruha sahip genci tanımak çok da zor değildi. Ve bu sebepten kendisine Tez konusu için Narimanov’un edebi irsinin araştırılmasını öneriyor. Böyle bir şahsiyetin – Narimanov’un edebi irsini araştırmak, Teymur Ahmedov’un iç dünyasını tümüyle değiştirmiş oldu. Bilimde ve siyasette deha bir şahsiyetin edebi yaşamını araştırmak gerçekten de genç bilim adamını hem heyecanlandırmış oldu, ayrıca gurur ve iftihar hissi yaşattı. Tez döneminde o, Bakü, Moskova, Saint-Petersburg, Heşterhan Devlet Arşivlerinde, deha Narimanov’un eğitim aldığı ve yaşadığı mekânlardaki Arşivleri iti gözlemleriyle taradı ve renkli kaynakçalara sahip oldu. “Bakü”, “Edebiyat” gazetelerinde, ayrıca İrevan ve Nahçıvan basınında büyük devlet adamı, usta yazar-bilim adamı Narimanov’un yaratıcılığı ile ilgili baya ilmi-nazari makaleler yayınladı. Öten yıl “Anadolu” gazetemizin sayfalarında da Teymur Ahmedov’un Narimanov’un şahsiyeti ve edebi irsi ile ilgili iki makalesi yayınlanmış oldu. Az zaman diliminde Azerbaycan edebi ortamında tanınan isim oldu. Doktora Tezini büyük coşkuyla savundu. Dönemin büyük bilim adamları – Akademik Memmed Cafer Ceferov, Akademik, Firidun Köçerli, Prof. Dr. Kemal Talıbzade gibi tanınmış bilim adamları, genç bilim adamı Teymur Ahmedov’u alkışladılar, başarılar dilediler. Böylece zamanın büyük devlet ve siyaset dehası Narimanov’un edebi irsi ilk defa yüksek seviyede bilim adına araştırılmış oldu.
NARİMANOV HAKKINDAN YAZILAN İLK İLMİ ÇALIŞMA
Teymur Bey hemen Azerbaycan Yazarlar Birliğinde “Azerbaycan” Dergisinde edebiyatşinaslık Bölümüne Başkan atandı. Aynı zamanda İlimler Akademisi Dil ve Edebiyat Enstitüsü XIX yy. Azerbaycan Edebiyatı Bölümünde Baş İlmi görevli kadrosuna alındı. Teymur Ahmedov, Narimanov’un tüm ilmi-nazari arşivini, yazmış olduğu bütün eserlerini, tiyatro oyununu bir araya topladı. Acı bir gerçekle karşılaşmış oldu. Narimanov’un bütün eserleri 1925 yılından 1970 yılına dek arşivlerde çürütüldüğüne şahit oldu? Ama bu nasıl olmuştur? İlk Umum Rusya Sovyet Devletinin Başbakanı görevinde iken, zehirlenip öldürüldüğü kanıtlanan deha şahsiyetin eserleri uzun yıllar oynanmamıştır, zengin yaratıcılığı araştırılmamıştır? Bunu ilk yapan Teymur Ahmedov oldu. Bir Türkün Sovyetlerin Başbakanı olduğunu Politbüro, hazm edememiş ve onun eserlerinin çap olunmasını, piyeslerin oynanmasını da istememiştir. Teymur Ahmedov olayı şöyle yazıyor: “Karşımda çok ciddi görev duruyordu. N. Narimanov’un sağlığında 1894 yılında Bakü’de basılan “Nadanlık” piyesinden 1970 yılına dek öten 76 yıl zaman zarfında basılan eserleri cümle-cümle, her sözünü karşılaştırmalı, yapılan değişlilikleri (bu sözler kaçıncı yılda, kaç kere değişildiğini yahut da neden değişildiğini, ya da neden atıldığını tek-tek yazmalıydım. İlmi araştırmamda bütün yapılan değişliliklerin nedenini, karakterini, sebeplerini, mahiyetini, metinşinaslık açıtan ne anlam taşıdığını anlatmalıyım. Yazmış olduğu “Benim Hayatım” kitabında şöyle der:-Tasavvur edin ki 2 Ciltten oluşan kocaman eserimi İlimler Akademisi Vitse-Prezidenti, Akademik, Arif Dadaşzade’nin önüne bıraktım. Yüzüme hayretle baktı-baktı ve dedi: -Bu nedir? –Narimanov’un eserlerinin ilmi-tenkidi metnidir, efendim. Getirdim ki basasınız. –Dedim. Karşıda Narimanov’un 100 yıllık Jübilesi yaklaşıyor. –Arif muallim yarım saat kitapların her iki Ciltlerini varakladı, dikkatle baktı-baktı. Yüzüme sertçe baktı ve ekledi: -Bunu sana hangi serseri yaptırdı? Çok yazık… -Anladım ki dâhilen sinirlidir. Susup oturdum. Sakince bana: -Git, otur, sözlerin üzerinden rakamları, yılları at. Metni temiz yap, getir, basacağız. (Devamı vardır)