CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, NTV’de “Kılıçdaroğlu’yla Özel” programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, Simge Fıstıkoğlu ve Ahmet Arpat’ın sorularını yanıtladı.
Simge FISTIKOĞLU- 16 Nisan referandumunun üzerinden 17 gün geçti. Partili Cumhurbaşkanı dönemi dün resmen başladı. Ankara’nın, siyasetin gündemi neredeyse her saat başı değişiyor. Yoğun bir gündem var. Bir yandan 16 Nisan referandumunun sonuçları değerlendiriliyor evet ve hayır cephesi tarafından, diğer yandan partilerin 2019 stratejisi ne olacak, ne olmalı, kimler aday olur, kimler aday olabilir soruları soruluyor. Tabi ki Türkiye’nin dış siyasetinin de önemli konu başlıkları var. O konuların hepsini birazdan yaklaşık 1,5 saatlik yayın süremiz boyunca Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na soracağız Ahmed Arpad’la birlikte. Efendim hoş geldiniz diyelim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, sizler de hoş geldiniz.
Ahmet ARPAD- Hoşgeldiniz Sayın Genel Başkan.
Simge FISTIKOĞLU- 16 Nisan sonrası ilk yayın bu. Dolayısıyla çok mevzu var hakikaten.
Ahmet ARPAD- Şimdi gerçekten de Simge’nin dediği gibi çok başlık var. İşte partinizde bir olağan kurultay süreci başladı, Cumhurbaşkanlığı adayı olacak mısınız, olmayacak mısınız? Parti içi muhalefet, siz dün “kapıya koyarım” demiştiniz sert bir çıkış yaptınız, hepsini konuşacağız. Az sonra diyelim biz yayıncılık gereği. Referandumla başlayalım, ilk yayınınız referandum sonrası. Öncesinde yaptığımız yayında siz evet çıkarsa diye bir seçenek düşünmüyorum ben hep hayırı konuşacağım demiştiniz. Nasıl değerlendirirsiniz çıkan sonucu? Kendinizi ve hayır cephesini başarılı buluyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu rahatlıkla ifade edebilirim. Sandıklardan hayırın çıktığını bütün dünya kabul ediyor. Sadece Türkiye değil bütün dünya kabul ediyor.
Ahmet ARPAD- Kabul etmiyorsunuz yani evet sonucunu kabul etmiyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır kabul etmiyoruz zaten meşru değil. Yasalara aykırı bir düzenleme yapıldı. Yüksek Seçim Kurulu yasalara aykırı kararlar verdi. O kadar açık bir karar ki yasaya aykırılığı üzerinde tartışılamaz bile. Örneğin 98. madde Seçim Kanunu. Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır. Geçerli saydılar. Geçersiz sayılır, yasa böyle, geçerli saydılar. Yine geçerli olmayan oy pusulalarıyla ilgili, arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli değildir. Ama geçerli saydılar. Ne hukuk, ne kanun, ne TBMM’nin iradesi bir tarafa attılar. O nedenle ben Yüksek Seçim Kurulunda bu kararı verenlere “çete” diyorum. Yasalara aykırı olarak bir oluşum, bir grup bir araya gelir yasalara aykırı olarak karar verirler, onlara çete denir bizim hukukumuzda. Benzer bir uygulamayı Yüksek Seçim Kurulu kendisi yaptı. O nedenle ben hayır çıktığından yüzde 100 eminim. Siyasi otoriteden talimat aldılar, yasaları açıkça çiğnediler ve eveti çıkardılar. Bu toplumun vicdanı bunu kabul etmez. Bu toplumun sivil toplum örgütleri, bu toplumun sendikaları, bu toplumun siyasal partileri asla bunu kabul etmez. Bütün uluslararası raporlarda da zaten bu gayrimeşru bir referandum olarak tanımlanıyor. Bu sonuçlar meşru değil. Yasalara aykırı bir düzenleme hangi demokraside meşru sayılır?
Hayır çıkacağını çok iyi biliyorlardı. Çünkü biz ona inanıyorduk. Bu ülkenin insanları demokrasiden yanaydı. Bu ülkenin insanları tarafsız Cumhurbaşkanından yanaydı. Bu ülkenin insanları güçlü bir parlamenter demokrasiden yanaydı, milli iradeden yanaydı. Şimdi siz parlamentonun yetkilerini alıp bir kişiye teslim edeceksiniz ve bu ülkede insanlar buna evet diyecekler. Demediler, hayır dediler. Çoğunluk hayır dedi ama kendi kurdukları bir tezgahla, biz sandıklara sahip çıktık onu söyleyeyim.
Ahmet ARPAD- O noktada sormak isterim. Şimdi Sayın Genel Başkan, her sandık başında sizin de bir temsilciniz vardı. Sandıklar açıldı, oylar sayıldı, sizin temsilcinizde orada not aldı, belki tutanak tuttu. Var mı elinizde şu kadar oy mühürsüz pusulayla çıktı, o oylarda şu kadarı evetti, bu kadarı hayırdı. Eğer bu oylar reddedilseydi sonuç böyle çıkacaktı. Koyabiliyor musunuz bu rakamları?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Başlangıçta mühürsüz zarflar ve oy pusulaları ayrılmıştı. Dolayısıyla onlar tutanağa daha sonra sayılıp geçilecekti. Yüksek Seçim Kurulu bu kararı verip bir mesajla bunlar sayılacaktır dendiği andan itibaren hepsi sayıldı. Dolayısıyla kaç tane mühürsüz zarf var, kaç tane mühürsüz oy pusulası var kimse bilmiyor.
Ahmet ARPAD- Ama şeyden önce açıklanmadı mı o karar sayım işlemi başlamadan?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir kısmı bitmişti zaten.
Ahmet ARPAD- Doğru 4,5 civarıydı.
Simge FISTIKOĞLU- Bu uygulamanın daha önce başka seçimlerde de, 5 seçimde de uygulandığı yönünde sizin itirazınız üzerine gelen eleştiriler var. Yani deyim yerindeyse işlerine gelmediği için şimdi bu uygulamaya itiraz ediyorlar, bu daha önce de uygulanmış bir kuraldır şeklinde açıklamalar da geldi. Onlara ne diyorsunuz peki?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir tutarlılığı yok. 2010’dan sonraki versinler hangi örneği veriyorlar 2010’dan sonra yok. 2010 öncesi var doğrudur. 2010’dan sonra yok. Hiçbir örneği yok. Kaldı ki, Yüksek Seçim Kurulu mühürsüz oy pusulaları kullanıldı diye bir seçimi iptal etti, bir ilçedeki seçimi iptal etti ve o seçim yenilendi. Yani kendi aldıkları kararlara bile kendileri uymadılar. Kaldı ki, yani yasa bu kadar açıkken, hiçbir takdir yetkisi vermemişken siz nasıl kendinizi parlamentonun iradesinin üstünde bir iradeyle konumlandırıyorsunuz ve nasıl kalkıyorsunuz yasanın sayılmaz dediğine siz sayılır diyorsunuz? Hangi akıl, hangi mantık, hangi hukuk sistemi, hangi vicdan bunu kabul eder? Bu doğru değil.
Simge FISTIKOĞLU- Peki siz az evvel çete ifadesini kullandınız Yüksek Seçim Kurulu için. Bugün de bir açıklama yapıldı eleştiriler üzerine suç duyurusunda bulunulacağı açıklandı. Nasıl yorumluyorsunuz bu kararı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok memnun olurum. Eğer bu çete sözcüğü dolayısıyla benimle ilgili suç duyurusu götürüp hakimin önüne bunu koyacağım. Aynı şekilde yine yargıcın önüne, hakimin önüne başka illerdeki hakimlerin yazdığı muhalefet şerhlerini de koyacağım. Çünkü hakimler Yüksek Seçim Kurulunun bu talimatı gidince bazı hakimler muhalefet şerhi yazdılar bulundukları illerde. Dediler ki, yasa bu kadar açıkken biz bunları nasıl sayarız, sayılmaması lazım. Kendileri oturdular gayet güzel muhalefet şerhi yazdılar.
Bakın, kanun böyle diyor, yayınladıkları genelge de böyle. Eğitim filmleri yapıyorlar sandık başında görevlilerin eğitimiyle ilgili. Eğitim filmlerinde de böyle. Bütün uygulama böyle, sabahtan akşama kadar böyle. 17.00’de bir talimat alıyorlar, bir kişinin başvurusu üzerine bütün bunları yok sayıp yeniden sayıyorlar. Onun için burada kazanan hayır. Çalınan oy Yüksek Seçim Kurulunda çalındı, gasp edildi, milletin iradesi gasp edildi. O kadar ki, Yüksek Seçim Kurulunun nasıl olsa evet çıkaracağı konusunda o kadar eminler ki, seçimler daha sonuçlanmadan biz kazandık diye oturdular balkon konuşmaları yaptılar, diğer konuşmaları yaptılar vs. bir sürü şey yaptılar. Ama bütün dünya bu olaya tanıklık etti ve bunun doğru olmadığını, hayırın kazandığını bütün dünya kabul ediyor. Biz de kabul ediyoruz. Zaten gerçek de böyle.
Ahmet ARPAD- Şunu sormak isterim. Şimdi tabi bu yüzde 48,6’lık oy oranını, o 23 milyon küsur seçmenin ne demek istediğini soracağız ama itirazlarla başladınız. Şimdi CHP olarak AİHM’ye başvuracaksınız onun hazırlığını yapıyorsunuz. Hatta partinizden bazı isimler gitti bireysel olarak da başvurusunu yaptı. Ne hedefliyorsunuz, ne bekliyorsunuz? Beklentiniz nedir AİHM’den?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gayrimeşruluğun hukuki olarak onaylanmasını bekliyoruz. Gayrimeşru bir uygulama, aykırı yasalara çok açık. Herhalde oradaki hakimler de bakınca diyecekler ki, büyük bir ihtimalle şaşıracaklar, olur mu yasa bu kadar açıkken nasıl bunlar aksi yönde karar verirler diye düşüneceklerdir. Önce AİHM’nin konusuna girer mi, girmez mi büyük bir ihtimalle buna bakacaklar. Bu konuda da biz değişik kararlar bulduk. Bir grup akademisyen, bir grup uygulamacıyla beraber çalıştık, güzel bir dilekçe hazırlığımız var. Önümüzdeki günlerde gidip bu başvuruyu yapacağız.
Simge FISTIKOĞLU- Beklentiniz AİHM’nin bunu değerlendirebileceği yönünde o zaman anladığımız kadarıyla?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Simge FISTIKOĞLU- Ve olumlu bir sonuç bekliyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sonuç zaten gündemine aldığı andan itibaren zaten aksini düşünmek mümkün değil ki. Yani bir yasa mühürsüz oy pusulaları geçersizdir diye tanımlar ve hakim de mühürsüz oy pusulaları geçerlidir diye karar verirse herhalde yargıç diyecek ki, sen kendini ne zamandan beri parlamentonun üstünde konumlandırdın, ne zamandan beri TBMM’nin yetkilerini kullanmaya başladın diye soracaktır, bu kadar açık bir yasa hükmü varken. Çünkü bu yasa hükmü sadece bizi değil, yargıçları değil onları da bağlayacaktır.
Ahmet ARPAD- Peki Sayın Genel Başkan, AİHM’den beklentiniz yönünde bir karar çıkarsa ne olacak sonrasında? Sonrasında sizin yol haritanız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu andaki gayrimeşruluk bir kez daha onaylanmış olacaktır. Toplumun vicdanında bir gayrimeşru uygulama vardı, bir düzenleme vardı AİHM kararıyla da bu artık bütün dünya da kabul görmüş olacak.
Ahmet ARPAD- Çünkü AİHM’den çıkan bir kararın işte referandumu iptal ettirmesi ya da seçimin yenilenmesi yönünde bir karar çıkarması mümkün değil. Siz sadece bu durum tespiti yapılacak diyorsunuz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey söyleyeyim. Biz sadece hayır oyu kullananların hakkını savunmuyoruz. Evet oyu kullananların da hakkını savunuyoruz. Çünkü halk oylamasına şaibeyi bulaştıran evet veya hayır oyunu kullanan vatandaşlar değil. Şaibeyi bulaştıran Yüksek Seçim Kurulunda konumlanmış bir grup çeteci. Yasaya aykırı açıkça çıkıp karar almaları. Bizim itiraz ettiğimiz bu. Dolayısıyla biz evet oyu kullanan vatandaşın tercihi de bizim başımızın üstüne, hayır oyu kullanan da. Ama siz hakim olarak seçimlerin sağlıklı sonuçlanmasıyla görevlendirilmişken, yasaların uygulanmasını sağlamak sizin görevinizken, yasaları bir tarafa atıp ben bildiğimi okurum derseniz bu olmaz ve doğru da olmaz ve doğru da olmadı.
Dolayısıyla biz AİHM’ye gideceğiz derken bir grup, daha doğrusu bazı çevreler “efendim işte yeniden Avrupa’ya gittiler, Türkleri şikayet ediyorlar, devleti şikayet…” Biz devleti falan şikayet etmiyoruz. Orada bizim hakim de var. Yani biz Yargıtay’a gittiğimiz zaman Türkiye Cumhuriyeti devletini mi şikayet ediyoruz? Hak arıyoruz, adalet arıyoruz. Adalet herkesin görevi. Ne deniyor? En çok bizim mütedeyyin vatandaşlar kullanırlar. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bir haksızlık var mı? Var. Açık mı? Açık. Hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık mı? Açık. Peki nasıl olur da ben haksızlık karşısında susacağım ve kim bana sen sus diyecek? Ben susmayacağım. Dolayısıyla ben sandığa gidip oy kullanan, evet veya hayır, bütün vatandaşların hakkını korumak için AİHM’ye başvuracağız bu kadar basit.
Simge FISTIKOĞLU- Peki, Ahmet olumlu bir sonuç çıkarsa diye sordu AİHM’den. Ben de çıkmazsa diye sorayım. Beklediğiniz yönde bir sonuç alamazsanız? Bunu biz değerlendiremeyiz yanıtını alırsanız örneğin?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi onu bilemem. Hani değerlendiremeyiz demesi buna meşruluk kazandırmaz zaten. Çünkü benim görev alanıma girmiyor diyecek. O meşruluk kazandırmaz o zaman. Yani zaten meşru değil. Bizim bütün arzumuz kendi görev alanına girdiğini görüp bunu incelemesi. Bütün arzumuz o. İncelediği andan itibaren zaten bütün gerçekler ortaya çıkacaktır. Kaldı ki bakın, bu söylediğim itiraz sadece bizim itirazımız olmanın çok ötesine taştı. AGİT raporunda var bunlar. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde Türkiye’nin denetime alınmasında bu da var. Onlar da bu gerçeği görüyorlar. Yani bütün dünyanın bildiği bir gerçeği, biz bir yargı kararıyla tescillemek istiyoruz. Neden tescillemek istiyoruz? Az önce söyledim, evet ve hayır oyu kullanan vatandaşın hakkını aramak için. Bu kadar zulüm olmaz. Sandığa gitti bu vatandaşlar, hepimiz çağrı yaptık “sandığa gidin mutlaka oyunuzu kullanın” diye. Vatandaşlar gittiler görevlerini yaptılar, kimisi evete bastı, kimisi hayıra bastı oyunu kullandı. Şimdi siz kullanılan bu oyların tamamını yasalara aykırı bir şekilde gayrimeşru hale getiriyorsunuz. Bunlar hakkında ayrıca suç duyurusunda da bulunacağız.
Ahmet ARPAD- YSK üyeleri hakkında?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri. Bir yargıcımız var o yargıca saygı duyuyorum. Gayet güzel bir muhalefet şerhi yazmış. Zaten doğrusunu yapmış hem anayasaya, hem yasalara aykırılığı gayet güzel bir şekilde yazmış. Dolayısıyla diğerleri hakkında hem Danıştay üyeleri, hem Yargıtay üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunacağız çünkü yasaları açıkça ihlal etmişler bu kadar açık. Bunu anlamak için emin olun Ahmet bey, hukuk fakültesini bitirmeye gerek yok, ilkokulu bitirmeye de gerek yok. Yani sadece akıl sahibi olmak lazım. Ne diyor? Üzerinde İlçe Seçim Kurulu ve Sandık Kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersizdir. Bitti. Yani bunu anlamak için yani hukuk fakültesini bitirmeye mi gerek var? Bu kadar açık. Çete mensubu beyefendi diyor ki, “hayır bunlar geçerlidir.” Neye göre geçerlidir? “Ben karar verdim” diyor. “Nihai karar bana aittir” diyor. İyi de sen karar verdin ama parlamento bir yasa çıkarmış, sen o yasaya uygun olarak karar vereceksin.
Dolayısıyla biz aramaya devam edeceğiz.
Ahmet ARPAD- Şunu da sorayım, YSK’nın sizin itirazınıza verdiği yanıt o gerekçeli kararda da açıklanmıştı. Oy çalındığına dair bir kanıt konulmadığı için reddine.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Birden fazla gerekçesi var. Her gerekçede biraz daha batıyor. “Tam kanunsuzluk hali oluşmamıştır” diyor. Ne demek tam kanunsuzluk hali? Yarım kanunsuzluk hali mi var Allah aşkına? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bunlar hangi hukuk fakültesinden mezun olmuş emin olun anlamakta zorluk çekiyorum. Ne demek tam kanunsuzluk hali oluşmadı? Bundan daha açık ne olabilir? Zarflar geçersiz sayılır diyor, sen geçerli sayıyorsun. Tam kanunsuzluk halini kendiniz yaratıyorsunuz zaten. Bundan daha açık bir şey olabilir mi? Öbür taraftan çalınan oylar. Siz zaten çaldınız daha başka bir yere gitmeye gerek yok ki. O işi siz yaptınız. Bizim Seçim Kurullarına çok sayıda itirazımız var zaten. Onlar buraya gelmiyor. İl Seçim Kuruluna, İlçe Seçim Kuruluna itirazlarımız var, onların bir kısmı düzeltildi, bazıları mahkemelerde, şu anda görüşülüyor. Onlar var. Neden diyorlar ki, “efendim işte oy pusulaları filigranlı olduğu için bunların sahte olmadığı düşünülüyor, oradan yola çıkıyorlar, onun için geçerli saydık” diyorlar. Kalpazanlıktan da bunların haberi yok anladığım kadarıyla. Adam sahte dolar basıyor, sahte Türk lirası basıyor, üstelik onların filigranı çok daha zor. Senin oy pusulanımı basmayacaklar sahtesini? Niye mühür vuruluyor? Bana çıkıp… Şunun için yasa mührü öngörmüş, öngörmesinin temel nedeni şu: Sahte oy pusulası kullanılmasın diye. Bu kadar basit. Yasada da zaten gerekçesi de burada yazılı zaten. Siz oy pusulasını mühürsüz kullandığınız andan itibaren yeni sahte oy pusulaları veya başka oy pusulaları. Çünkü seçmenden fazla oy pusulaları basıldı ve dağıtıldı. Bir kısmını alıp bir kısmını yerine koyabilirsiniz. Üstelik mühürlemeden git oy kullan diyebilirsiniz. Birileri yapabilir bunu.
Simge FISTIKOĞLU- Seçmen ne dediye girmeden önce reklama gitmeden ben konuyla ilgili son bir fikrinizi almak istiyorum son bir konuda. Birazdan zaten CHP’nin 2019 stratejisi ne olacak, aday kim olacak bunların hepsini konuşacağız. Parti içi içinde yaşanan son gelişmeleri de konuşacağız…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tehlikeli sorulara geleceğiz.
Simge FISTIKOĞLU- Çok güzel, çok tehlikeli sorularımız var sizin için, ama şöyle bir yorum yapılıyor. CHP bu seçimin meşruiyetini tartışmak yerine, bununla vakit kaybetmek yerine 2019 stratejisi için biran evvel çalışmaya başlasın yorumu, eleştirisi yapılıyor. Gerçekten bunun bir vakit kaybı olduğunu düşünüyor musunuz ve bu eleştirileri nasıl yanıtlarsınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla bir vakit kaybı değil. Gayrimeşru olan bir şeyi hep tartışacağız. 1982 anayasası yüzde kaçla kabul edildi? Yanlış hatırlamıyorsam yüzde 91.7 veya 4 oyla kabul edildi. 1982 anayasası şimdi aradan kaç yıl geçti? 30 küsur yıl geçti. Hala meşruiyetini tartışıyoruz değil mi? Üstelik yüzde 90’nın üstünde bir kabule rağmen hala tartışıyoruz. Bu bütün yani yapılan düzenleme bir; Yüksek Seçim Kurulu kararıyla zaten gayrimeşru hale getirildi. İki; düzenleme bizim anayasamıza fiilen aykırı hükümler var. Üç; tek adam rejimi var, parlamenter demokratik sistem askıya alınmış vaziyette. Bütün bunların hepsi ortadayken biz bunun gayrimeşruluğunu bu anayasa değişikliği, yeni bir anayasa değişikliği gerçekleşinceye kadar her platformda dile getireceğiz. Ama bu şu anlama gelmesin. Biz sadece bununla uğraşacağız, diğer konularla hiç uğraşmayacağız anlamına gelmesin. Elbette çalışacağız, üreteceğiz. Bakın, bir yasanın yürürlükte olmasıyla bir yasanın gayri meşru olması arasında fark var. Bir yasa yürürlükte olabilir ama meşruiyeti tartışmalı olabilir. 1982 anayasası bunun en tipik örneğidir. Bu da aynı onun gibi. Yürürlüğe girdi ama meşru değildir gayrimeşrudur.
Simge FISTIKOĞLU- 2019 stratejilerini konuşacağız Ahmet’in de az evvel söylediği gibi. Seçmen nasıl bir mesaj vermek istedi? Hayır cephesi kimlerden oluşuyor ve daha sorulacak çok soru var. Çok kısa bir ara.
İlk bölümde Yüksek Seçim Kuruluna itiraz, Yüksek Seçim Kurulundan gelen suç duyurusu kararını konuştuk. Bu eleştirileri konuştuk Yüksek Seçim Kuruluna yapılan itiraza dair CHP’ye yönelik eleştirileri konuştuk. Şimdi biraz da 16 Nisan referandumunun sonuçlarını konuşmak icap ediyor. İlk olarak şunu soralım Sayın Genel Başkan. Seçmen nasıl bir mesaj vermek istedi sizce? Siz yüzde 48,6’yı nasıl yorumluyorsunuz? Bir de şüphesiz mono blok değil hayır bloğu, Çok farklı katmanlardan müteşekkil. Sizce kimler hayır oyu verdi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Demokrasiden yana olan herkes hayır oyu verdi. Çünkü bunun içinde ülkücüler vardı, bunun içinde milliyetçi değimiz kesim vardı, bunun içinde sosyal demokratlar vardı, liberaller vardı, bunun içinde HDP’liler vardı, Saadet Partililer vardı, ÖDP’liler vardı, Türkiye Komünist Partisi vardı, değişik bir yelpaze. Dolayısıyla demokrasiden yana olan herkesin buluştuğu bir platform oldu aslında. Demokrasi paydasında buluştular. Çünkü herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceği bir Türkiye hepimizin ortak arzusu. Düşüncelerimizi paylaşabilmeliyiz, oturup konuşabilmeliyiz, rahatlıkla tartışabilmeliyiz. Parlamento güçlü olmalı, parlamentonun yetkileri bir kişiye verilmemeli. Bundan endişe duyan, herkesin endişesi tabi farklı da olabilir, örneğin bir kesim Türkiye’nin bekası açısından bu anayasa değişikliğinin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorlar ki doğrudur. Bir ülke bir kişiye emanet edilemez mümkün değil. Ama ettik bu Yüksek Seçim Kurulu kararıyla. Aynı şekilde bazıları sadece diyelim ki haklar, hukuklar açısından, özgürlükler açısından buna karşı çıktı. Bazıları başka gerekçelerle karşı çıktı.
Ama sonuçta verilen mesaj şu; biz kendi ülkemizde demokrasi istiyoruz. Biz kendi ülkemizde birlikte yaşamak istiyoruz. Biz ayrılıklarımızı, farklılıklarımızı bir zenginlik olarak kabul ediyoruz ve bir ortak payda da yeri geldiğinde buluşabiliyoruz. HDP’yle ülkücülerin bir arada oy kullanmaları, aynı paralelde oy kullanmaları Türkiye Cumhuriyeti için çok değerli bir olaydır. Demokraside buluşmak, özgürlüklerde buluşmak, hak ve adalette buluşmak, vicdanda buluşmak çok önemlidir. Bu ortak paydanın özelliği o.
Dolayısıyla ortak payda bütün bunları düşünerek, belki benim şu anda aklıma gelmeyen, ama değişik gerekçelerle yine hayır veren, mesela ben şunu da duydum, “gidip evet verip büyük bir vebalin altına girmek istemiyorum” diyen çok sayıda vatandaş da duydum. Çünkü bugüne kadar yapılanlar meydanda. Türkiye’yi alıp bir kişiye teslim edeceksiniz, yarın o bir hata yaparsa ben bunun vebaline nasıl katlanırım diyen, düşünen çok sayıda vatandaşta vardı onlar da bu gerekçelerle gidip hayır oyu kullandılar. Ve sonuçta ortaya çıkan tablo Türkiye’nin demokrasiye olan bağlılığını kanıtlaması açısından çok önemli bir tablodur. Bütün baskılara rağmen, bütün şiddete rağmen, bütün eşitsiz koşullara rağmen, devletin bütün olanaklarının kullanılmasına rağmen, devletin bütün bürokratlarının kullanılmasına rağmen ve Yüksek Seçim Kuruluna rağmen bu ülkede insanların en azından yüzde 49’u gitti ben bu anayasa değişikliğine hayır diyorum dedi. Ne demektir bu? Anayasa değişiklikleri toplumsal uzlaşma belgesidir. Bu anayasa değişikliği Türkiye’yi ortadan ikiye karpuz gibi ayırmıştır ve bir toplumsal uzlaşma belgesi olmaktan çıkmıştır. Süratle Türkiye’nin siyaset kurumuna düşen görev bir toplumsal uzlaşma belgesini oluşturmaktır. Bunu ben 16 Nisan akşamı yaptığım konuşmada da söyledim. Çünkü bizim sorumluluğumuz var. Sokaktaki vatandaş anayasa değişikliği yapmayacak, yapacak olan siyaset kurumu. Yapacağız ve gerekirse sonra vatandaşın bilgisine sunacağız. Hep birlikte şunun için yapıyoruz biz bunu diye ve vatandaşın desteğini alacağız. Binali Bey’in söylediği önemli bir cümle vardı. Daha doğrusu iki cümlesi var Binali Bey’in, “OHAL koşullarında referanduma gitmeyiz, bunu dedirtmeyiz” diyor, tam tersi oldu. OHAL koşullarında gidildi ve doğru değildi. Tıpkı 12 Eylül’ün sıkıyönetim koşullarında gidilmesi gibi. Bir şey daha söyledi Binali Bey, “Yapılan değişiklik toplumun kahir ekseriyetinin çoğunluğunu yani çoğunluğunu almazsa, desteğini almazsa o anayasa değişikliği doğru olmaz” diye bir cümle de kurdu, bugün toplumun ağırlığını değil tam tersine toplum ikiye bölünmüş vaziyette ve bunun düzelmesi lazım. Sakıncalarını önümüzdeki süreçten itibaren göreceğiz. İlk sakıncasını gördük. Cumhurbaşkanı partili oldu, bitti.
Ahmet ARPAD- Ona dair açıklamalarınızı da soracağım ama biraz önce hayır oyu veren seçmenin ne demek istediğini anlatıyordunuz. İşte demokrasi ortak paydasında buluştular, birlikte yaşamak istediklerini ortaya koydular, yan yana durabildiklerini gösterdiler. Peki şimdi bir o kadar seçmen de evet oyu verdi. Peki evet oyu verenler, şimdi sizin açıklamalarınızdan düz mantık gidiyorum, demokrasiden yana tavır koymadılar mı, birlikte yaşamaktan yana tavır koymadılar mı? Bunu mu anlamak gerekir?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onların da değerlendirilmesi lazım. Yani evet oyu kullanan vatandaşlarımızda saygın vatandaşlarımızdır. Yani neden evet oyu kullandın diye onlara özel bir suçlama getirmek benim hakkım da değil, haddim de değil. Ben bu ülkenin bütün vatandaşlarına saygı göstermek zorundayım ve seviyorum da. Ben şu söyleme de tanık oldum, “İçeriye girdim, evet oyuna mührümü bastım, dışarıya çıktım büyük bir pişmanlık duydum. Bu kadar büyük bir yetki bir kişiye verilir miydi diye.” Bu da çok önemlidir. Sakıncalar görülünce evet oyu kullanan vatandaşlar ve bu aşama aşama hayata geçince bu anayasal değişiklikler sakıncaları ortaya çıkacak ve neden evet oyu kullandım diye evet oyunu kullanan vatandaşlar kendilerini sorgulayacaklardır.
Ahmet ARPAD- Peki 2019 stratejinizi belirlerken neden evet oyu verdiklerinin de biraz üzerine gidecek misiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu ayrıca araştırmamız lazım. O konuda biz hem hayır oyu kullanan vatandaşların hangi gerekçelerle hayır oyu kullandıklarını, evet oyu kullanan vatandaşların hangi gerekçelerle evet oyu kullandıklarını elbette araştırıyoruz. Bir ekip kurduk bununla ilgili. Bizim dışımızda, partinin dışında odak gruplarla çalışıp buna göre bize bilgi aktaracak ekipler var, onlar çalışıyorlar.
Simge FISTIKOĞLU- Kısacası referandumun sonuçları daha detaylı analiz edilecek.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette edilmesi lazım.
Simge FISTIKOĞLU- Sıcak değerlendirmenizde yani bu geride kalan yaklaşık 15 günlük süre içerisinde özellikle büyükşehirlerde çıkan hayır oylarıyla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı siz ve kurmaylarınız parti içinde?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Büyük kentlerde yaşayanlar hayatı daha hızlı sorgulayabiliyorlar. Büyük kentlerde yaşamanın getirdiği artıları ve eksileri biliyorlar. Büyük kentlerde özellikle demokrasi eksikliğinin, can ve mal güvenliğinin bir kişiye teslim edilmesinin yaratabileceği risklerin çok daha farkındalar. Hem iş dünyası, hem işveren dünyası, sivil toplum kuruluşları buralarda daha güçlü, onu da kabul etmemiz lazım. Daha güçlü ve dolayısıyla büyük kentlerde, büyük metropollerde hayır oyunun çıkması zaten bizi şaşırtmadı. Olması gereken de buydu zaten.
Ahmet ARPAD- Sayın Genel Başkan, yavaş yavaş sıcak başlıklara da geçelim. Şimdi yüzde 48,6’lık bir blok var. Siz “bu bloğa referandum sürecinde ben liderlik ettim” diyor musunuz kendi adınıza? Bundan sonraki soru da şöyle gelecek, diyorsanız eğer 2019 için Cumhurbaşkanlığına da adaylığınızı düşünüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz öteden beri partili birisinin Cumhurbaşkanı olmasını istemedik ve hep karşı çıktık. Cumhurbaşkanı dediğiniz 80 milyonun Başkanı olmalı. Cumhurbaşkanı dediğiniz tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı dediğiniz toplumun her kesimine güven vermeli. Cumhurbaşkanı dediğiniz kişi toplumun her kesimini kucaklamalı. Eğer bir partili Cumhurbaşkanı olursa ve partisiyle ilişkisini sürdürürse o Cumhurbaşkanı olamaz. Adı Cumhurbaşkanı olabilir ama toplumun, 80 milyonun Cumhurbaşkanı olamaz. Sadece kendisine oy verenlerin Cumhurbaşkanı olur. Bu doğru mudur? Bana göre doğru değil yanlıştır. Cumhurbaşkanı titrini alıyorsanız bir partinin Genel Başkanı olamazsınız. Devlette çift başlılık olur. Bunu defalarca söyledim. Hem Cumhurbaşkanı, hem partinin Genel Başkanı nasıl olacak? Hem vali temsil edecek, hem partisinin İl Başkanı temsil edecek aynı kişiyi. Vali mi etkili olacak, partinin İl Başkanı mı etkili olacak? İlçelerde kaymakam mı olacak, İlçe Başkanımı olacak? Nasıl olacak bu? Partinin Genel Başkanı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı mahkemeye hakim tayin edecek. Böyle şey olur mu? Biz bunları doğru bulmuyoruz. Partili birisinin Cumhurbaşkanı, parti kimliğini taşıyan birisinin Cumhurbaşkanı olmasını doğru bulmuyoruz. Ahlaki olarak da doğru bulmuyoruz, vicdani olarak da doğru bulmuyoruz, adalet açısından da doğru bulmuyoruz. Ben bir partinin Genel Başkanı olarak bir mahkemeye hakim tayin edersem o mahkeme adalet dağıtır mı? Veya adil olduğunu düşünelim halka güven verir mi? Güven vermez. Ben şahsen güvenmem. Falan kişinin tayin ettiği hakim derim ben. Falan partinin tayin ettiği hakim. Falan partinin tayin ettiği hakime ben nasıl güveneceğim?
Ben size Cumhurbaşkanı yemin metnini okuyayım. Hala duruyor değişmedi. Uzun bir metin ama son bölümünü okuyayım izin verirseniz. 103.maddesi “Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” Bir partinin Genel Başkanı nasıl tarafsız olur? Ben tarafsız mıyım?
Ahmet ARPAD- Peki şimdi anlamaya çalışıyorum tabi…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anlayamazsınız.
Ahmet ARPAD- Ben sizin aday olup olmamanızı, kafanızdan geçeni, aklınızdan geçeni anlamaya çalışıyorum.
Simge FISTIKOĞLU- Aday olacağım demiyorsunuz Sayın Genel Başkan.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim ben bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı olmamalı, bir partinin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı olursa velev ki seçildi nasıl gidecek namusu ve şerefi üzerine yemin edecek ben tarafsız olacağım diye? Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu? Ben nasıl namusum ve şerefim üzerine tarih huzurunda ve büyük Türk milletinin önünde diyeceğim ki tarafsız davranacağım. O zaman demezler mi kardeşim tarafsızsan sen nasıl falan partinin üyesisin? Bunun akılla, mantıkla bağdaşır yönü var mı? Namus ve şeref kavramı bu toplum için, bu topraklar için, hepimiz için çok değerlidir. Bu kadar ucuzladığını emin olun anlamakta zorluk çekiyorum. Böyle bir şey olamaz ne demek yani? Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefi koruyacak.
Simge FISTIKOĞLU- Değişebilir ama.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Değişmedi efendim bu duruyor yerinde. Seçilecek kişi gelecek bunun üzerine yemin edecek. Ne demek tarafsızlıkla yerine getirmek için? Bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda. Tarihi de esas alıyor, yani “tarihin derinlikleri huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim” buyurun. Anlamakta zorluk çekiyorum. Anlayamazsınız ki zaten.
Ahmet ARPAD- Şu yüzden, şunu demek istedim. Şimdi siz dediniz ki, partili Cumhurbaşkanı olmaz. Şimdi ikinci açıklamanızda partili Cumhurbaşkanı adayı olmaz deyince ben tamam dedim. Çünkü aday olabilirsiniz, Cumhurbaşkanı seçildiğiniz anda partinizle ilişkinizi kesersiniz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrı bir şey.
Ahmet ARPAD- Ama siz dediniz ki, partili Cumhurbaşkanı adayı da olmaz. Ben oradan yanıtımı aldım.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Sayın Abdullah Gül partiliydi değil mi? İstifa etti partisinden gitti Cumhurbaşkanlığını yaptı. Kimse itiraz etti mi? Etmedi. Bir sorun var mıydı? Bir sorun yoktu. Şimdi siz seçildiniz, bu çerçevede yemin ettiniz, bu yemin metni burada duruyor. Şimdi geldiniz partiye üye oldunuz. Nasıl tarafsız olacaksınız? Geçen örneğini verdim, düşünün şimdi iki futbol takımı var karşılaşma yapıyorlar, futbol takımlarından birisinin antrenörüne diyorsunuz sen gel hakem ol arkadaş. Hakemlik yapabilir mi? Yapamaz, yapması mümkün değil. Kendi takımını tutacak çünkü o takımı yetiştirdi, o takımı eğitti. Şimdi siz böyle bir tabloyu Türkiye’nin önüne koyuyorsunuz. O nedenle biz her zaman söyledik sandığa giderken, oy kullanırken düşünün. Ben bunları söylediğimde hep bana diyorlardı ki, efendim Kılıçdaroğlu yalan söylüyor, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Şimdi buyurun tek tek doğrular çıkıyor mu ortaya? Tek tek doğrular çıkıyor. Şimdi evet oyunu kullanan bütün vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum. Bu doğru mu, yanlış mı? 80 milyonun Cumhurbaşkanı olacak bir kişi nasıl olur da gider bir partinin üyesi olur? Nasıl olur? Bir partinin üyesi olursa nasıl tarafsız olur? Bir partinin, şimdi bir de ayrıca Genel Başkan olacak. Partinin Genel Başkanı olacak, partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek. Buyurun şimdi bizim tarihimizde hiç karşılaşmadığımız bir olay.
Simge FISTIKOĞLU- O zaman şimdi Ahmet’in söylediği gibi sizin cümlelerinizden anlaşılan mesajı daha netleştirmek adına ben de şöyle sorayım. Cumhurbaşkanlığı adayı olmaya, CHP Genel Başkanı sıfatını bir kenara bırakarak Cumhurbaşkanı adayı olmaya nasıl bakıyorsunuz? CHP’nin adayı ama Genel Başkanı değil.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Önümüzde uzun bir süre var 2019. Bazılarımız buna kısa da diyebilir. Aslında kısa da, uzun da, sonuçta bu izafi bir olay, bir süremiz var. Biz CHP olarak diğer partilerden çok farklıyız. Bizim kurullarımız var, bizim yetkili organlarımız var. Biz kendimizi bir kadro partisi olarak görürüz lider partisi olarak görmeyiz. Lider partileri lider gidince partilerde biter. Bunun Türkiye’de çok sayıda örnekleri var. Siyasi partiler mezarlıklarına bakın bunu görürsünüz. Ama CHP dünyanın en eski ve köklü dört partisinden birisidir. Dolayısıyla biz Cumhurbaşkanı adayını belirlerken oturalım hep beraber karar verelim bir adayı belirleyelim. Yüzde 49 oyu önce tahlil edeceksiniz. Bu yüzde 49 oy CHP’nin oyu mudur? Hayır. Sandığa gidip demokrasiden yana tavır koyan bu siyasal partiler, sivil toplum kuruluşlarıyla oturup konuşmayacak mısınız? Onların görüşlerini almayacak mısınız? Ne düşünüyorsunuz diye sormayacak mısınız? Bu referandumda neden hayır oyu verildi? Partili Cumhurbaşkanı olmasın diye hayır oyu verildi. Neden hayır oyu verildi? Partili Genel Başkan, hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan olmasın yani partinin Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı olmasın diye hayır oyu verildi buna. Devlet rahat yönetilsin, devletin dengeleri olsun, devlet bir kişiye teslim edilmesin, bir kişi devletin bütün organlarını dizayn etmesin, bütün atamalarını yapmasın diye hayır oyu verildi. Şimdi siz bütün bunları düşünerek eğer bir aday belirlenecekse bu çerçevede bir aday belirlenecek. Yüzde 49 hayır oyu veren vatandaşa bir partinin mensubunu götürüp ben işte buyur ben bunu Cumhurbaşkanı yapıyorum. Bu da aynı zamanda bizim partide kayıtlı olacak ve kalacak. O zaman dönüp demezler mi kardeşim sen dün ne diyordun, bugün ne söylüyorsun?
Ahmet ARPAD- O zaman şimdi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 2019 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine aday değil. Şimdi buradan eski Genel Başkan Sayın Deniz Baykal’ın açıklamasını sormak isterim. Sayın Baykal’ın şöyle bir çıkışı olmuştu, “Eğer CHP Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuyorsa koltuktan insin, kurultay toplansın yeni bir Genel Başkan seçilsin ve de o Genel Başkan yola devam etsin.”
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Baykal’ın açıklamalarını elbette saygıyla karşılarız. Ama az önce söyledim, bizi diğer partilerden ayıran temel bir özellik var. Bizim yetkili kurullarımız var. Kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı, Cumhurbaşkanı adayının hangi stratejiyle belirleneceğini oturup kurullar konuşurlar, belirlerler. Biz bunun çalışmalarına bugünden başladık zaten. Bakın ben bugün bu televizyon programına gelmeden önce 50’nin üzerinde sivil toplum örgütünün başkanıyla konuştum. Onlarla referandum sürecini değerlendirdik. Önümüzdeki haftadan itibaren ben bazı siyasi partilerin liderlerini ziyaret edeceğim. Oturup onlarla çay, kahve içeceğiz. Onların bu referandum sürecindeki gözlemleri nedir, önerileri nedir, görülen eksiklikler nelerdir bunları oturup konuşacağız. Dolayısıyla bizi hangi ben işte şöyle olacağız diyeceğim ve öyle olacak. Yok. Bizim yetkili kurullarımız var, yetkili kurullarda otururuz, konuşuruz, tartışırız ve karar alırız kararı da uygulamaya koyarız.
Ahmet ARPAD- Bu noktada şimdi siz ikidir aynı cümleyi kurunca benim aklıma geldi. Yani kurullarımızla bir araya geleceğiz adayı öyle belirleriz…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yetkili kurullar.
Ahmet ARPAD- Yetkili kurullarla. Şimdi Sayın Fikri Sağlar’ın açıklamaları var. Onunla ilgili süreci de konuşacağız ama şimdi bu Cumhurbaşkanı çatı aday belirlendiği dönemde Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun belirlendiği dönemde Fikri Sağlar’ın açıklaması yani “biz konuştuk ama birdenbire yani ne Parti Meclisinde konuşuldu, ne yetkili kurullarda konuşuldu Sayın İhsanoğlu’nun ismi. Birdenbire Sayın Genel Başkan çıktı Ekmeleddin İhsanoğlu bizim çatı adayımızdır açıklamasını yaptı” dedi. Şöyle bir geri döndüğünüzde çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu, o tercih, şimdi gelen eleştiriler nasıl bakıyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- O da konuşuldu. Yani hiç konuşulmadı dersek yanlış olur, o da konuşuldu. Ama onu çok dar bir alanda ve dışarıya sızmamasına da büyük özen gösterdik. Yoksa böyle birdenbire…
Ahmet ARPAD- Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi CHP’nin yetkili kurullarının tercihi miydi?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Yetkili kurulunun, kurullarının değil. Yani birden fazla kurulda görüşülmedi. Bizim tüzüğümüz var, tüzük nerelerde neyin görüşüleceğini belirliyor ve o çerçevede görüşüldü yani.
Ahmet ARPAD- Bu sefer dahi geniş bir çerçevemi düşünüyorsunuz 2019 için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu kez sadece kurulumuz değil, kurullarımız değil, biz diğer siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, meslek kuruluşları, bunlarla oturup konuşmak durumundayız. Bu yüzde 49 dediğim gibi bir demokrasi platformunun, bir demokrasi paydasının oluşturduğu bir oran. Dolayısıyla bu oranı büyütmek zorundayız. Bu oranı güçlendirmek zorundayız ve hepimiz demokrasiyi savunuyorsak, güçlü bir demokratik parlamenter rejimi savunuyorsak, Türkiye’nin bir kişiye teslim edilmemesi gerekiyor ve buna inanıyorsak TBMM’nin elinden alınan yetkileri TBMM’ye iade etmek istiyorsak ki bunu hedefliyoruz. O çerçevede oturup düşüneceğiz ve o çerçevede aday belirlenecek.
Ahmet ARPAD- Ekmeleddin İhsanoğlu adını belki noktayı koymak adına. Geriye döndüğünüzde Ekmeleddin İhsanoğlu isminin yine arkasında durur musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi dururum niye durmayım.
Ahmet ARPAD- Doğru bir seçim miydi sizin için?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru seçimdi Ekmeleddin Bey. Dünyada bilinen, tanınan, adına uluslararası ödüller düzenlenen, verilen değerli bir insandı. Ekmeleddin Bey bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda olsaydı Ortadoğu’da bunların hiçbirisi olmazdı. Ortadoğu’da barışımız olurdu, Avrupa’yla da olurdu, Rusya’yla da olurdu, Amerika’yla da olurdu. Bütün ülkelerle barış içinde yaşardık biz. Dışlanan bir Türkiye değil tam tersine herkesin kucakladığı bir Türkiye olurdu. Ben buna yürekten inanıyorum.
Simge FISTIKOĞLU- Seçmenin çok tanıdığı bir isim olmadığı yönünde eleştiriler vardı. Bunlar peki sizce alınan oyda etkili oldu mu?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğrudur seçmenin çok tanıdığı birisi değildi doğru. Ama Türkiye’nin yetiştirdiği ender bilim insanlarından birisiydi. Biz yeni adayı belirlerken de böyle bugünden çıkıp falan adayı koyduk işte buyurun gelin. Şimdi bakın, seçmen için aday belirlemek böyle oturup elbette oturacağız, konuşacağız, önce nitelikleri konusunda bir…
Simge FISTIKOĞLU- Nedir o nitelikler Sayın Genel Başkan? Ne aranıyor CHP’nin Cumhurbaşkanı adayında, neler olmazsa olmazınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin temel değerlerine inanacak, Türkiye’nin tarihine inanacak, parlamentonun güçlendirilmesine inanacak. Sivil toplumun, sendikaların, meslek kuruluşlarının varlığının siyaset hayatının demokrasimizin vazgeçilmez unsurları olduğuna inanacak, insan haklarına inanacak, barıştan yana olacak, kadın – erkek eşitliğinden yana olacak. Yani bir demokraside aranan bütün kurallardan yana olacak. Din ve vicdan özgürlüğünden yana olacak. Kimsenin kimliği, yaşam tarzı veya inancı dolayısıyla bir ayrım yapmayacak. Her yurttaşı kucaklayacak, bütün dünyada saygınlığı olacak. Herhangi bir yere gittiğinde saygı görecek, uluslararası medyada alay edilen, eleştirilen kişi olmayacak. Bizim aradığımız nitelikler bunlar. Bu niteliklere uygun insan yok mu? Dünya kadar insanımız var. Ama bu niteliklere sahip insanları diğer kişilerle de oturup konuşacağız. Yani bir dayatma kültürü yapmayacağız, oturacağız konuşacağız.
Nasıl olur, nasıl gerçekleştiririz, bizim dışımızda diyelim, bizim aklımıza gelmeyen ama bir sivil toplum örgütünün aklına gelen çok önemli birisi vardır, bir kural vardır, bir ilke vardır. Bunların hepsi oturulur konuşulur. Yoksa böyle Ali’yi yapalım, Veli’yi yapalım, işte şunu yapalım, yok onlar doğru değil.
Simge FISTIKOĞLU- Acele edilmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bizde çok güzel bir söz vardır “acele işe şeytan karışır” diye. Aceleye gerek yok. Cumhurbaşkanı niteliklerine sahip çok sayıda insanımız var. Gerçekten bakıldığı zaman Türkiye insan kalitesi açısından zengin bir ülkedir.
Ahmet ARPAD- Ama zor bir denklem değil mi Sayın Genel Başkan? Şimdi tamam referandumda hayır için evet bir blok oluştu, o bloğun içinde evet CHP seçmeni var, evet HDP seçmeni var, evet Saadet Partisi seçmeni var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Her partiden var.
Ahmet ARPAD- Muhalif MHP’liler var, AKP içinden belki bir grup var. Şimdi ama Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu grupları bir araya getirebilecek mesela HDP’nin de tamam diyeceği ama MHP’li muhaliflerin de tamam diyeceği bir aday yan yana geleceği. Yani bunun bir formülü var mı? Süper adaydan bahsediyoruz sanki.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi belki birden fazla aday çıkacak. Yani siz bir aday çıkarırsınız, bir başka 100 bin oyla bir başkası aday çıkarır. Bir başkası bir başkası aday çıkar. Yani o olmazsa ikinci tura kalıyor, ikinci turda da en çok oyu alan Cumhurbaşkanı seçilir.
Simge FISTIKOĞLU- Peki birinci tur ve ikinci tura dair kararınızı da yine uzun istişareler sonucunda mı vereceksiniz? Yoksa önceliğimiz birinci turda bitirmek mi diyeceksiniz veyahut biz önemli olan birinci turu geçmek ve nihayete ikinci tur sonunda erdirmek mi diyeceksiniz? Yoksa bu da dediğim gibi henüz belli değil ve zaman içinde mi karar verilecek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün bunlar değişen koşullara göre, yani bugün siyasette rahmetli Süleyman Demirel’in çok güzel bir sözü vardır “24 saat siyasette çok uzun bir süredir” diye söyler. Siyasette koşullar her an değişebilir. Bugün için söylediğiniz düşünceler yarın değişen koşullara göre değişebilir. Siyaset budur yani, böyle bakmak lazım. Bugünden böyle matematik kuralı gibi alıp 2×2=4 diyemiyorsunuz. Siyaset dediğim gibi farklı bir zemin. Siyasetin farklı bir zemini var. Düne kadar yan yana gelmeyen işte yani siz milliyetçilerle HDP’lilerin gelip beraber aynı çerçevede oy kullanacaklarını düşünür müydünüz? Toplumun büyük bir kesimi düşünemezdi ama oldu. CHP’yle hiç ilgisi olmayan, düne kadar sürekli CHP’yi eleştiren, ama gidip hayır oyu veren AKP’nin de gidip kendi partisinden olup da hayır oyu veren çok sayıda vatandaş var. Yani bu yüzde 49 bizim demokrasi tarihimizin bir destanıdır aslında. Olağanüstü bir başarıdır. Bütün baskılara rağmen elde edilmiş bir başarıdır. Bütün eşitsiz koşullara rağmen elde edilmiş bir başarıdır. Yer gök evet pankartlarıyla doluydu hayır pankartını bile bulamazdınız. Yani düşünün bütün bunlara rağmen yüzde 49’luk bir kitle geldi demokrasiye sahip çıktı.
Şimdi biz demokrasiye sahip çıkacak, parlamentoyu güçlendirecek, milli iradeyi güçlendirecek, milli iradenin parlamentoda tam temsiline imkan verecek, yüzde 1 oy alan partinin Genel Başkanının da meclise gelip konuşmasına imkan verecek yani çağdaş ülkelerde öngörülen demokratik standartların tamamını Türkiye’ye getirecek bir süreci istiyoruz biz ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bu süreci sadece ben istemiyorum bu süreci diğer siyasi partiler de istiyor, sivil toplum kuruluşları var, meslek kuruluşları var. Emin olun evet oyu veren çok sayıda vatandaş da bunu istiyor. Mesela evet oyu verenlerden bazıları sadece şunu söylediler bize, “Yani biz bu evet oyunu sadece ve sadece Sayın Erdoğan için veriyoruz.” Şimdi kişiye endeksli oy kullanan bir kitle de var. Yarın Erdoğan olmayacak, hepimizin nihayet bir görev süresi var. O nedenle referandum öncesi konuşurken şunu hep söyledim. Yani, “Kullanacağınız oyu kişiye endeksli kullanmayın çünkü kişiler fanidir, kişilerin bir görev süresi vardır, en riskli gördüğünüz kişinin bu yetkilere bir gün sahip olabileceğini düşünerek oyunuzu kullanın ve Türkiye’nin bir anlamda geleceğini yani bekası dediğimiz gerçekliğini dikkate alın ve oyunuzu öyle kullanın” dedik.
Simge FISTIKOĞLU- Sorulara başlamadan evvel Deniz Baykal’ın cümlelerini hatırlayarak konuya girmiştik. Abdullah Gül’e ilgili açıklamaları da çok konuşuldu. 367 krizinin yaşandığı düşünülürse CHP’nin Abdullah Gül’ün adaylığına bakışına dair sizin fikriniz, yorumunuzu almak isterim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben isimlerin konuşulmasını, hele hele bu süreçte isimlerin konuşulmasını asla ve asla doğru bulmam. Çünkü kişileri yıpratmaya bizim hakkımız yok. Onları bugünden alıp hedef tahtasına koymaya hakkımız yok. Süreç olur kendi içinde gelişir. Sayın Gül ister mi, istemez mi ben onu bilmem. Ama bugünden kalkıp da siz belli isimleri vererek, o isimleri bir anlamda böyle törpülemek, o isimleri öğütmek gibi bir süreci başlatırsanız bu doğru olmaz.
Ahmet ARPAD- İsim demeyelim de karşı cepheden küskün bir siyasetçiyi aday olarak göstermek?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim az önce söyledim bu sadece benim yapacağım bir şey yok. Yani bizim partimizin kurulları var oturur konuşuruz kimdir ne. Az önce yine söyledim, yani sadece biz değil yani ben gideceğim Saadet Partisinin Sayın Genel Başkanıyla konuşacağım, ÖDP’nin Sayın Genel Başkanıyla konuşacağım, Demokrat Partinin Genel Başkanıyla konuşacağım, Vatan Partisinin Genel Başkanıyla konuşacağım. Yani hayır oyu veren demokrasiden yana olan herkesle oturup konuşacağız yani kimi gösterelim diye. Bunu söyleyeceğiz yani.
Ahmet ARPAD- Yine basına yansıyan Sayın Genel Başkan bu Cumhurbaşkanı aday belirleme sürecinde Baykal ve çevresinin önerisi gibi duyuruldu bu. İşte Yunanistan’daki Pasok, Fransa’daki Sosyalist Parti gibi. Yani bloğun bütün birleşenlerinin, üyelerinin bir araya gelmesi ve onların bir oylamayla, bir seçimle, böyle blok içerisinde bir seçimle bir aday belirlemesi alternatifi ya da Cumhurbaşkanı ve belki diğer taraflardan o bileşenlerden birer isimle Cumhurbaşkanı Yardımcıları. Bu şekilde bir seçime gitmek, nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Gelişen koşullara göre bakılır. Dediğim gibi yani hani bizde güzel bir söz vardır “doğmamış çocuğa don biçilmez” diye. Daha önümüzde uzun bir süre var yani bakılır, edilir. Yani sonuçta takvim gelince oturulacak, o takvim içerisinde hareket edilecek.
Tek arzumuz şu; demokrasiyi savunacak, tarafsız olacak, partisiz olacak, 80 milyonu kucaklayacak. Bu ülkenin bekası için, bu ülkenin geleceği için her türlü fedakarlığı yapmayı göze alacak, kişisel hırsları olmayacak, kişisel beklentileri olmayacak yani bildiğimiz normal devleti yönetebilecek saygın, sağduyulu hem Türkiye’de, hem dünyada saygınlığı olan bir isim, yani bu sonuçta hep birlikte oturacağız isimler çıktıktan sonra sonuçta kararı yine vatandaşımız verecek.
Simge FISTIKOĞLU- Peki o takvim bir yandan işlerken parti içinde de bazı sıcak gelişmeler yaşanıyor haber merkezlerini heyecanlandıran. Bugün de Mersin Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Sayın Fikri Sağlar için disiplin sürecinin başlatıldığı açıklandı Parti Sözcünüz Selin Sayek Böke tarafından. Onun sözlerinin nasıl yorumluyorsunuz? Disiplin sürecinden beklentiniz ne yönde? Bir de Muharrem İnce’nin konuyla ilgili attığı bir Tweet vardı dün sizin sarf ettiğiniz “kapının önüne koyarım” cümlesiyle ilgili. “Önemli olan farklı düşüneni kapının önüne koymak değil, seçim akşamları kapının önünü bayram yerine çevirmek” Tweetini attı. Bu ikisiyle ilgili iki soru da yanıtınızı verirseniz seviniriz.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bizim partimizde bütün arkadaşlar rahatlıkla düşüncelerini aktarırlar. Genel Başkan dahil herkesi eleştirebilirler. Parti Meclisi toplantılarında olur, diğer toplantılarda olur, İl Başkanları toplantısında olur, Belediye Başkanları toplantısında olur. Bunları yaparız, bunlar bizim demokrasi geleneğimizde var. Ama hiç kimse kendisini partinin üstünde görmemeli. Hiç kimse eleştirinin dozunu öyle kalkıp kamuoyu önünde ben istediğim lafı söylerim dememeli. Onu söyledim Salı günü, “Partiyi kim yıpratırsa kapının önüne koyacağım, nokta”, bu kadar basit. Parti benim partim değil. Parti Türkiye halkının partisidir. Ben olduğum için parti var değil. Parti olduğu için ben varım. Eğer biz böyle çalışmazsak onların bu partide yeri yoktur. Bu kadar açık, bu kadar net. Hep bana şu eleştiri gelirdi, “ya bu kadar da demokrasi olmaz, bu kadar da olmaz, herkes konuşuyor.” Vatandaş böyle mi söylüyor? ”Kapının önüne koyarım” dedim. “Kim partiye zarar verirse kapının önüne koyarım, disipline veririm”, Salı günü bu konuşmayı yaptım 5 dakika alkış kesilmedi. Ki ben sonra konuşarak alkışı kesmek zorunda kaldım. Partili de bunu bekliyor, “her kafadan bir ses, kusura bakmayın” diyor. Ben de onu söylüyorum. Kimse kusura bakmasın, her kafadan bir ses çıkmaz. Ya oturacaksın parti için çalışacaksın, ülke için çalışacaksın. Bu ülkede yoksulluk var, bu ülkede insan hakkı ihlalleri var, bu ülkede binlerce çocuk işçisi var, bu ülkede referandumdan çıktık yüzde 49 gibi olağanüstü bir başarı var. Yani bütün baskılara, Yüksek Seçim Kurulunun bilmem engellemelerine rağmen yüzde 50’nin üzerinde çıkan bir “Hayır” var. Ve dolayısıyla toplum ilk kez kutuplaşmadı. Bakın bu çok önemli, toplum ilk kez bir referandum sürecinde kutuplaşmadan, bir araya gelerek, farklı görüşler bir araya gelerek bir ortak payda da buluşabiliyorlar. Bunu yüceltmek yerine oturup kısır çekişmeler yapacaksın. Kısır çekişmeler yapanın partide yeri yoktur. Herkes duysun buradan söylüyorum, kısır çekişmenin içine girenin partide yeri yoktur kimse kusura bakmasın. Efendim ben Bakanlık yapmıştım, ben şunu yapmıştım, ben bunu yapmıştım. Ne yaparsan yap kardeşim, ya oturacaksın bu ülke için çalışacaksın. Gideceksin taşeron işçisinin derdini dinleyeceksin. Derdini dinliyor musun? Gel başımın üstünde yerin var. Çiftçinin derdi var, gidip çiftçinin derdini dinliyor musun? Mazot fiyatı kaça çıktı? Dinliyorsan gel başımın üstünde yerin var. Kadınlar geçinemiyorlar. 15 yıl önce kömür alıyordu, 15 yıl geçti yine kömür alıyor. Hani milli gelir 3 kat artmıştı. Niye bu vatandaş hala kömür alıyor kardeşim, niye bunun geliri artmıyor? Onu dinliyor musun? Gel başımın üstünde yerin var. O değil de o onu karalayacak, bu bunu karalayacak, o onu söyleyecek. Bunları partiden ayıklayacağım. Bir daha söylüyorum bunları partiden ayıklayacağım, bunları partinin dışına çıkaracağım. Bunlar kendi partilerini kurabilirler, mesela bir “Dedikodu Partisi” diye bir parti kurabilirler. Sabah akşam istedikleri kadar dedikodu yapabilirler. Ben bu ülkenin çıkarları için çalışıyorum. Bu parti bu ülkenin çıkarları için çalışıyor. Bu parti büyük açılımlar yaptı, bu parti toplumun her kesimiyle kucaklaşıyor. Bu partiye bir dönemde deniyordu ki, “Siz Sivas’ın ötesine bile geçemiyorsunuz.” Bu parti sadece Sivas’ın ötesine değil, dünyanın her ülkesine gidiyor, her ülkesinde saygınlığı var artık. Bu parti böyle bir parti, bu parti her şeyi aştı. Şimdi bu parti Türkiye’yi yönetmek istiyor. Hiçbir ayrım yapmadan, sağcı solcu ayrımı yapmadan, inanç ayrımı yapmadan, kimlik ayrımı yapmadan 80 milyonu kardeş yapmak istiyor 80 milyonu ve bu parti sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu da, Balkanlar’ı da, Avrupa’yı da Türkiye’ye kardeş yapmak istiyor. Turist gelmeli, ihracat yapılmalı, yatırımlar yapılmalı. Eğitim tam bir felaket. Söz veriyoruz bu söz bu ülkede eğitimi gerçekten de çağdaş bir eğitim yapmak için söz veriyoruz. Gidin hangi anne baba çocuğunu gönderdiği okuldan memnun? Çocuk iyi eğitim alsın diye özel okulların peşinde koşuyorlar, peki bu devlet okulları ne? Atama bekleyen 400 binin üstünde öğretmen var. Nerede 10 tane çocuk varsa oraya okul yapacağız, oraya öğretmen atayacağız, nerede 10 çocuk varsa. Dağın başı, dağın başında yapacak devlet. Taşımalı eğitim demek ne demektir yani? Bunları savunuyorsan, bunların yanında duruyorsan, bunlara çözüm üretiyorsan gel başımın üstünde yerin var. Hayır efendim, o onu dedi, bu bunu dedi, kusura bakma kapının önünde yerin diyeceğim.
Ahmet ARPAT- Sayın Genel Başkan şu kısır tartışmaları biraz açmanızı isteyeceğim. Çünkü Sayın Fikri Sağlar’ın açıklaması var diyor ki, “Ben bu yaptığım açıklamayı Parti Meclisinde de dile getiriyorum. Hangi açıklamam Disiplin Kuruluna sevkimin gerekçesi?” diyor. Bunun yanında parti içi muhalefetin önünü kesmek olarak da değerlendirenler, yorumlayanlar var.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın. Ben şimdi bütün açıklığıyla ortaya koydum. Kişiler üzerinde bir tartışma yapmayı asla doğru bulmam ve etik de bulmam. Çünkü benim A’yı veya B’yi suçlamam disiplin kurulunu etkileyebilir. Bu doğru değil, ahlaki olarak da doğru değil. Çünkü bizde Disiplin Kurulunu doğrudan Kurultay seçer, ben seçmem. Genel Başkana gelip hesap vermezler. Neden böyle bir karar aldın diye ben onlara hesap soramam. Onlar hesabı Kurultaya verirler. Bizim görevimiz nedir? Tüzüğe aykırı bulduğumuz konuşmalar varsa, tüzüğe aykırı bulduğumuz olaylar varsa, alırız disiplin kuruluna sevk ederiz. Disiplin Kurulu nasıl karar verir bilmem. Kaldı ki, bu arkadaşımız da Parti Meclisi üyesi olduğu için biz MYK olarak ceza veremiyoruz. Bizim görevimiz ancak bunu Parti Meclisine götürmek, kararı kim verecek Parti Meclisi verecek.
Ahmet ARPAT- Peki, mesela Cumhuriyet Halk Partisi iyi yönetilmiyor, Sayın Kılıçdaroğlu başarısız demek mesela kısır bir çekişme midir? Yani parti içerisinden böyle bir açıklama yapan…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Böyle bir açıklamayı yapanı hiçbir zaman disipline vermedim.
Ahmet ARPAT- Son açıklamadan sonra çünkü son çıkışınızdan sonra…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın bana gelip bu eleştirileri yapan arkadaşlar var mı? Var tabi. Ve ben hem Parti Meclisinde hem kapalı grupta şunu söyledim, “Benim en iyi dostum bana gelip benim eksikliklerimi bana söyleyen kişidir, benim arkamdan konuşan değil. Gelir der ki, Sayın Genel Başkan şurada eksiğimiz var. Ben de bakarım, ben de insanım yanlışım da olabilir. Ama siz kalkıp bunu kamuoyu önünde tartışma konusu haline getirirseniz bu bana değil partiye zarar veriyor…”
Simge FISTIKOĞLU- Sayın Genel Başkan…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ya yüzde… Çok özür dilerim… Bir referandum sürecinde geçmişiz bütün Türkiye’yi kucaklamışız, bütün Sivil Toplum Örgütleriyle, bütün Meslek Kuruluşlarıyla bir anlamda barış imzalamışız, bir anlamda bütün hiç uzlaşamaz, yan yana gelemez kesimlerini bir araya getirmişiz ve bu insanların tamamı demokrasi paydasında buluşmuş. Bakıyorsunuz AKP’nin Genel Merkezine ölü toprağı serpilmiş gibi, onlar da bir başarı olarak görmüyorlar bunu. Neden görmüyorlar? Yüksek Seçim Kurulu olmasa zaten “Hayır” çıkıyor. Büyük kentlerin tamamında hayal kırıklığı yaşadılar. Biz bunları bırakmışız tamamını bir tarafa, şunu sorgulamamız lazım, 49’u ben önümüzdeki seçimlerde nasıl 55, nasıl 60’a çıkarırım? Bunun mücadelesini vermemiz lazım, bunun çabasını harcamamız lazım. Ben ne söylüyorum? Arkadaşlarıma şu talimatı verdim, “Önümüzdeki 2 ay içinde kesinlikle gittiğiniz bütün sivil toplum kuruluşlarına, bütün sendikalara, bütün meslek kuruluşlarına, bütün evlere tekrar gideceksiniz. Hiç “Evet”, “Hayır” ayrımı yapmadan herkese diyeceksiniz ki ‘geldik, size teşekkür ediyoruz sandığa gittiniz oyunuzu kullandınız. Sadece size teşekkür etmek için geldik’ bu kadar.” Bir süre sonra tekrar gidecekler, aynı evlere gidecekler, aynı meslek kuruluşlarına gidecekler. Ben de gideceğim, gittiğim yerlere tekrar gideceğim, konuştuğum insanlarla tekrar konuşacağım. Önce teşekküre sonra çay, kahve içmeye gideceğim ve toplumun her kesimiyle diyalog kuracağız, her kesimiyle. Her kesimiyle diyalog kurduğunuz zaman, birebir konuştuğunuz zaman bakın bugün sivil toplum örgütlerinden birisi şunu söyledi, “Gittiğimiz yerlerde oturup konuşunca bizi dinliyorlar. Aynı yere ikinci ve üçüncü kez gittiğiniz andan itibaren sizin düşüncelerinizin doğru olduğunu onlar da kabul ediyorlar.” Siz gitmemişsiniz, konuşmamışsınız. Şimdi efendim oyumuz az çıktı falan yerde, şimdi ben oradaki vatandaşı mı suçlayacağım, kendimi mi suçlayacağım? Niye burada oyumuz az çıktı? Kabahat vatandaşta değil, kabahat bende. Git kardeşim, otur konuş vatandaşla, dinle derdini, elini uzat, tokalaş. Bir bak bakalım neden bu adam Cumhuriyet Halk partisine oy vermiyor. Biz bütün bunları araştırıyoruz ve adım atarken bütün bu araştırmaları yaptıktan sonra adım atıyoruz. Dediler ki işte, “Bu halkoylaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisi dilini değiştirdi.” Evet, doğru. Milletin derdi var biz neyle uğraşıyoruz? Biz milletin derdini çözmeye çalışıyoruz. Kısır, bakın ben siyasette de kısır tartışmaları kabul etmedim, Erdoğan da, Sayın Bahçeli de, Sayın Binali Yıldırım da ne eşim kaldı, ne ailem kaldı, ne sülalem kaldı, ne partim kaldı. Her gün sabah, öğle, akşam Kılıçdaroğlu ve küfür, hiçbirisine cevap vermedim. Millet bıkmış bunlardan artık ya, memleketin bu kadar derdi var. Çocuğu işsiz, dün bir arkadaşım vefat etmişti Allah rahmet eylesin. Ailesini ziyarete gittim, dışarı çıkarken geldi, “Kızım dedi iki üniversiteyi bitirdi, ayrıca master yaptı, kızım işsiz kızıma iş bulabilir misiniz?” Düşebiliyor musun ya bu memleketin geldiği hale bakın.
Simge FISTIKOĞLU- Sayın Genel Başkan eleştiriye açık olduğunuzu söylediniz. Ben kimseyi suçlamak istemem disiplin sürecini etkilememek adına da dediniz, ama bu kısır tartışmalar sizin ifadenizle gündeme geldiğinde öfkeli olduğunuz anlaşılıyor, yani beden diliniz bana bunu düşündürtüyor açıkçası, neden kızıyorsunuz? Yani bu tartışmanın kapalı kapılar ardında değil de medya önünde yaşanmasına mı? Gerek dijital ortam, sanal medya, sosyal medya olsun, gerek basın aracılığıyla olsun. Yoksa ve belki de ikisi bir arada da olabilir sorunun yanıtı, bu söylediğiniz referandum analizi, seçmen analizini gölgelediğini mi düşünüyorsunuz? Yani sizin harcadığınız emeğin bu tartışmalarla gölgelendiğini mi düşünüyorsunuz da öfkeleniyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Referandum sürecinden bağımsız olarak düne kadar tahammül ettim. Yani insanlar eleştirdi tamam, tahammül ettim. Ama şimdi tabanımız izin vermiyor, “Engelleyin bunları” diyor. Kim engelleyecek dönüyor bana, kardeşim sen Genel Başkan değil misin diyor Genel Başkansın. O zaman sen engelleyeceksin. Sorumluluk kimde? Sorumluluk bende doğru, düne kadar tamam kardeşim konuşabilirsin, tamam. Şimdi gel bana derdini anlat, tamam eksiğimiz varsa söyle, yanlışımız varsa söyle, hiçbir ayrım yapmadım, bakın hiçbir ayrım yapmadım milletvekilleri arasında çalışmak isteyene her türlü kapıyı açtım. Buyurun. Kişinin gönlünde yatabilir, kişi Genel Başkan olabilir, isteyebilir. Buna karşı çıkar mıyım? Asla çıkmam. Bu da olabilir. Sırf insanlar daha rahat Genel Başkan adayı olsunlar diye tüzüğü bile değiştirdim. Bu parti toplumun partisidir, benim partim değil ki, toplumun partisi. Milyonlarca kişi bu partiye oy veriyor. Dolayısıyla oturulur, aday olunacaksa zamanı vardır, günü vardır oturursunuz aday olursunuz. Kimse size niye aday oldun diye sormaz? Tam tersine adaylık iddiasında bulunan adaylığı kaybettiği zaman çıkardım elini de kaldırdım havaya, bitti. Çünkü kavga değil, tam tersine demokratik bir yarıştan yanayım, hangi kavgadan yanayız?
Ahmet ARPAT- Şimdi demokratik yarış dediniz Olağanüstü Kurultay talepleri dillendiriliyordu bugün MYK toplantısı sonrası Olağan Kurultay için takvimin işlemeye başladığını öğrendik, o kararı aldınız. Nasıl bir süreç bekliyor Cumhuriyet Halk Partisini?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçim Kanununa göre zaten biz Kurultay yapmak zorundayız. Yani Kurultay takvimi açıklanacak işte mahallelerden başlıyor, ilçelerden başlıyor, illerden başlıyor işte delegeler, İlçe Başkanı, İl Başkanı seçilecek, ondan sonra da belli bir takvim ön görüyoruz. Bunun için belli bir süre, bu sürelerin bir kısmını zaten yasalar ön görüyor. Bir kısmını da örgütleri diyorlar ki mesela, biz bunu diyelim 1 ayda yapamayız 1,5 bir buçuk ay verin. 1,5 ay süre veriyoruz. Sonra Kurultay’ın gününü bütün bu işlemler bittikten sonra Kurultay’ın gününü de Parti Meclisi belirliyor. Biz bütün bu işlemleri hangi takvim içinde belirlediğimizi örgütlere bildiriyoruz. Örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı bu işlerle ilgileniyor. Onun kendi ekibi de var. Arkasından da takvim bağlandıktan sonra Parti Meclisine indiriyoruz, Parti Meclisi de Kurultay için gün veriyor. Ocak ayında mı olur, Kasım ayında mı olur?
Ahmet ARPAT- Bir öngörü var mı? Sayın Genel Başkan bir ön görünüz var m?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, biz MYK olarak takvimi başlattıktan sonra, tabi süreç biraz ilerledikten sonra göreceğiz takvimi, o süreç ilerledikten sonra Parti Meclisi toplantısına oturup bunları anlatıyoruz. Zaten Parti Meclisine gerçekten çok güzel raporlar da veriyoruz. Mesela Parti Meclisi üyelerimiz sunduğumuz raporların zamanında ulaşmadığını kendilerine söylediler. Erken göndermeye başladık. Bazı yetersizlikleri söylediler onları tamamladık ki haklı bakın burada Parti Meclisi üyelerinin eleştirileri burada haklı, yetersiz olduklarını söylediler. Olabildiğince yeterli hale getirdik. Sonra dediler ki, başlangıçta bir stratejiyi de tanımlayan bir şey olsun. Ona göre oturduk ve onu da hazırladık ve ona göre gönderdik. Şimdi Parti Meclisi üyelerimiz gönderdiğimiz raporlardan memnunlar. Yani bütün ayrıntıları orada görebiliyorlar. Gerçekten de tarihe not düşer gibi bütün bu ayrıntıları Parti Meclisi raporlarına koyuyoruz. Parti Meclisine bunu da götüreceğiz tabi, diyeceğiz ki, şu tarihlerde ya şu Pazar günü ya da şu Pazar günü olsun. Onlardan birisine Parti Meclisi karar verecek ki ona göre biz de salon tutacağız, salon kiralayacağız, ona göre de Kurultayımızı yapacağız.
Ahmet ARPAT- Kurultay konusunda belki son bir soru, şimdi Genel Başkanlık yarışı yapılan açıklama en azından parti içerisindeki muhalefetten çıkan sese, yapılan açıklamaya bakarsak olacak gibi gözüküyor. Nasıl bir yarış bekliyorsunuz, kaç aday karşınıza rakip çıkar?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Kaç aday çıkarsa, yani adaylardan çekinmemek lazım, korkmamak lazım. Bunlar bizim partimizin zenginliğidir, yani dediğim gibi biz diğer partilere benzemeyiz. Diğer partilerde işte “Davutoğlu olacak” dediler hiç kimse ses çıkarmadı. Gitti Davutoğlu oldu. Davutoğlu’na bir darbe yaptılar, seni kapının önüne koyduk dediler, “Binali Bey olacak”, Binali Bey’i yaptılar. Yani bir kişi karar veriyor orada, biz öyle değiliz biz demokrasiyi savunuyoruz.
Ahmet ARPAT- “Hodri meydan” diyorsunuz yani.
Kemal KILIÇDAOĞRLU- Yani “Hodri meydan” demek çok şık değil, kendi partimiz için çok şık değil, çünkü sonuçta hepsi bizim arkadaşlarımız, yani bizim beraber yürüdüğümüz, beraber mücadele ettiğimiz, Türkiye’yi yönetmeye ortak talip olduğumuz arkadaşlar. Bunlara “Hodri meydan” değil, tam tersine gelmeliler, aday olmalılar, bakın defalarca söyledim yine söyleyeyim bir Genel Başkanın görevi Genel Başkan adaylarını yok etmek değildir. Tam tersine yeni Genel Başkan adaylarının çıkmasına katkı vermektir. Partinin zenginliği olmalı bunlar. Ben Genel Başkan adaylarıyla birlikte çalıştım MYK’da birlikte çalıştım. Onları pekala diyebilirdim ki bunları milletvekili yapmayalım, bunları tamamen partinin dışına itelim, öyle bir düşüncem asla olmadı ve olmazdı ve doğru da bulmam ben.
Simge FISTIKOĞLU- Cumhuriyet Halk Partisindeki Kurultay sürecini konuşmayı sürdüreceğiz. Elbette 2019 stratejisine dair Cumhuriyet Halk Partisinin de sorularımız olacak. Son reklamımız, reklamdan sonra diğer konuları da, Türkiye’nin uzun süredir gündeminde olan diğer mevzuları da konuşmayı hedefliyoruz. İdam tartışması gibi, Avrupa Birliğiyle yaşanan gerilim gibi, hepsi konu başlıklarımız arasında son reklam, tekrar buradayız.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’yla özel röportajımız devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisinin YSK’ya itirazını konuştuk, parti içi muhalefeti konuştuk, sıra geldi dün resmen başlayan Partili Cumhurbaşkanlığı dönemine.
Ahmet ARPAT- Şimdi Sayın Genel Başkan dün partinizin grup toplantısında konuşurken Sayın Cumhurbaşkanın AKP’ye üye olmasını değerlendiriyordunuz ve dediniz ki, artık bir partiye üye olmuştur, tarafsızlığını yitirmiştir, buna göre saygı görecektir. Ne demek istediniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir partinin Genel Başkanına nasıl saygı gösteriyorsak, o çerçevede saygı göstereceğiz. Bir Cumhurbaşkanına göstereceğimiz saygı değil. Çünkü Cumhurbaşkanı değil, yani orada oturuyor Cumhurbaşkanı olarak fakat bir partinin üyesi aynı zamanda, bir süre sonra da bir partinin Genel Başkanı olacak. Ben Binali Bey’e nasıl saygı gösteriyorsam, Devlet Bey’e nasıl saygı gösteriyorsam kendisine de aynı çerçevede saygı göstereceğiz.
Simge FISTIKOĞLU- Cumhurbaşkanına Hakaret Yasasının aleyhinize bir tablo oluşturacağını düşünüyor musunuz? Çünkü grup toplantılarında parti liderleri birbirlerini hedef alırlar.
Kemal KILIÇDAROĞLU- O yasa artık çalışmayacaktır. Bir partinin Genel Başkanı olarak o da Salı günleri çıkacak konuşacak, ben de eleştireceğim veya eleştirmeyeceğim. Ama dolayısıyla bir partinin Genel Başkanı için geçerli olan kurallar onun içinde geçerli olacak, yani Cumhurbaşkanı değil ki, yani iki başlı. “İki başlılığı kaldırıyoruz” diyorlardı, iki başlı bir devlet yapısı çıkıyor ortaya, bu kadar toplumu aldatmanın mantığını anlamakta gerçekten zorlanıyorum ve toplumun bir kesimini de böylece ikna ettiler, “Devlette çift başlılığı kaldırıyoruz…” buyurun iki başlılık, hem Cumhurbaşkanı, hem partinin Genel Başkanı buyurun.
Ahmet ARPAT- Şimdi idam tartışmaları onu sormak isteriz. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı, kalabalıklara hitap ederken sürekli bu konu gündeme geliyor ve de idam konusunu da “Arkadaşlarıma ben söyledim mecliste görüşsünler önüme gelirse ben imzalarım” diyor. Orada da diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı, “Sayın Bahçeli bu işe tamam diyor, Sayın Kılıçdaroğlu’nun işte onay verdiğini söyledi arkadaşlarım, Sayın Binali Yıldırım…”
Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi arkadaşı söylemiş acaba?
Ahmet ARPAT- Yaklaşımınız nedir?
Simge FISTIKOĞLU- Meclise gelirse evet, Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz idam cezasına karşıyız. Bunu her ortamda söyledik, her ortamda. Binali Bey’in başbakanlığı döneminde çünkü o da sona ermek üzere, Başbakanlık konutunda Devlet Bey’le birlikte otururken idamı uygun görmediğimizi yine söyledik, idama karşı olduğumuzu söyledik. Yani idamı isterseniz ne olur? Fethullah Gülen’i alamazsınız. Acaba onun için mi, vermesinler diye mi acaba idam getirilmek isteniyor? Kaldı ki, şimdi zaten kendisi Başbakan olacak aynı zamanda, meclis getirirse ben de onaylarım diyordu, şimdi kendisi Başbakan, zaten Devlet Bey de istiyor idam cezasını iyi o zaman getirsinler yani…
Ahmet ARPAT- Siz bu konunun AKP, MHP birlikte taşıyabilirler aslında…
Kemal KILIÇDAROĞLU- Anayasa değişikliğini birlikte yapmadılar mı? Birlikte yaptılar.
Ahmet ARPAT- Siz idam konusunu referandum konusu olmasına nasıl bakarsınız?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çoğunluk olmazsa ki biz “Hayır” diyeceğiz zaten, HDP nasıl bakar onu bilmiyorum. O zaman referanduma gider, halkın oyuna gider halk, vatandaş istiyorsa idam tekrar geri gelir.
Simge FISTIKOĞLU- Referanduma götürülmesi düşünülen mevzulardan bir tanesi de Avrupa Birliğiyle ilişkiler. Türkiye’nin bir türlü nihayete eremeyen bir üyelik süreci var. Gerek Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerek Sayın Başbakan Binali Yıldırım Avrupa Birliğine yönelik eleştirilerini dile getiriyor. Bu gerilimli fay hattını siz nasıl yorumluyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru bulmuyorum. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz niye bozuldu? 2004’te bizi denetimden çıkardılar. Türkiye’de demokrasi var dendi, demokratik standartlar gelişiyor dediler, hiçbir sorunumuz yoktu, bayram havası oldu. Öğle 12’de havai fişekler atıldı Ankara’da, ne oldu birden bire? İnsan hakkı ihlalleri Türkiye’de var. İşkence Türkiye’de var. İşkenceyi de ben söylemiyorum bakın, işkence olduğuna ilişkin görüntüleri Anadolu Ajansı bütün dünyaya servis etti. Sonra bu da yetmedi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Birleşmiş Milletlerdeki sözleşmeye tutulanlara insanca davranmak diye bir kural var, “Bu kuralı askıya alıyorum” dedi. Yani “Buna OHAL süresince uymayacağım” dedi. Bu ne demektir? İşkence yapacağım demektir. Adil yargılamaya çekince koydu, bu ne demektir? Adil yargılama yapmayacağım demektir. Zaten Yüksek Seçim Kurulu da onlardan birisiydi yani, o da adil bir karar vermedi. Hakimler, hapishaneler tıka basa dolu, 150’nin üzerinde gazeteci hapiste, “Efendim bunlar terörist gazeteci değil”, kim dedi terörist? Hangisinin elinde silah vardı? Kadri Gürsel’in mi silahı vardı? Atilla Taş’ın mı silahı vardı? Murat Aksoy’un mu, Nazlı Ilıcak’ın mı? Kimin elinde silah vardı? Bunların gazeteci olduğunu bütün dünya biliyor. Ama sen nereden içeri atıyorsun? Yakalıyorsun terörist diye atıyorsun içeri, hakim hakim değil ki, savcı da savcı değil. Tamamı siyasi otoritenin emrinde olan insanlar bunlar. Yargı bağımsız değil ki Türkiye’de, düşünebiliyor musunuz savcı diyor ki, “Tutuksuz yargılansınlar”, hakim de diyor, “Peki tutuksuz yargılansınlar.” Vay siz misiniz tutuksuz yargılansın diyenler, ikisini de açığa aldılar. Hangi adaletten, hangi haktan, hangi hukuktan söz ediyoruz? Şimdi buna ben kızıyorum, Avrupalı da kızıyor. Avrupalı kızıyor, başkası da kızıyor. Bu doğru değildir diyor, onlar diyorlar ki yok onlar terörist biz aldık içeriye atıyoruz. Bunların tamamını göreceksiniz, bir süre sonra hepsi beraat edecek. Ergenekon’da bunu yaşadık, Balyoz’da bunu yaşadık, terörist diye aldılar içeriye işkence gördüler, insanları perişan ettiler. Sonra onların tamamı beraat etti. Bunun hesabını kim verecek? Kim verdi? Hangi siyasi otorite bunun hesabını verdi? Benzer bir tabloyu şimdi yaşıyoruz. Aldılar gazetecileri, Cumhuriyet’in yazarlarını aldılar, hala içerdeler. Aylarca iddianame yazılmadı aylarca. İddianameyi yaz kardeşim, niye yazmıyorsun? Bu bile yazılmadı maalesef. Bu tablo Avrupa’yla ilişkileri bozuyor. Bu tabloyu düzeltin, biz de düzeltilmesini istiyoruz. Bu ülkenin insanları neden 3. sınıf demokrasiye layık olsunlar, neden 1. sınıf demokrasi olmasın bu ülkede, neden insan hakları olmasın, neden düşünce özgürlüğü olmasın? Bunların hepsinin olması lazım, biz bunu istiyoruz.
Ahmet ARPAT- Sayın Genel Başkan süre de sonuna geliyor. Suriye’de yaşananlarla ilgili, son gelişmelerle ilgili özellikle Kuzey Suriye’de bu YPG unsurlarıyla gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin, gerek Rusya’nın verdiği fotoğraf gerçi son Soçi’deki görüşmede bir çatışmasızlık bölgesi üzerine anlaşıldığı ifade ediliyor ama değerlendirmenizi kısacık alabilir miyim?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Ortadoğu’yu bu hale getiren kim? Mevcut iktidar, Suriye’de ne işi vardı bunların? Referandum diyorsunuz, buyurun Suriyeliler konusunda referandum yapsınlar. Niye yapmıyorlar? Suriyeliler Türkiye’de kalsın mı kalmasın mı? Suriyelilere vatandaşlık verelim mi vermeyelim mi? Buyurun gidilsinler referandum yapalım, oylayalım, vatandaşa soralım, işlerine gelmez. Çünkü vatandaş istemiyor. Suriyelilere bakalım hiçbir sorunum yok, besleyelim hiçbir sorunum yok. Ama Suriye’de savaş bittikten sonra tamamı kendi ülkelerine geri gitsin, kendi ülkelerine gitsinler. Bu ülkede binlerce insan işsiz, perişan vaziyette, Suriye’deki gelişmelerin tek sorumlusu mevcut iktidardır, tek sorumlusu. Amerikalılar oraya geldiler, Ruslar oraya geldiler, İran orada, İsrail zaten bölgede, Türkiye de orada. Sözü dinlenen hangi ülke var? Türkiye’nin hangi sözü dinlendi? Ne Amerika, ne Rusya Türkiye’nin hangi söz dinlendi? Suriye’de Türkmenlerin durumuna bakın perişan vaziyetteler. Irak’ta Türkmenlerin durumuna bakın perişan vaziyetteler. Bağırıyor efendim “Kerkük’te o bayrağı indirin.” İndi mi bayrak? İnmedi. Niye bağırdın kardeşim o zaman? Sen koskoca Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanısın kardeşim. Cumhurbaşkanısın, söylediğin sözün ağırlığı olması lazım, tüy kadar ağırlığı yok tüy kadar. Bir de dalga geçtiler. Bu benim ağırıma gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ağırıma gidiyor. Benim ülkemin Cumhurbaşkanı bunu söyleyecek, karşıdaki adamlar dalga geçecekler. Bayraklar var, PYD’nin bayrakları var, Amerikan bayraklarıyla, Rus bayraklarıyla o bölgede geziyorlar. Ne yapıyorsunuz? Ne yapıyorlar bunlar? “Bir gece ansızın gidebiliriz…” Buyur git kardeş, gidebiliyor musun? Bir sefer gittiler uçaklarla, ikinci sefer gidemiyorlar. Niye gidemiyorlar? “Giderseniz vururuz” diyorlar. Bölgedeki dengeleri bilmeden, dünya dengelerini bilmeden bir devleti yönetemezsiniz. Hele Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi stratejik bir alanda varlığını sürdüren bir devlet için çok daha önemlidir. Siz dünya dengelerini okumadan neyi söylüyorsunuz? Neyi yapıyorsunuz siz? Rus uçağını düşürdüler, önce düşürme yarışına gittiler. “Ben talimat verdim, hayır ben talimat verdim.” Sonra gittiler el, ayak öptüler, özür dilediler. Araya bir sürü adam koydular, “Biz ettik siz etmeyin” dediler. Bu Türkiye’nin onurunu zedelemiyor mu? Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir dış politika olabilir mi? Her şeyiyle batan, bataklığa serilen bir Türkiye var. Ortadoğu bataklığına Türkiye’yi serdiler. Başika’ya gittik. Evet, gitmesi gerekiyordu. Gittiler Musul Valisinden izin istediler. Bana Irak Büyükelçisi şunu söylüyor, Irak Başbakanı gittiğimde, “Bizim bir anayasamız var, biz bir ülkeyiz. Eğer buraya bir askeri birlik gelecekse bu bizim lehimize olacaksa biz size izin veririz.” Siz gidiyorsunuz Musul valisinden izin istiyorsunuz. Yani düşünün başka bir ülke gelecek Konya Valisinden izin isteyecek, Konya Valisi izin verecek, onlar da askeri birliklerini oraya getirecekler. Akıl mantık alacak şey mi bu? Ne söyleyeyim Allah aşkına!
Simge FISTIKOĞLU- Röportajda altını çizdiniz, eleştiriye açık bir lidersiniz, tahmin ediyorum öz eleştiri müessesesiyle de barışıksınız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.
Simge FISTIKOĞLU- Kendi seçim performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hiç bırakmayı düşündüğünüz oldu mu? Bu da son sorumuz olacak maalesef.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim ben size, seçim performansını benim değerlendirmem çok yanlış olur, yani bu değerlendirmeyi benim dışımdaki organların, gazetecilerin, sivil toplum kuruluşlarının yapması lazım. Şöyle bir övgüyü aldık, bireysel olarak değil onu da söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin referandum sürecinde kullandığı dil olarak ve çalışma alanı olarak bir övgüyü aldığımızı biliyorum. Bunu hak ettiğimizi de çok iyi biliyorum. Çünkü her kapıya gitme imkanımız oldu. Her kapıyı çalma imkanımız oldu ve herkesle konuşma imkanımız oldu. Bu çok önemli bir kazanımdı bizim açımızdan, bugüne kadar hiç gitmediğimiz, hiç konuşmadığımız tokalaşmadığımız insanlara gidip konuşma ve tokalaşma imkanı bulduk. Bu kazanımı sürdürmek zorundayız. Eksiğimiz? Var tabi, yani şimdi ben desem ki size, ben çok mükemmel bir insanım ve asla hiçbir hatam yoktur dersem, buna önce ben inanman ve doğruyu söylememiş olurum. Sonuçta hepimiz insanız, benim eksiğim de olabilir, kusurum da olabilir, yanlışım da olabilir. Ama önemli olan nedir? Yanlışı tekrar etmemektir ve yanlıştan ders çıkarmaktır. Ben bunu yaparım. Özeleştiri bizim MYK’dan da gelir özeleştiri, Parti Meclisinden de gelir, eleştiriler, özeleştiriler gelir. Bunları büyük bir saygıyla dinlerim, hatta eleştiriyi mesela konuşma süresi diyelim ki 5 dakikayla sınırlanırız. Ama mesela MYK’yı veya beni eleştirecekse birisi ona bir sınırlama getirmem. O istediği kadar kürsüde kalır ve ben onu büyük bir sabırla dinlerim. Yani eleştirir beni sonuçta onun da konuşmaya hakkı var derim. Ama bütün bunların tek ölçüsü olmalı, bir daha söylüyorum, partiyi yıpratan bir süreci başlatan kişiyi artık partide tutmayacağım.
Simge FISTIKOĞLU- Bu da manşet oldu zaten. Çok teşekkür ediyoruz Sayın Genel Başkan. Böyle bir şey olabilir mi ve bunu doğru bulmuyorum ifadeleriyle ilgili sosyal medyada yapılan capslere dahil çok kısa bir yorum alalım. Onu da muhakkak sormak icap eder.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Harika şeyler, yaratıcı bir düşünce aslında çok güzel şeyler. Bazen öyle noktalara geliyoruz ki, emin olun söyleyecek laf bulamıyorum. Az önce söylediğim gibi dış politikada getirdikleri, Türkiye’yi getirdikleri nokta, ne söyleyeyim ben şimdi? Her şey o kadar açık, o kadar net ki söyleyecek bir şey bulamıyorsunuz. Yani ya çok ağır ifadeler kullanacaksınız o da doğru değil ama sonuçta gelip bir yerde durmak zorunda kalıyorsunuz.
Ahmet ARPAT- Ama bugün kullanmadınız çok böyle bir şey olabilir mi cümlesini.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu zaten birkaç yerde kullandım ama o da gençlerin ilgisini çekti herhalde, güzel bir şey tabi.
Simge FISTIKOĞLU- Eğer devam edersek reklama bir sonraki programa sarkacak biz de bunu doğru bulmuyoruz diyelim o halde sizin ifadenizle, çok teşekkür ediyoruz Sayın Genel Başkan özel röportajla sorularımızı yanıtladınız. Böylece Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden gerçekleştirdiğimiz yayının sonuna geldik.