CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KANAL D CNN Türk ortak yayınında Doğan TV Ankara Temsilcisi Hakan Çelik’in sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kılıçdaroğlu, “Gerçekten de bayrak, vatan sevgisi üzerine inşa edilmiş, kişisel çıkarları değil, 80 milyonun çıkarını düşünen, bir kampanya yürütüyoruz. Bu kampanyayı eşit kılacak olan o dediğim bir televizyon programında bir araya gelip, konuşmaktı”
– “Benim çocuğum, sizin çocuğunuz, kağıt toplayıcının, simitçinin, manavın çocuğu El Bab’a, askere gidecek, eksi 40 derecede PKK ile mücadele edecek, bazılarının çocukları hem milletvekili olacak hem hiç askere gitmeyecek. Şimdi bu adaletsiz, vicdanı sızlatan bir tablo. Bu tabloya karşı olduğumuzu söyledik”
-“Sandığa gidince Ali’nin, Veli’nin söylemine göre değil, akıl süzgecinden geçirip, vicdan terazisinde tartıp oyumuzu öyle kullanmalıyız. Böyle yapınca kullandığımız oyun bir değeri ve önemi olacaktır. Eğer biz akıl süzgecinden geçirmeden, ön yargılarımızla hareket edersek yanlış olur”
– “Bu anayasa değişikliği geçerse zaten dünyanın, Türkiye’nin demokratik bir ülke olmadığı yönündeki kanaatini perçinleyecektir, güçlendirecektir. Bu, bizim en büyük, ciddi zaaflarımızdan birisidir. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı olmayacak. Dolayısıyla ciddi sorunlar yaşayacağız”
– “Şimdi ’Suriyelilere vatandaşlık vereceğiz’ diyorlar. Onu getir referanduma o zaman. Gelmiyor. Bugünkü parlamenter rejimde Suriyelilere vatandaşlık verilmesi için Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Tek adam rejiminde bir kişinin kararı gerekiyor, Bakanlar Kurulu yok çünkü bitiyor”
– “Bu süreçte kullanılacak dilin kucaklayıcı bir dil olması lazım. Denize dökmek, vurmak gibi ifadeleri asla doğru bulmadım”
-Karar Türkiye’nin kararı. Bir siyasi seçim değil. Bir parti, kişi seçilmiyor. Türkiye kendi kaderini kendisi belirleyecek. Demokrasiden vaz mı geçeceğiz, tek adam rejimi mi istiyoruz, yoksa demokratik parlamenter sistem mi istiyoruz? Kararı halk verecek”
– “Milli irade diyoruz, yüzde 10’un altındaki iradeyi sıfır sayıyoruz. Ben buna karşıyım. Demokrasiyi, milli iradeyi savunduğum için. Onlar tam tersine yüzde 10 seçim barajını savunuyorlar. O zaman kusura bakmasınlar, darbeyi, darbecileri savunuyorlar. Onların getirdiği felsefeyi savunuyorlar”
– “Herkesin oturup düşünmesi lazım. Bunun partilerle, şahıslarla ilgisi yok. Ama biz ülkemizde demokrasiyi, halkın iradesini savunmak zorundayız. Milli iradenin üstünde başka bir gücü tanımlayamayız. Yanlıştır bu. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı değil, bir kişi belirleyecektir. Olmaz, yanlıştır”
– “Bütün bunlara rağmen bizim demokrasimiz Irak’tan da Suriye’den de Libya’dan da Suudi Arabistan’dan da İran’dan da Katar’dan da daha ileride. Yapılacak değişiklikle makara tersine sarılıyor. Türkiye onlara benziyor”
-“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye soruyorum; bu kadar yetkiyi bir kişiye verdiğiniz andan itibaren, Türkiye’nin beka sorunu olur mu? Olmaz mı? Sayın Bahçeli, elini vicdanına koy. Bütün milliyetçi, ülkücü, mütedeyyin, liberal kardeşlerime, çiftçisine, işçisine, iş verenine, emeklisine sesleniyorum; bu kadar yetki Cumhuriyet tarihinde, Osmanlı tarihinde, dünya tarihinde kime verilmiş Allah aşkına? Verilenler belli, o ülkelerin sonu belli. Yazık günahtır bu ülkeye”
– “Sokaktaki vatandaş mitingde, şurada, burada ’idam, idam, idam’ diye bağırıyordu. Niye koymadılar buraya idamı? Milleti kandırıyorlar. İdam AB uyum yasaları çerçevesinde anayasadan kaldırıldı zaten. Bunun gelmeyeceğini, getirilmeyeceğini herkes biliyor. Ama bizim siyasetin bir kültürü var, vatandaşa yalan söylemek”
– “Suriye’nin derinliklerine girmeyi asla doğru bulmam. Ayrı ayrı yerlerde bunlar, ben doğru bulmuyorum. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bunun için bir güvenlikli bölge oluşturdu mu? Oluşturdu. Dolayısıyla o güvenlikli bölgeyi korumalıdır. Suriye’de barış sağlandıktan sonra da zaten oradan doğal olarak ayrılıp, kendi ülkesine gelecektir. Suriye’nin toprak bütünlüğünü, Türkiye’nin koruması lazım”
-“Bir dakika dahi, bir saniye ya da yarım saniye konuştuğumu ispat etsinler. Emin olun bütün siyaseti bırakacağım. Bir saniye… Onlar bunun ispat edemezlerse ne diyeceğiz? Benim adıma dahi… Benim konuştuğumu söylüyorlar. Dakikalardan vazgeçtim. Bir saniye FETÖ’den herhangi birisiyle, bir saniye görüştüğümü söylesinler. Kendime bu kadar güveniyorum. Bunu söyleyenlere benim ne söylemem lazım?”
– “İspat edemezlerse. Müfteri, yalancı desem hafif kaçar. Bu insanlar devleti yönetiyor. Bütün verileri elinizde telefonlarımızı 24 saat zaten dinliyorsunuz. Ben biliyorum zaten, dinleniyorum. Günün 24 saati dinliyorlar. Eskiden de dinliyorlar. Adalet Bakanı ’Kılıçdaroğlu’na mail gelmiş.’ dedi. Demek ki benim mail adreslerimi de takip ediyorlar. Edin. Hatta, arzu ediyorsa Cumhurbaşkanına, Başbakana, Adalet Bakanına, İçişleri Bakanına mail şifremi verebilirim. Telefon numaramı de biliyorlar”
– ” Hava alanında kalacak halimiz yok. Bakırköy Belediye Başkanımız da oradaydı. Dediler ki otellere de gidemiyoruz. ’Bize gidelim’ dedi. Gittik Bakırköy Belediye Başkanının evine. Nereye kaçacağız? Gittik oraya, televizyonu açtık. Hemen bir metin hazırladık. Sayın Başbakanı aradım, ulaşamadım. Hazırladığımız metni televizyon kanallarına geçtik. Ben hava alanından gelirken Sabah gazetesi ve onların havuz medyasının televizyonları, benim kaçtığımı söylüyor. Nereye kaçtım ki ben?”
-“248 şehidin hesabını kim soracak? Terör örgütünün içinde baklavacı, çikolatacı, esnafı, sanayicisi, belediye başkanı çıktı. Siyasisi yok. Nasıl olur bu? Sayın Bahçeli de buna inanmamış olacak ki ’15 Temmuz’da bu kadar geniş bir alanda bu kadar gözü kara bir darbe teşebbüsünün olduğu yerde siyasiler de açıklanır. Fakat Bylock kullanıcılarından şu an için çok sayıda asker, yargı mensubu var. 100 bini aşkın kullanıcıdan bahsediliyor. Bunların içinde siyasiler kimdir, söylenmiyor, zaman içinde ortaya çıkacak.’ diyor. Başbakan neden ’Bu işin içinde siyasiler yok.’ diyor. Kim bu siyasiler, kim bu dosyayı kapatmaya çalışıyor? Kim darbelere karşı ben mi onlar mı? Ben sonuna kadar gidin diyorum. Kime uzanırsa uzansın. Beyler dosyayı kapatmaya çalışıyorlar. Ben, o 248 şehidin hakkını soracağım. Bu benim görevimdir.”
-“Havuz medyasından hayır gelmez. Bir gazeteci özgür değilse olmaz. Bir gazeteci kalemini birilerine kiralamışsa o gazeteden hayır gelmez. Bir gazete ancak devlet ilanlarıyla devletin parasıyla beslenip ayakta kalıyorsa o gazeteden ve televizyondan hayır gelmez. Ben onların televizyon kanalına da seslendim. Benim doğruları söylemediğimi Cumhurbaşkanı ve Başbakan söylüyor. ’Sizin gazetenize ve televizyonunuza beni davet edin.’ dedim. Onların gazetecileri gelsin. Onlar bana en zor soruları sorsunlar. Ben de cevap vereyim. Bende cesaret var. Cesaret edip kendi televizyonlarına çıkarmadılar. Neden? Çünkü ben doğruları söylerim. İzleyenler ’Bu adam doğruları söylüyor.’ diyecek. Cesaret edemiyorlar. Hangi bağımsızlıktan söz ediyorlar? CHP’yi nasıl karıştırırız onun hesabı içerisindeler?” ifadelerini kullandı.