TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik Türkiye Araştırmacılar Derneği’nin (TÜAD) düzenlediği “Araştırma Zirvesi 2017” etkinliğine katılarak bir açılış konuşması gerçekleştirdi.

Konuşma metni şöyle;

Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Enerjisi bu kadar yüksek ve böylesine keyifli bir zirvede sizlerle bir araya gelmekten duyduğum memnuniyeti paylaşıyor, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dile kolay. Bu keyifli zirvenin bu yıl 20’cisi gerçekleşiyor. Ayrıca zirvenin bu yılki teması beni gerçekten çok heyecanlandırdı! “20/20 Araştırma ile Keskin Görüş”. Bu görkemli tema, keskin bakışın iş dünyası ile son derece iç içe olduğunu da çok zarif bir şekilde işaret ediyor.

Değerli Misafirler,

Etkinlik boyunca “Araştırma”ların öneminden bol bol söz edilecek! Araştırmaların kusursuz analizlere ışık tuttuğunu ve değişimlerin öncüsü olduğunu sürekli izleyeceğiz. Ben sizlere bu temanın içinde çok önemli bir yer işgal ettiğine inandığım “Kültürel Miras ve Başarı”dan söz edeceğim.

Genelde bu iki kavramın bir arada anılması bizi farklı çağrışımlara yöneltir.

  • Miras, başarının ön koşulu mudur?
  • Peki biz, çoğu zaman başarının; çok çalışmaktan, azim göstermekten, sabretmekten geldiğini söylemiyor muyuz?
  • Miras, bir yolculuğa, bir mücadeleye bizi 1-0 önde başlatan, irademizin üzerinde fazla söz sahibi olmadığı kazanımlar değil mi?

Bunların tamamı muhtemelen doğru sorular! Yanıtlarsa bence, insanı insan yapan değerlerle, insan doğasıyla da çok yakından ilişkili. Zira mirasın da başarının da odağında “insan” faktörü var.

Kültürümüz, isimlerimiz, cinsiyetimiz, inancımız ne kadar farklı olursa olsun hepimizin ortak noktası insan olmamız. O halde doğru sorulara devam edelim.

  • Bir insanı, insan yapan nedir? Damarlarımızda akan kan, et, kemikler, çalışan bir beyin ve organlar mı?

Elbette bu kadar basit değil. Birimizi diğerinden ayırt ederken fiziksel özelliklerinin yanı sıra karakter özellikleri daha baskın görünür çoğu zaman.

İki insan bir araya geldiğinde, karşılaşan, tanışan başlangıçta fiziksel özellikler olsa da, biraz zaman geçtiğinde karakterler devreye girer. Deneyimler, fikirler, zekâ çarpışmaya, adeta dans etmeye başlıyor. Biraz düşününce şunu fark ediyoruz; biz, isimlerimizden bağımsız olarak genetik özelliklerimizin, ailemizin bize aşıladığı değerlerin, aldığımız eğitimlerin ve yaşadığımız deneyimlerin birer toplamıyız.

Aldığımız tüm kararlarda, söylediğimiz tüm sözlerde bu unsurların birkaçının ya da tamamının, bizim irademizin arka planında adeta bağımsız birer saat gibi çalıştığını görebiliyoruz.

  • Bu saatin çalışma hızına birçokları “deneyim” diyor. Veya “bilinçaltı” diyenler var.
  • Ben ise daha kapsayıcı bir ifadenin gücüne inanıyorum; “Kültürel Miras”

Evet bu miras, konuşmamın başındaki soruda geçen mirastan çok daha farklı. Miras sözcüğünün barındırdığı o “maddi” çağrışımdan daha geniş bir kavrama işaret ediyor. Kültürel mirası, “insanı tanımlayan” temel özelliklerden biri olarak görüyorum. Fakat beni esas büyülediği alan, insanlardan ziyade “kurumlar”.

Tıpkı insanlarda olduğu gibi, kurumları kurum yapan, sicil gazetelerine yazılan cümleler, fiziksel bir mekan, kağıda dökülmüş değerlerden çok daha fazlası olan “Kültürel Miras”tır. Bunu kurumlarda daha fazla hissetmemizin sebebi, kurumların ömürlerinin insanların ömürlerinden çok daha fazla olması belki de. Her kurum, kurulduğu tarihten bu yana edindiği deneyimlerin, geçirdiği süreçlerin, DNA’sına işlenen kültür kodlarının birer toplamıdır. Kurumları başarılı kılansa, bu mirasa sahip çıkıp onu yeni değerlerle besleyebilme becerisidir.

Kültürel mirasın en önemli unsuru olarak gördüğüm “kurumsal hafızayı” bu yönden kurumların bilinçaltı olarak tanımlayabiliriz. Bu hafıza anında bilgiye dönüştürülebilen veriler, anında harekete dönüşebilen deneyimlerle ne kadar iyi beslenirse ve ne kadar iyi işlenirse bir kurum da o kadar dinamik, o kadar kalıcıdır. Kültürel mirasımızın, bu yönüyle bizim hazinemiz ve en değerli varlığımız olduğunu samimiyet ve inançla söyleyebilirim.

Önemini vurgulamak istediğim bir nokta var: İçinde bulunduğumuz küreselleşme çağında, bağımsız ve izole bir kültürel mirastan bahsedemeyiz. Kültürel miras evrensel hale gelmiştir, insanlığın ortak mirası olduğu fikri, artık daha yoğun şekilde kabul edilmektedir.

Kültürel miras birçok paydaşın katkısıyla, çok yönlü ve çoklu bir birikim şeklinde oluşabilir. Kültürel miras “yaşamdan beslenir, yaşar ve yaşamı da besler”[1]. Yani yaşayan ve yaşatan birikimlerimizdendir. Sahip çıktığımız ve hatta üzerine sürekli koymaya devam ettiğimiz kültürel mirasımız sosyal kalkınmaya da destek olacak, geleceğimizi doğru ve sağlam kurmamızı sağlayacaktır. Hepimiz ülkemiz kalkınsın, gelişsin istiyoruz. Daha müreffeh, her açıdan en ileri gelen ülkelerden biri olmayı hepimiz arzu ediyoruz. Bunun için potansiyelimiz de fazlasıyla mevcut. Bu potansiyelimizin en önemli dayanaklarından birisi tabii ki kültürel mirasımızdır. Sadece bunun farkına varmamız gerekiyor, sağlam geleceğimizi zengin geçmişimizle kuracağımıza yürekten inanıyorum.

Değerli Konuklar,

Kurumları ayakta tutan ve geleceğe taşıyan kültürel miraslarıdır. Kültürel mirasın ana kaynakları da bilgi ve veridir. İçinde bulunduğumuz çağ öncekilere benzemiyor. Her şey yüksek bir hızda akıyor; yenilikleri ucundan tutamayan yok oluyor. İnovasyon ve girişimcilik hızla yol alıyor. Şu anda insanların sahip olduğu mesleklerin bir bölümünün aynı şekliyle gelecekte var olmayacağından bahsediliyor. Bu ortamda bizim yapmamız gereken, daha doğrusu “başarıya ulaştıracak kültürel miras” olarak bırakmamız gereken nedir?

Kültürel mirasımıza sahip çıkarken, aynı zamanda evrensel kabul edilen tüm değerleri dahil etmeliyiz. Bu mirasımızı sahiplenip, kazandıklarımızla oluşturduklarımızı özümseyip, gitmemiz gereken yönü doğru şekilde tasarlayarak yola çıkmalıyız. Geçmişten geleceğe bir bağ kurmalı, kurumsallaşmalı, süreklilik sağlamalıyız. “Sürekliliğin anahtarı da kültürel bir sermaye, bir miras oluşturmakta ve bunu profesyonelce yönetmektedir”.[2] Hepimize bu konuda çok iş düşüyor.

Değerli Konuklar,

Kültürel mirasa kurumsal bir gözden bakalım.  Bir kurumda kültürel mirası konuşurken hem kurumun vizyonu ve misyonu, hem kuruluş değerleri ve hedefleri, hem de işleyiş olarak geniş açıdan bakmak gerektiğine inanıyorum.

Örneğimi de yine en iyi bildiğim yerden vereyim, TÜSİAD.

TÜSİAD’ın kurumsal kültürel mirası, her zaman savunduğu değerlerdir. Kurulduğu günden itibaren değişmeyen ancak katkılarla zenginleşen bir kültürel mirasa sahiptir. Tüm üyeleri ve çalışanlarıyla bir bütündür ve zamanla oluşturduğu, sahip çıktığı ve hatta üzerine titrediği bir kurumsal mirasa sahip olmuştur.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal hayatımızda ve çalışma hayatında sivil toplum kuruluşları çok önemli bir yer tutuyor. TÜSİAD olarak kurulduğumuz 1971 yılından bu yana, kişiler gelip geçse de TÜSİAD olarak sahip çıktığımız değerler aynı; savunduğumuz noktalar günün gereklilerine de uyum sağlayacak şekilde ilkesel olarak değişmeden duruyor. Bu bizim kurumsal kültürel mirasımız.

TÜSİAD olarak hep eleştirel düşüncenin, rasyonel olabilmenin, öğrenmeyi öğrenebilmenin önemini savunduk. Görüş oluştururken ve görüşümüzü savunurken bilgi ve veriye dayalı olmanın vazgeçilmez bir şart olduğunun her daim altını çizdik. TÜSİAD kurum olarak, insan hakları evrensel ilkelerinin, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinin, laik hukuk devletinin, katılımcı demokrasi anlayışının, rekabetçi piyasa ekonomisinin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşması ve gelişmesini amaçlıyor.

TÜSİAD’ın 45 yılı aşkın süreye sahip gelişimi ve savunusu, Türkiye ekonomisinin bir kapalı ekonomiden küresel rekabete evrilmesi serüvenine ışık tutuyor. 1970’li yıllarda, kurucuların o günkü tabiriyle ”Fikir Üreten Fabrika” kimliği ile kurulan TÜSİAD, zaman içinde bir düşünce kuruluşu yapısına evrildi: Bu yönüyle içinde bulunduğu ekosistemi etkilediğini, TÜSİAD’ın Türk iş dünyasında sivil toplum anlayışının evrensel normlarda gelişimine büyük katkı sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Ekonomiden sosyal kalkınma ve eğitime, dijitalleşme ve Sanayi 4.0’dan küresel iklim değişikline, cinsiyet eşitliğinden sektörel politikalara kadar geniş bir spektrumda çalışmalar yapıyoruz. Bir örnek; son 10 yıl içerisinde 120 rapor, son 5 yılda 300’e yakın görüş belgesi, binlerin üzerinde etkinlik gerçekleştirdik. Akademisyen ve araştırmacı uzmanlarla bir “Fikir Üreten Fabrika” gibi çalıştık.

Uluslararası iş dünyası örgütlerine üyeliğimizi uzun zamandır sürdürerek, küresel gelişmeleri ülkemiz iş dünyası gündemine taşımaya ayrıca özen gösterdik. Yerel düzeyde de, iş dünyasının Türkiye’nin her bölgesinde örgütlenmesine olanak sağlayan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu-TÜRKONFED’in oluşumunda pay sahibi olduk.

600 bireysel üyemiz ve onların temsil ettiği ve kamu dışı katma değerin yarısını oluşturan yaklaşık 4000 şirketimiz ile ülkemiz için sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Türkiye’nin küresel ölçekte rekabet eden, bölgesinde ve dünyada refah toplumu olarak referans niteliği taşıyan bir ülke olması için çalışmaya, üretmeye, yatırım yapmaya, istihdam yaratmaya devam edeceğiz. Ve hiç şüphem yok ki, TÜSİAD kurumsallaşmış sağlam bir kültürel mirasın önemi ve etkisi konusunda iyi bir örnek olma çabasını hep sürdürecektir.

Değerli Konuklar,

Hepimiz, önümüzde uzanan dünyaya daha keskin bir bakış açısıyla bakmak istiyoruz. Bunun için çoğunlukla veri yığınlarının altında kendimize yol açıp, ışığa uzanan tüneller oluşturmaya çalışıyoruz. Hangi verinin bizi doğru bilgiye ulaştıracağını anlamaya çalışıyoruz. Zamanın o en kötü huyu olan akıp gitme düzeni altında, bazen sonuca en hızlı şekilde ulaşmayı en doğru sonuca ulaşmaktan daha öncelikli değerlendirebiliyoruz. İçinde bulunduğumuz çağda hız ve çeviklik hiç kuşkusuz başarının anahtarlarından biri. Ancak hız sonuca giden yolda etkili bir araçtır. Doğru sonuca ulaşmanın değeri ise her şeyden önemlidir.

Gündelik kaygıların getirdiği sabitleri bir kenara bırakıp, araştırmanın gücüne, kurumsal mirasın ruhuna inanmak bu yolculukta bir kurumun başarısı açısından en belirleyici faktörler olacaktır.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

CEVAP VER