Başbakan Binali Yıldırım, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmasının başında olağan kongreler ve programları içeren yoğun bir haftanın geride kaldığını dile getiren Yıldırım, gerek Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan gerekse kendisinin katıldığı kongrelerin heyecan ve coşku dolu geçtiğini söyledi.

Kongrelere yoğun katılım olduğunu belirten Yıldırım, “Bir kez daha gördük ki AK Parti teşkilatında metal yorgunluğu falan yok, dimdik ayakta, heyecan dorukta.” ifadesini kullandı.

Yıldırım, dün Bulgaristan’da düzenlenen Türkiye-AB Zirvesi’ni hatırlatarak, Türkiye-AB ilişkileri bakımından önemli sayılan toplantıda, gündemde yer alan konuların enine boyuna ele alındığına dikkati çekti.

Türkiye’nin, AB tam üyelik müzakerelerine başladığı 2005’ten bu yana yaşanan tıkanıklıklar, krizler, verilen ancak yerine getirilemeyen sözlerin Varna’da bir kez daha değerlendirildiğini aktaran Yıldırım, “Türkiye’nin Avrupa Birliği karnesi, tüm taahhütlerin yerine getirildiği, sadece AB tarafından kaynaklanan sıkıntılar ve siyasi engellemeler sebebiyle beklemeye alınan hususlardan oluşuyor. Buna karşılık AB’nin karnesi en başından beri ciddi kırıklarla tutarsızlıklarla ve yalpalamalarla doludur.” diye konuştu.

Yunanistan ile eş zamanlı başlayan Türkiye’nin AB serüveninin bir süre sonra bilinçli olarak ayrıştırıldığını ve ilk güven kaybının burada yaşandığını belirten Yıldırım, daha sonra Türkiye’nin tutarlı hiçbir neden olmadan uzun süreli beklemeye alındığı dönemin yaşandığını anlattı.

Binali Yıldırım, 1996’da Gümrük Birliği sürecinin başladığını anımsatarak, Türkiye ekonomisinin küresel rekabet gücünün gelişmesine önemli katkı sağlayan Gümrük Birliği’nden, Avrupa ülkelerinin de Türkiye kadar yararlandığına işaret etti.

AK Parti’nin, hükümete geldiği dönemde AB üyelik sürecine önem verdiğini ve tam üyelik müzakerelerinin başlaması kapsamında gereken adımları süratle ve kararlılıkla attığını vurgulayan Yıldırım, şöyle konuştu:

“AK Parti’nin iktidara geldiği ilk günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız daha Başbakan değilken neredeyse bütün Avrupa başkentlerini dolaşarak bu konudaki samimi düşüncelerimizi onlarla paylaştı. Brüksel’de 17 Aralık 2004’te yapılan AB Zirvesi ilişkilerimiz bakımdan önemli bir tarihtir. Bu zirvede AB’nin ikircikli tavrına tepki olarak ortaya koyduğumuz kararlı duruş karşısında 3 Ekim 2005 tarihini tam üyelik müzakere takvimi olarak belirlediler ancak bu tarihten sonra AB, geçmişte ve daha sonra örneği görülmeyen birtakım uygulamalarla ülkemizin tam üyeliğini tabiri caizse tekrar belirsizlik sürecine sokmuştur. Önümüze, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin birliğe tek taraflı kabulüyle başlayan o kadar çok engeller çıkmıştır ki konu artık üzüm yemek değil bağcıyı dövme noktasına kadar gelmiştir. 2006 Aralık ayındaki zirvede açılan fasıllarla ilgili müzakerelerin askıya alınmasına, yeni fasılların açılmamasına karar verilmiş, böylece görüşmeler de çıkmaza girmiştir.”

“14 FASIL HALEN BLOKE HALDEDİR”

Daha sonraki yıllarda müzakereye açılan bazı fasıllar olsa da müzakeresi süren kritik fasıllar bloke edildiği için görüşmelerin anlamı olmadığının altını çizen Binali Yıldırım, “Halihazırda tam üyelik için 35 fasıldan 16’sı açılabilmiş, bunlardan bir tanesi kapanırken diğerleri beklemeye alınmış ve 14 fasıl da halen bloke haldedir.” dedi.

Bu dönemde Suriye ve Irak’ta başlayan karışıklık, yönetim boşluğu ve iç savaş nedeniyle Avrupa’ya yönelik mülteci akını yaşandığını hatırlatan Yıldırım, bunun üzerine AB ile Türkiye arasında 18 Mart 2016’da anlaşma imzalandığını, anlaşmanın vize serbestisini ve Geri Kabul Anlaşması’nı içeren sürecin başlangıcı olduğunu söyledi.

Anlaşmanın, haziran sonunda vize serbestisi sağlanmasını içerdiğini belirten Yıldırım, şöyle devam etti:

“Alınan bütün tedbirlere, bizim bakımımızdan taahhütlerimizi yerine getirmemize, Avrupa’ya bir günde 7 bine kadar mülteci geçişini 50’nin altına düşürmemize rağmen maalesef bu anlaşmada yine muhatabımız Avrupa Birliği üzerine düşen vecibeyi, görevi yerine getirmemiş, sözünü tutmamış ve bugünlere gelinmiştir. Aynı şekilde mülteci akınının önüne geçmesi karşılığında ülkemizdeki Suriyeliler için taahhüt edilen 3+3 milyar avroluk maddi desteğin kullanılmasında da birçok bürokratik zorluk ve engellemeler nedeniyle beklenen ilerleme sağlanamamıştır.”

“İŞİ İYİCE YOKUŞA SÜRMEYE BAŞLAMIŞLARDIR”

Bu arada Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığına dikkati çeken Başbakan Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu:

“Demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarının sürekli müdafisi olduğunu iddia eden Avrupa Birliği, darbe girişimiyle beraber yasak savma kabilinden cılız açıklamalar dışında Türkiye’ye ciddi bir destek vermemiştir. Tam tersine bu darbe girişimine karşı aldığımız tedbirleri fırsat bilerek işi iyice yokuşa sürmeye başlamışlardır. Hatta Türkiye, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından denetim sürecine sokularak, 2004 öncesi duruma getirilmiştir. Diğer taraftan her iki tarafın da menfaatine olan Gümrük Birliği’nin güncelleşmesi çalışması da anlamsız bir şekilde beklemeye alınmıştır. Ülkemizin sınırlarının güvenliğini sağlamak, topraklarımız üzerinde yaşayan sığınmacıların huzur içinde evlerine, yurtlarına dönüşünü temin için yürüttüğümüz operasyonlar da Avrupa Birliği tarafından sürekli eleştiriye tabi tutulmuştur.”

Böyle bir iklimde Varna’da toplantı gerçekleştirildiğine işaret eden Yıldırım, şunları kaydetti:

“Biz herkese olduğu gibi Avrupa Birliği’ne karşı da hep açık ve dürüst davrandık. Varna’da da aynısını yaptık. Cumhurbaşkanımız tüm gerçekleri muhataplarımızın yüzüne bir kez daha söyledi, belgeleri, bilgileri kendilerine takdim etti. Bütün bunlara rağmen zirvede Avrupa Birliği’nin ülkemize yönelik yaklaşımının hakkaniyetli bir zemine oturacağına dair bir işaret göremedim. Her ne kadar zirveye katılanlar iyi niyetli de olsa sonuçta meydana gelen uygulamalar bu iyi niyeti doğrulayan nitelikte değil. Türkiye’nin FETÖ’den PKK/PYD/YPG’ye kadar her tür terör örgütüne karşı verdiği mücadelenin, ilişkilerimizin önünde bir engel gibi gösterilmesi doğrusu bizi çok rahatsız ediyor.”

Yıldırım, Avrupa Komisyonu’nun 17 Nisan’da Türkiye İlerleme Raporunu yayınlayacağına işaret ederek, “Bu raporda Türkiye’nin hayrına fazla bir şey olmayacağını tahmin etmek bir sır değil.” ifadesini kullandı.

Raporda, Olağanüstü hal’den (OHAL), Afrin Harekatı’na kadar terör örgütleriyle mücadelede kullanılan bütün yöntemlerin eleştirileceğini belirten Yıldırım, şunları söyledi:

“Buradan bir kez daha Avrupalı dostlarımıza sesleniyorum; Türkiye AB’ye olan bütün yükümlülüklerini yerine getirmiştir ve arkasındadır. Tam üyelik perspektifimizi muhafaza ediyoruz. Burada sorulması gereken soru; AB’nin Türkiye konusundaki kararı nedir? Avrupa yeni bir vizyonla, genişleme vizyonuyla, kucaklayıcı bir vizyonla yoluna devam mı edecek, yoksa kendi içine kapanarak bir yol mu yürüyecek? Neredeyse her konuda ülkemizin karşısında yer alan müttefik ortaklık hukukuyla bağdaşmayacak açıklamalar yapan bazı Avrupa ülkelerinden istediğimiz şey, samimiyettir. Başları sıkıştığında ülkemize koşan, tekerleri düze çıkınca yan çizen bir ülkeler topluluğu sadece biz değil, hiç kimseye güven vermez.”

AB ülkeleri arasındaki kavgaların giderek büyüdüğünü ve birliğin geleceğini sorgular niteliğe dönüştüğünü anlatan Yıldırım, bazı Avrupa ülkelerinin liderlerinin Türkiye’nin çok hayati sorunlarına olan yaklaşımlarını gördükçe, konulara nasıl bu derece ilgisiz ve uzak düşebildiklerini anlamakta zorlandıklarını bildirdi.

“KENDİ GEÇMİŞLERİNİ UNUTMUŞ GÖZÜKÜYORLAR”

Başbakan Yıldırım, “Suriye’de insani hassasiyetle operasyon yürüten tek ülke durumundaki Türkiye’yi, bazen insan haklarını ihlal etmekle hatta daha da ileri giderek işgal gibi söylemlerle suçlayan ülkeler maalesef kendi tarihlerini, geçmişlerini unutmuş gözüküyorlar. Biz tek bir masumun burnu kanamasın diye kılı kırk yararak ilerlerken, terör örgütünün evlerden hastanelere, oyuncaklardan kutsal kitaplara kadar her şeyi bombalarla tuzakladığını görmeyenlere artık söyleyecek söz bulamıyoruz.” diye konuştu.

“FIRAT KALKANI BÖLGESİ’NE DÖNENLERİN SAYISI 160 BİNİ BULDU”

Yıldırım, terör örgütlerinin yerlerinden ettiği milyonlarca insana ev sahipliği yapan, onların hayata tutunmalarını sağlayan Türkiye’yi takdir etmek yerine, bu insanlara güvenli gelecek sağlamak için gerçekleştirdiği operasyonları eleştirmenin asla iyi niyetle bağdaşmadığını vurguladı.

Fırat Kalkanı Bölgesi’ne dönen mülteci sayısının 160 bini bulduğunu, Zeytin Dalı Harekatı Bölgesi’nde teröristlerden ve patlayıcılardan arındırılan yerlere ise yüz binlerce kişinin geri döneceğini vurgulayan Yıldırım, “Biz, bu bölgeleri ihya edelim, bu insanlara huzur ve refah içinde gelecek sağlayalım diye çabalarken önümüze çıkarılan engeller karşısında hayretimizi gizleyemiyoruz.” dedi.

Avrupa’nın güvenliğinin Türkiye’nin güvenliğinden, Türkiye’nin güvenliğinin ise Suriye ve Irak’ın güvenliğinden geçtiğini kaydeden Yıldırım, Türkiye’nin bunu Avrupalı dostlarına bir türlü anlatamadığını belirtti.

Yıldırım, “Onlar anlasa da anlamasa da bizim önceliğimiz ülkemizin, milletimizin selameti, güvenliği ve bekası olmaya devam edecek. Diğer her şey bunun arkasından gelir.” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, salonda bulunan bir grubun, “Çanakkale seninle gurur duyuyor” şeklinde slogan atmasına, “(Çanakkale geçilmez) diyen ecdadın torunları; biz sizinle gurur duyuyoruz. Ama şimdi Çanakkale 1915, dünyanın en uzun köprüsüyle geçilecek. Barış için, kardeşlik için Çanakkale her zaman geçilir. Ama düşmanlık olduğu zaman Çanakkale geçilmez.” karşılığını verdi.

“SAMİMİYETİMİZE FIRSATÇILIK KOKAN ÇIKIŞLARLA CEVAP VERENLERİ KINIYORUZ”

AB kriterlerine üye ülkelerin çoğundan daha yakın, hatta bir çoğundan daha ileri konumda olan Türkiye’nin bu kadar hırpalanmasına daha fazla rıza gösteremeyeceklerini belirten Yıldırım, “Bizim samimiyetimize buram, buram fırsatçılık kokan çıkışlarla cevap verenleri de sadece kınıyoruz.” dedi.

Yıldırım, “Yolların kralı” şeklinde atılan slogana karşılık da “Yolların kralı olmaz, kuralı olur. Ama bir şey diyecekseniz, yolların mimarı diyebilirsiniz.” ifadelerini kullandı.

Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

“Koskoca Avrupa’nın geleceğini; BM Genel Sekreteri’nin çözüm önerilerini halk oylamasıyla reddeden Kıbrıs Rum Kesimi’nin kaprislerine teslim edenlerle, bugün bu birliğin gideceği fazla bir mesafe yoktur. Eğer bu iş olacaksa her iki tarafın da çıkarlarına uygun şekilde olmalıdır. Olmayacaksa bunun kararını bizden önce Avrupa vermek durumundadır. Türkiye olarak sınır ötesi operasyonlardan AB ile ilişkilerimize kadar her alandaki mücadelemizi yürütürken, başta ekonomi olmak üzere diğer konuları da asla ihmal etmiyoruz. Geçtiğimiz 15 yılda ekonomi konusunda yaptığımız hizmetleri, yapılan yatırımları, hayata geçirdiğimiz projeleri milletimiz çok iyi biliyor. Türkiye’yi siyasi, diplomatik, hatta askeri alanda köşeye sıkıştıramayanlar hemen ekonomi alanına yöneliyorlar. Bu yeni değil. Yıllarca buldukları her fırsatta kriz çığırtkanlığı, finans oyunları, manipülasyonlarla bizi yıpratmaya, hırpalamaya çalıştılar. Bilhassa son 5 yıldır, her saldırı dalgasını ekonomik kriz ve tevatürlerle taçlandırmak için yoğun bir gayret sarf ettiler.”

Yıldırım, bir zamanlar birkaç milyar dolarlık borsa satışı veya döviz talebi söylentileriyle bile yerle bir edilebilen Türkiye ekonomisinin, hala böyle zayıf olduğunun zannedildiğini ifade etti.

Binali Yıldırım, “Halbuki milli gelirini 236 milyar dolardan 863 milyar dolara, ihracatını 36 milyar dolardan 160 milyar dolara, istihdamını 21 milyondan 28,4 milyon kişiye, döviz rezervini 28 milyardan 120 milyar dolara, uluslararası uzun dönemli doğrudan yatırımlarını 1 milyardan yıllık 13 milyar dolara çıkarmış bir Türkiye var.” diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:

“Ülkemizin ve milletimizin ekonomisinin ölçeği çok büyümüştü. Ama bize tuzak kuranların kafaları da yürekleri de aynı derecede çok küçük kaldı. Bunun için milletimizle el ele vererek, diğer hususlarla birlikte ekonomideki tüm saldırıların da bugüne kadar üstesinden geldik, tuzakları bozduk, bundan sonra da bozmaya evelallah muktediriz.

Tabii hainlikte, sinsilikte sınır tanımayanların oyunları dur durak bilmiyor. Sürekli kriz havası estirmekten, sürekli dedikodu çıkarmaktan, moral bozmaktan, yatırımcıların kafasını karıştırmaktan geri durmuyorlar.  Bizim bunlara cevabımız nedir? Ekonomimizi daha da güçlendireceğiz, yeni tedbirlerle sanayicilerimizi, esnaflarımızı, ticaret erbabını desteklemeye devam edeceğiz. Her ne kadar faizler ve kredi uygulamaları başta olmak üzere bankacılık sektörüyle ilgili bazı sorunlarımız olsa da yine de iş birliği içerisinde ülkemizin yararına olan tedbirleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Esnafımızdan inşaat sektörüne kadar geniş bir alanda ekonominin canlanmasına katkı sağlayacak bir çalışmanın sonuna gelmiş durumdayız. İnşallah bu müjdeleri milletimizle paylaşacağız. Tıpkı 2017’de yaptığımız gibi büyümeyi sürdürecek, piyasayı canlandıracak, uzun dönemli yatırımı teşvik edecek bu çalışma ile ekonomimizdeki her türlü tereddüdü tamamen ortadan kaldırmış olacağız.”

“E-DEVLET KAPISINDAN VATANDAŞIN YAPTIĞI İŞLERİN ORANI YÜZDE 60”

Geçtiğimiz hafta Mecliste kabul edilen Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Yönelik Kanun’un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylandığını anımsatan Yıldırım, kanunda kredi ve borç sözleşmesi, tapu işlemleri, teminat, şirket kuruluşları, hisse devirleri, yapı kullanım izinleri, altyapı kazıları, elektronik haberleşme altyapısı ve depolama hizmetleri gibi alanlarda vatandaşların devletle olan işlerini kolaylaştıracak birçok hükmün bulunduğunu aktardı.

Böylece vatandaşın, devletin kapısında zaman kaybetmeyeceğini belirten Yıldırım, diğer taraftan da devletin vatandaşa verdiği hizmetlerin elektronik ortama aktarıldığını dile getirdi.

Yıldırım, “Devlet kurumlarının kendi arasında yaptığı işleri yine internet üzerinden, e-Devlet kapısından yapma yönündeki çalışmalarımız da tüm hızıyla devam ediyor. Şu anda e-Devlet kapısından vatandaşın yaptığı işlerin oranı yüzde 60 seviyesine gelmiştir. Bu senenin sonuna geldiğimizde artık vatandaş devletle olan bütün işlerini, devletin kapısına gitmeden, memurla karşılaşmadan yapabilir hale gelecektir.” dedi.

BU YIL 38 MİLYON TURİST BEKLENİYOR

Başbakan Binali Yıldırım, yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili bütün detayların yarın Külliye’de Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılacak toplantı ile açıklanacağını söyledi.

Perşembe günü de özel sektör yatırım teşvik ödüllerini vereceklerini ve büyüme oranının açıklanacağını anlatan Yıldırım, “2017 yılı Türkiye’nin büyüme hızı yüzde 7 ila 7,5 seviyesinde bir oranla gerçekleşecek, bu bir rekordur.” diye konuştu.

Gelecek hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımıyla Akkuyu Nükleer Santrali’nin temelinin atılacağını bildiren Yıldırım, projenin hayırlı uğurlu olması temennisinde bulundu.

Kendisinin de yarın Bosna Hersek’e gideceğini aktaran Yıldırım, “Bosna Hersek, 90’lı yılların başında çok büyük bedel ödedi ve o günden bugüne ülkemiz Balkanların istikrarı, huzuru için bölgeye gereken desteği vermekte asla geri kalmadı. Onun için Bosna Hersek, Sırbistan, Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Bulgaristan ve hatta Yunanistan ile Balkanların istikrarı ve huzuru için çalışmalarımız bundan böyle de devam edecek.” değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Yıldırım, Katar’da savunma sanayisine ilişkin fuara katılan firmaların milyonlarca dolarlık sözleşmeler imzalayarak, savunma sanayisinde dünya çapında söz sahibi olduklarını bir kez daha gösterdiğinin altını çizdi.

Turizmde de herkesin umutla beklediği bir sezona yaklaşıldığına işaret eden Binali Yıldırım, “Ülkemiz aleyhinde yapılan olumsuz kampanyalara, estirilen olumsuz havaya rağmen bu sene rezervasyonlar bir önceki seneye göre oldukça yüksek seyrediyor. Tahminlere göre, eğer fevkalade bir durum olmazsa bu yıl 38 milyon misafiri Türkiye’de ağırlamış olacağız. Bu da 2015 öncesi noktaya geldiğimizi gösteriyor. Türkiye’yi büyütmek, ekonomiyi güçlendirmek, yatırımlarımızı sürdürmek için hükümet olarak gece gündüz çalışmaya devam ediyoruz.” ifadesini kullandı.

 

CEVAP VER