Amerika ve Rusya’nın egemenliğinden kurtulma çağrısında bulunan Kılıçdaroğlu, bu bölgede Türkiye, İran, Irak ve Suriye olmak üzere dört devletin bulunduğunu belirterek, “Dört devletin başkanı bir araya gelemiyor mu, kendi sorunlarını çözemiyor mu, kendi ülkesinin ve diğer ülkelerle birlikte barış içinde yaşamasına karar veremiyor mu ki illa emperyalist güçler gelecek, onların eşliğinde biz bu işi yapacağız. Onların eşliğinde bunu yapamazsın, barışı, huzuru getiremezsin. Onlar senin eline silah verir, Suriye’ye gönderirler. Akan kan ABD, Rusya’nın kanı mı; hayır. Akan kan Müslüman’ın kanı. Silahı veren ya Rusya ya ABD. Bir daha uyarıyorum toplanın kardeşim dört devlet, oturun konuşun, sorunlarımızı çözelim, niye çözmeyelim.” dedi.

Kılıçdaroğlu, geçen hafta geçirdiği operasyonun ardından ilk kez partisinin TBMM Grup Toplantısı’na katıldı.

Grup salonuna gelişinde partililer tarafından bir süre ayakta alkışlanan Kılıçdaroğlu, geçirdiği rahatsızlık nedeniyle kendisine telefonla arayan siyasi parti liderlerine, bürokratlara ve partililere teşekkür etti.

Mücadelelerinin bir hak mücadelesi olduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, siyaseti kirlilikten arındırmak, herkesin rahatlıkla konuşacağı alan haline dönüştürmenin görevleri olduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, “Biz nasıl ülkemize cumhuriyeti getirdiysek, Allah’ın izniyle o cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak bizim namus borcumuzdur.” diye konuştu.

Hocalı’da 26 yıl önce bir katliam yaşandığını ve o katliamı unutmadıklarını aktaran Kılıçdaroğlu, Azerbaycan’ın acısının Türkiye’nin ve kendilerinin acısı olduğunu vurguladı.

O katliamda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyen Kılıçdaroğlu, “Türk halkının tamamının yürekleri Azerbaycan’la birlikte atıyor. Azeri kardeşlerimizin her zaman yanındayız.” ifadelerini kullandı.

Artvin Murgul’da Eti Maden’de bir süredir grevde olan işçilerin işverenle anlaşma sağladığını anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Şöyle bir tablo yaşıyor işçi kardeşlerimiz. Uzlaşma yapıldıktan sonra 179 işçiyi işe başlatıyorlar, 480 işçiyi işe başlatmıyorlar. Ben buradan saygıdeğer işverene seslenmek istiyorum; işçiler haklıydı, oturdun anlaşmayı yaptın, grevi sona erdirdin, 179 işçi geldi işe başladı. 480 işçinin günahı ne? Hangi gerekçeyle işe başlatmıyorsun? Buradan sendikalara da sesleniyorum; neden bu işçilerin hakkına sahip çıkmıyorsunuz? Neden bütün yükü benim sırtıma yüklüyorsunuz? Neden itiraz etmiyorsunuz? Neden mücadele etmiyorsunuz? 480 hane, bunlar hasıl geçinecek.”

Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın Özelleştirme Kanunu’nda değişikli yaptığını ve böylece devlete gelir sağlayan 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesinin önünün açıldığını aktaran Kılıçdaroğlu, buradaki işçilerin hakkını savunan tek partinin de CHP olduğunu söyledi.

İktidarın, “yargıya başvurulmasın” diye yasal düzenlemeler de yaptığını bildiren Kılıçdaroğlu, işçilere hitaben, “Kardeşim sen niye kendi hakkını, hukukunu savunmuyorsun? Devlet üstüne baskı kurarsa bana haber verceksin, ben gelip yanında kapı gibi durup hakkını savunacağım.” dedi.

Yıllardır özelleştirmenin zararlarını hep anlattıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, ekonomisi milli olmayan bir ülkede millilikten bahsedilemeyeceğini anlattı. Kılıçdaroğlu, özelleştirmenin ağırlığını daha çok Doğu ve Güneydoğu illerinin yaşadığına da dikkati çekti.

CHP 36. Olağan Kurultayı’nı yaptıklarını hatırlatan Kılıçdaroğlu, burada iki genel başkan adayının demokratik bir şekilde yarıştığını söyledi.

Ardından yine ikişer adayın yarıştığı gençlik ve kadın kurultayı yaptıklarını anımsatan Kılıçdaroğlu, yeniden Kadın Kolları Genel Başkanı seçilen ve salonda bulunan Fatma Köse’yi kutladı.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Bunları niye mi anlatıyorum? Memlekette demokrasi unutuluyor da onun için anlatıyorum. Bir kurultay yapıyoruz birden fazla aday çıkıyor ama bırakın onlarda kurultay yapmayı bir il başkanını bile kulağından tutup kapının önüne koyuyorlar, ‘seni il başkanı yaptım’ diyorlar. Seçim? ‘Herkes gider gözü kapalı oraya oy verir’ diyorlar. İnsanı robot yerine koyan bir anlayış. O nedenle hiçbir şey yapmıyorsak dahi bu ülkeye demokrasinin varlığını seçimle ortaya koyan tek parti CHP’dir.”

2019’UN EN TEMEL AKTÖRLERİ KADINLAR OLACAK

“Şimdi gelelim esas konuya” diyerek 2019’da yapılacak seçimleri hatırlatan Kılıçdaroğlu, “2019’un en temel aktörleri kadınlar olacak. Kadınlar 2019’da Türkiye Cumhuriyeti’ne demokrasiyi getirecekler.” ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu, kadınların demokrasi konusunda daha duyarlı olmalarının bir zorunluluk olduğuna değinerek, “Kim sizi ikinci sınıf yurttaş görüyorsa onlara oy vermeyin. 15 yıldır ülkeyi yönetip de yoksulluğu bitiremeyenlere oy vermeyin. Yoksul ailelerdeki kadınlara sesleniyorum; 15 yıldır hala muhtaçsın. Ama bizim sözümüz var 4 yılda yoksulluğu bitireceğiz, hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.” şeklinde konuştu.

Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

“Televizyonlara çıkıyorlar bangır bangır konuşuyorlar iktidar kanadının televizyonları. Onların da sırtı sıvazlanıyor. ‘6 yaşındaki kız çocuğu evlenebilir’ diye fetva veren, görüş bildiren ve onlara da destek veren iktidara asla ve asla oy vermeyin. ‘6 yaşında çocuk evlenebilir’, televizyonlarda söylüyorlar bunları. Kimseden ses yok… Başka bir şey olsa televizyonlar kapatılır, konuşanlar tutuklanır, içeriye atılır. Bunların sırtı sıvazlanmaz. Bütün kadın kardeşlerime söylüyorum; çocuklarınızı seviyorsanız, bu anlayışı Türkiye’ye getirmek isteyenlere asla asla ödün vermeyin.”

İktidarın, eğitim düzenini de allak bullak ettiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “2019’da yeni bir tarih yazacağız, kadın en ön safta mücadelenin kahramanı olacak. Eğer onlara oy verirseniz çocuğunuzun geleceğini ateşe atarsanız.” görüşünü paylaştı.

Kılıçdaroğlu, kadınların, “Hangi partiye oy vereceğiz” diye düşünebileceğini belirterek, “Kadınlara seçme ve seçilme hakkını biz getirdik. O zaman her kadın kardeşim kendisine bu hakkı getiren partinin arkasında duracak. ‘Kadın evde otursun çalışmasın diye’ konuşuluyor. Bütün kadın kardeşlerim şunu unutmasın; senin çalışmanın önündeki bütün engelleri kaldırmaya söz veren partiye, yani CHP’ye oy verceksin.” ifadelerini kullandı.

ÇOCUK İSTİSMARINA KARŞI EN AĞIR CEZAYI GETİRECEĞİZ

İktidarlarında çocuk istismarlarına karşı en ağır cezayı getireceklerinin altını çizen Kılıçdaroğlu, “Bugün öğrendik ki hükümet bu konuda bir çalışma yapıyormuş. Teşekkür ederiz. En azından bizim bir talebimizi duydular. Çocuk istismarına karşı en ağır cezayı getireceğiz ve bu konuyu sonlandıracağız. Nasıl sonlandıracağız? Bu konuyu eğitimle, cezayla sonlandıracağız. Bir toplumsal barışı, toplumsal huzuru sağlayacağız.” diye konuştu.

CHP iktidarında yoksul aile kalmayacağını belirten Kılıçdaroğlu, kız çocuklarının okuması için de ailelere özel destek vereceklerini açıkladı.

Kemal Kılıçdaroğlu, kız çocuklarının okumasının, hayata tutunmasının en büyük arzuları olduğuna dikkati çekerek, çocukların sadece ve sadece devlet yurtlarında kalacağını ve bir yıl içinde yurt sorununu tamamen çözeceklerini bildirdi.

CHP iktidarında taşımalı eğitime son vereceklerini de açıklayan Kılıçdaroğlu, “Çocuk neredeyse orada okul, öğretmen olacak.” dedi.

2019’DAKİ BİRİNCİ HEDEFİMİZ YEREL YÖNETİMLER

Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

“2019’daki birinci hedefimiz, yerel yönetimler. Nereyi alacağız? İstanbul’u, Ankara’yı, Denizli’yi, Mersin’i, Antalya’yı, Adana’yı, Bursa’yı alacağız. Gerekli dersi vereceğiz. Bu ülkede demokrasi ne demektir, bu ülkede hep beraber huzur içinde yaşamak ne demektir, bizim CHP’li belediyelerin kendi kentlerine getirdikleri kültürü, özgürlüğü, yoksulluğu bitirmeyi, kırsalla kent arasında sağlıklı bir diyalog kurmanın tamamını bu kentlerde de yapacağız.
İkinci seçimimiz daha var. ’50 artı 1′ diyorlar. 50+1’i kabul etmiyorum, yok öyle bir şey. En az yüzde 60. Niye en az yüzde 60. Yüksek Seçim Kurulunun içindeki çete dahi bizim başarımıza gölge düşürmesin. Ben geçen bir televizyon programında ‘YSK içinde bir çete var’ demiştim, hemen suç duyurusunda bulunmuşlar. Çete ne demek? Okuyayım size, TDK’nin tanımı: ‘yasa dışı işler yapmak veya etrafındakileri korumak amacıyla bir araya gelmiş topluluk.’ Yani yasa dışı iş yapmak için bir araya gelmiş topluluk. Şimdi, ‘mühürsüz oy pusulaları geçerlidir’ diye karar aldılar mı? Aldılar. Bu karar kanuna aykırı mı? Aykırı. Bir araya geldiler mi? Bir araya geldiler. Vallahi de billahi de siz çetesiniz. Neymiş efendim, suç duyurusunda bulunmuşlar. Asıl siz suçlusunuz, yasayı tanımıyorsunuz. Parlamentonun iradesini yok saydınız, kendi kendinize oturdunuz karar aldınız, neden? Talimat aldınız. Talimat alan bir çeteyi de ben yeni görüyorum. Muhalefet şerhi koyan bir kişiye saygımız var. YSK içindeki çetenin dahi bütün oyunlarına rağmen, en az yüzde 60’ı alacağız ve bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin bir araya gelmesini önererek, “Dört devletin başkanı kendi sorunlarını çözemiyor mu, kendi ülkesinin ve diğer ülkelerle birlikte barış içinde yaşamasına karar veremiyor mu ki illa emperyalist güçler gelecek, onların eşliğinde biz bu işi yapacağız. Onların eşliğinde barışı, huzuru getiremezsin.” dedi.

FETÖ’CÜ DİYE BİR TANE SİYASİ YOK MU?

Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubu’nda yaptığı konuşmada, 20 Temmuz OHAL darbesinin bütün hızıyla devam ettiğini, pek çok masum insanın cezaevlerinde olduğunu savunarak, mağdurlara sahip çıkacaklarını, adaleti, hakkı ve hukuku 80 milyon için değil bütün dünya için isteyeceklerini söyledi.

İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Şükrü Tuğrul Özşengül hakkında verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, bu kişilerin “cebir ve şiddet kullanarak Anayasa’yı ortadan kaldırmakla” suçlandığını anımsattı. Kılıçdaroğlu, “Ilıcak, Ahmet ve Mehmet Altan, hangi cebir ve şiddeti kullandılar? Bildiğim kadarıyla bunların elinde sadece kalem var, silah yok, birisine saldırmadılar, öldürmediler. Söz ve yazıyla cebir ve şiddeti aynı kefeye koymak herhalde dünya tarihinde bir ilktir. Anlamak mümkün değil.” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, yapılan uygulamayı doğru bulmadıklarını, bu kararın, “saraydan alınan talimatla verildiğini” iddia ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O kararı veren de zaten mahkeme değildir. Öyle bir mahkeme olsaydı, yasaları, Ceza Kanunu’nu, cebir ve şiddeti, daha önce Yargıtay Ceza Davaları Kurulunun kararlarını, ilgili mahkemenin kararlarını bilseydi zaten bu kararı vermezlerdi. O kararları, biliyorlar. O kararları bildikleri halde nasıl böyle bir karar veriyorlar, onu hepiniz biliyorsunuz. Çünkü yargı bağımsız değil. Yargı, satın alınmış vaziyette. Kimine makam, kimine mevki, kimine milletvekili sözü veriliyor. ‘Sen bu kararı ver, ileride seni Yargıtaya taşıyacağım’ diyor ve satın alınıyor. Satılan yargı, yargı değil; satılan hakim de hakim değildir.

FETÖ’cü diye suçluyorlar, FETÖ’cü diye gazeteci, baklavacı, sanayici, esnaf, memur, profesör, polis buldun. FETÖ’cü diye bir tane siyasi yok mu? Aynı menzile yürüyenler nerede? FETÖ’nün siyasi ayağını çıkarmayanlar tarihin en şerefsiz insanlarıdır. Aynı menzile yürüyeceksin, ne istedilerse vereceksin intikamını gazeteciden alacaksın?”

SANDIM Kİ ERDOĞAN İSTİFA ETTİ, DENİZ YÜCEL DE SERBEST BIRAKILDI

Kılıçdaroğlu, Deniz Yücel’in geçen yıl gözaltına alındığını, 14 gün gözaltında kaldığını, 365 gün çoğu hücrede olmak üzere hapis yattığını, 366. gün 3 sayfalık iddianame hazırlandığını, mahkemeye dahil çıkmadan tahliye edildiğini, aynı gün özel uçakla Almanya’ya geri döndüğünü söyledi.

Yücel’in tahliye olmasına sevindiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, başarılı bir gazeteci olan Yücel’in, Die Welt gibi bir gazetede muhabirlik yapmasının kendileri için gurur verici olduğunu anlattı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, gözaltına alındıktan sonra Yücel için “Bu adam terörist, gazeteci değil.” “Merkel’e o gazeteci değil terörist dedim.”, “Görevde olduğum sürece asla vermeyeceğiz. Tam bir ajan, teröristti.” ifadelerini kullandığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “İddianame dahi hazırlanmadan sen kalktın bir gazeteciye terörist, ajan dedin peki terörist, ajan ise niçin serbest bırakıyorsun. Demek ikisi de değil. O zaman bu bilgiyi sana kim verdi? Seni kim aldattı Sevgili Erdoğan?” diye sordu.

Kılıçdaroğlu, hazırlanan iddianamede de tek bir ajan, terörist kelimesinin geçmediğini ifade ederek, “Yücel serbest kaldı, ajan, terörist ise niye yurt dışına çıkmasına izin verdin? İbrahim Kaboğlu, ne ajan ne terörist ama pasaportuna el konulur, yurt dışına çıkış yasağı konulur. Bunlarda din, vicdan, ahlak var mı? Vallahi de billahi de yok. ‘Bu görevde kaldığım, bu makamda olduğum sürece asla vermeyeceğim’ dedi. Ben de sandım ki Man Adası belgeleri doğru çıktı dolayısıyla istifa etti, istifa edince Yücel de serbest bırakıldı.” ifadelerini kullandı.

Büyükada’da 17 Nisan’da insan hakları savunucularının yaptığı toplantı sonrası ikisi Alman ve İsveç vatandaşı 8 kişi hakkında tutuklama kararı verildiğini, Alman ve İsveç vatandaşlarının yurt dışına çıkışına izin verildiğini ancak Türk vatandaşlarına izin verilmediğini belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye’de birden fazla cinayeti organize etmekle suçlanan iki Rus casusun Rusya’ya iade edildiğini savundu.

Kılıçdaroğlu, “Sonuç, oturduğu koltuğu beş paralık ediyor, itibarsız hale getiriyor. O koltuk Türkiye Cumhuriyeti devletine ait bir koltuktur. O koltuğu itibarsız hale getirirsen Türkiye Cumhuriyeti saygınlığını yitirir. Bizim derdimiz de o seninle bir derdimiz yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını yerle bir ediyorsun sen.” dedi.

KADIYI SATIN ALDIĞIN GÜN ADALET ÖLÜR

Kemal Kılıçdaroğlu, gelinen süreçte Türkiye’nin egemen güçlerin şamar oğlanı haline getirildiğini öne sürerek, “Putin, Merkel, Macron, İsveç telefon eder adamını kurtarır, herkes adamını kurtarır. Dışarıdan bir telefon adamını kurtarır. Bir de ‘Biz de yargı bağımsızdır’ diyorsun, yok öyle bir şey. Saraydan talimat, işte bütün kanıtları bunlar.” şeklinde konuştu.

Fatih Sultan Mehmet’e atfedilen, “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaletin öldüğü gün de devlet ölür.” sözüne işaret eden Kılıçdaroğlu, “Kadıyı yani hakimi satın alırsan, onu hukuktan uzaklaştırırsan adaleti öldürürsün, adaleti öldürürsen devleti öldürürsün. Geldiğimiz nokta budur.” görüşünü savundu.

YARIN ÇIKIP “TILLERSON BİZİ ALDATTI” DİYECEK

Afrin operasyonun büyük başarıyla devam ettiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, erinden en üst rütbeli komutanına kadar orduya müteşekkir olduklarını, mücadeleyi zor koşullarda verdiklerini, daha az şehidin gelmesi için iğneyle kuyu kazar gibi dikkatli, özenli davrandıklarını anlattı.

Hükümetin Afrin Harekatı, YPG nedeniyle ABD’ye en ağır eleştirilerde bulunduğunu, “YPG’ye, FETÖ’ye, PKK’ya destek veriyor, 4 bin TIR dolusu silah gönderdi” dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Haklılar. Egemen güçlerin buluştuğu bir yerde, aklınızı kullanmadan birilerinin oyuncağı olarak oyunun parçası olursanız siz kaybedersiniz. O nedenle siz belli bir diplomatik kararı veya belli bir kararı alırken bütün ayrıntıları düşünmek ve ona göre dil geliştirmek zorundasınız. Bölge sadece bizim bölgemiz değil, bizim bölgemiz olmaktan çıktı, birden fazla egemen gücün vekalet savaşlarının yapıldığı bölgeye dönüştü.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Türkiye’ye geldi, 3,5 saat görüştü, ayrıca mevkidaşıyla görüştü, yarım sayfalık metin hazırlanarak, kamuoyuyla paylaşıldı. Metnin başlığı, Türkiye-ABD stratejik ortaklığı hakkında ortak açıklama. Bu metinde ABD, Afrin operasyonumuza açık ve şartsız destek veriyorum demiyor. Membiç’ten PKK ve PYD’nin çekilmesi önerimize somut hiçbir şey söylemiyor. Fırat’ın doğusundaki yapılanmayı himaye etmeye devam edeceğini söylüyor. ‘PYD ve YPG’yi terör örgütü olarak görmüyorum’ diyor. PKK, PYD ve YPG’ye ağır silahlar vermediğini iddia ediyor. FETÖ’yü de zaten terör örgütü olarak görmüyor. Siz bunun altına hangi gerekçeyle imza attınız? Yarın çıkıp ‘Tillerson da bizi aldattı’ diyecek. Bir sefer de şu kardeşinin, benim sözümü dinle. Böyle bir metnin altına imza atılır mı hangi gerekçeyle imza atıyorsun? Her önüne gelen seni kandırıyor. Rusya, ABD telefon ediyor gereğini yapıyorsun. Bu ortak açıklamada ‘Oldu bittiler yaratılmasına, demografik değişimlere karşıyız’ diyor. Bunlar uzayda mı yaşıyor? Suriye fiilen parçalanmış durumda.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Tillerson’un görüşmesinin 3,5 saat sürdüğüne işaret eden Kemal Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da burada tercümanlık yaptığını söyledi. Kılıçdaroğlu, “Bizim dışımızda dünyada tercümanlık yapan dışişleri bakanı yoktur. Sen bakan mısın tercüman mısın?” diye sordu.

Kılıçdaroğlu, Dışişleri Bakanlığından tek bir görevli olmadığını, devletin devre dışı bırakıldığını, tutanak tutulup tutulmadığını bilmediklerini öne sürdü. Kılıçdaroğlu, burada büyük bir ihtimalle Rıza Sarraf, Halk Bankasının durumunun görüşüldüğünü ve bunları kimsenin duymasının istenmediğini savundu.

TÜRKİYE, İRAN, IRAK VE SURİYE BİR ARAYA GELEMİYOR MU?

Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Allah aşkına şu Amerika ve Rusya’nın egemenliğinden bir kurtulun, o çekim gücünün biraz dışına çıkın. Bu bölgede dört devlet Türkiye, İran, Irak ve Suriye var. Dört devletin başkanı bir araya gelemiyor mu, kendi sorunlarını çözemiyor mu, kendi ülkesinin ve diğer ülkelerle birlikte barış içinde yaşamasına karar veremiyor mu ki illa emperyalist güçler gelecek, onların eşliğinde biz bu işi yapacağız. Onların eşliğinde bunu yapamazsın, barışı, huzuru getiremezsin. Onlar senin eline silah verir, Suriye’ye gönderirler. Akan kan ABD, Rusya’nın kanı mı; hayır. Akan kan Müslüman’ın kanı. Silahı veren ya Rusya ya ABD. Bir daha uyarıyorum toplanın kardeşim dört devlet, oturun konuşun, sorunlarımızı çözelim, niye çözmeyelim.”

CEVAP VER