CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı önemli bir şey söyledi, çok önemli. Döndü bütün Avrupa’ya, ‘eğer bu tutumunuz devam ederse siz kendi ülkenizde caddede, sokakta rahat gezemezsiniz’ dedi. Ne demek bu? Yani ‘El Kaide’den ben sorumluyum’onu mu demek istiyor? ‘IŞİD’den ben sorumluyum’ onu mu demek istiyor? Olmaz. “ dedi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da Muhtarlar Ve Hemşehri Dernekleri Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Türkiye’nin kaderinin belirleneceği bir süreci yaşıyoruz. Tavrımız ne olacak? Demokrasiden yana mı olacak, tek adam rejiminden mi olacak? Asıl tartıştığımız konu budur. Ve biz kararımızı verirken sadece bugünü değil, geçmişi de düşünerek, geçmişte neler yaptı büyüklerimiz, dedelerimiz neler yaptılar ve bizler demokrasiyi geliştirmek için neler yaptık, hangi bedelleri ödedik ve geleceğimiz nasıl olmalı, çocuklarımıza nasıl bir Türkiye bırakmalıyız? Bunu düşünmemiz lazım. Biz kendi kaderimizi belirlerken bütün dünya bize bakacak. Özellikle demokrasisi gelişmiş ülkeler dönüp bize bakacaklar. Türkiye yol ayrımında tercihini neye göre yapacak?
Güzel bir salondayız, kahvaltımızı yapıyoruz ama hepimizin kafasında ciddi soru işaretleri var. Gelecek açısından kaygılar taşıyoruz. Her konuşmamda söylerim, yine de ifade edeyim. Bu referandumun partilerle bir ilgisi yok, siyasi liderlerle de bir ilgisi yok. Bu referandumun Türkiye’yle ilgisi var ve Türkiye’nin geleceğiyle ilgisi var. Dolayısıyla sosyal demokrat, ülkücü, mütedeyyin, liberal, kim olursa olsun, doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi bu bölgelerde yaşayan bütün vatandaşlarımız hep beraber geleceğimizi belirleyeceğiz. Bu kadar önemli bir referandum bunu hepimizin bilmesi gerekiyor.
ÜLKENİN GELECEĞİ SADECE BENİ DEĞİL, HEPİMİZİ İLGİLENDİRİYOR
Sorular soruldu, ben ana konuya girmeden önce hem soruları yanıtlamaya çalışacağım, hem de ana konularla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. İlk soru; ‘Düzce’de bir miting yapacak mısınız’ diye. Program olursa Düzce’de elbette miting yaparız. Miting yapılmaz diye bir şey yok. Düzceli bir arkadaşım sordu, dernek başkanı arkadaşım sordu. Şu anda zaten bizim 9 milletvekilimiz Düzce’de çalışıyor. Bu süreçte dikkat ederseniz fazla miting yapmıyoruz. Nedeni şu; oturup birlikte konuşmak, tartışmak ve birbirimize düşünceleri aktarmak zorundayız. Bir parti seçimine gitsek, bir hükümet seçimine gitsek oturup miting yapalım. Gelin benim partime oy verin, bir başkası gelin benim partime oy verin diye yapacaktır bunu. Seçim bildirgeleri olacak, her parti neleri yapacağını vaat edecek. Ama burada öyle bir tablo yok. Bu tablo birlikte oturup konuşma tablosudur. Yani farklı siyasi görüşte olan insanların bir araya gelip konuşmaları gerekiyor. Çünkü ülkenin geleceği sadece beni değil, hepimizi ilgilendiriyor. Madem hepimizi ilgilendiriyor o zaman ortak aklı egemen kılmamız lazım, ortak akıl. Birlikte oturacağız kararımızı vereceğiz. Ne için? Türkiye’nin geleceği için. Ne için? Bayrağımız için. Ne için? Vatanımız için.
Dolayısıyla mitingden fazla bizim bir araya gelip konuşmaya ihtiyacımız var ortak aklı egemen kılmak için.
Bir arkadaşım sordu sivil toplum örgütleri giderek güç kazanıyor. Önümüzdeki yıllarda çok daha fazla güç kazanacak, katılımcı demokrasi giderek güçleniyor ama bizim ülkemizde sivil toplum örgütleri yeterince gelişmiyor. Veya sivil toplum örgütleri belli bir siyasal partinin veya siyasal partilerin arka bahçesi olsun. Bu bağlamda çalışmalar yapılıyor. Sivil toplum örgütlerinin özelliği belli bir amaç doğrultusunda görevlerini yapmaktır. TEMA, tabiatı kurtarmak için oluşan bir sivil toplum örgütüdür veya çocuklara burs vermek için bir araya gelen anneler bir sivil toplum örgütü oluşturuyorlar. Kimlere burs verilmesi gerektiğinin oturup kararını da veriyorlar. Ama bir siyasal ayrım yapmıyorlar. Yani bir yeri ağaçlandırdığımızda burada falan partililer oturuyor, burayı ağaçlandırmayalım. Yok böyle bir şey. Veya bir yoksul var ama bu yoksul falan partiden bir ailenin çocuğu ona burs vermeyelim. Hayır, tam tersine sivil toplum örgütleri siyasal partilerden bağımsız olarak görev yaparlar ve bizim bütün arzumuz sivil toplumun güçlenmesidir. Fakat öyle bir süreç yaşıyoruz ki, bırakın sivil toplumu yasal altyapısı olan çoğu sendika bile bu süreçte korkudan sesini çıkaramıyor. Neden?
HAKLARIN TEMİNATINI BİR KİŞİYE Mİ VERECEĞİZ, 550 KİŞİYE Mİ VERECEĞİZ?
Bakın, bir kişiye yetki veriyoruz. Bütün ekonomik ve sosyal konularda kararname çıkarma yetkisi var. Ekonomik ve sosyal konularda tamamında. Doğru mu? Doğru. Arzu ederse o bir kişi ‘ben kıdem tazminatını kaldırdım’ diyebilir. İşçilerden ses çıkıyor mu? Hayır. Herkes gelecek endişesi taşıyor. Acaba söylersem beni işten atarlar mı o endişeyi taşıyor. O zaman demokrasi var mı? Hayır. 2,5 yıldır askıda. Fiili dönemi yaşıyoruz, fiili başkanlık dönemini yaşıyoruz 2,5 yıldır demokrasi askıda. Kıdem tazminatı için sendikalar her türlü söylemi bir dönem dile getiriyorlardı, şimdi korkudan dile dahi getiremiyorlar.
Veya Başkan ben asgari ücreti dondurdum diye karar aldı. Alır mı? Alır. Yetkisi var mı? Var. İtiraz eden sendika var mı? İtiraz eden en azından asgari ücretlilerin hakkını savunmak için itiraz eden bir kesim var mı? Ses bile yok. Şimdi bu fiili durum. Birde fiili durumu anayasal duruma kavuşturduğunuzu düşünün. O zaman yaşayacağımız tabloyu herkes daha iyi görmeli. Sandığa giderken bütün bunları düşünerek sandığa gitmeli. Düşünmeyelim, sandığa gitmeyelim, oy kullanmayalım. Bu doğru değil. Konuşmamın sonunda neden sandığa gitmemiz gerektiğini de ayrıntılarıyla size sunmaya çalışacağım.
Köy muhtarları, mahalle muhtarları. Köy muhtarlarının tüzel kişiliği vardı, büyükşehirler ilan edildi köy muhtarlarının tüzel kişiliği kalktı, malvarlıkları kalktı. Doğrudur. Ama daha önemli bir şey var. Bir kararnameyle bütün muhtarlıklar bitebilir. Diyorlar ki, kendi mitinglerinde meydanlara çıkıp, kendi mitinglerinde diyorlar ki, ‘Kılıçdaroğlu dedi ki, muhtarlıkları ve belediye başkanlıklarını bir kararnameyle kaldırabilir.’ Benim söylediklerimi çarpıtıyorlar. Ben hiçbir zaman belediyeler kapatılır demedim, böyle bir yetkisi vardır da demedim. Neyi söyledim? Muhtarlıkları bir kararnameyle kaldırırlar. Çünkü belediyeler için böyle bir yetki verilmedi. Ama muhtarlıklar için var. Dolayısıyla Türkiye’deki bütün muhtarların oturup düşünmeleri lazım. Benim görevime son vermek, muhtarlığı kaldırmak bir kişinin iradesiyle mi olmalı, yoksa bu yetki zaten mecliste olmaya devam mı etmeli? Bu kararı muhtar arkadaşım verecek. Bütün muhtarlar oturup bu kararı vermek zorundalar. Ha birisi çıkar der ki, ben muhtarlıkları kaldırmayacağım. Bir başka gün gelir birisi der ki ben kaldırıyorum arkadaş. Bir arkadaşım söyledi bazı yetkilerimizi elimizden aldılar diye. Yarın zaten yetkisiz diyecekler bu muhtarların hiçbir yetkisi yok, ne gerek var kaldıralım diyecekler bunu. Çünkü anayasa bir kişinin süresiyle bağlantılı olarak çıkmıyor ki, sürekli olan bir düzenleme anayasa. 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl, 100 yıl sürekliliği olan bir belge, bir yasa, bir temel yasa. Herkesin can güvenliği ve mal güvenliği olacak. Herkesin hakları teminat altında olacak. Hakların teminatını bir kişiye mi vereceğiz, 550 kişiye mi vereceğiz? Teminat, parlamento, yargı, yürütme mi olmalı yoksa bütün yetkiler bir kişide mi olmalı? Buna kararı oturup vereceğiz. Ne zaman? 16’sında sandığa giderek.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BU ÜLKENİN HİÇBİR SORUNUNU ÇÖZMÜYOR
Yine soruyorlar, yerel yönetimlere bu anayasa değişikliği ne getiriyor? Çünkü yerel yönetimler çok daha geniş bir kitleye bakıyor ama gelirleri son derece sınırlı acaba yeni bir şey var mı? Hayır hiçbir şey yok. Hatta soruyu şöyle sorabiliriz. Bu anayasa değişikliği bu ülkenin hangi sorununu çözüyor? Hiçbir sorununu çözmüyor. Bana çıkıp desinler ki, bu anayasa değişikliği gerçekleştiğinde Türkiye’nin şu sorunu çözülecek. Hiç kimse böyle bir şey söylemiyor. Yok öyle bir şey zaten. Terör sorununu mu çözecek? Hayır. Ekonomiye istikrar mı getirecek? Hayır. Türkiye Cumhuriyeti bütün devletlerle dost mu olacak? Hayır. Bunlarla hiçbir ilgisi yok. Sadece ve sadece rejimi değiştirecek. Demokratik parlamenter sistemden otoriter bir sisteme geçeceğiz, tek adam rejimine geçeceğiz. Bu kadar basit.
Dolayısıyla sorun çözen değil, toplumu ayrıştıran, sorun yaratan bir anayasa değişikliğiyle karşı karşıyayız. Eğer hepimizin kafasında kaygılar varsa demek ki sorun var ortada, gelecek kaygısı var. Çocuklarımıza nasıl bir Türkiye bırakacağız? Onu düşünmemiz gerekiyor.
Yine soru geldi tüm kamu yatırımları İstanbul’a gidiyor. Eksiden doğu, batı ayrımı vardı şimdi Anadolu, İstanbul ayrımı çıktı. Acaba Ankara’yı da mı taşıyacaklar İstanbul’a diye düşünülüyor soru. Bu anayasa değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken, AKP’den anayasa komisyonu üyesi çıktı mecliste şu konuşmayı yaptı. Dedi ki, ‘bu değişiklikleri yapıyoruz, geçireceğiz, ama asıl amacımız anayasanın ilk 4 maddesidir’ diyor. İlk 4 maddeden birisi de Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara’dır. Ben söylemedim, o söylüyor. Nerede söylüyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde söylüyor. İtirazlar üzerine tekrar kürsüye geldi aynı söylediklerini tekrarladı. Bu sorunun yanıtını kim verecek? Bana göre bu sorunun yanıtını vermesi gereken Sayın Devlet Bahçeli’dir. Bütün samimiyetimle söylüyorum. Ben milliyetçilerin, ülkücülerin vatana bağlılığını biliyorum. Bu konuda en ufak bir endişem yok. Bayrağa saygılılar, vatanını seviyorlar bizim gibi, beraberiz. Ülkesini seviyorlar, biz de seviyoruz. Milliyetçilik nedir? Kendi halkının, kendi ülkesinin çıkarlarını savunmaktır zaten. Tarihine bağlılıktır. Ankara’yı niye biz Başken seçtik? Bir dönem hatırlarsınız Merkez Bankasını bile İstanbul’a taşımak istiyorlardı. Merkez Bankası 1930’da kurulan Merkez Bankası. Nedir Merkez Bankası biliyor musunuz? Önemi nedir? Çünkü devasa Osmanlının parasını basacak bankası yok. Türk lirasını basan bankayı kurdular adına Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası dediler. Kendi paramızı basacak bankayı 1930’da kurduk. Tarihini bilmeyen geleceği iyi inşa edemez. Ankara boşuna mı Başkent yapıldı? Dolayısıyla hepimiz bu değişikliklerin oylanmasında dikkatli, sorumlu davranmak zorundayız.
UYGAR DÜNYADAN KOPUYORUZ
Yine bir soru; bazı maddeleri hemen yürürlüğe giriyor, bazı maddeleri daha sonra yürürlüğe girecek. Hakimler Savcılar Kurulu hemen yürürlüğe girecek. Niçin? Yargıyı tek kişiye teslim etmek için. Ne diyorlar? Güçler ayrılığı değil, güçlerin uyumu diyorlar. Bir kişinin elinde olursa dolayısıyla mesele biter. Yani parti devleti kurmak için, devletin bütün organlarını bir partiye tahsis etmek, bir partinin emrine vermek için özel bir çaba harcanıyor. Bugün A partisi iktidarda, yarın bir başka parti gelir. O da devleti allak bullak ederse, o da derse ki bu hakimleri ben atıyorum hepsini yeniden ben atayacağım. Ne olacak? Adaleti kim dağıtacak arkadaşlar, soru o. Adaleti siyasi partinin Genel Başkanının tayin ettiği hakim mi dağıtacak? Yoksa tarafsız ve bağımsız olan bir hakim mi dağıtacak adaleti? Benim tayin ettiğim bir hakim bir başka partiliyi yargılarsa o partili ne diyecek? Bunu zaten Kılıçdaroğlu tayin etmişti, bu adalet dağıtamaz, verdiği karar haksızdır diyecektir. Haklı mı? Bana göre haklı. Hepimizin düşünmesi gerekiyor diyorum neden? İşte bu nedenle. Devletin yapısı ve işleyişini değiştirecek bir kişi. Bütün yetkiler onda. Altını çiziyorum, devletin yapısını ve işleyişini değiştiren bütün kararnameleri çıkaracak. Bunun sağı, solu var mı? Hayır. Bunun partisi var mı? Hayır. Bir kişi her şeye egemen olacak. Türkiye Cumhuriyeti bu kadar ucuz bir devlet midir? O zaman biz bu parlamentoyu niye kurduk? Türkiye Büyük Millet Meclisini 23 Nisan 1920’de niye kurduk? Milli iradeyi temsil ediyor diyoruz. Milli iradeyi bir kişiye veriyoruz. Devletin yapısını ve işleyişini değiştirecek her türlü kararı almaya yetkili. Olmaz, doğru değil.
TÜRKİYE YALNIZLAŞIYOR
Bir başka arkadaşım sordu evrensel demokratik değerlerden uzaklaşıyoruz. Evet. Bu arada gürültüye gitti, fazla tartışılmadı Venedik Komisyonunun raporu anayasa değişikliğiyle ilgili. Gayet açık. Dediler ki, demokratik sistemden vazgeçiyor otoriter bir sisteme geçiyor Türkiye. Bu anayasayla siz AB üyesi olamazsınız. Daha ne desin? 1963 yılında AB’ye üye olmak için başvurduk. Uygar dünyanın bir parçası olalım, medeni dünyanın bir parçası olalım, bütün İslam dünyasına örnek olalım diye yola çıktık. Demokrasi kör topal yürüyor. Eksiğimiz var mı? Var tabi. Ama şimdi bundan vazgeçiyoruz. Kim söylüyor? Venedik Komisyonu söylüyor. Görevi ne Venedik Komisyonunun? Birliğe üye olacak ülkelerin anayasalarına bakar. Avrupa Birliğinin standartlarına uygun mudur, değil midir? Uygunsa olumlu, uygun değilse der ki kusura bakma. Yani biz uygar dünyadan kopuyoruz.
Yine arkadaşım Sayın Salihoğlu sormuştu yalnızlaşıyoruz diye. Türkiye yalnızlaşıyor. Evet. Durup dururken Suriye’yle kavga ettik. Faturayı kim ödedi? Bir; Suriyeliler ödedi. İki; Suriye’deki Türkmenler ödedi. Üç; Türkiye’deki ticaret erbabı ödedi. Dört; hep beraber ödedik. 4 milyon Suriyeliyi ağırlıyoruz. Ne olacağı belli değil bunların. Efendim evet geçerse Suriyelilere vatandaşlık verecekler. Bunu da söylüyorlar. Vatandaş sandığa giderken bunu da düşünmeli. Suriyelilere vatandaşlık verilmesini istiyorlarsa gitsinler “Evet” oyunu kullansınlar. Hayır efendim ben işsiz kalıyorum, çocuğum işsiz diyorsa o da gitsin “Hayır” oyunu kullansın bu kadar basit.
Sadece Ortadoğu’da mı yalnızlaştı Türkiye? Hayır. Buyurun Rusya’ya bakın, buyurun İran’a bakın kavgalıyız. Buyurun komşumuz Bulgaristan’a bakın. Büyükelçisini çekti Bulgaristan ve Sayın Cumhurbaşkanı önemli bir şey söyledi, çok önemli. Döndü bütün Avrupa’ya dedi ki, ‘eğer bu tutumunuz devam ederse siz kendi ülkenizde caddede, sokakta rahat gezemezsiniz’ dedi. Ne demek değerli arkadaşlarım bu ne demek? Ne demek bu? Yani El Kaide’den ben sorumluyum onu mu demek istiyor? IŞİD’den ben sorumluyum onu mu demek istiyor? Olmaz.
BU DÜZEN GELİRSE DEVLETİN TARAFSIZLIĞI HIZLA SONA ERECEK
Bakın, söyledim bu işin sağı, solu yoktur, bu işin partisi yoktur değerli arkadaşlarım. Ben rahatsız olduğum kadar eminim AKP’ye, MHP’ye oy veren sağduyulu vatandaşlarımda rahatsız. Niye biz dünyayla kavga ediyoruz? Niye böyle bir dil kullanıyoruz? Her toplantıda söylerim yine söylüyorum diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Nokta. Diline hakim olamayan devleti iyi yönetemez. Hele hele 80 milyonu temsil eden kişinin az ve öz konuşması lazım. Sözlerinin hem Türkiye’de, hem dünyada bir ağırlığının olması lazım. Biz böyle isteriz. Tarafsızlık neden önemlidir Cumhurbaşkanlığı için? 80 milyonu temsil ettiği için, hepimizi temsil ediyor. Ama hepimizin duygularına tercüman olması lazım. Ortak duygularımız var bizim, ortak duygulara tercüman olması lazım. Bunlar ne yapıyor? Türkiye’yi yalnızlaştırıyor, dünyadan soyutluyor. Ne oldu? Bizim büyükelçimiz çağrıldı, bu sözlerin anlamı nedir diye şimdi soruyorlar büyükelçiye. Ne diyecek büyükelçi? Efendim dikkate almayın Sayın Cumhurbaşkanı espri yaptı diyecek herhalde büyük bir ihtimalle. Ne diyecek başka?
Bakınız, son 2,5 yıldır fiili Başkanlık sürecini yaşıyoruz. Ortada Dışişleri Bakanı kim Allah aşkına? Ekonomiden Sorumlu Bakan kim? Bakıldığı zaman sistemin mevcut 2,5 yıllık yapının Türkiye için hangi riskleri oluşturduğunu gözlerimizle görüyoruz. Ekonomiye bakın, son 2,5 yılda ekonomi ne hale geldi? Eskiden bizim tırlar kuyruğa girerdi Suriye’ye, Afrika’ya mal götürmek için. Şimdi hepsi satılığa çıktı. Rusya’yla kavga ettik durup dururken. Sonra gittik Rusya’dan özür diledik, el etek öptük, oralara kadar gittik. Bu benim ağrıma gidiyor arkadaşlar. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti yeri gelecek ‘aman ne olursun Putin’, yeri gelecek ‘aman ne olursun Trump’, ya sizin aklınız yok mu arkadaşlar? Bu Türkiye Büyük Millet Meclisine neden gerekli yetkiyi, güveni vermiyorsunuz ya da duymuyorsunuz? Asıl tartışılması gereken konu budur. Asıl düşünce budur. Hepimizin birlikte oturup karar vereceği süreçte bunları düşünmemiz lazım.
Devletin tarafsızlığı hızla sona erecek bu düzen gelirse yine arkadaşımız soruyor, erecek mi? Evet, devlet tarafsız olmayacak ki, devleti temsil eden kim? Başkan. Başkan ne? Aynı zamanda partinin Genel Başkanı, partinin Genel Başkanı tarafsız olur mu? Devleti temsil eden partinin Genel Başkanı. Devletin tarafsızlığı olmayacak ki, hakim karar verirken Başkana bakacak çünkü tayinini o çıkarıyor. Ona göre karar verecek. Niye diyoruz parti devleti oluşur, bunun için diyoruz. Devlet tarafsızlığını kaybeder, gelen kişinin siyasi kimliğine göre karar verecektir hakim, devlet dairesi de öyle olacak. Bizim partidense işi hızlı olacak, bizim partiden değilse git sürün kardeşim diyecek. Bunun partilerle bir ilgisi var mı arkadaşlar? Yok. Bugün A partisi olur, yarın B partisi olur, vatandaş tarafsız devletle muhatap olmak ister. Kimliğinin, inancının, siyasi görüşünün sorgulanmadığı bir devletle muhatap olmak ister. O zaman devlet vatandaşın devleti olur, parti devleti olursa olmaz. Eski komünist sistemlerde neydi? Parti devleti vardı değil mi? Ya komünist partisinin üyesisin ya da değilsin. Şimdi Türkiye’yi o sürecin içine sokuyorlar. Dünya o süreçten çıktı, biz Türkiye’yi yeniden o sürecin içine sokuyoruz.
Muhtarlık kurumuyla ilgili soru gelmişti onun cevabını verdim.
ONLAR DA BİLİYORLAR Kİ , BEN DOĞRULARI SÖYLÜYORUM
Şimdi dün akşam Sayın Cumhurbaşkanı Kanal D’de konuşmuş, bizim bir girişimimiz olacak mı? Bizim girişimimiz falan olmayacak arkadaşlar. Biz millete gidiyoruz, millete anlatıyoruz, vatandaşa anlatıyoruz. Süreç kısır tartışmaların olacağı bir süreç değildir arkadaşlar, olması gerek bir süreç değildir. Süreç oturup düşünme, karar verme sürecidir. Ali bunu dedi ben cevap vereyim, Veli bunu dedi ben cevap vereyim, oturup kavga edelim, kavga edecek zaman değil, düşünecek zaman. Ne söylerlerse söylesinler elimizde 18 madde var değil mi? Oturup bakacağız. Söylüyorlar, üstelik kaba bir dille söylüyorlar, ‘Kılıçdaroğlu yalan söylüyor’ diye söylüyorlar, ben de kendilerine her seferinde dilimde tüy bitti çağrı yapıyorum, kardeşim ben yalan söylüyorsam daha iyi ya eline fırsat geçti, alırsın 18 maddeyi senin istediğin televizyon kanalında bana gösterirsin, bak görüyor musun sen bunu doğru söylemedin diye. Ben de mahcup olurum. Gel o zaman. Gelmiyor, gelemiyor. Niye gelemiyorlar? Çünkü onlar da biliyorlar ki ben doğruları söylüyorum, onlar da bunu gayet iyi biliyorlar. Yoksa niye gelmesinler. Belki hiç bu kampanyaya gerek bile kalmayacak, biz mahcup olacağız, oturacağız onların söyledikleri doğru, bizim söylediğimiz yanlış çıkmış olacak. Gelin anlatın, Fransa’da oluyor, Japonya’da oluyor, Amerika’da oluyor, Hollanda’da, Fransa’da, İspanya’da, Papua Yeni Gine’de, Zelanda’da, Avusturalya’da oluyor Türkiye’ye gelince biz gelmeyiz. Niye gelmiyorsun? Özgüvenin mi yok, kendine mi güvenmiyorsun? Ben de biliyorum, özgüvenleri de yok, kendilerine de güvenmiyorlar çünkü mahcup olacaklar. Söylediklerinin tamamının doğru olmadığı, bizim söylediklerimizin de tamamının doğru olduğu çıkacak ortaya bu kadar basit.
Söylüyoruz, ısrarla söylüyorum. Bakın bir şey daha söyleyeyim, benim söylemem yetmez, tek tek sizin de anlatmanız lazım tek tek, her muhtarın, her kadının, her sivil toplum örgütü yöneticisinin hepsinin sorumluluğu var, her vatandaşın sorumluluğu var. Bunu anlatmak zorundayız, kapı kapı anlatmak zorundayız. Çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakmak için başka seçeneğimiz yok arkadaşlar. Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Gazi Mustafa Kemal milletin istiklalinden söz etmiştir. Onlar ne diyorlar? İstikbal diyorlar, istiklal demiyorlar. Kendi ikballeri için düşünüyorlar. Arada bu kadar 180 derece fark var. Onun için her cümlenin ne anlama geldiğini, her sözcüğün ne anlama geldiğini çok iyi bilmemiz lazım.
ÖMÜR BOYU DOKUNULMAZ OLACAKLAR
18 yaş ile ilgili bir kampanya, Kılıçdaroğlu gençlere karşı. Hayır, arkadaşlar. 18 yaşındaki kişi oy kullansın dediği zaman zaten parlamentodan oy birliğiyle çıktı. Kimse karşı çıkamadı ki. Sorun ne? Sorun şu değerli arkadaşlarım, 18 yaşında milletvekili olacak, eyvallah olsun ama niye ömür boyu askerlikten muaf oluyor? Bizim itiraz ettiğimiz nokta bu, niye ömür boyu askerlikten muaf oluyor? Garibanın çocuğu askere giderken El Bab’a göndermesini biliyorsun, PKK’yla mücadele için eksi 35, 40 derecede dağlarda, taşlarda mücadele etmek için göndermesini biliyorsun, birilerinin çocuğu 18 yaşında milletvekili ömür boyu askerlikten muaf olacak bu benim vicdanımı rahatsız ediyor arkadaşlar. Bunu kim söyledi, ben söylemedim ki. Bu anayasada var mı? Yok arkadaşlar. Bakın yine doğruları söylüyorum. Ama bunu kendileri söylediler, 18 yaşında milletvekili olsun, askerlikten de muaf olsun. Niye muaf olsun? Askere gitse başımın üstüne, hiçbir itirazım yok. Acaba bir yerlerden bir şey bulup da CHP’yi eleştirebilir miyiz, Kılıçdaroğlu’nu eleştirebilir miyiz? Böyle bakıyorlar. Biz halkımıza söz verdik, bu millete söz verdik. Her yerde, her ortamda doğruları söyleyeceğiz diye. Yine söyledim bu bir parti meselesi değildir, bu bir Kılıçdaroğlu meselesi değildir, bu bir memleket meselesidir, ülke meselesidir, demokrasi meselesidir. Benim gibi düşünmeyen insanların da düşüncelerini ifade edebileceği bir ortamı savunuyoruz biz. Bizim amacımız budur. Biz milli iradenin, parlamentoda tecelli eden milli iradenin ortak akılla Türkiye’yi yöneteceğine inanıyoruz.
Hiçbir bakan milletvekili olmayacak, parlamentodan seçiyorsa milletvekilliğinden istifa edecek, hiçbir Başkan yardımcısı da milletvekili olmayacak ama bunlar ömür boyu dokunulmaz olacak. Altını çiziyorum milletvekili dokunulmazlığı gibi değil, ömür boyu dokunulmaz olacaklar, kimse dokunamayacak bunlara. Milletvekili değilsin, hadi görev yaparken suiistimal yaptın, görev süren bitince git hesabını ver. Hayır, vermeyecek hesabını, ömür boyu dokunulmazlığı olacak. Peki, milletvekilinin dokunulmazlığı? Görev yaptığı süreyle sınırlı, 4 yılsa 4 yıl. 4 yıl biter milletvekili seçilemezse savcı çağırır, gel bakayım kardeşim, senin dosyaların bunlar, bunları işleme koyuyorum buyur hesabını ver. Bunlara hayat boyu dokunulmazlık, kimse dokunmayacak. Şimdi sandığa gidip oy kullanacak olan bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, vicdanın buna evet diyorsa git “Evet” oyunu kullan kardeşim vebali büyüktür, vebale katlanırsın. Hayır diyorsan ki ya böyle bir rezalet olamaz diyorsan gidip “Hayır” oyunu kullanacaksın kardeşim.
Bir vatandaş olarak diyor çalışıyorum, konuşan Türkiye, üreten Türkiye olması gerekir diye kahveciler odası başkanımız ifade etti. Kendisine yürekten teşekkür ediyorum doğrudur hepimizin çalışması lazım, birlikte çalışmamız lazım.
FATURA YURTDIŞINDA ÇALIŞAN KARDEŞLERİMİZE ÇIKIYOR
Bakın değerli arkadaşlar, Atatürkçülüğü bize yanlış öğretiyorlar, çocuklarımıza da yanlış öğretiyorlar. Atatürkçülüğün iki temel ayağı vardır, birincisi, ‘özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ der. Bayrağımın altında, hiç kimse müdahale etmeden ben kendi kaderimi belirlemeliyim, özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir der. Ama ikinci ayak var o da çok önemlidir, üreten Türkiye. Ne demiştir bunu tanımlamak için, savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça o ülkenin bağımsızlığı sağlanamaz demiştir, bu kadar açık. Üretiyor muyuz? Buyurun, iki Trakya büyüklüğünde alanı ekmiyoruz arkadaşlar ekmiyoruz. Bütün dünyayla kavga ettik, turist bile gelmiyor. Hollanda’yla kavga ettik niçin? “Evet” oyunu arttırır mıyız diye. Bakın gerekçe o “Evet” oyunu arttırır mıyız diye Hollanda’yla kavga ettiler. Sonra ne dedi Sayın Başbakan, yeter dedi amaca ulaştık burada kafi. Yani oyumuzu biraz arttırdık burada kafi. Peki, fatura kime çıktı? Hollanda’daki Türklere çıktı. Almanya’yla kavga ediyor, fatura kime çıkıyor? Almanya’daki Türklere çıkıyor. İstemiyorlar. Niye kavga ediyoruz? Hangi gerekçeyle kavga ediyoruz? Her seferinde fatura yurtdışında çalışan kardeşlerimize çıkıyor. Burada Türkiye’de iş adamına çıkıyor. Sizin malınızı almayacağız diyorlar. Hollanda’yla kavganın olduğu gün bir grup Karadenizli iş adamı geldi beni ziyarete büyük bir tedirginlik içindeler. Ne oldu dedim? Fındığımızı kime satacağız dediler? Evet, doğru fındığı kime satacaklar? Çin’e vermiyorlar, Hindistan’a vermiyorlar, Amerika’ya vermiyorlar, kime? Avrupa’ya satıyorlar. Orada almasa ne olacak, kime satacaklar? Domatesi satamıyorsun, biberi satamıyorsun o noktaya geldi, bu mudur ülkeyi yönetmek? 2,5 yıl başkanlık sisteminin Türkiye’ye getirdiği fatura budur. Şimdi bu sistemi anayasal sistem haline getireceğiz. Bunlar doğru değil değerli arkadaşlarım.
SANDIĞA GİDİN VE HERKESİ GÖTÜRÜN
Bir başka soru daha var. Değerli arkadaşlarım, çalışalım dediler, siz de çalışıyorsunuz dediler, çalışmamızın birinci ayağı, sandığa gitmeyi teşvik edeceğiz. Tanıdık, komşu, dayı, akraba, yeğen efendim bugün Pazar, sandığa gitmesek de olur, arkadaşlar kahvede bekliyor gidip konken oynayalım, gün o gün değil. Gün Türkiye’nin geleceğiyle ilgili gün, hepimizin kesinlikle 16’sında sandığa gitmesi lazım, komşuyu ikna edeceğiz, onu da götüreceğiz. Arkadaşımızı, dayımızı, yeğenimizi, apartmanı hatta tümüyle buyurun kardeşim bayram havası içinde sandığa gidip oyumuzu kullanacağız. Bu demokrasi için zorunlu. Hem sandığa gitmeyip hem şikayet etmek gibi bir kültürümüz olmamalı. Gideceğiz ve oyumuzu kullanacağız. Efendim sandığa gideceğiz de acaba sandıklara sahip çıkacak mısınız? Bize soruyorlar. Hiç endişe etmeyin, tek isteğimiz sandığa gidin ve herkesi götürün.
Geçen Gazilerle bir yemek yiyordum Şehitler Gaziler Haftası dolayısıyla. Bir gazimiz tekerlekli sandalyede ben gitmek istiyorum, oy kullanmak istiyorum ama araç lazım, Çankaya Belediye Başkanımıza hemen dedim, seçim günü alacaksınız bunu sandığa götüreceksiniz, oyunu kullanacak tekrar evine getireceksiniz. Tanıdığınız engelli varsa, sandığa gitmekte zorluk çekiyorsa haber vereceksiniz, Yenimahalle Belediye Başkanımız da burada, Çankaya Belediye Başkanımızda burada. Ankara’nın neresinde olursa olsun alacağız sandığa götüreceğiz, oyunu kullanacak evine tekrar götürüp teslim edeceğiz. Bunu yapacağız bu bizim vatandaşlık görevimizdir. Bunu yapmazsak vatandaş olarak sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Muhtarsınız, bilirsiniz. Kimler sandığa gitti, gitmedi takip etmeniz lazım ve ona göre oturup birlikte karar almamız lazım, bunu yapmamız lazım.
Son sözlerim şu, üzücü bir haber bıraktılar Çankaya İlçe Başkanımızın kuzeni Hakkari’de şehit oldu diye Allah’tan rahmet diliyoruz tabi. Terörün olmamasını isteriz. Bu acılar gerçekten yüreklerimizi yakıyor, acıtıyor. Anneler gerçekten bu haberleri izlerken gözyaşlarını tutamıyorlar. Dolayısıyla teröre karşı hep birlikte bütün siyasi partilerin ortak tavır takınması, ortak mücadele etmesi, biz her türlü desteği vermeye hazırız, defalarca söyledik. Aynı şeyi yine söylüyoruz. Terör bitecekse ortak mücadeleyle bitecektir, ortak tavırla bitecektir. Terör örgütlerine karşı nereden kimden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun herkesin açık, net, amasız, fakatsız, lakinsiz tavır koyması lazım, biz bu anlayıştayız ve bu anlayışımızı da her ortamda sürdüreceğiz.
Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar.