Kasım ayı meclis toplantısında konuşan ve reel sektör olarak baştan beri yüksek faizin karşısında olduklarını belirten ASO Başkanı Özdebir “Bugün finansal sektörün göstergeleri sağlamsa bu aslında reel sektörün sayesindedir. Reel sektör kaybederken finansal sektörün ayakta kalması beklenemez. Bankacılarımızın bu bilinçle, kısa vadeli kar peşinde değil uzun vadeli ve dengeli bir piyasa için çaba göstermeleri yerinde olacaktır.” dedi.
Ankara Sanayi Odası Kasım ayı meclis toplantısı Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan’ın katılımıyla yapıldı.
BANKACILARIMIZ KISA VADELİ KAR PEŞİNDE OLMAMALI
ASO Başkanı Nurettin Özdebir, “Meclis konuşmalarımda olabildiğince bizi bekleyen olası ekonomik riskleri anlatmaya çalışıyorum. Ekim ayındaki konuşmamda da önümüzdeki dönemde bizi “yüksek kur, yüksek faiz ile birlikte artan maliyet bekliyor” demiştim. Bugün kurun geldiği noktayı görüyorsunuz. Reel sektör olarak baştan beri dile getirdik, yüksek faizin karşısındayız. Ülke olarak yüksek faizden çok çektik, sömürüldük. Türkiye gibi cari açık ile boğuşan bir ülkenin faiz kıskacından kurtulması hiç de kolay değil. Jeopolitik risklerden arınmamız mümkün olmadığına göre bunun tek çaresi Türkiye’nin üretimiyle, ihracatıyla kendine yeter hale gelmesidir. Aynı zamanda küresel finansal koşulların da bunu desteklemesi şarttır. Ne yazık ki bu konjonktür şu anda mevcut değil. 2018 yılında da durumun değişmesini beklemiyoruz. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen buradan bankacılık sektörüne bir kez daha seslenmek istiyorum. Bankacılık sektörünün Eylül sonu itibariyle 12 aylık kârı yüzde 26 artış ile 46 milyar TL oldu. Bankacılık sektörü muazzam karlar elde etti ve etmeye de devam ediyor. Ancak unutulmaması gereken nokta zor günümüzde yanımızda olmayan bankacılık sektörü uzun vadede kaybeden olmaya mahkumdur. Bugün finansal sektörün göstergeleri sağlamsa bu aslında reel sektörün sayesindedir. Reel sektör kaybederken finansal sektörün ayakta kalması beklenemez. Bankacılarımızın bu bilinçle, kısa vadeli kar peşinde değil uzun vadeli ve dengeli bir piyasa için çaba göstermeleri yerinde olacaktır. Biliyoruz ki önümüzdeki dönemde küresel finansal koşullar, geride bırakmakta olduğumuz sene gibi elverişli olmayacaktır. 2018 yılından itibaren FED’in faiz artırımına devam edecek olması, yeni FED başkanının faiz artırımına bakışı, FED’in bilanço küçültmesi ile birlikte ortaya çıkacak dalgalanmanın boyutu öngörülebilir değildir. Avrupa Merkez Bankasının genişlemeci politikalarının son bulması ile yaşanacak gelişmelerin tamamı 2018 ve sonrasında faizlerin yukarı yönlü hareket edeceğini göstermektedir. Buna bağlı olarak da gelişmekte olan ülkelere para akımının azalacağı ya da önemli ölçüde dalgalanacağı beklenmektedir. Tüm uluslararası kuruluşların tahminleri bu doğrultudadır. Her ne kadar global ekonomi hızlanmaya başlamış olsa ve küresel ticaret toparlansa da özel sektör yatırımlarının zayıf kalması, kırılganlığın en net göstergesidir. Kırılganlıkların had safhada olduğu küresel düzlemde, son 9 ayda 23 milyar dolara yakın sıcak para ile cari açığını finanse etmeye çalışan Türkiye’nin bu yumuşak karnı 2018 ve sonrasında yeniden ön plana çıkacaktır. Bu yılın ilk 9 ayında sermaye hareketi ile ülkeye giren döviz ihtiyacı karşılanamadı. Az da olsa döviz rezervlerini kullanmak zorunda kaldık. Geçen yılın aynı döneminde sermaye hareketi ile ülkeye gelen döviz, açığın finansmanını karşılamıştı. Cari dengedeki bu bozulmanın en önemli gerekçelerinin başında dış ticaret gelmektedir.” dedi.
DIŞ TİCARET AÇIĞI ARTTI
İlk 9 ayda dış ticaret açığının geçen yıl 42 milyar dolar iken bu yıl 54 milyar dolar olarak gerçekleştiğini belirten Özdebir, ” İthalatın hem fiyatında hem de miktarında, ihracata kıyasla bozulma göze çarpmaktadır. Son 1 yılda ithalat fiyatı %9 artarken ithalat miktarında %20’lik bir artış gerçekleşmiştir. Cari açıkla ilgili bir diğer sorun net doğrudan yatırımdır. Bu yıl doğrudan yatırımların finansmana katkısı giderek azalmıştır. Bu yıl net katkı 5.5 milyar dolar olarak gerçekleşirken bu rakamın 3.6 milyar dolarlık bölümünün gayrimenkul alımı için getirilen dövizlerden oluşması, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır. Ancak yine de Türkiye’nin bu yumuşak karnı, eskisi kadar büyük bir sorun olarak değerlendirilmemektedir. Zira geçen hafta Goldman Sachs yaptığı ekonomik değerlendirmede, 2014 yılında “kırılgan beşli” olarak adlandırılan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeleri incelemiştir. Yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin borç dinamiğinin, sorunları içerisinde en az endişe vereni olduğunu belirtmiştir.” dedi.
ASGARİ ÜCRETTE HER 100 TL’LİK ARTIŞ İMALAT SANAYİ FİRMALARINA 1.1 MİLYAR TL MALİYET GETİRİR
Son dönemde CHP’nin dile getirdiği “Asgari ücret 2 bin TL olsun” önerisini eleştiren Özdebir, “Bu konuda geçen hafta bir basın açıklaması yaparak konuya ilişkin görüşlerimizi dile getirdik. Bu öneriye ilişkin ciddi eleştirilerimiz var. Her şeyden önce verimlilik artışıyla desteklenmeyen ücret artışlarının ekonomi üzerinde olumsuz etkiler doğuracağı kesindir. Dünya’da ülkelerin imalat sanayilerinin rekabetçiliklerini korumak ve artırmak adına tedbirleri ardı ardına aldıkları bir ortamda Türkiye’nin ücretlerde bu boyutta bir artışı tartışıyor olması bizim perspektifimizden düşündürücüdür. Anadolu’da çok güzel bir ifade vardır: Buna el kesesinden hovardalık yapmak denir. Artık Türkiye olarak bunları geride bırakmış olmamız gerekiyor. Türkiye’de hali hazırda yükselen girdi maliyetlerinin üzerine bir de asgari ücret zammı ile işçilik maliyetlerinin anormal artırılması, özellikle imalat sanayisi açısından önem arz eden yabancı sermayeye sekte vuracaktır. Aynı zamanda halen istenilen seviyede olmayan yerli firmalarımızın yatırım iştahını da köreltecektir. Her yıl 1 milyon gencine iş bulmak zorunda olan Türkiye’nin başta genç istihdamı olmak üzere atması gereken adımlar bulunmaktadır. Bir taraftan istihdamı artırmaya çalışırken aynı zamanda asgari ücrette önemli bir artışın gerçekleştirilmesi rasyonel değildir. Bu uygulamalar, geldiğimiz nokta itibari ile halen mücadele ettiğimiz kayıtdışı istihdamı da körükleyecektir. Hep söylediğim üzere, siyasetçiler söylemlerinde sorumlu davranmak durumdadırlar. Ekonomik gerçeklerle uyuşmayan vaatlerin siyasetçilerin inanırlığına gölge düşüreceğini unutmamaları gerekmektedir. CHP’nin bu önerisinin iktidar nezdinde bir etki doğuracağını tahmin etmiyoruz. Ancak unutulmaması gereken nokta: Ekonomik vaatlerin özellikle düşük gelirli kesimlerin gelirlerini etkileyerek toplumsal refahta kısa vadede yaratacağı etki, uzun dönemde rekabetçiliğini kaybeden bir sanayi ile birlikte yine dar gelirlileri vuracaktır. Asgari ücret aynı zamanda ülkemizde başta cezalar olmak üzere birçok ekonomik değişkenin belirleyicisi durumundadır. Asgari ücrette yapılacak ekstra artışlar, aynı zamanda ücret skalasının her aşamasını etkileyecek ve ücretlerde genel bir artışa yol açacaktır. Basit bir hesap ile bahse konu asgari ücret artışının imalat sanayi üzerinde yaratacağı etkiyi ortaya koyabiliriz. İmalat sanayinde çalışanların yaklaşık %17’sinin asgari ücret üzerinden istihdam edildiği varsayımı altında yaklaşık 900 bin kişilik asgari ücretli istihdamı gerçekleşmektedir. Asgari ücretin 2.000 TL’ye çıkarılması, 100 Tl’lik teşviğin de 2018 yılında kaldırılacağının ifade edilmesiyle birlikte işverene ilave aylık maliyeti 1084 lira civarında olacaktır. Bunun da işverene yıllık ilave maliyeti 12 milyar TL’yi bulmaktadır. Yani asgari ücrette her 100 TL’lik artışın imalat sanayi firmalarımız üzerinde yaklaşık 1.1 milyar TL’lik maliyeti olacaktır. 2016 yılı itibari ile imalat sanayinin net karlılığı 44.6 milyar TL’dir.
Böyle bir artış gerçekleşirse imalat sanayi net karlılığını %30’a yakın azaltacaktır. Karlılığı %3.4 olan imalat sanayinin söz konusu asgari ücret artışı sonrasındaki net karlılığı %2.5’lara gerileyecektir.” dedi.
GENÇ GİRİŞİMCİLİĞİ DESTEKLİYORUZ
Son açıklanan veriler ışığında Türkiye’de sanayi üretiminin oldukça tatmin edici seviyede devam ettiğinin anlaşıldığını söyleyen Özdebir, “Son açıklanan sanayi üretim endeksi rakamına göre imalat sanayi üretimi, geçen yılın aynı dönemine göre %10.4 artış göstermiş durumdadır. Kapasite kullanım oranı, Ekim ayında %79.7 ile yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Enflasyonda ise halen istenilen düzeye ulaşabilmiş değiliz. Üretici enflasyonu yüzde 17.3 ile 9 yılın zirvesinde görünüyor. Çift hanede tutunduğu görünen tüketici enflasyonu Ekim ayında %1.8 olan beklentilerin üzerinde yüzde 2.08 arttı ve yıllık enflasyon yüzde 11.90 olarak gerçekleşti. Aynı zamanda çekirdek enflasyonda da ciddi bir zirve görülmüştür. Tüm bunlar Türkiye ekonomisindeki bir diğer kritik gösterge olan enflasyon ile mücadelede halen kat etmemiz gereken yol olduğunu bize göstermektedir. Kasım ayında yüzde 3.4 düşerek 97.9 seviyesine gerileyen Ekonomik Güven Endeksi de dikkat etmemiz gereken diğer önemli bir veridir. Ekonomideki önemli noktalardan bir diğeri de genç istihdamıdır. İstihdam konusu, ASO olarak önem verdiğimiz konuların başında gelmektedir. Yeni yapılan bir ankette, Türkiye’nin en büyük sorunu nedir sorusuna gençler: %20.9 ile PKK/Terör derken, %18.4 ekonomi ve %13.6 işsizlik demiştir. ASO olarak önerimiz genç kuşak açısından en önemli istihdam unsuru “Girişimcilik”dir. Türkiye’de girişimcilik konusunda “genç girişimciliği” destekleyen özel bir model oluşturulmalı, mevcut destekler çeşitlendirilerek daha verimli hale getirilmelidir. Sayın Bakanım tabi burada bir parantez açmak da gerekiyor. Maalesef girişimcilik ülkemizde en istismar edilen alanlardan bir tanesi. Birkaç ay bir işte çalışan biri, bir süre sonra biraz sermaye bulup hemen yanına benzer bir iş kuruyor. Bunun yarattığı birçok sorun var. Bu hem rekabeti bozuyor, hem faktör verimliliğini aşağı çekiyor, hem de kaynak israfına sebep oluyor. Herkesin her yerde her işi yapmamasını düzenleyecek bazı mekanizmalara ihtiyacımız var. Bu alanın mutlak surette düzenlenmesi gerekiyor.” dedi.
PETRO KİMYA YATIRIMLARINA İHTİYAÇ VAR
Uzun bir süredir imalat sanayiinin üzerinde yeterince durulmadığını belirten Özdebir, “Ülkemizin teknolojik seviyesinin artması imalat sanayiinin gelişmesiyle mümkün olacaktır. Türkiye’nin en çok ithal ettiği ürünleri ülkemizde üretebilmek için buralara biraz daha yoğunlaşmamız gerekmektedir. Yeni bir hikayeye ihtiyacımız var ve bunun için de yapmamız gereken çok şey var. Özellikle petro kimya demir çelik tesislerine ihtiyacımız var. Petrol ve doğalgazda geçiş noktası olan ülkemizin, bu ürünleri işleyerek daha yüksek katma değerli ürünler olarak gideceği ülkelere gönderebilmemiz lazım. Bunun için de büyük ölçekli petro kimya yatırımlarına ihtiyacımız var. Yerli kaynaklarımızdan en iyi şekilde faydalanmak zorundayız. Enerji verimliliği üzerinde durmamız gereken en önemli noktaların başında geliyor. Sayın Bakanım, sadece enerji verimliliği değil, her alanda verimliliği tesis etmek zorundayız. Kamu destekleriyle, verimli olmayan, kaynak israfına yol açan firmaları da ayakta tutmaktan vazgeçmeliyiz. Kaynaklarımızı doğru noktalara yönlendirmek zorundayız. Reel Sektörün önemli sorunlarından biri de yeteri kadar özkaynak oluşturamamasıdır. Firmalarımızın karlılıkları çok düşüktür. Bir taraftan verimlilik artışı sağlamalıyız. Diğer taraftan da iş yapmayı kolaylaştırmalıyız. Bütün bu durum piyasada vadeleri uzatmakta ve firmaların borçluluğunu artırmaktadır. Bu gidişe bir çare bulunmalıdır” diye konuştu.
ELVAN: BU YIL MUHTEMELEN TARİHİMİZİN EN BÜYÜK İHRACAT ORANINI YAKALAMIŞ OLACAĞIZ
Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan ise öncü göstergeler dikkate alındığında Türkiye’nin bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 10 civarında büyüyebileceğini belirterek, “2017’nin bütününe baktığımızda yüzde 6’nın üzerinde bir büyüme gerçekleştirebileceğimizi bugünden söylemek mümkün.” dedi.
Elvan, küresel krizin başlangıcından bu yana Amerikan ve Avrupa Merkez bankalarının parasal genişleme politikasını benimsediklerini hatırlatarak, gösterilen çabalara rağmen bu bölgelerde ekonominin istenilen düzeyde canlanmadığını söyledi. Bu yılın başından itibaren ise başta AB ülkelerinde olmak üzere güçlü bir canlanma belirtisi oluştuğunu kaydeden Elvan, “AB, kriz öncesi potansiyel büyümesine ulaşmış durumda.” diye konuştu. Türkiye açısından ise 2016’nın sıra dışı bir yıl olduğunu dile getiren Elvan, ülkenin hain darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığını hatırlattı. Söz konusu dönemde hükümet olarak iş dünyasına destek verdiklerini anlatan Elvan, “Böyle bir süreçte iş dünyamıza destek vermeseydik çok daha farklı bir tabloyla karşı karşıya kalabilirdik.” ifadesini kullandı.
Aldıkları tedbirler sayesinde başta Avrupa olmak üzere dünya ekonomisi ve ticaretinde yaşanan canlanmayı fırsata dönüştürdüklerine dikkati çeken Elvan, “Bu sayede ne oldu? 2017’nin ilk yarısında yüzde 5’in üzerinde büyüme performansı gerçekleştirdik. Üçüncü çeyrekte muhtemelen yüzde 10 civarında büyüme gerçekleşebilir. Öncü göstergeler bunu gösteriyor. 2017’nin bütününe baktığımızda yüzde 6’nın üzerinde bir büyüme gerçekleştirebileceğimizi bugünden söylemek mümkün.” değerlendirmesinde bulundu.
İhracat performansı hakkında da konuşan Elvan, “Bu yıl muhtemelen tarihimizin en büyük ihracat oranını yakalamış olacağız. Bu performans aralık ayında da devam edecek olursa, güçlü bir ihracat performansıyla, bugüne kadar gerçekleşmiş olan en yüksek ihracat rakamına muhtemelen ulaşmış olacağız.” dedi.
“Yatırımlar 950 milyar liraya yaklaştı”
Yatırımlar konusuna da değinen Elvan, “İnşaat yatırımları daha yüksek bir oranı teşkil ediyor ama nereden bakarsanız bakın şu anda aşağı yukarı 950 milyar liraya yaklaşan bir yatırım söz konusu. 2018 yılı için hedefimiz daha yüksek oranda yatırımların gerçekleşmesi.” dedi. Enflasyonun, Türkiye’nin en öncelikli meselelerinden olduğunu belirten Elvan, enflasyona karşı mücadelenin kararlılıkla devam edeceğinin altını çizdi. Elvan, hiçbir şekilde mali disiplinden taviz vermeyeceklerini dile getirerek, “Tüm kamu harcamalarını yakından takip edeceğiz. Özellikle özel sektörün önünü açacak olan kamu yatırımlarımıza öncelik vereceğiz. Bina, inşaat gibi yatırımları başlamamışsa başlatmayacağız. Başlamışsa bile daha öncelikli alanlarımız varsa ki var, onlara daha fazla öncelik vereceğiz.” ifadelerini kullandı.
“Döviz kuru dengeye gelecek”
Döviz kurundaki hareketliliğe ilişkin de Elvan, “Burada temel olarak baktığımız oranlardan birisi reel kur endeksidir. Bugünkü döviz kurunun değerine baktığımızda reel kur endeksinin oldukça üzerinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bir şişkinlik söz konusu. Önünde sonunda kur da dengeye gelecektir.” değerlendirmesinde bulundu. Bu yıl için bütçe açığı beklentisinin yüzde 2 olduğunu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun beklentilerinin bu oranın üzerinde seyrettiğini anlatan Elvan, gelecek yıl sıkı para politikasına devam edeceklerini ve bütçe açığını daha da aşağı çekeceklerini söyledi. Ekonomide yaşanan olumlu gelişmelere karşın Türkiye’ye yönelik olumsuz bir hava estirildiğine işaret eden Elvan, “Ülkemize birlikte sahip çıkacağız. Bu millet, her zaman her şekilde vatanı için, al bayrağı için her zaman her türlü fedakarlığı yapmıştır. Türkiye’yi bu kadar kötü göstermeye çalışan, Türkiye üzerinde birtakım oyunlar oynamak isteyenlere karşı da daha fazla kenetlenmemiz, daha da dayanışma içinde olmamız gerekir.” dedi.
“Yatırım yapın” çağrısı
Elvan, yatırımcılara ülkeye güvenmeleri ve yatırım yapmaları çağrısında bulunarak, yurt dışında canlanmanın yaşandığı bir ortamda yatırım yapılmasının önemine dikkati çekti. Üretim ve ihracatın ithalata bağımlılığını azaltıcı tedbirler aldıklarını ve almaya devam edeceklerini dile getiren Elvan, Türkiye’nin ilave petro-kimya tesislerine ihtiyacı olduğunu kaydetti. Enerji, savunma sanayisi, ilaç ve tıbbi cihazlar alanlarına da yoğunlaşacaklarını belirten Elvan, “Raylı sistemler, havayolu taşımacılığı, bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı… Bu alanlara da odaklanacağız. 2018-2020 döneminde özellikle ihracatımızı daha da artıracak, üretim ve ihracatımızın ithalata bağımlılığını azaltacak alanlara yoğunlaşacağız, gerekirse bazı alanlarda kamu alım garantisi de vereceğiz.” diye konuştu. Türkiye’nin istihdam oluşturma konusunda OECD’nin en başarılı ülkesi olduğunu söyleyen Elvan, son bir yılda 1 milyon 355 bin ilave istihdam sağladıklarını kaydetti. (Haberola-Necdet Gürsoy)